Bölüm 38: Tasarımsız, Kavrayışsız (6)

avatar
424 3

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 38: Tasarımsız, Kavrayışsız (6)


---

 

Minderde bağdaş kurmuş iskelet bir hortlak olamayacak kadar temiz ve düzgün görünüyordu. Kemikleri bir yeşim kadar saf ve düzgün, kemikleriyse orantılıydı.

 

Diğerlerinin metruk ve iğrenç görüntüsüne kıyasla oldukça hoş görünüyordu.

 

Ama bu Kayra’yı daha da huzursuzlandırdı.

 

Aptal olmayan biri söyleyebilirdi ki bu iskelet şu ana kadar karşılaştıklarından daha güçlü ve dayanıklıydı. İçeriye atacağı bir adım ölümünü garantileyecekti.  

 

 Kanamayı durdursa da ani bir hareket yaparsa tekrardan kanamaya başlayacaktı. O zaman ise Kayra’nın ölümü kesindi.

 

‘Vaz mı geçmeliyim?’

 

Önünde devasa bir uçurum vardı.

 

‘Hayır, vazgeçmek sadece kaçınılmaz olanı erteleyecektir. Mana Yetiştirme Tekniği’ni almazsam ömrüm en fazla birkaç gün olacak. Ama alırsam hayatta kalmakla kalmaz karşı saldırı da yapabilirim.’

 

Kasabaya dönmeden önce savaşabilecek duruma kadar iyileşmeliydi. Ve yanına aldığı tıbbi malzemelerin desteğiyle bile iki gün sürecekti.  

 

‘Şansımı denemeli miyim?’

 

Soğuk gözlerle iskelete baktı.

 

‘Hayatta olacak diye bir kaide yok.’

 

Ayağını kaldırdı – içeriye bir adım atacaktı ki aklına kötü düşünceler geldi.

 

‘Ya hayattaysa?’

 

Ölmeden önce sadece saniyeleri olurdu.

 

Ardından bu zamana kadar yaptığı her şey geldi. Küçükken gördüğü zorbalıklar, dadısının ezmesi, yediği dayaklar ve ailesini kaybettiği zaman hissettikleri…

 

Gözleri daha da soğudu.

 

Kalbindeki son korku da yerini mutlak sakinliğe bıraktı.

 

İçindeki tereddütler kaybolmuştu.

 

‘Oynamaya değer bir kumar.’  

 

Hayatı karşılığında güç elde etme şansı.

 

Derin bir nefes aldı ve acıdan uyuşan kolunun sarkışını göz ardı ederek yürümeye başladı.

 

Birinci adım.

 

Herhangi bir hareketlenme olmadı.

 

İkinci adım.

 

İskeletin hareket ettiğine dair hiçbir bir bilgi yok.

 

Üçüncü adım.

 

Daha da gerginleşen vücudu dışında değişen bir şey yoktu.

 

Onuncu adım.

 

Yolun yarısını tamamlamış olsa da rahatlama cüretini göstermedi. Kalbi adeta ağzında atıyordu. İskeletin zeka sahibi olup da onu tuzağa çekme ihtimalini asla göz ardı etmedi. Kötümser zihniyeti bu işin sonunun kötü bitme ihtimalini göz ardı etmek istemiyordu.

 

On beşinci adım.

 

Gerginliğinden zevk alan takımyıldızlarının sarkastik mesajları önüne geldi. Derin Deniz’in Korkulu Rüyası, Rüzgar Ruhlarının Şefi, Eksantrik Dağların Koruyucusu gibi takımyıldızlarının mesajları ilk günden beri asla kesilmemişti.

 

Ve burada da onu izliyorlardı.

 

Dengeyi savunan ve iyi niyetli takımyıldızlar – hatta aralarında şeytani takımyıldızları da vardı. Onun acı çekişini izlerken çok zevk alıyor gibilerdi.

 

Kayra bir şey söylemedi. Lanet etmedi ya da onlara hakaret etmedi. Sevilmemek ve dışlanmak çocukluktan beri alışık olduğu bir şeydi. Yalnız kalmak, onun için nefes almak kadar normaldi.

 

Yirmi beşinci adım.

 

Nihayet iskeletten beş adım ötedeydi. Şu ana kadar hiçbir hareket göstermeyen iskelet burada da hareket etmedi.

 

Beş adım en fazla bir buçuk metre ediyordu. Bir buçuk metre yakından iki metrelik iskelet çok daha baskıcı ve güzel gözükmeye başlamıştı.

 

Kayra en başından beri onun kafasına bakıyordu. Arkası dönün iskeletin kemikten bacaklarına ilk kez bakışlarını indirdiğinde içini tarif edilemez bir heyecan sardı.

 

Bağdaş kurmuş iskeletin bacaklarının kesiştiği noktada yıpranmış bir kitapçık vardı. Altmış sayfalık bir a5 romana benziyordu. Dışında herhangi bir desen ya da yazı olmasa da Kayra’nın hisleri onun bir Mana Yetiştirme Tekniği olduğunu söylüyordu.

 

Kayra aceleci davranmadı. Kendini desteklemek için kullandığı kılıcı çıkardı ve iskeleti dürttü. Çok gergin olduğu için alnı terle ıslanmıştı. Yaraları çok acıyor, ciğeri yırtınırcasına genleşip büzüşüyor, yaralarına giren terler daha da çığlık atmak istemesine neden oluyordu.

 

Kılıçla iskelet temasa girdiği anda iskelet toza döndü.

 

“Ne?”

 

Beklenmedik manzara Kayra’yı öyle çok şaşırttı ki az kalsın yarası kanamaya başlayacaktı. Ani hareketlerden uzak durmalıydı.

 

“Öhöhö!”

 

Kayra bir adım atmadan önce yere bir kan topağı tükürdü. Ama sevinci acısını hemen bastırdı ve kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir heyecanla kitapçığı aldı.

 

Etrafını kontrol ettikten sonra kemik tozlarını minderden silkti ve mindere oturdu.

 

Kitabı açmadan önce derin bir nefes aldı. Böyle durumlarda Akasha Sistemi’nin yardım etmeyeceğini hissediyordu.

 

Sistem sadece ‘gösterge’ ve ‘rehber’ görevi görüyordu. Kayra, sistemin ardındaki prensipleri ve çalışma yöntemini anlamıyor olsa da onun amacının ne olduğunu anlamak zor değildi.

 

‘Tasarımsız’

 

‘Kavrayışsız’

 

Kitabın ilk sayfasında bu iki kelime yazıyordu.

 

Kayra sayfayı çevirdi.

 

Biçimsiz Mana Kontrolü.


Bu başlığın altında bir insan bedeni vardı. Bedenin üzerinde kırmızı ve mavi renklerle çizilmiş büyüklü küçüklü çeşitli çizgiler, yön belirten oklar, diyagramlar, semboller ve küçük notlar vardı.

 

Kayra bir şey anlamadığından arka sayfayı çevirdi ve karşısına çıkan küçük notları inceledi. Bu küçük notlar manayı nasıl hissedeceğine ve yönlendireceğine dair bir rehber niteliğindeydi.

 

Bir süre bu notları inceledikten sonra Kayra küçük notlardaki yönergelere göre nefes alıp vermeye başladı. Notlarda doğru ritmi bulup doğa ile temasa geçebilirse manayla temas kurabileceğini söylüyordu.

 

Bunun tek yolu ise meditasyon yapmaktı.

 

Çevreyi hisset ve ona uyum sağla.

 

İçindeki her şeyi; havayı, kokuyu her değişkeni algıla.

 

Kayra on dakika meditasyon yaptıktan sonra vücudunun ısındığını hissetti. Isı başta tüm vücudunu kaplıyorken bir dakika içinde sadece kalbinin bir parmak sağına yoğunlaştı. Yanan bölge bir yumruk büyüklüğündeydi, sanki göğsüne kızgın demir basmışlardı – öyle hissediyordu.

 

Tüm acıya rağmen nefesinin ritmi bozulmadı. Acıya iki dakika daha katlandıktan sonra göğsündeki noktada bir şey hissetti.

 

Havada süzülen beyaz iplik misali dalgalanan küçük bir enerji dalgası. Mana parçacığı, Kayra sonunda manayı hissedebilmişti.

 

Heyecandan gözlerini açmak istese de en kritik anda olduğunu biliyordu. Nefes alıp-vermeye devam etti. Çevresindeki her şeyi hissederken gözeneklerinden hava benzeri bir şeyin içeriye girdiğini, damara benzer yapılar tarafından göğsündeki sıcak bölgeye taşındığını gözlemledi.

 

Bunu on kez tekrarladıktan sonra on tane mana ipliği toplanmıştı.

 

Kayra meditasyon yapmayı bıraktı.

 

Huff!

 

Vücudu terden sırılsıklam olmuştu, duraklamadan yüz kilometre koşmuş gibi tüm vücudu alevler içerisindeydi. Özellikle göğsü çok yanıyordu.

 

Ama her şeye rağmen yüzündeki gülümseme düşmedi. Kayra, salondan çıkıp eşyalarını getirdi. Kurutulmuş et ve su içtikten sonra yorgunluğunu attı ve tekrardan meditasyon yapmaya başladı.

 

Nefesi onu atmosferdeki mana ile birleştirdi ve mana kanalları aracılığıyla kalbinde topladı.

 

---

 

Aynı zaman da Yelbegen Mağarası.

 

Yirmi metre büyüklüğündeki ateş dalgası bir kılıç ışığı tarafından dağıtıldı.

 

Musa’nın Kızıl Deniz’i yarması gibi ateş dalgası bir kılıç tarafından ortadan ikiye yarıldı. Ateş dalgasının yaratıcısı olan canavar yirmi metreden uzun, iki başlı sarı renkli bir Yelbegen, kana susamışlıkla önündeki insana baktı.

 

Karşısındaki genç adam gök mavisi cüppelere bürünmüştü. Elindeyse bir buçuk metre boyunda gümüş bir kılıç vardı.

 

Genç adam mankenlere taş çıkaracak kadar yakışıklı ve bilge görünüyordu. Gözleri zamanın çok ötesini görüyormuşçasına garip bir ışıkla doluydu.

 

Ateş dalgasını yararken sadece kılıcını yukarıdan aşağıya savurmuştu. S derecesinde bir ejderha olan Üç Başlı Yelbegen’in sadece iki başı kalmıştı ve vücudunu kaplayan ejder pulları dökülmüştü. Tüm canavarlar arasında dahi kutsal sayılan bir canavarın böyle bir duruma düşmesi – hele de bir insan yüzünden – alışılmadıktı.

 

Üç Başlı Yelbegen tüm öğreticideki en güçlü canavar olarak kayıtlara geçmişti.

 

Ama şu anda sefil bir durumdaydı.

 

“Sana saygı duyuyorum Yaldemir. Gücün neredeyse bir Yedi Başlı Yelbegen seviyesinde ve çoktan bir Ejderha Kalbi yetiştirmişsin. Ancak güçlenmek ve kaderimi değiştirmek için Ejderha Kalbi’ne ihtiyacım var.”

 

Yelbegen, genç adamın sözlerine kulak asmadan ateş püskürdü.

 

Genç adam gel git dalgası misali üzerine akın eden ateşi görünce ciddiyetle Yelbegen’e baktı.  Ardından tek bir adımla Yelbegen’in sağ kalan iki kafasından birinin üzerinde belirdi.

 

Hakikat Gözü sayesinde her şeyi görebiliyordu.

 

Kılıcından tarifi olmayan bir güç patlak verdi.

 

Yelbegen insanı üzerinden atmaya çalıştı ama başarısız oldu. İnsan kılıcını saplayacakken Ruh Konuşması isimli soy yeteneğini kullanarak hava hapishanesi yarattı.

 

İnsanın kılıcı ilk saldırı da büyük bir yarık açsa da tek sefer de geçmekte başarısız oldu.

 

Genç adam başarısız olduktan sonra kaçmakta tereddüt etmedi. Boşluk Adımları ismindeki uzamsal adım tekniğini kullanarak Yelbegen’in boğazına saldırdı.

 

Yelbegen bu saldırıyı da ateşleri zincire dönüştürüp atlatmayı başardıktan sonra tekrardan bir ateş dalgası tükürdü. Aynı zaman da kuyruğu da bir kırbaç gibi hareket edip küstah insanı vurdu. İnsan, ipi kopmuş bir uçurtma gibi duvara çarptıktan sonra yere düştü.

 

Yelbegen tam sevinç çığlıkları atacaktı ki insanın figürü titreşip kayboldu.

 

Gölge İkizi!

 

Yelbegen acı dolu bir çığlık attı.

 

Bir metreden büyük olan kafası pürüzsüz bir kılıç darbesi nedeniyle yere düştü.


Genç adam inanılmaz bir özgüvenle kılıcındaki Yelbegen kanını savurdu. 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44534 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr