Bölüm 47: Kralların Çatışması (3)

avatar
428 5

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 47: Kralların Çatışması (3)


---

 

Mihael’in vadide ve güneş ışıklarının atlındayken savaş alanının bir numarasıydı. Göksel Kral, büyük bir klan olan Cao Klanı’nın savaş yelpazesi sanatlarını öğrenmiş olsa da yeteneği birebir muharebe de değil de strateji de yatıyordu.

 

Gece saldırmayıp gündüzü beklemesi de bu alanda deha seviyesinde olduğunu gösteriyordu. Böyle bir pusuyu sorun çıkarmadan organize etmek her yiğidin harcı değildi. Savaş yetenekleri çok güçlü olmasa da Göksel Kral’ın birliği Aslan Kral’ınkinden daha güçlüydü.

 

Bu bireysel güçlerinden ziyade aralarındaki takım çalışmasından kaynaklanıyordu.

 

Vadinin bu kısmı o kadar geniş değildi. Yan yana en fazla yirmi kişi durabilirdi ve özgürce hareket etmek içinse en fazla beş kişi bulunmalıydı. Cao Dai, bunun bilincinde olarak dün gece iki saat boyunca ikişer kişilik takımlar oluşturup belli kurallar çerçevesinde askerlerini eğitmişti.

 

İki saat onları acemi bile yapmazdı ama Aslan Kral’ın deneyimsiz ve takım ruhundan yoksun birliğine üstün gelmek için yeterliydi.

 

İnsanlar doğaları gereği bencil yaratıklardı. Herhangi bir tehlikede ilk olarak kendilerini düşünür ve sonuçlarını pek umursamadan kendini korumaya karar verirdi. Bu yüzden bencillikten uzak olan takım çalışması mantığı insan doğasıyla bir yerde çelişiyordu.

 

Bu yer ise ‘savaştı.’

 

Savaşta bir kişi takım arkadaşının hatası yüzünden ölebilirdi. Kılıcı yanlış kişiyi keser ya da zamanında tepki veremezdi.

 

Bu doğasındaki bencilliği ortaya çıkarıyor ve takım çalışmasını mantıksal olarak reddediyordu. Ama Cao Dai’nin onlara ilk günden beri aşıladığı psikoloji sayesinde iki ayrılmaz parça gibi hareket etmeye başlamışlardı.

 

Cao Dai buna Yin-Yang mantığıyla yaklaşıyordu.

 

İki askerden oluşan en küçük takım birimi Yin-Yang’dı. Biri olmadan diğeri savaş alanında kesinlikle ölürdü.

 

Bu felsefeyi askerlerin beynine yerleştirmek bir ayını almıştı. Kral olduğu andan beri bunun üzerinde çalışıyor denebilirdi. Felsefenin değerini çok erkenden fark etmiş ve bunu kendi çıkarları için kullanmıştı.

 

Moral ve bencillikten uzak takım çalışması.

 

Zordu ama başarınca kendinden güçlü kişileri dahi alt edebilirdin.

 

Cao Dai ve Mihael arasındaki en büyük fark buydu.

 

Mihael’in takım arkadaşlarından ırak katledilirken Cao Dai’nin askerleri sürekli bir arada durmaya özen gösteriyorlardı.

 

Cao Dai üzerine doğru koşan Mihael’e bakarken yanında duran adamlarına uzaklaşmalarını söyledi. Mihael oldukça güçlü ve zeki olsa da paniklemişti. Cao Dai zaferinden emin ama rahatlamaktan uzak durmaya özen gösterdi.

 

Zümrüt yeşilli yelpazesini açtı ve duruşunu aldı. Narin bir tavus kuşu kadar yavaş ama bir o kadar da güçlü saldırısı Mihael’in çelik kılıcıyla çarpıştı.

 

Çın!

 

Birkaç darbenin ardından Cao Dai anında dezavantaja düştü ve geri çekilmek zorunda kaldı.

 

“Ben Cao Dai, teslim olman durumunda sizi öldürmeyeceğimize ve sadece görevi tamamlayacağımıza söz veriyorum.”

 

Görev de başarısız olmanın bir cezası var gibi durmuyordu. Üstelik sadece görevi tamamlamak o kadar zor değildi. Sadece bölgenin sahibi olan Aslan Kral’ın öldürülmesi gerekiyordu o kadar. Ve buradaki ana sıkıntı Aslan Kral değil onun arkasında savaşan birlikti.

 

“Kapat çeneni!”

 

Mihael onun amacını anlayıp tekrardan saldırdı.

 

“Aslan Kral! Çıkarlarını yoldaşlarından öte mi tutuyorsun? Aslan Kral olarak biliniyorsun bir de! Hah, kıçımın aslanı. Gururu olmayan aslana aslan demem ben!”

 

Gözleri Mihael için saçmalıktan ibaret olsa da aynısı ölümle burun buruna olan tebaası için geçerli değildi. Ne kadar saçma ve provokasyonmuş gibi gözükürse gözüksün Cao Dai’nin sözleri tebaasındaki bazı kişilerin içine şüphe tohumu ekmeye yeterliydi.

 

Bu şüphe tohumu onların bir an durmasına ve bir Çinli tarafından vücutlarının deşilmesine neden oldu. Ancak bu Cao Dai’nin söylediklerini kanıtlar gibiydi. İhanet düşüncelerinin ortaya çıkması kaçınılmazdı.

 

Cao Dai tuzağa düşen aptalların tereddüt ettiği için ölmesini izlerken kahkaha attı. Kahkahası Mihael’in kılıç saldırılarının daha da pervasızlaşmasına neden oldu. Cao Dai’nin ifadesi değişti ve aniden geri çekildi.

 

Başkalarıyla savaşan takım arkadaşları onları bırakıp birden Mihael’in üzerine çullandı. Ani baskı Mihael’in vücudunda birkaç yaranın ortaya çıkmasına neden oldu.

 

Şır!

 

Kanlar görüş alanını kaplarken ona saldıranların ölü bedeni yere yığıldı. Cao Dai dehşetle geri çekilirken Mihael vücudundaki enerjiyi tekrardan harekete geçirdi.

 

[Vadi Üzerindeki Güneş Baba, Yaşam Gücü’nün tükenmesinden endişelendiği için sana ‘Güneşin Kutsaması’nı hediye etti.]

 

[Büyük Cennet’in En Yüksek Gücü, Vadi Üzerindeki Güneş Baba’nın hareketlerine kıl olduğunu dile getirip Takımyıldızı Konseyi’nin olaya el atmasını istiyor.]

 

[Vadi Üzerindeki Güneş Baba, konsey tarafından yaptırımlara maruz kalmasına rağmen Güneşin Kutsaması’nı geri çekmiyor.]

 

[Tüm yaralarınız on dakikalığına iyileşti.]

 

[Güneş Işığı’nı son bir kez daha kullanabilirsiniz.]

 

Vücuduna açılmış tüm yaralar hızla kapanırken Göksel Kral’ın yüzündeki dehşeti gördü ve gülümsedi. Sponsorunun onun için büyük şeylerden vaz geçtiğini biliyordu.

 

‘Onu hayal kırıklığına uğratmaya hakkım yok.’

 

Göksel Kral’ın yelpazesi ışıldadı ve rüzgarlar patlak verdi. Mihael kılıcını savurunca altın sarısı kılıcıyla zümrüt yeşili rüzgarlar çarpıştı.

 

Boom!

 

Üstün çıkan belliydi.

 

Rüzgarlar rüzgar gülünden çıkmışçasına dağılırken altın sarısı kılıcı ilerlemeye devam etti. Göksel Kral kaçmaya çalışsa da başarısız oldu.

 

Kılıç göğsünü delmek üzereyken cılız bir genç kendini Göksel Kral’ın önüne attı ve altın sarısı kılıcın vücuduna girmesine izin verdi.

 

“Hayatta kalın ve dostlarımızı…”

 

Çinli genç cümlesini bitiremeden kan kustu ve öylece orada durdu. Kılıçtan yükselen sıcaklık iç organlarını pişirmişti.

 

Mihael şaşkın bir şekilde Göksel Kral’ın gözlerine baktı. Onun da tabak gibi açılmış gözlerini görünce homurdandı ve Çinli genci tekmeleyip kılıcını vücudundan çıkardı. Ardından tekrardan kılıcını savurdu. Gencin fedakarlığı kalbine dokunsa da iki tarafta düşmandı.

 

Bugün bir taraf buradan ayrılmayacaktı.

 

“Voah, ben de kendimi bencil sanırdım.”

 

Bir anda kulaklarına giren alaycı ses hem Göksel Kral’ı hem de Mihael’i dehşete düşürdü. Kafalarını yana çevirdiklerinde Danny’nin onları gülerek izlediğini görebiliyordu. Kolunu uzatsa dokunabileceği kadar yakındı ama ikisi de onu yeni fark ediyordu.

 

Göksel Kral ev Aslan Kral tereddüt etmeden birbirine saldırmaktan vaz geçerek geri çekildi. İkisi de Danny’nin iki tarafın uşağı olmadığını hissetmişti.

 

Mihael, Göksel Kral’a bakmadan önce Danny’nin gülümsemesini bilinmez duygularla inceledi. Gülümseme ve yüz aynıydı ama ürkütücü gözüküyordu.

 

“Senin tarafından değil miydi?”

 

Göksel Kral’ın şaşkınlığını artıran bir sesle sordu.

 

“Ben…”

 

Göksel Kral şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemedi. Bir kendini onun için feda eden Çinli gence bir de Danny’e baktı.

 

Konuşamıyordu.  

 

“Bu kadar telaş yapmanıza gerek yok canım. İkinizden sadece birini öldürmeyi düşünüyorum. Savaşınız oldukça kanlıydı. Eh, sonuçta insanız.”

 

“Kapat çeneni! Sen de kimsin?”

 

“Beni tanımadınız mı majesteleri? Ben Danny.”

 

Danny gülümseyerek kılıcını çekti ve Mihael’e yaklaştı. Mihael onun gülümsemesine bakarken ürperdi ve kılıcını kaldırdı.

 

Danny bir adım attı ve birden Mihael’in burnunun dibinde bitti. Öyle hızlı ve aniydi ki Mihael’in gözleri onu takip edemedi.

 

Boom!

 

Mihael’in kafası yerdeki sert toprağa gömüldü. Tozlar havaya yükseldi ve Göksel Kral’ın boş boş bakmasına neden olan bir manzara ortaya çıktı.

 

Dünya kesinlikle iki yüzlüydü.

 

Bir tarafta biraz önce onu kurtarmak için kendini feda eden varken, diğer tarafta kendini kurtarmak için efendisine ihanet eden vardı.

 

Göksel Kral bugün bir yaşına daha girmişti.

 

Tozların arasında ayakta kalan sadece Danny vardı. Mihael yerde yatıyordu. Kafası yarılmış ve beynine aldığı hasar onu anında öldürmüştü.

 

Bir kral sadece bir saldırı da ölmüştü.  

 

Cao Dai nefes alamadığını hissetti. Korkuyla Danny’e baktı ve istemsizce birkaç adım geriledi. Bilgelik dolu gözlerinden eser kalmamıştı. Dehşet, nefret ve hüsran duyguları onun yerini almıştı.

 

Danny gülümseyerek ona baktı.

 

Gözleri öyle deliciydi ki Cao Dai’nin kalbi çarptı.

 

Çırılçıplakmış gibi hissediyordu.

 

Bakışlar sadece dışını değil içini de görüyor gibiydi.

 

“Merak etmenize gerek yok Bay Cao. Benim sorunum sadece Mihael ileydi. Sizinle bir sorunum yok. Ah, Mihael öldüğü için görevinizi otomatik olarak tamamlamış olmalısınız. İşini çoğunu yaptığım için benimde bundan yararlanmam gerek, değil mi ama?”

 

“N-Ne istiyorsun?”

 

Cao Dai’nin sesi titredi.

 

Epey solgun görünüyordu.

 

“Ah, pek bir şey değil.”

 

Danny gülümsedi ve Cao Dai’ye yaklaştı.

 

Cao Dai birkaç adım gerilerken birden bir cesede takıldı ve kalçasının üzerine düştü. Biraz önceki manzara hiç hissetmediği kadar huzursuz hissetmesine neden olmuştu. Sadece Danny’nin gözlerine bakmak bile onu korkutuyordu.

 

Onun bu halini gören Danny dudak büktü ve hafifçe eğilip derin nefesler alan Cao Dai ile aynı boya geldi. Yerdeki göğsü deşilmiş bir Çinli’nin kanına parmak bandırdı ve dudaklarına sürdü. Bu, ona daha da korkutucu bir görüntü kazandırdı.

 

“Yalnızca 300 Karma Puanı istiyorum. Hayatınız karşılığında… Ne düşünüyorsun?”

 

Solgun yüz, delici gözler, delice hareketler…

 

Bunlar bir ucubenin özellikleriydi.

 

Cao Dai öyle korkmuştu ki sadece kafasını sallayabildi.

 

“Şimdi elimi tut ve ‘Takas: 300’ deyiver.”

 

Titrek ellerle Danny’nin elini tuttu ve dişlerinin arasından konuştu.

 

Danny önüne boşluğa baktıktan sonra Cao Dai’ye baktı ve masumca gülümsedi.

 

“Teşekkür ederim.”

 

Elini kaldırdı ve sertçe yere vurdu.

 

Güm!

 

Tozlar yükseldi ve Danny’nin vücudunu yuttu.

 

Dağıldıklarındaysa Danny ortadan kaybolmuştu. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44538 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr