Bölüm 31: Tohumları Ezmek

avatar
545 7

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 31: Tohumları Ezmek



 

Ertesi gün yatağından kalktığında enerjisi ve morali yerindeydi. Normalde kaldığı ucuz handan farklı olarak gecesi elli karma puanı olan lüks bir yerde kalıyordu. Burada ki yatağın daha yumuşak olması bir kenara çok daha donanımlıydı.  

 

Örneğin neredeyse üç haftadır adam akıllı duş almayan Kayra için bir banyo bulunuyordu. Kayra banyonun hangi sistemlerle yapıldığını anlamasa da banyoya adım attığı anda onu sıcak su karşılıyordu.

 

Dalgın dalgın üzerindeki kıyafetleri çıkardı ve aynadan kendine baktı.

 

Ailesinden aldığı genetikler nedeniyle uzundu. Kasları yeni gelişmeye ve şekillenmeye başlamıştı. Ancak yetersiz beslenme ve vücudundaki yaralar tüm güzelliği bozuyordu.

 

Kolunda küçüklü büyüklü izler vardı. Sağ omzundan diyaframına kadar pençe izi iniyordu. Aynı şekilde karnında da pek çok yara izi vardı.

 

Mahvolmuş Kralın Kılıç Ki’si sadece yaralarını iyileştiriyordu – izleri silmiyordu. Bu yüzden aldığı yaralar iz bırakmıştı.

 

Kayra vücuduna baktı ve kaslarının yakında yerine oturacağına kanaat getirdi. Çok çalışması gerektiği belliydi. Sonuçta kendiliğinden oluşmayacaktı.

 

“Abimin söylediği savaş-beden eğitimini mi kullansam?”

 

Üzerindeki her şeyi çıkardıktan sonra tahta küvete uzandı. Vücudundaki kirler ve kurumuş kanlar suyun saflığını bozuyordu. Her şey gibi burayı da kirletmişti.

 

Neyse ki sistemin gücü suyu temizledi.

 

Kayra kollarını küvetin iki yanına yerleştirdi ve kafasını suya yatırdı. Buraya geldiğinden beri çok şey yaşamış ve onlarca kez ölümün eşiğine gelmişti. Her seferinde daha da çabalamış, daha da acımasızlaşmış ve daha da alçalmıştı.

 

“Belki de Sabah Rüzgarı haklıydı. Ne faydalar olursa olsun bazı şeylere dokunmaman gerekiyordur. Sonuçta dünyanın hâlâ cehennem olmamasının sebebi o şeyler.”

 

Gözlerini kapattığında yavruların hüzün dolu gözleri, ebeveynlerin nefret ve histerikli çığlıkları geliyordu. Bazı kurtlar çocuklarını yanlışlıkla öldürünce delirmişti. Tabii bu Kayra’nın işine gelmişti. Onları öldürmesi sadece saniyeler almıştı.

 

İlk birkaç öldürmesinde hissetmiş gece kabuslar görmüştü. Hâlâ kabuslar görüyordu ama artık azalmışlardı.

 

’Bilgi insanın da merhamet handiyse güldürücü oluyor, tıpkı Kyplop’taki narin eller gibi.’ Nietzschze, çoğu şeyde olduğu gibi bunda da haklı. Merhamet, benim için güldürücü bir kavram. Sonuçta benim gücüm merhametsizliğimden kaynaklanıyor.”

 

Hem kendisine hem de başkalarına olan merhametsizliğinden gelen güç. Neredeyse tüm prangalarından kurtulmuş, istediği gibi davranabilir ve kazanmak için her şeyi yapabilirdi.

 

“Gücümün yarısı aklımdan diğer yarısı da becerilerimden geliyor. Fiziksel gücümün bir önemi yok. D seviye bir canavar dahi benden birkaç kat güçlü. O kurtlar benden kaçmak isteseydi yakalamam imkansız olurdu. Ama aklımı kullanarak kaçamayacakları bir durum oluşturmak ve onları savaşmaya zorlamak – üstüne onları kısıtlayacak bir ortam oluşturmak; benim savaşma tarzım bu.”

 

Sun Tzu’nun ‘Ölüm Tarlası’ dediği bir şey vardı. Ordularını çıkmaza sürükleyerek tüm potansiyellerini tek bir hedef – hayatta kalma ya da düşmanı alt etmek- için zorla ortaya çıkarırdı. Böylelikle askerler tüm prangalarından –atalet, tembellik, korku, beceriksizlik, nefret- kurtulur ve amacını gerçekleştirmek için ölümüne savaşırdı.

 

Böyle bir düşman görüp görülebilecek en korkulu düşmanlardan birisiydi.

 

Kayra bunun farkında olduğu için asla çocukları gereksiz yere öldürmezdi. Çocuğu tuzağının ortasına yerleştirir ya da rakibin zayıf noktasını açığa çıkarmaya zorlayacak pozisyona gelmesi için kullanırdı.

 

Böylelikle soylarının devamı için bir şansları olurdu ve her şeyleri ile savaşmazlardı. Ancak çocuklar en başta öldürülür, kurdun elindeki her şey alınırsa; kurt ölümü göze alarak savaşırdı.

 

“Yapmam gereken tonla iş var.”

 

---

 

Kayra üzerini değiştirdikten sonra Mahvolmuş Kralın Kılıcı’nı ve Suikastçının İnancı’nı aldı ve Gölge Paltosu’nu almadan dışarıya çıktı. Gözlerini öne çıkaran beyaz gömlek ve siyah pantolon giyiyordu. Efsunlu Savaş Botları’yla birlikte zengin biri olduğu her yerden belliydi.

 

Ancak Gölge Paltosu kadar pahalı olmadıklarından diğerlerinin dikkatini o kadar da çekmiyordu.

 

“Yüzümü göstermekten nefret etsem de dikkat çekersem tohumların hedefi haline gelirim.”

 

Kaldığı odayı üç günlüğüne kiraladığı için eşyalarını orada bırakabiliyordu. Üstelik sadece sahibi girebildiği için tamamen çalınma riski yoktu.

 

Kayra etrafta biraz gezindikten sonra kasabayı yeterince tanımadığını fark etti. Sadece işini görebilecek dükkanlara odaklandığı için meydan dışındaki bölgeler hakkında bilgisi yoktu.

 

Normalde olduğu yerden farklı bir yere gitti. Meydanın diğer tarafına doğru yürüdükçe etraftaki insanların sayısı çarpıcı bir şekilde arttı.

 

“Çayır Yılanları görevi için takım oluşturuyoruz!”

 

“Ateş Savaşçıları, güç ve dayanıklılığı öne çıkan kalkanlı savaşçılar arıyor!”

 

“Vahşi Sırtlanları avlamak için ekip oluşturuyoruz! Son bir kişi!”

 

Ellerinde pankart, iyi kötü zırhları olan onlarca kişi yolun iki kenarında bağırıyordu. Çoğunluk markette 50-100 Karma Puanları’na satılan deri ve metal zırhları giyiyordu. Ellerinde de kötü sayılmayacak kılıçlar vardı.

 

Bu kişiler en azından birkaç canavarı öldürmüş ya da görev tamamlamış kişilerdi.

 

Kayra ilerledikçe bir grup insanın ellerinde kağıt kalemle bir Pazar kurulumunu yönettiğini gördü. Kafasını çevirdiğindeyse pazarın girişine de bir tabela çakılmıştı.

 

[Pazar kurulumuna yardım edenler 10 Karma Puanı ile ödüllendirilecektir.]

 

“İlginç, piyasayı mı yönlendirmek istiyorlar? Bir hafta sonra Kralların Çatışması başlayacağı için bunlara gerek var mı ki?”

 

Kayra bunlara ilk başta anlam veremese de sonrasında zihnine yıldırım düştü. Etrafa baktığında çok sayıda insanın Pazar kurulumuna yardım ettiğini ve etmeyenlerinde takdirle onlara baktığını gördü. Bir an gülümsedi, tohumlar nasıl çalışmaları gerektiğini biliyordu.

 

“Şimdi yapmak istediklerini anlıyorum. İşleri onlar için kolaylaştırıp takdir ve sadakatlerini kazanmayı amaçlıyorlar. Lafla pilav pişeydi deniz kadar yağı benden.”

 

Bunu yaptıkları için onlara karşı koyma imkanı yoktu. İlk başta kasabayı inceleyip onları sabote etme fikrindeydi. Ancak şimdi eyleme geçtiklerine göre yapabileceği pek bir şey yoktu.

 

“Tabii bir hafta önce böyle bir şey geçerli olurdu.”

 

Kayra soğukça gülümsedi ve kendisinden bir yaş büyük olduğuna inandığı bir kıza yaklaştı. Kız hayranlıkla Pazar da çalışanlara bakıyordu. Ama Kayra’nın ona yaklaştığını göz ucuyla görünce ifadesi değişti.

 

İnsanlar olmasaydı korkudan çığlık atabilirdi.

 

“Yardımcı olabilir miyim?”

 

Kayra olabildiğince dostane gülümsedi ve kızla arasında birkaç adım mesafe kalana kadar yaklaştı. Kız her yönüyle ortalamaydı ve üzerinde savaş teçhizatı bulunmuyordu. Belli ki daha hiç görev yapmamıştı.

 

“Ah evet, buradaki Pazar kurulumu ile oldukça ilgiliyim ve bağış yapmak istiyorum. Ancak yöneticinin adını bilmediğim için kendisine ulaşamadım. Pazar kurulumunun arkasındaki kişi kim ve nerede konaklıyor? Bilgilerinizi benimle paylaşır mısınız?”

 

O kadar kibardı ki kız hayret etti. Ardından Kayra’nın yüzüne bakınca sosyete çocuğu olduğuna kanaat getirdi.

 

Rahatlamıştı.

 

Ona zarar verme niyeti yoktu.

 

“Tabii ki. Pazarın kurulması ve malzeme tedariki ile ilgileneceğine söz veren kişi şuradaki beyefendi.”

 

Kız eliyle elindeki deftere kağıda not alan sarı saçlı genci gösterdi. Bu kişi, Kayra’nın tohum diye adlandırdığı gençti.

 

“İsmi Kutay ve bir hafta önce ortaya çıktı. Çok kişiyi doyurdu ve hayatta kalmayı öğretti. Ayrıca her gün savaş eğitimi veriyor, çocuklara bakıyor ve diyar hakkında önemli bilgiler veriyor. Daha fazlası için üzgünüm, ben de bilmiyorum.”

 

Kafasını çevirdiğindeyse ona soru soran gencin yanında olmadığını fark etti.

 

“Hm? Nereye gitti ki?”  

 

 

---

 

Pazarın kurulması bolca emek ve detaylı planlama gerektiriyordu. Sadece tezgahlar değil, satıcıların ve malzeme tedarikinin de doğru ayarlanması lazımdı.

 

Kutay on yedi yaşında olmasına rağmen babasını takip etmiş bir gençti. Babası Türkiye’nin büyük inşaat şirketlerinden birisinin yönetim kurulu başkanı ve aynı zaman da Genel Müdürü idi. Haliyle çok sayıda inşaata imza atmış ve birçoğunu da bizzat yönetmişti.

 

Onu yakından takip eden Kutay babasından pek çok şey öğrenmişti. Zekası ortalamanın üzerindeydi ve hafızası güçlüydü. Savaşmakta çok iyi olmasa da emri altında dört yüz kişi vardı. Okuldan çıkan iki dükten biriydi.

 

Önündeki raporlara bakınca kaşlarını çattı.

 

“Birkaç bin kişinin hayatını sürdürecek yiyeceği tedarik etmek kolay değil. Kasaba da ölenler dışında 7,387 kişi var.”

 

Tabii ki hepsini besleyemezdi.

 

“Tedarikin bizzat o kişiden olacağını söylemişti ama  bir haftadır hiç ses yok. Bir haftadır köpek gibi çalışıyorum ve onlar için binlerce kişinin düşüncelerini değiştirdim. Çoğunluk ne olursa olsun Yüce Kral’ı takip etme niyetinde.”

 

Çok çalışıyordu ama birkaç şey dışında kazançları çok azdı. Bunun kârlı mı yoksa zararlı mı olduğunu biliyordu.

 

Yatağına yattı ve gözlerinin etrafını ovuşturdu.

 

“Bir süre daha sabredersem ve onların talimatlarını takip edersem her şey iyi gidecek.”

 

Aydın Rüya denen kişi onunla çok sayıda bilgi paylaşmış ve oldukça detaylı bir plan vermişti. O kadar detaylı bir plandı ki babasının stratejik planlaması bile onun karşılaştırılamazdı. Ne yapacağı, nasıl yapacağı, yaparken dikkat etmesi gerekenler, söyleyeceği kelimeler… Hepsi detaylıca yazılmıştı.

 

“Bunu yazan kişi bir dahi. Çıkarlarımı kenara bırakıp bu kişilerin tarafında olursam uzun vadede sağlam kazançlara kavuşabilirim. Tek endişem henüz benimle iletişime geçmemiş olmaları.”

 

Tam bunları söylediği anda odanın kapısından ‘tak, tak’ diye bir ses geldi. Birisi kapıyı tıklatıyordu.

 

‘Arda mı geldi?’

 

Aydın Rüya ile görüşürken yanında olan iki arkadaşından biriydi. Bir kont olsa da ikisi asla savaşmamıştı. Sonuçta çocukluk arkadaşlarıydı.

 

Yerinden kalktı ve kapıya yöneldi.

 

“Kim o?”

 

Kapı da gözetleme deliği yoktu.

 

“Rüya Takımı’ndan Gümüş Tilki. Bay Aydın Rüya sizi kasabanın dışına davet ediyor.”

 

“Ne?”

 

Kutay’ın kaşları hafifçe kalktı.

 

Kapıyı açtı ve kendini Gümüş Tilki diye tanıtan herife bakmak için gözlerini çevirdi. 

 

Gümüş Tilki’yi tam görecekti ki bir el ağzını kapatırken siyah bir kılıç kalbini deldi ve diğer taraftan çıktı. Tüm bunlar bir saniyeden daha kısa sürede gerçekleşti. Kutay’ın beyni daha durumu idrak edememişti ki bağırmaya çalıştı.  

 

Kalçasının üzerine düştüğünde saldırganın yüzünü gördü.

 

Gece karası bir maske, bir mermer kadar pürüzsüz ve buz kadar soğuk gözüküyordu.

 

Bam!

 

Kapı hafifçe kapandı.

 

Ne diğer odada kalanların ne de başka birinin haberi oldu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44522 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr