Bölüm 25: Değerli Değilsin

avatar
536 7

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 25: Değerli Değilsin



 

Kızıl Tan kolundan göğsüne kadar kanlı bir spiral oluştu. Kayra’nın kılıç saldırısı o kadar hızlı ve güçlüydü ki tepki dahi vermeden büyük yaralar almıştı.

 

“Kızıl Tan!”

 

Ekip arkadaşının yaralanması Sabah Rüzgarı’nı öfkeden deliye çevirdi. Kızıl Tan’dan saçılan kanlar yere değmemişti ki Kayra’ya saldırdı.

 

“Hâlâ anlamıyorsunuz değil mi?”

 

Kayra yıldırım hızında gelen kılıçta sadece basit bir adımda kaçındı. Büyülü Mavi Gözler olmadan bile hamlelerini tahmin edebilirdi.

 

“Bana karşı koymanızın imkanı yok.”

 

Gözleri Sabah Rüzgarı’nın güzel yüzüne kitlendiğinde kolunu hareket ettirdi.

 

Sabah Rüzgarı saldırıya karşı gardını aldı.

 

Ama o sırada bacağında bir sızlama hissetti ve dengesi yok oldu.

 

Diz kapağına sert bir tekme yemişti.


Kayra bacağını geri çekti ve tek ayağını birazcık daha ileri itti. Dengesini kaybettiği için düşmekte olan Sabah Rüzgarı öyle panikledi ki Kayra’nın onu öldüreceğini sandı.

 

Kayra ileri adım attığı anda vücudu da onunla birlikte hareket etti. Sol eliyle Sabah Rüzgarı’nın ince bileğini tuttu ve koltuk altına aldı. Ardından sağ eliyle bileğini sertçe büktü.

 

Kıtırt!

 

“Ahhh!”

 

Bileğinden yükselen boğuk sesle birlikte Sabah Rüzgarı’da bağırdı. Kılıcı yere düşmüştü, savaş alanında bu ölüm demekti.

 

“Oldukça sert görünmene rağmen nasıl da narin çıktın.”

 

Kayra gülümseyerek Sabah Rüzgarı’nı çevirdi ve kolunu büktü. Sabah Rüzgarı tekrar çığlık atsa da bu çığlık bir an sonra feryada dönüştü. Sadece üç saniye olmasına rağmen Kayra hem bileğini hem de omzunu kırmıştı. Üstelik silahını da düşürmesine neden olmuştu.

 

“Se… seni canavar! Yüce Kral’ın seni neden öldürmemizi istediğini anlayabiliyorum! Seni cani pislik! Aydın Rüya ve diğerleri buraya vardığında öleceksin.”

 

“Aydın Rüya ve diğerleri mi? Beni öldürmek mi?”

 

“Esin! Aptal-“

 

“Sen kapa çeneni!”

 

Kayra kolundaki kanı durdurmaya çalışan Kızıl Tan’a bir tekme savurdu.


Kızıl Tan o sırada Kayra’dan pek uzakta değildi ama hareket edemiyordu. Kayra’nın saldırısı kolun bulunan tüm damarları parçalamıştı. Eğer yarayı kapatmazsa kan kaybından ölümü kesindi.

 

Yarayla ilgilenirken hareket etmesi imkansızdı.

 

Bu yüzden tekmeye karşı koyamadı ve yere yığıldı.

 

“Şimdi bana bak ve bildiklerini söyle.”

 

Sabah Rüzgarı ağlarken kulaklarına giren bu dondurucu ses yüzünden afalladı. Sanki buz dolusu bir küvete yatırılmıştı. Vücudu istemeden de olsa titremeye başladı. Ölümün ilk defa bu kadar yakın olduğunu hissediyordu.

 

 “Sanki… sanki söylerim de…”

 

Sözcükler dişlerinin arasından korkuyla çıktı.

 

Neden bilmiyordu ama Kayra’ya her baktığında vücudu titriyordu. Bunun korkudan mı yoksa öfkeden mi olduğunu kestiremiyordu. Buysa, onu daha da çıldırtıyordu.

 

“Hm…”

 

Kayra elini çenesine koydu ve arkasını döndü.

 

Onun arkasını döndüğünü gören Sabah Rüzgarı rahat bir nefes verdi. Sağ tarafı çok acısa da buna direnmesi gerektiğini hissediyordu.

 

‘Bize zarar vermeye cüret edemez. Yüce Kral’ın ondan daha güçlü olduğunu biliyor olmalı! Ayrıca bizim bilgimize ve imkanlarımıza ihtiyacı var. Kendi başına yapabileceği şeyler çok sınırlı. Ne kadar Karma Puanı kazanırsa kazansın bundan sonra Karma Puanları’nı istatistiklerini geliştirmek için kullanamayacak.’

 

Sabah Rüzgarı kafasını salladı.

 

‘Bu sefer çok kibirliydim. Aydın Rüya ve Yüce Kral’ın uyarılarını görmezden gelmemeliydim. Karşımdaki kazandığı sürece hayatını tehlike atmayı umursamayacak bir psikopat. Böyle olacağını nereden bilebilirdim ki? Belli ki Yüce Kral bu adamı yakından tanıyor. Nasıl birisi olduğunu gayet de iyi biliyor. Acaba dünyada tanıdıklar mıydı?’

 

Düştüğü durumdan ders alması gerekiyordu. Buradan sağ salim kurtulduktan sonra kibrini törpüleyecekti. Elde ettiği güç onun kibirlenmesine neden olmuştu.

 

Buraya kadar sadece Yüce Kral’a tek darbe de yenilmişti. Onun gibi başka birisini daha göreceğini düşünmüyordu.

 

‘Ama ne olursa olsun Yüce Kral’a denk olamaz. Üstelik Rüya Takımı dışında Şeytan ve Kara Çiçek takımı da var. Gücümüzün sınırlarını ben dahi bilmiyorum. Bize rakip olabilecek sadece bir kişi olabilir ama o kişi kesinlikle bu kişi değil.’

 

Yüce Kral daha Yüce Kral unvanını almamıştı ki gümüş saçlı bir kadın ortaya çıkmış ve bulundukları kasabanın etrafındaki tüm kasabaları ele geçirmişti.

 

‘Yüce Kral o kadını görünce en büyük düşmanını görmüşçesine öfkelenmişti. Üç hafta sonra on iki takım topyekûn üslerine saldırmış ve çevredeki tüm üslerini temizlemişti. Bu herifi de o kadının eline geçmesi için öldürmemiz gerekiyor.’

 

Gözlerini Kayra’nın geniş sırtına diktiğinde gözleri buz kesti. Kolunun acısına rağmen botuna uzandı ve içine gizlenmiş minik bıçağı kavradı.


Yüce Kral’ın emri yüzünden her ekip üyesi yanında yedek silah taşırdı.

 

Böyle durumlarla başa çıkmak içindi.

 

‘Bunu o kibirli yüzüne saplayacağım ve hiçbir şey yapmayacaksın.’

 

Hançeri kemerine yerleştirdikten sonra gözlerini tekrardan Kayra’ya çevirdi. Şu ana kadar her şey çok doğaldı. Kayra onları etkisiz hale getirdiğinden dolayı çok rahat ve sakindi.


Şu anda da öyle olduğundan çok emindi.

 

Ama Kayra’nın Kızıl Tan’ı saçından tutup sürüklediğini görünce yüzü bembeyaz kesildi.

 

Onun bu halini gören Kayra gülümsedi.

 

“Gerçekten bu kadar kolay kurtulmanıza izin mi verecektim?”

 

Kızıl Tan’ı Sabah Rüzgarı'ndan birkaç metre uzağa sürükledikten sonra diğer kolunu kaldırdı ve basit bir hamleyle yerinden çıkardı.

 

Kızıl Tan çığlık atmamak için dişlerini çırparken kan ter içinde kaldı. Gözlerinden yaşlar aksa da dudaklarını parçalarcasına ısırdı ama yine de çığlık atmadı.

 

“Orospu çocuğu! Ne yaptığınız sanıyorsun?”

 

Kayra onu umursamadı ve Kızıl Tan’ın baş parmağını nazikçe kavradı. Ardından kafasını kaldırdı.

 

“Şimdi ben bazı sorular soracağım ve sen de cevap vereceksin.”

 

“Ölümden korkmuyorum! Bana istediğini yapabilirsin. Yine de konuşmayacağım!”

 

“Hoho, ancak takım arkadaşın ölümden korkuyor.”

 

“Seni orospu çocuğu! Eğer ona bir şey yaparsan Aydın Rüya seni bizzat cehenneme yollar. Buna cüret edemezsin.”

 

“Öyle mi?”

 

Crack!

 

“Irgh! Hufff!”

 

Kızıl Tan’ın gözleri büyüdü ve çırpında ama Kayra’nın ellerinden kaçamadı. Bir süre çırpındıktan sonra vücudundaki güç kayboldu.

 

“Soruma geçecek olursam; Yüce Kral dediğiniz şahıs kim ve neden beni bulmanızı söyledi?”

 

“Sanki söylerim de.”

 

Crack!

 

“Hufff! Irhhh!”

 

“Yanlış cevap.”

 

Kızıl Tan delicesine çığlık atmaya çalıştı ama Kayra onun çenesini sabitledi.


Çığlık atarsa istenmeyen misafirler onları ziyaret edebilir veya Kızıl Tan içindeki acıyı çığlık atarak bir nebze de rahatlatabilirdi.


Kayra onun bir an bile rahatlamasını istemiyordu.

 

Yaptığı her hareket ruhunun derinliklerine kazınmalıydı. Değil onunla savaşmayı, adını anmaya cüret edememelilerdi.

 

“Tekrar soruyorum. Yüce Kral diye hitap ettiğiniz kişi kim ve neden beni takip etmenizi söyledi?”

 

İkisinin ağızları sıkıydı. Onlardan normal yollarla veya manipülasyon teknikleriyle cevap almak imkansızdı. Çok dikkatli ve tedbirli oldukları için kurduğu tuzakların hiçbirine düşmemişlerdi.

 

Fiziksel işkence de psikolojik işkence de işe yaramayacaktı. Onları konuştursa da arkasındaki kişileri gereğinden kızdırabilirdi.

 

En iyisi duygulara saldırmaktı.

 

Yoldaşlık duygusu bu diyar da oldukça önemliydi. Beraber zorluklara göğüs gördüğün, geliştiğin ve aynı acıları katlandığın kişilere denir yoldaş. Haliyle aile fertlerine benzer bir ilişki olması çok uzun sürmezdi.

 

Kayra bu yüzden Sabah Rüzgarı’na işkence etmektense Kızıl Tan’a işkence etmeyi doğru buluyordu.

 

Vicdan.

 

Duygular arasında en çok acı verendi.

 

Arkadaşının onun yüzünden acı çekmesi Sabah Rüzgarı’na öyle büyük bir acı çektirecekti ki kollarının kesilmesi bunun yanına hafif kalacaktı.

 

“Zaman kazanmaya çalışma. Arkam güvende ve Karlı Dağlar’a aşinayım. Önümde uçsuz bucaksız bir ova var. Herhangi birinin bana sürpriz saldırı yapması imkansız.”

 

Sabah Rüzgarı nefret ve öfkeyle dişlerini sıktı.

 

“Tamam söyleyeceğim. Önce onu bırak.”

 

“Yanlış cevap.”

 

Crack!

 

Kızıl Tan’ın orta parmağı da böylelikle kırılmış oldu.

 

“Artık nasıl birisi olduğumu anlamış olmalısın değil mi?”

 

Buz gibi gözlerini Sabah Rüzgarı’nınkilere dikti. Gözleri dağın üzerindeki karlar kadar soğuk gözüküyordu. Hatta bir göl kadar dingi ve dipsizdi. Sabah Rüzgarı’nı ürperten bir bakışa sahipti.

 

“Ağzından çıkacak tek şey sorumun cevabı olmalı. Verdiğin her cevabın arkadaşının hayatını ilgilendirdiğini unutma. Eğer bu sorumda da saçmalarsan arkadaşının cinsel organını keseceğim. Sağlık iksirleri bunu yenileyemez, değil mi?”

 

Her bir kelimesi Sabah Rüzgarı’nın zihnine düşen yıldırım gibi şok etkisi yaratıyordu. Ondan daha küçük bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilirdi? Hiçbir korkusu yok muydu?

  

Sabah Rüzgarı kafasını eğdiğinde gözlerinden birkaç damla yaş düştü.


“Anladım.”


Mahcup ve öfkeli hissediyordu. Çok güçlü olmasına rağmen basit hatalara düşmüş ve yenilmişti. Özel yeteneği Hükümsüz’ü kullanarak bu durumdan kaçabilirdi ama Kayra’ya saldırmadan önce yaralarını iyileştirmek için kullanmıştı.

 

Kızıl Tan’ın özel yeteneği de gizlilik üzerine olduğu için kullanması bir işe yaramazdı. Otoriteler ise…

 

‘Kızıl Tan’ın Kırmızı Şafak Bölgesi çok fazla mana istiyor. Henüz manayı hissedemediğinden böyle bir şeyi kullanamaz. Cevap vermekten başka şansım olmadı. Yalan söylediğimi anlarsa ne olacağı belli değil.’   

 

Gelecekte intikamını alacaktı ama şimdilik boyun eğmeliydi.

 

“Yüce Kral, Kadıköy’de büyük bir liseden kral olarak ayrılmış biri. İkinci ve üçüncü sınavda kimse öldürmedi ve herkesin güvenini kazandı. Başlangıç kasabasına geldiğinde halihazırda bin kişilik bir orduya sahipti. Sadece iki gün içinde tüm kasabayı kontrol altına aldı ve ordusunu beş bin kişiye çıkardı.”

 

“Oh?”

 

Kayra’nın kaşları ilginç bir şey duymuşçasına yükseldi. Şimdi neden Yüce Kral lakabına sahip olduğu anlaşılabilirdi.

 

Üçüncü ve ikinci sınavlarda kimseyi öldürmemek büyük başarıydı. Ancak daha büyük bir başarı varsa sınavlardan kral olarak ayrılmaktı. Bulunduğu bölgedeki tüm insanların onayını almak kral olmanın yoluydu.

 

Burada dikkat edilmesi gereken bir yer vardı. Bulunduğu ‘bölgedeki tüm insanların’ diyordu. Belli bir sayı ya da sınır belirtmemişti. Yani bölgede yüz kişi kalmışsa ve orada birisi kral olmak için yüzünün onayını alabilirse kral olabilir demekti.

 

İstanbul Kadıköy’deki çoğu okul bin beş civarında nüfusa sahipti. Bundan daha yüksek olan meslek liseleri ya da çeşitli okullar vardı elbette. Mesela Kayra’nın okulu iyi bir lise olmasına rağmen 1567 kişilik büyük bir nüfusa sahipti.

 

İlk sınav nüfusu yarıya düşürüyordu. Uzun süredir tanıdığın ya da tanımadığın arkadaşlarını öldürmenin beklendiği bir sınavdı. İnsanlar içindeki hayatta kalma arzusunun tetiklendiği yerdi.

 

İkinci sınav da yağmalamak ya da yoldaş olmak arasında bir seçim yapmak gerekirdi. Hitabet yeteneği yüksek olanlar kolaylıkla yanlarına yüzlerce kişi çekebilirken, açgözlü olanlar birkaç kişiyi yağmaladıktan sonra genellikle öldürülürlerdi.

 

Üçüncü sınav ise kutuplaşma ve tarafların oluşmasına dayalıydı. Derebeylik sistemi aslında insanlar arasındaki çatışma ve ayrıştırmayı artırmak için yaratılmış olmalıydı. Dük ve beş çeşit seviye olduğundan insanlar arasında ‘güç’ ve ‘kazanç’ yarışına dönmüştü.

 

 Kısaca her sınav rekabetin ve ölümlerin arttığı bir sınavdı. Son sınava gelindiğindeyse kimsenin bir diğerine güveni kalmazdı. Dük olmak bir kenara kont veya vikont olabilmek bile bir maharetti.

 

Bir kral olmaksa Ahmet gibi karşı çıkanları katletmediğin sürece neredeyse imkansızdı. Sınav da kral olmak için insan sayısı belirtilmemişti. Bu yüzden bölgedeki hayatta kalanların arasında muhalifleri temizlemek sorun değildi.

 

Ancak bin kişilik bir orduya sahip olmak…

 

Okul iki bin gibi absürt bir nüfusa sahip olsa bile imkansızdı.

 

Birinin şöhreti ne kadar iyi olursa olsun, gücü ne kadar müthiş olursa olsun bölgedeki herkesi ikna etmek imkansızdı. Çürük çıkartanlar elbet olacaktı.

 

Hayır, olmak zorundaydı.

 

İnsanlar her ne kadar sorumlulukları başkasına itmeyi yeğlese de itiraz edenler olmalıydı.

 

‘Tabii bu kişinin karizması Hitler ile yarışmıyorsa. Onlar kurtuluş vaat ederek yanlarına çekmiş olabilir. Ardından gücünü gösterip arzuları harekete geçirmişse gayet mümkün.’

 

İnsanlar arasında bazı insanlar vardı ki hiçbir şey yapmasa dahi başkalarının güvenini kazanırdı. Yıldızlar arasında dahi dikkat çekebilirdi.  Sadece birkaç sözle kitlelerin fikrini değiştirebilirdi.

 

Ancak bunun için bile ön hazırlık gerekiyordu.

 

‘İlk sınavı kullanmış olabilir mi? Sürü psikolojisini kullanarak diğerlerini dışlamış ve onları boyun eğmeye zorlamış olabilir. İletişim ve insan psikolojisinden anlayan birisi bunu akıl edebilir.’

 

İletişim bir savaştı ve savaş meydanıysa bulunduğu ortamdı. Yüzlerce kişiye hitap etmek kolay değildi. Kolay olsaydı Muhammed Peygamber İslam’ı yayarken bu kadar sorun yaşamaz veya İsa çarmıha gerilmezdi.

 

Ufak bir hata dostların düşman kesilmesine neden olabilirdi.

 

Herkesle iyi anlaşmak mümkün değildi.

 

Nabza göre şerbet veren Kayra bile insanlar tarafından sevilmiyordu. Sevilmemesi kötü bir şey yaptığı için değildi. Sadece bir bakış atmaları insanların içinde kötü düşünceler oluşmasına neden oluyordu.

 

Ancak iyi anlaştığı kişiler de vardı. Örneğin abisi ile iyi anlaşırlardı çünkü birbirlerini anlamaya çalışmazlardı. Sadece işlerini görür ve günlük hayatlarına devam ederlerdi.

 

Bu kadar pragmatik olmasının sebebi de buydu.

 

‘Karizması ya da becerisi ne kadar iyi olursa olsun. İsterse tüm düşmanlarını alt edecek güce sahip olsun. Baskı yaparak ya da onları zorunda bırakarak da hareket etse, bunları başarmak herkesi öldürmek kadar zordur; belki de daha zor bile olabilir.’

 

 Ne olursa olsun bu Kayra’nın başaramayacağı bir şeydi.

 

‘Yüce Kral konusunda dikkatli olmalıyım. Etrafında sadece yetenekli insanlar değil, sadık insanlar da bulunduruyor. Belki de bu yüzden ‘Yüce’ unvanın nail oldu.’

 

Aralarında sorun olmasaydı onunla tanışmak isterdi.

 

‘Onun gibi birisinden çok şey öğrenebilirdim.’

 

Elleriyle çenesi ovduktan sonra düşüncelere daldığını fark etti. Hemen düşüncelerinden arındı ve şu ana odaklandı.

 

“…Yüce Kral sadece bunula kalmadı ve #1’den #13’e kadar tüm kasabaların kontrolünü sadece bir buçuk ay içinde  aldı. Bu süreçte birçok güç ona karşı çıktı ama sonları ölümle bitti.”

 

Kayra’nın düşünceli yüzüne bakarken bıyık altından güldü.

 

‘Ona karşı gelenlerin karşılaştığı tek şey ölüm oldu ve senin de farklı olmayacak. Şimdi beni iyi dinle de kimlere zarar verdiğinin farkına var.’

 

“Bana düşman olmasının nedeni nedir? Sizi beni aranıza almak için gönderdiğini sanıyordum.”

 

“Aslında bu amaçla geldik yanına. Ancak senin bütün bir soyu yok edecek kadar acımasız bir köpek olduğunu nereden bilebilirdik? Sadece çocuk katili değilsin. Aynı zamanda zehir gibi aşağılık yöntemlere başvurabilecek kadar alçalabiliyorsun. Seni kırmak istemem ama…”

 

Gözlerini kıstı ve gülümsedi.

 

“Aramıza katılacak kadar değerli değilsin.”

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44526 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr