Bölüm 34: Tasarımsız, Kavrayışsız (2)

avatar
419 7

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 34: Tasarımsız, Kavrayışsız (2)


---

 

Güneş seyahat rotasının yarısından çoğunu bitirmişçesine yakıcı sıcaklığını geride bıraktı. Hanların balkonuna konulan çiçek saksılarından yayılan hoş koku sokakları kaplıyordu. Sonbahar Hanı, tüm kasabada çokça tercih edilen bir yerdi.

 

Şu hanın önünde on beş kişi bulunuyordu.

 

Hepsi kalabalıkta dikkat çekecek iyi silahlara sahipti.

 

“Biraz gecikti.”

 

Arslan sabırsızca ayaklarını yere vuruyordu.

 

Net bir zaman vermemiş olsa da şu ana kadar gelmeliydi.

 

“Umarım dolandırıcı değildir.”

 

Grup arasındaki tek cılız genç hoşnutsuzca sırtını hanın duvarlarına dayadı.

 

“1,125 Karma Puanı herkesin karşılayabileceği bir tutar değil.”

 

Diğerlerinin ona baktığını görünce cılız genç homurdandı.

 

“Sizin de böyle düşündüğünüzü biliyorum.”

 

“Sabreden derviş muradına erermiş diye bir söz vardır. Birazcık sabretmek sana bir şey kaybetmeyecektir. O yüzden kapa çeneni ve bekle.”

 

Üzerinde deri bir zırhla kalkan ve kılıç tutan Aykun, gence öfkeyle baktı. Genç tekrar homurdandı ve gözlerini çevirdi.

 

“Geliyor.”

 

O sırada Arslan’ın canlı sesi duyuldu.

 

Tüm gözler sırtında bir çanta ve mızrakla gelen Kayra’ya döndü. Gölge gibi siyah kıyafetleri ve maskesi yüzünden teninin ufak bir kısmı dahi gözükmüyordu.

 

Kayra oraya geldi ve hepsine bir bakış attıktan sonra elini Arslan’a uzattı.

 

Arslan ne yaptığını anlamasa da elini sıkmayı kabul etti.

 

[37,5 Karma Puanı aktarıldı.]

 

Arslan’ın gözleri büyüdü, hemen karakter penceresinden Karma Puanı miktarına baktı. Kayra bir şey söylemeden diğerlerinin elini de sıkıp Karma Puanları’nın yarısını aktardı.  

 

“Niyetimi algıladığınızı düşünüyorum. Şimdi, pek fazla zamanımız yok. Güneş batmadan önce tapınağa varmazsak seferimiz sekiz saat ertelenecek.”

 

Başka bir şey söylemedi.

 

Paralı asker olarak kiralanan kişilerde bir şey söylemediler.

 

“Şu andan itibaren sadece beni takip edin. Hiç mola vermeden zindan yürüyeceğiz. Bir sorunla karşılaşmadığımız sürece üç saat içinde oraya varmalıyız.”

 

Dolambaçlı bir yol izleyecekleri için yol bir saat kadar uzamıştı ama Kayra şikayetçi olma lüksüne sahip değildi.

 

“Detayları yol üzerinde konuşacağız.”

 

Bu sözlerin üzerine daha fazla beklemediler. Kayra, herkesin önünden yürümeye başladı. Birkaç dakika içinde kasabadan çıktılar ve bir saat boyunca kuzeydoğuya yürüdüler. Tüm bu sürede garip bir şekilde hiçbir canavarla karşılaşmadılar.

 

Kayra biraz daha ilerledikten sonra yönü değiştirdi ve 135 derecelik açıyla kuzeybatıya ilerledi. Yaklaşık kilometre yürüdükten sonra canlı ağaçlarla kaplı bir ormana girdiler. Kayra tekrar yön değiştirdi ve ormanın etrafından dolaştı.

 

Sadece on dakika içinde sarmaşıklarla kaplanmış keskin kayalarla dolu bir vadiye geldiler.

 

“Geldik.”

 

Kayra kafasını kaldırıp beş metrelik geniş mağara girişine baktı.

 

“İçeri girdikten sonra en az iki kişi ile birlikte çalışın. Hortlaklar hantal olsa da hasar vermesi kolay varlıklar değiller.”

 

“Anladık.”

 

Cılız genç elini silkeledi ve mağaraya yaklaşmaya başladı. Kayra onun kibirli tavırlarına hiçbir şey söylemeden arkasından takip etti.

 

Birkaç dakika içinde mağaraya girmeyi başardılar.

 

[Tasarımsız ve Kavrayışsız Tapınağa giren ilk oyuncularsınız!]

 

Mağara o kadar karanlık değildi.

 

“Planladığımız gibi ilerleyin.”

 

Arslan, Kayra’nın talimatını alınca uzun kılıcını çekti ve Kayra’nın önüne geçti. Cılız gençte hançerlerini çekip Kayra’nın kırk beş derece güneydoğusuna geçti ve tedirgin bir şekilde ilerledi.

 

Paralı askerler Kayra ortada olacak şekilde çevrelediler.

 

İçeri adım attıkları anda sıcaklık çarpıcı ölçüde düşmüştü. Yarı karanlık bir ortamda böyle bir soğukluk gençlerin omurgalarında bir ürperti hissetmelerine neden oldu.

 

“Kahk! Kahk!”

 

“Arslan, onu karşıla.”  

 

Girişten çok uzaklaşmamışlardı ki bir buçuk metre boyunda bir silüet karanlıktan fırladı. En önde duran Arslan ilk başta şaşırsa da Kayra’nın uyarısı aynı anda kulaklarına girdi. Şaşkınlığından kurtulduğu gibi kılıcını savurdu ve silüetin kemikli kollarını savuşturdu.

 

O sırada Kayra sırtındaki mızrağı kaldırdı ve Arslan’ın koltuk altından silüetin göğüs bölgesine sapladı. İlk defa mızrak kullandığından avuç içleri aşınsa da Kayra ifadesini bile değiştirmeden silüete bastırdı. Sadece bir hortlak olma ihtimaline rağmen fiziksel gücü bir ölünün olamayacak kadar fazlaydı.

 

Kayra tüm vücudundan destek alarak hortlağı Arslan’ın vücudundan uzaklaştırdı ve aniden vücudunu çevirip hortlağın dengesini bozdu. Hortlak, ‘kahk’ diye ses çıkararak yere düştü ve çırpındı.

 

Yere düşünce silüet tamamen açığa çıktı.

 

Bir horlaktı.

 

Arslan kaşlarını çatarak yerdeki hortlağa baktı.

 

“Korku filminden kaçmışa benziyor.”

 

Hortlak çırpınsa da Kayra onun çürümüş eti ve kemiğinin kokusuna dayanamadığı için kafatasını deldi. Hortlak mızrağı ilk başta kafasından çıkarmaya çalışsa da Kayra mızrağı birazcık daha tutunca hortlağın hareketleri kesildi.

 

“İğrenç kokuyor.”

 

Gruptakilerin çoğu hortlaktan yükselen çürük et kokusuna dayanamayıp ellerini kapattı. Bu kokuya uzun süre maruz kalmak onları delirtebilirdi.

 

Kayra mızrağı çıkardı ve ifadesizce karanlığa doğru baktı. Ne olur olmaz diye yanında çok sayıda meşale malzemesi ve ateş tozu getirmişti. Zindan da ne olduğunu bilmediği için önlem almıştı.

 

Grubun en arkasında çaput ve odunlar taşıyan genç öne çıktı ve Kayra’ya bir tane odun uzattı. Kayra bir tane çaput aldıktan sonra onu çaputa bağladı ve çam reçinesi ile kapladı. Ardından biraz kömür tozu ve ateş tozunu birleştirince ufak bir ateş çaputun etrafından yükseldi.

 

“Üç kişi meşalelerden sorumlu olacak. Hortlaklarla savaşırken sadece kafalarını hedef alın. En kolay yöntem hareket etmelerini sağlayan birincil motor korteksi deşmeniz. Hortlakların vücudu çürümüş olduğundan çok sayıda bakteri taşıyor olmalılar. Bu yüzden mümkün olduğunca temastan kaçının ve yaralanırsanız hemen bana haber verin.”

 

Hortlaklarla başa çıkmak zor olmayacaktı. Beyinleri sadece birkaç bölüm dışında iflas ettiği için sadece basit hareketlerle saldırabiliyorlardı.

 

Asıl sorun hastalık ve karanlıktı.  

 

Hortlaklar ölü olduklarından onlardan gelen ufak bir bakteri bile yaşayanlar için zehirden farksızdı. Enfekte olmak bir kenara Kayra onların kendilerine özgü bir toksine sahip olduğunu hissediyordu.

 

Gulp!

 

“Anladım.”

 

Arslan ve diğerleri Kayra’nın uyarlarını duyunca istemsizce yutkundular ve beyni delinmiş hortlağa baktılar.

 

“Bir taraf saldırıyı bloke ederken diğer taraf işi bitirirse işimiz kolaylaşır. Altı takıma ayrılın ve hortlaklara iki taraftan saldırın.”

 

Kayra son uyarılarını da yaptıktan sonra elindeki meşaleyi karanlığa doğru tuttu. Kemiklerin çarpışma ve etlerin sürtünme sesi yaklaştıkça Kayra elindeki Alacakaranlık Mızrağı’nı sıkıca tuttu. Hortlaklarla savaşmak için mızrak en iyi silah olduğundan onu kullanıyordu.

 

Karanlıktan dört tane hortlak çıktı ve elinde meşale tutan kişilere yalpalayarak geldiler. Birkaç adım attıktan sonra aralarında beş metre kalmıştı. İşte o anda parçalanmış ağızlarını açarak meşaleyi tutan gençlere atıldılar.

 

“Siktir.”

 

Meşaleyi tutan bir genç korkunç manzara yüzünden titrese de Aykun önüne geçerek kalkanıyla hortlağı karşıladı.

 

Kaslı vücudu bir an sarsıldı ve ayakları kaydı. Ama hemen kalçasını düzgün ayarlayıp baskıya direndi.

 

“Hah!”

 

Yüksek olmayan bir sesle kükredikten sonra var gücü ile Hortlağı itti. Hortlak tırnakları ile Aykun’u çizmeye çalışsa da Aykun vücudunu alçaltarak tırnaklarının uzanabileceği mesafenin ötesine geçti. Bu hortlaklar bir seksen boylarına eriştiğinden başa çıkmak daha zordu.

 

“Hahh!”

 

Aykun bir kere daha kükredi ve hortlağı kendinden uzaklaştırdı.

 

O sırada savaş narası ile hortlağın arkasından Arslan kılıcını sapladı.

 

Kılıç boynunun hemen yanındaki damarları parçalasa da hortlak hiçbir şey olmamış gibi elini Aykun’a savurdu. Aykun balyoz gibi sert saldırıyı karşılayınca birkaç adım geriledi ama hemen kendini toparlayıp biraz önce Kayra’nın yaptığı gibi hortlağın dengesini bozmaya çalıştı.

 

Hortlak tekrar ona saldırınca kalkanıyla durdurdu ve hortlak ağırlığını kalkana verdiğinde kenara çekilip belindeki kılıcı çekti.

 

“Geber!”

 

Kılıcını hortlağın kafasına saplamaya çalışsa da hortlak istemsizce kolunu saldırıyı durdurmak için kaldırdı. Kılıç hortlağın koluna saplandı ve kafasına ulaşamadan orada durdu.

 

“Sıkıntı!”

 

Aykun kılıcını çekmeye çalıştı ama çabaları boşa çıktı.

 

Neyse ki Arslan hemen harekete geçti ve yerdeki hortlağın kafasını deşti.

 

Çürümüş kan kılıcını kapladı ve ‘tıss’ sesine benzer bir ses yükseldi. Hortlak birkaç saniye çırpındıktan sonra hareket etmeyi kesti.

 

Arslan kılıcını çekti ve kılıçtaki kanı iğrenerek hortlağın vücuduna sildi.

 

Dört hortlaktan birini öldürmenin verdiği mutlulukla Arslan kafasını kaldırdı.

 

“Bu da ne?”

 

Kayra’nın elindeki mızrağı ayakta kalan son hortlağın kafasına eforsuzca saplayışını gördü. Öyle rahattı ki hortlak hiçbir şey yapamadı. Mızrak doğruca kafatasını deldi ve beyninin ön üst kısmına saplandı.

 

Kayra mızrağını çekti ve üzerindeki kanı savurdu. Yere düşmüş gence baktı ve hoşnutsuzca mırıldandı.

 

“Bir dahaki sefere dikkatli ol. Elindeki meşaleyi düşürür ya da bir hortlağın diğerlerine saldırmasına izin verirse ölüm fermanımızı imzalarsın.”

 

Bunları söyledikten sonra genci kaldırmakla uğraşmadı ve elindeki meşaleyi cılız gence uzattı.

 

“Buna ihtiyacım yok.”

 

“Ne?”

 

Cılız genç şaşırsa bile Kayra onun bir şey söylemesine izin vermeden yanan meşaleyi eline tutuşturdu. Meşaleden yükselen sıcaklığın yüzünü yakması genci dünyaya getirdi ve yerde yatan hortlaklara bir bakış attıktan sonra Kayra’yı takip etmesine neden oldu.

 

Diğerleri de hızla şaşkınlıklarından uyandı ve karanlığa dalan Kayra’yı takip ettiler.

 

Kayra gözlerini etrafta gezdirdikten sonra karanlıkta birkaç hortlak olduğunu gördü. Mızrağını on beş derecelik açıyla eğdikten sonra sol elini kaldırdı.

 

“Beş tane hortlak bizi bekliyor.”

 

“Beş tane mi?”

 

Hortlakların anormal fiziksel gücü Aykun’u ve diğerlerini korkutmuştu. Aykun kalkanı ile hortlağı durdursa da tüm gücünü buna verdiği için başarılı olmuştu. Oysa hortlak gücünün çok az bir kısmını Aykun’un kalkanını aşmak için kullanmıştı.

 

“Arslan, Ogün, Selçuk ve Sergen. Hilal formasyonunda ilerleyin, ben hortlakların iki tanesini hallederken diğer üçünü kuşatın ve sayı üstünlüğünüzü kullanarak halledin.”

 

Kayra’nın duygusuz sesi gençlerin kulağına girdiği anda Kayra onlara anlama şansı vermeden ileriye atıldı.

 

“Af buyur?”

 

Kayra’nın aniden karanlığa dalışı onları şaşırtsa da Aykun ve Arslan hemen Kayra’nın söylediği gibi hilal formasyonuna girmelerini sağladı.

 

O anda buraya doğru tekmelenmiş gibi sendeleyen bir hortlak aralarına girdi. Ardından bir tane ve onun sonrasında bir tane daha hilal formasyonunu tam ortasına düştü. Arslan ve Selçuk gruptaki en kaslı kişilerdi. Hızla Kayra’yı arkalarına alacak şekilde hortlakları kuşattılar.

 

On bir kişinin – geri kalan dördü meşalelerden ve çanta taşımaktan sorumlulardı -saldırıları hortlakları sadece bir buçuk dakika da bitirmişti.

 

Arslan alnındaki teri silerken endişeyle karanlığa baktı. Gözleri yeterince keskin olmadığından Kayra’nın savaşını göremiyordu. Bu yüzden meşalelerden birini aldı ve karanlığa doğru tuttu.

 

O esnada Kayra meşalenin aydınlattığı bölgeden çıktı ve kamufle olacak kadar karanlık paltosuna bulanmış kanları bir bez parçası ile sildi.

 

Sakince onlara baktı.

 

“Beş dakika dinleneceğiz.”

 

Sakin sesi Arslan’ın ona güvenmesine neden oldu.

 

Ama arkasında bıraktığı iki hortlağı görünce güveni saf korkuya dönüştü.

 

 ---


Bölüm hoşunuza gittiyse beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44507 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr