Bölüm 35: Tasarımsız, Kavrayışsız (3)

avatar
434 7

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 35: Tasarımsız, Kavrayışsız (3)


 Beş dakikalık kısa bir dinlenmenin ardından Kayra ve diğerleri son sürat ilerlemeye devam ettiler. Hortlaklar çok kuvvetli olsalar da hareketleri tahmin edilebilecek kadar basitti. Birkaç saatin ardından Kayra’nın direktifleri sayesinde yetmişe yakın hortlak öldürülmüştü.

 

Çok azmış gibi gözükse de buradakiler Yıldız Diyarı’na geldikten sonra en fazla on canavar öldürmüştü. Bunlar da sırtlan veya vahşi köpek gibi güçsüz canavarlardı.

 

Hortlaklar gibi korkunç yaratıklarla ilk defa karşılaşıyorlardı.

 

Kayra mızrağını duvara dayadı ve yanına oturdu.

 

Alnında biriken terleri silerken sıcak bir nefes verdi. Yol üzerinde tüm vücudunu germiş olsa da şu anda tüm vücudu kaskatı kesilmişti. Hortlaklar ile aralarındaki kuvvet farkı öyle fazlaydı ki yediği her saldırı canını fazlasıyla yakıyordu.

 

Her ne kadar gerilla savaşı verse de elindeki mızrak sekiz kilogram gibi abartılı bir ağırlığa sahipti. Onu kaldırmak, savurmak, çevirmek ve saplamak fazla efor istiyordu.

 

Mahvolmuş Kralın Kılıcı’na Kara Öz depolamadığı için de yetenekleri dışında hiçbir şeyde Büyü Gücü kullanamıyordu. Bu yüzden Mahvolmuş Kralın Kılıcı ve Suikastçı’nın İnancı’nı kullanmıyordu. Mahvolmuş Kralın Kılıç Ki’si olmadan onları kullanması imkansızdı.

 

Ak Öz canlıların içindeki Yaşam Gücü’nden gelirdi.

 

Ancak hortlaklar ölüydü.

 

Bu yüzden onlardan Kara Öz’de toplayamazdı.

 

Dayanıklılığını dinlenerek yenilemeye alışık değildi.

 

“Bir saatlik yemek molanız var. Herkes ihtiyaçlarını görsün.”

 

Kayra çantasından kurutulmuş et ve bir matara su çıkardıktan sonra onları yemeye başladı. Büyülü Mavi Gözler sayesinde hortlakların her bir hareketini ezberlediği için yaralanmak ya da yenilmek gibi bir endişesi yoktu.

 

Yemeğini ve suyunu içtikten sonra gözlerini kapattı.

 

Otuz dakikalık bir uykunun ardından enerjisinin yarısını kazanmış bir şekilde uyandı. Bu nadir özellik vahşi doğa da üç hafta geçirerek elde ettiği bir özellikti. Enerjiyi toplamanın en kolay yolu olan uykuyu, tüm sinirler ve kaslar gerilmiş olsa dahi savaş alanında uyumasına imkân sağlıyordu.

 

Nadir olmasının sebebi de buydu.

 

Tehlike ve gerginlik uykuyu bozan şeylerdi.

 

Neyse ki Kayra bunu uzun zaman önce aşmıştı.

 

Sadece otuz dakikanın ardından tüm enerjisini toplamış bir şekilde ayağa kalktı ve vücudunu esnetti. Otuz dakikalık bir açma germenin ardından tüm kasları yanmaya başladı. En iyi halinde olduğunu anlayan Kayra, mızrağı yerden aldı ve diğerlerine seslendi.

 

“Harekete geçiyoruz!”

 

Büyülü Mavi Gözler ile karanlığa baktı. Hortlaklar amaçsızca bir orada bir burada dolanıyordu. Yaklaşık yedi kadardılar.

 

“Geliyoruz!”

 

 “Tüm vücudum ağrıyor…”

 

“Ah~ Kaslarım~ Daha fazla esneme hareketi yapmalıydık.”

 

Birkaç kez ölüm kalım mücadelesi yaşadıktan sonra Arslan ve diğerleri daha da iyi kararlar vermeye başlamışlardı.

 

“Bundan sonra hiç durmayacağız. Hasar alanlar veya yorulanlar meşaleciler ile yer değiştirsin. Enerjilerini yeniledikten sonra tekrardan aramıza katılsınlar.”

 

“Anlaşıldı!”

 

Sadece birkaç saatlik acı ve ölüm onları gerçek bir askere benzetmeye başlamıştı. Onların parlak ve güven dolu gözlerini görünce Kayra istemsizce amacına ulaştığını anladı.

 

Üç saat içinde onları defalarca kurtarmıştı.

“Gidiyoruz!”

 

Kayra mızrağının şaftını iki elle kavradıktan sonra birden ileriye fırladı. Mızrağının ucu hafifçe öne eğikken arkasından savaş naraları atan kaslı on beş erkek akın etti.

 

Büyülü Mavi Gözler etkinleştiğinde yol çok daha aydınlık hale geldi.

 

Laplace’ın Şeytanı ve Düşünce Hızlandırma da devreye girince hortlakların çevresindeki alandaki her şeyin her hareketi Kayra’nın beynine girdi. Yatay ve dikey görüş açısı daha da genişledi. Hortlakların vücutlarındaki her bir kemik ve et parçası yavaşça hareket etti.

 

Isıları, kokuları ve daha birçok şey Kayra’nın beynine kazındı.

 

Kayra bir an yüzünü ekşitse de son hız hortlaklara yaklaşıyordu.

 

O anda hortlakların bedeninin üzerinde mavi bir silüet belirdi. En öndeki hortlağın silüeti dalgalandı ve elini savurdu.

 

Dünya daha da yavaşladı.

 

Kayra nefesini tutarak kafasını eğdi.

 

Bir anda hortlağın dibinde belirdi ve kemik kol kafasını teğet geçti. İçindeki saklı kuvvet rüzgarların patlamasına, Gölge Paltosu’nun başlığının dalgalanmasına neden oldu.

 

Mavi silüet tekrardan harekete geçti, bu sefer bir diz saldırısı geliyordu.

 

Kayra bunu gördüğü anda vücudunu çevirdi ve diz saldırından kaçtı. Mavi silüet ve hortlağın bedeni arasında milisaniyelik bir fark vardı.

 

Ama Kayra gözünün hortlağın hareketlerini takip edebildiğini bildiği için panik yapmadı. Alacakaranlık Mızrağı’nı kaldırdı ve hortlağın üçüncü saldırısını da rahatlıkla atlattıktan sonra kafasına sapladı.

 

Pat!

 

Hortlak titredikten sonra yere yığıldı.

 

Kayra daha hortlaklara yaklaşamamış ‘paralı askerlere’ baktı.

 

Sadece bir buçuk saniye.

 

Bir saniyesi yol.

 

Geri kalan yarım saniye ise hortlağı öldürme…

 

Laplace’ın Şeytanı, Düşünce Hızlandırma ve Büyülü Mavi Gözleri’n dinamik görüş yeteneği…

 

Hareketleri yarım saniye sonrayı görebiliyordu.

 

Düşünce Hızlandırma ve Büyülü Mavi Gözler son sürat çalışmaya devam etti.

 

Kayra, mızrağını çıkardıktan sonra vücudunu eğdi ve arkasından saldıran hortlağın saldırısını atlattı.

 

Bir sonraki harekette ise çoktan hortlağın beyninde bir delik açmıştı.

 

---

 

Kemikbaşlı Kurt Bölgesi’nin derinliklerinde siyah üniformalı bir düzine savaşçı karşılarındaki Kemikbaşlı Kurtlara karşı acımasız bir savaş veriyordu.

 

Kemikbaşlı Kurtlar adı üstünde son derece sert kemiklere sahip bir kurt türüydü. Öyle ki kemiklerinin sertliği onlara her şeyden korunmalarını sağlayacak doğal bir zırh veriyordu.

 

Siyah üniformalı savaşçıların lideri, yüzünde kancalı haç işaretlerinin bulunduğu bir maske vardı. Elinde iki metre uzunluğunda devasa geniş ağızlı bir palayla birlikte Kemikbaşlı Kurtları adeta biçiyordu.

 

Devasa palasını bir Kemikbaşlı Kurt’un kafasına savurdu. Palanın etrafında gri renkli bir aura ortaya çıktı ve kılıcın hızıyla kuvveti birden dört kat arttı. C+ seviyesindeki Kemikbaşlı Gri kurt palayla temas ettiği anda kafasını koruyan kemik miğferde çatlaklar ortaya çıktı.

 

Kemik Zırh, Kızıl Gözlü Gri Kurtların Kızıl Avcı’sına benzer özgün bir yetenekti. Zayıf noktalarını kapatmak için iskelet sisteminden farklı bir kemik sistemi yaratırdı. Kemikbaşlı Kurtların en güçlü yeteneklerinden birisi olduğu söylenebilirdi.

 

Ama bu güçlü yetenek bile pala saldırısına dayanamadı. Oluşan çatlaklar bir örümcek ağı misali tüm miğfere yayıldıktan sonra pala tekrardan hareket etti.

 

Ardında yatan kuvvet inanılmazdı.

 

Boom!

 

Kemikbaşlı Kurt deveran eden saldırılara dayanamadı ve vücudunu koruyan kemikler kısa süre içinde parçalara ayrıldı.

 

Siyah maskeli lider bunu fırsat bilip palasının ucunu kaldırdı. Gri renkli aura palasını onlarca kat sivriltirken vücuduna insanların çok üzerinde bir kuvvet verdi. 

 

Vücudunu kaldırdı ve özel bir pala tekniği olan Yeraltı Palası’nın ilk tekniği olan Karanlık’ı kullandı. Geniş ağızlı palasının rengi koyulaştı ve birden ileri atıldı. Altmış kilo ağırlığında palayı savurduğu anda tüm vücudundaki kaslar gerildi.

 

Gri renkli aura saldırıları paladan ayrıldı ve Kemikbaşlı Kurt’un vücudunu parçalara ayırdı.

 

Geniş palasının kabzasındaki oyuğa elini dayadı ve yere sapladı. Vücudundan birden kaybolan enerjiye dayanmak için palasına yaslandı ve soğuk gözlerle delik deşik ettiği Kemikbaşlı Kurt’a baktı.

 

Kafasını çevirdi ve takım arkadaşlarının Kemikbaşlı Kurtlara yaptığı son hamleleri izledi. Derin bir nefes aldı. Yeraltı Nehri Nefesi’ni kullanarak Büyü Gücü’nü yenilemeye başladı. Yeterince enerji topladığında doğruldu ve arkasında toplanan takım arkadaşlarını da alıp bin beş yüz metre ötedeki ormanlık alana yürüdü.

 

Biraz önceki Kemikbaşlı Kurt grubu çevredeki son devriye ekibi olduğu için karşılarına hiçbir canavar çıkmadı. Yolculukları sorunsuz geçtiği için beş dakika içerisinde ormanlık alana vardılar.

 

Koyu ağaçlara bakan siyah maskeli lider elini yüzündeki maskeye attı ve onu çıkardı. Maskenin altından baktıkça kötü hissettiren güzel bir yüz çıktı.

 

Kara gözleri, kaşları ve saçları süt beyazı teni ile bir tezat oluşturuyordu. Sağ kaşının üzerinden yanağına inen kılıç izi ise ona çirkinlik katmak yerine yasak meyve gibi tuhaf bir çekicilik katıyordu.

 

Gencin gözleri ağaçları tararken kısıldı.

 

“Haber ver.”

 

Yanındaki takım üyelerinden biri çıktı ve elindeki yayı gökyüzüne doğrulttu. Sadağından çıkardığı ıslık okunu kirişe yerleştirdiği gibi kirişi çekip bıraktı.

 

Ok havayı yardı ve ürkütücü bir ıslık sesi çıkardı.

 

Ok ormanın içinde kaybolduktan hemen sonra genç kafasını gökyüzüne kaldırdı. Kafasını kaldırdığı gibi ormandan yukarıya bir ok fırladı ve meteor gibi indi.

 

Genç gülümsedi ve kalbini delmek için gelen oku palası ile engelledi. Okun gücü yüzünden suratı ekşise de okun sapına asılmış notu okuyunca tekrardan gülümsedi.

 

Palasını sırtına astıktan sonra sağlam adımlarla ilerlemeye başladı.

 

“Giriyoruz.”

 

Ormanda biraz ilerledikten sonra garip bir manevra yaparak ormanın tenha bölgelerinden birine girdiler. Böcekler, zehirli yılanlar ve çok sayıda zehirli bitki yüzünden ormanlar en son tercih edilen konaklama yerleriydi.

 

Hem çok güçlü canavarlar yaşardı hem de doğanın en acımasız ve güçlü olduğu yerdi.

 

Genç ve grubu beş dakika boyunca sürekli yön değiştirerek ilerledikten sonra küçük bir su birikintisine deposuna geldiler. Toprak kazılmış ve yapay bir nehir kolu yardımı ile su taşınmıştı.

 

Su deposunun etrafında asılmış et, deri ve bitki parçaları vardı.

 

Genç kafasını sağa çevirdi ve on beş metre ilerledi. Birkaç ağacın arasından geçtikten sonra tahta ve bitkilerden yapılmış büyük bir baraka buldular.

 

Barakanın önünde bir kamp ateşi yakılıydı. Kamp ateşinin üzerinde on dört kişiye yetecek kadar balık asılıydı.

 

Genç gözlerini kamp ateşinin başında oturan adama baktı. Adamın üzerinde yırtık mavi bir cüppe vardı. Dağılmış saçları ve kesilmemiş sakalları ona bir barbar izlenimi veriyordu. Ama genç biliyordu ki karşısındaki kişi görebileceği en zeki insanlardan biriydi.

 

Kamp ateşinin başındaki adam kafasını sakince misafirlerine çevirdi.

 

Genç, adamın zekayla dolu gözlerine baktı.

 

“Bakıyorum da Karanlık Çağı yeniden yaşıyorsun.” 

 

“Geldin mi Yeraltı Şeytanı?”

 

“Ölümünü görmeyi çok istesem de hâlâ baş taktisyenimiz sensin. Hayatın, ölümünden daha değerli.”

 

Kamp ateşinin başındaki adam yavaşça ayağa kalktı ve Yeraltı Şeytanı diye hitap ettiği gencin yanına geldi. Elini açtı.

 

Yeraltı Şeytanı tekrar gülümsedi ve ona süt beyazı bir çubuk uzattı.

 

Adam çubuğu aldıktan sonra barakaya doğru yürüdü. Yeraltı Şeytanı da onu yakından takip etti. Baraka sarmaşıklar yardımı ile birbirine tutturulmuş kütük ve odun parçalarından yapılmıştı. Son derece ilkel olmasına rağmen Ruh Şeytanı içeride yatan on üç kişiyi görünce bunu kafasından sildi.

 

İçeride yatan kişilerin vücudun da çok sayıda yara izi vardı. 

 

Her ne kadar bandaj ve merhemler ile desteklenmiş olsalar da birkaç güne ölecekleri kesindi.

 

Elinde çubuk tutan genç melankolik adımlarla beyaz saçlı bir kızın yanına geldi ve elindeki çubuğu ortadan ikiye böldü.

 

Wuwuwuwu!

 

Çubuktan yayılan beyaz ışık bir anda tüm odayı kapladı ve yerde yatan kişilerin vücutlarına girdi.

 

Beyaz saçlı kızın alnındaki yılan işareti hafifçe parladı ve dalgalandı. Aynı anda kızın vücudundan başka bir ışık yayıldı ve vücudundaki tüm yaralar birden iyileşti. Cilt rengi yerine gelirken yüzüne kan geldi.

 

Yeraltı Şeytanı hayranlıkla kızın vücudundaki değişimi inceledi.

 

Lütuf, antik bir harabede ele geçirdikleri efsanevi bir hazineydi. Bir kişi üzerinde kullanıldığında ölümün eşiğinde olsa dâhi sapasağlam hale getirebilirdi.  

 

Ancak bunu on iki kişiye dağıtmak sadece yaraları biraz iyileştirirdi.

 

Neyse ki Beyaz Yılan gibi şifa otoritesine sahip birine sahiplerdi. Onun yetenekleri sadece lütuftan aşağıdaydı.

 

Yeraltı Şeytanı yerde yatanlara baktı.

 

Birini göremediğini fark ettiğinde kafasını kaldırıp manasını Beyaz Yılan’a aktaran gence baktı.

 

Vücudundaki gücün ve yaşam enerjisinin son demlerinde olduğunu bildiği için bunu dile getirmek istemiyordu. Ama eksik olan kişi Şafak Muhafızı’nın yerine geçme potansiyeline sahipti. Hayatı çok değerliydi.

 

“Bize oku atan Sedef olduğuna göre…”

 

Manasını Beyaz Yılan’a aktaran genç adamın eli durdu. Gözleri dolmaya başlasa da dişlerini sıkıp işine geri döndü.

 

Yeraltı Şeytanı dudaklarını sıkarak lanet etti.

 

Ama hemen genç adama doğru saygıyla eğildi.

 

“On yedi gün boyunca onları tek başına hayatta tuttuğun için saygımı hak ediyorsun.”

 

O kişiden başka birisine ilk defa kafasını eğiyordu.

 

Düşman pususuna düştükten sonra tüm kurtları öldürüp takım üyelerini tek başına on kilometre taşıması ve orman da hayatı pahasına onları hayatta tutmak imkânsızdı. Vücudundaki mana kalbinin birkaç yerden çatladığını ve hayat pınarının da neredeyse kuruduğunu göz önüne alırsa bu kişi takımını hayatta tutmak için kendi hayatını feda ediyordu.

 

Hayatını feda edip zekâsı ve stratejik dehası ile kurtlar sofrasında tek başına on yedi gün hiç kayıp vermeden hayatta kalmak o kişinin bile yapamayacağı bir şeydi.

 

Bunu yapabilecek ve saygısını hak eden iki kişiden biri…

 

“Bundan sonra dinlenebilirsin.”

 

Dışarıdaki adamlarına mana aracılığı ile haber verdi.

 

Kafasını kaldırdığında Beyaz Yılan’ın başındaki genç çoktan bayılmıştı.

 

“Aydın Rüya.”

 

---

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44535 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr