Bölüm 41: Kara El (1)

avatar
520 3

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 41: Kara El (1)



Kayra birkaç saat sonra 13 Numaralı kasabaya girerken oldukça mutluydu. Suikastçı kadını görmüş olması bir kenara günün hasatları da oldukça iyiydi.

 

[Bukalemun Maskesi]

 

Seviye: Efsanevi

 

Derece: S

 

Açıklama: Şekil Değiştiren Bukalemun olarak da bilinen ‘kutsal’ bir yaratığın canlı olarak yakalanıp gizemli tekniklerle deri maske haline getirilmesi sonucu oluşmuştur. Yıldız Diyarı’nda sadece Karanlığın Şekil Değiştiren Efendisi’nin havarilerinde bulunur.

 

[Kamuflaj]

 

Açıklama: Aurayı ve kokuyu saklar.

 

[Şekil Değiştiren]

 

Açıklama: Kullanıldığı andan itibaren bir Karanlığın Şekil Değiştiren Efendisi’ne ait Şekil Değiştiren yeteneğine kavuşacaksınız. Şekil Değiştiren, size istediğiniz hedefe (insan ve insan benzeri yaratıklar) dönüşme imkânı sağlayacaktır. Etkisi kişinin gücüne ve yeteneğine bağlıdır.

 

Kayra maskeyi yüzüne takınca cilt nemlendirici sürmüş gibi bir ferahlık yüzünü kapladı. Ardından dönüşmek istediği kişiyi düşündü.

 

Yüzü titreştikten sonra normalden daha yakışıklı bir hale büründü.  Gözlerindeki bakışta yerini şahin gibi keskin bakışlara bırakırken, vücudu da bazı değişikliklere uğradı. Omuzları genişledi ve bilekleri kalınlaştı. Boyu da biraz uzamıştı.

 

Ortada Kayra’nın kara bulutlar gibi karamsar olan havası ne de insanı delip geçen mavi gözleri vardı. Herkesin görünce dost olmak isteyeceği yakışıklı bir genç, Kızıl Tan duruyordu.

 

“Yıldız Diyarı gerçekten mucizevî bir yer.”

 

Sadece dönüşmek istediği kişiyi düşünerek tamamen farklı biri olmuştu. Tabii vücudundaki mananın yarısından çoğu da buhar olmuştu.

 

“Mükemmel bir beceri.”

 

Gölge Maskesi’nin çok üzerinde bir maskeydi. Kayra, bundan sonra bunu kullanmaya karar verdi. Kasabaya girdikten sonra Karma Puanları’na baktı ve oldukları yerde durduğunu gördü. Beklediği bir şeydi. Sonuçta her girip çıktığında ortadan kaybolacaksa Karma Puanı depolamanın ne anlamı vardı ki?

 

Kayra etrafta hiç gezinmeden Silah Salonu ve Terzi Dükkânı’na gidip eşyalarını tamir etti. Özellikle zırhları çok hasar görmüştü.

 

Eldivenleri de dâhil olmak üzere tüm Gölge Seti parçalanacak halindeydi. Ufak bir kılıç darbesi bile onları parçalamaya yeterliydi.

 

Kayra eşyalarını yeniledikten sonra handaki odasına döndü. Çantasını bir kenara bıraktı, üzerindekileri çıkardı ve vücudundaki kötü kokudan kurtulmak için banyo da epey zaman geçirdi. Karnındaki kılıç yarasına su değmesini istemediğinden kendini ıslak havlularla silmek zorunda kalmıştı.

 

“Bu yaralar beni gerçekten çok zorluyor.”

 

Tüm ağır yaraları iyileşmiş olsa da karnında ve kolunda birkaç hafif yara kabuk bağlamıştı. Tam olarak iyileşmedikleri her hareket ettiğinde acımalarından anlaşılabilirdi.

 

“Acı çekmeye alışmam gereken zamanlara yaklaşıyorum.”

 

Metanet konusunda kendine olan güveni tamdı. Bu dünyada onu çaresiz duruma sürükleyecek çok az acı türü vardı.

 

Kayra vücudunu temizledikten sonra handan düzgün bir yemek satın aldı ve odasının terasında güzel bir ziyafet çekti. Ayrıca aldığı bitki çayı ile birlikte kitapçık üzerindeki çalışmalara devam etti.

 

Kitapçık, Mana Yetiştirme Tekniği’nden daha fazlasını içeriyordu. İçinde insan vücuduna dair özel bilgiler ve yazarın rehber niyetine yazdığı ‘otobiyografi’ de vardı.

 

Büyülü Mavi Gözler’in verdiği dinamik görüş sayesinde tüm kitabı bitirmesi on dakikasını aldı. Ardından gözlerini kapattı ve kitaptan edindiği bilgileri sindirmeye başladı.

 

“Tasarımsız ve Kavrayışsız kavramlarını Kılıç Yolu’na entegre eden Biçimsiz Kılıç’ın Ustası, bundan yaklaşık yüz elli yıl önce inzivaya çekildi ve hayatının son demlerini tapınaktaki öğrencilere ders verip bu rehber kitabı yazmaya harcadı.”

 

Tasarımsız kavramı, kılıç tekniklerinin bir kalıbının olmadığını ve kişinin anlayışlarına göre yeniden tasarlanabileceğine dair anlayışlar içeriyordu.

 

‘Tasarımsız derken bir su kadar esnek ve bir rüzgâr kadar şekilsiz olduğunu dile getirmiş olmalı.’

 

Kavrayışsız kavramı ise kılıç tekniklerinin bir zirvesinin olmadığı, olsa dahi insanların bunu kavrayamayacağını anlatan bir kavramdı. Kılıç ustalığını zirvesi olmayan bir dağa benzetiyordu.

 

‘Biçimsiz ve sonu olmayan bir yol…’

 

Kayra kitapçığın son sayfasındaki porteye baktı. Bir deri bir kemik yaşlı bir adam, elinde yoldaş kılıcı ile birlikte antrenman yapıyordu.

 

‘İçindekileri ezberlemek bir kenara özümsemek çok zamanımı alacak. Bir kişinin ömrünü adadığı alanı sadece kitap okuyarak anlayabileceğimi düşünmek aptallıktan başka bir şey değil.’

 

Kitapçıkta en çok ilgisini çeken şey mananın vücuttaki dolaşımını sağlayan meridyenler ve onların kontrol noktası sayılabilecek akupunktur noktalarıydı. Çin tıbbında sıkça görülebilen kavramlardı bunlar.

 

Kayra gözlerini terastan aşağıya çevirdi ve sokakta yürümekte olan gençleri gördü. Birçoğu bu diyarın acımasızlığına ‘alışmış’ ve hayatta kalmak için çabalamaya başlamıştı. Önder eksikliği kendini hissettiriyordu.

 

Bir kişinin bu kasabaya hâkim olması onları daha da geliştirecekti.

 

“Biraz uyusam iyi olacak.”

 

Meditasyon yapmak onu dinlendirmiyor aksine zihinsel olarak çökmesine neden oluyordu. Bu yüzden Kayra koltuğundan kalktı ve yatağına yattı. Huzurla dolu bir uyku çektikten sonra ikindi vakitlerinde kendiliğinden uyandı.

 

Aklına dün mana sözleşmesi verdiği dilenci genç geldi. Bandajlarını çıkartıp yarasını alkolle dezenfekte ettikten sonra üzerini giydi.

 

Üzerini giyerken sabah gördüğü Gece isimli kadını düşünüyordu. Midesinde kelebekler uçuşmasına engel olamadı. Bir dahaki karşılaşmaların çok çarpıcı olacağını hissediyordu. Sırf onunla buluşmak için bile Yüce Kral’ın kampını basmak istiyordu.

 

“Ahem!”

 

Kayra masanın üzerinde duran bir silahlara ve eşyalara baktı. Sonra gözlerini bir çekmeceye çevirdi. Çekmeceyi açtı ve içerisindeki biri diğerlerinden nispeten büyük olan dokuz çekirdeğe baktı. Önceden normal bir bilyeymiş gibi hissederken içlerindeki yoğun manayı hisseder olmuştu.

 

Ama mana çok düzensiz ve kaotikti. Onu saflaştırıp düzene sokana kadar bu mana onun meridyenlerini parçalar, kalbini yok ederdi.

 

Hemen aklındaki düşünceden vaz geçti ve Gölge Seti’ni kuşanıp dışarı çıktı. Odasının süresini birkaç gün daha uzattıktan sonra Sonbahar Hanı’nın bulunduğu bölgeye geldi.

 

Sokak insanlarla kaynayıp taşıyordu resmen. Kasaba küçük sayılmasa da en işlek sokak kesinlikle bu sokaktı. Sonbahar Hanı gibi bilindik yerler çok insan çekiyordu.

 

“Bayım!”

 

Kayra tam Sonbahar Hanı’nın önünde duracaktı ki birisi kolundan tuttu ve ona seslendi. Kayra kafasını çevirdiğinde ortalamanın üzerindeki görünüşü ile neredeyse hiç dikkat çekmeyen, kendi yaşlarında temiz bir genç gördü.

 

Kıyafetleri iyiydi ve vücudu kötü kokmuyordu. Kesinlikle arka sokaklarda kalmış bir dilenci gibi gözükmüyordu.

 

Ama Kayra onun dün mana sözleşmesi verdiği dilenci genç olduğunu anlamıştı. Ürkütücü gözleri garip bir ışıkla parlıyordu. Saçları düzgünce kesilmiş ve taranmıştı.

 

“Kararını verdin mi?”

 

“Evet ama sözleşmeyi imzalamadan önce biraz sohbete ne dersiniz?”

 

“Hm, peki.” 

 

Genç nazikçe eğilerek Sonbahar Hanı’na buyur etti. Kayra hana girdikten sonra çıkan ortamın ne kadar canlı olduğuna şaşırdı. Kaldığı han da sadece kendisi olduğundan bu kadar ses alışık değildi.

 

“Şurası boşaldı.”

 

Genç masadan kalkan iki kişiyi işaret etti ve kimse kapmasın diye hızla oraya oturdu. Kayra da sakince yanına oturdu ve ellerini masaya dayadı.

 

“Dinliyorum.”

 

Genç gülümsedi ve elini uzattı.

 

“Öncelikle tanışmamız gerektiğini düşünüyorum. Benim adım Alperen, bir ay sonra on sekiz yaşına gireceğim. Babam uluslararası bir şirkette takım lideri olduğu için hayatım biraz toz pembe idi. Küçükken çok zorbalık gördüğüm için burada hayatta kalamadım. Siz olmasaydınız birkaç güne ölecektim, ahahaha?”

 

Kayra uzatılan eli sıkmadı.

 

“Benim karşımda rol kesmeye devam edecek misin? Dürüst olmak gerekirse senin gülümsemeni görmek midemi bulandırıyor.”

“Böyle sözler insanların kalbini kırar efendim.”

 

“Benimle buluştuğunu göz önüne sözleşmeyi kabul ettiğini varsayabiliriz, değil mi?”

 

“Hazırladığınız sözleşmenin beni dehşete düşürdüğünü ve düşündürdüğünü söylemeliyim. Hatta gece yatarken bile ‘Kötü amaçları mı var acaba?’ diye düşünmekten kendimi alamadım. Efendim, ilk maddeye bakarsak siz işbirlikçi değil de kendinize köle arıyorsunuz.”

 

 “Yanlış düşünmüyorsun.”

 

“Hahaha, sadece sözleşme değil açık sözlülüğünüz de ürpertici.”

 

Alperen utançla kafasını arkasını kaşıdı.

 

Kayra kayıtsızdı.

 

“Durumu istediğin gibi yorumlamakta özgürsün. Sonuçta seni kabul etmeye zorlayacak kadar zalim biri değilim. Sözleşmede de bahsettiğim gibi bana ‘yardımcı’ olacak birini arıyorum. Güçlenmek ve Yıldız Diyarı’nda ayakta kalmak istiyorsam kendime ait bir güç kurmam gerek.”

 

“Kısaca düşmanlarınızla başa çıkmak için sizin yerinize adam toplayacak ve zahmetli, kirli işleri halledecek bir Kara El’e ihtiyacınız var.”

 

Maskesinin ardındaki yüz ilk defa değişti. Gencin yüzündeki gülümseme yerini mutlak kayıtsızlığa bırakmıştı yerini. Kayra, bu sefer turnayı gözünden vurduğunu hissetti.

 

Ama hiçbir şey söylemedi.

 

Alperen devam etti.

 

“Sözleşme de ‘mutlak itaat’ gibi kavramlara bolca yer vermişsiniz. İkinci madde de ‘İlk madde kabul edildiği takdir de birinci taraf, ikinci tarafı güçlendirecek ve hayatta kalmanın temellerini öğretecektir,’ yazıyor. Üçüncü maddeyse, ‘Emirlere karşı çıkılmadığı sürece birinci taraf ikinci tarafın kararlarına ve düşüncelerine saygı duyacak; mantığa yakın fikirlerine kulak asacaktır,’ cezası belirtilmemiş ve ‘mantık’ kısmı çok belirsiz.”

 

“Bunlarla ilgili bir sıkıntın mı var?”

 

Alperen hafifçe masaya yaslandı ve kısık sesle Kayra’ya fısıldadı.

 

“Açıkçası bu benim için fermandan farksız. Üç hafta boyunca neler yaptığımı hayal bile edemezsiniz. Dün karşıma çıkmasaydınız büyük ihtimalle yediğim fareler yüzünden bağışıklık sistemim çökecek ve sonunda haşeratlara yem olacaktım.”

 

Kayra onun demek istediğini anlamıştı.

 

“İsteklerin nedir?”

 

Alperen geriye yaslandı ve cansız gözlerle bir süre düşündü. Ardından boğuk bir sesle devam etti.

 

“Beni bir ateşe benzetebilirsiniz. Kendi başıma hiçbir gücüm yoktur. Gücümü yalnızca ‘çevremden’ alabilirim. Biraz hava, kuru odun ve beni körükleyecek rüzgârı verirseniz korkutucu bir ivme kazanır, sıcaklığım git gide artar, en sonunda kendi kendini besleyen bir alev denizine dönüşürüm. Önümdeki her şeyi yutacak bir aleve dönüşeceğime dair güvenim tam, buna emin olabilirsiniz. Ben eminim ama…”

 

Her şeyi yutma potansiyeli olan bir alev. Kayra, Alperen’in kendini tanımlama biçiminden hoşlanmadığını söylese yalan söylemiş olurdu. Düşünce biçimi onunla tamamen uyuşuyordu.

 

Bu yüzden onun ne demek istediğini anlamıştı.

 

“Uygun bir çevre olacak kapasiteye sahip miyim, huh?”

 

Kısaca beni destekleyecek kapasiteye sahip misin, diyordu.

 

“Ölümden korkuyor musun?”

 

“Ölümden korkmak beni ona daha da yaklaştıracağı için hayır, korkmuyorum. Bu diyara gelmeden önce sorsaydın belki – hayır, kesin olarak evet derdim ama burayı görmek beni değiştirdi.”

 

“Benim yanımda olduğun sürece düşmanları ezmek için yaşayacaksın. Seni destekleyeceğim ki düşmanlarımı yutacak kadar güçlü bir alev haline gelebilesin. Ölüm her an kapındadır. Yeterli gayret ve yeteneği göstermezsen seni alması an meselesi olacak.”

 

Bu motive edici bir konuşma değildi. Alperen de Kayra da motive konuşmaları ile kanı kaynayacak kadar düşüncesiz değillerdi. İkisi de biliyordu ki iki tarafın da şartları vardı. Kayra, mutlak sadakat ve bir Kara El arıyordu.

 

Alperen ise onu besleyecek ve güçlenmesini sağlayacak bir çevre.

 

Kayra’nın en önemli kriteri karşı tarafın ölüm ve acı karşısında umarsız olmasıydı. Çünkü gün gelecek ve yanlış kişilerin ayaklarına basacaktı. O zaman Alperen ve diğerleri ona sırtını çevirirse her şey çok geç olacaktı.

 

“En büyük korkum ölüm değil, yenilgidir. Senin gölgen olarak elimden geleni yapacağım.”

 

Alperen buğday rengi parşömeni masaya sermişti.

 

Alperen köpek dişleriyle başparmağını yırttı ve bir damla kanı mana sözleşmesine akıttı. Kayra da onun hemen ardından elinde küçük bir yara açtı. Onun da kanı mana sözleşmesinin üzerine damladı.

 

İki kan da sözleşmeye temas ettikten sonra sözleşme alevler tarafından yutuldu. Kayra, kalbini zincirleyen bir şeyler hissetti.

 

Sözleşmenin ilk üç maddesine ihanet ederse kalbi sözleşme zincirleri tarafından ezilecek ve ölümüne neden olacaktı. Ayrıca diğer yan maddelere ihanet ederse de yoğun bir acı çekecekti.

 

Ama buna rağmen iki taraf da gülümsemişti.

 

Sözleşme tamamlanmıştı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44527 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr