Bölüm 24: Prensipler ve Ahlaki Değerler

avatar
574 7

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 24: Prensipler ve Ahlaki Değerler



 

---

 

Kayra bir saat boyunca birkaç kez Sabah Rüzgarı’nın vücudunu kontrol etti. Önceden verdiği ikinci zehri panzehirler sayesinde etkisiz hale getirdikten sonra Yeşim Zehir’in gerçek panzehrini içirdi.

 

Tüm bu süreç oldukça doğalmışçasına ilerledi ve bir saat daha geride kaldı.

 

Kayra gözlerini kapatmış dinlenirken vücudu ürperdi.

 

Vooosh!

 

Katanaya benzeyen kılıç Mahvolmuş Kralın Kılıcı’na temas edince kıvılcımlar etrafa saçıldı.

 

‘Düşman mı?’

 

Kayra gözlerini açmaya fırsat bulamadan bacağı karıncalandı. Abisinden öğrendiği kadarıyla yeteri kadar ani saldırıya maruz kalmış kişiler bazı hisler geliştirirdi.

 

Altıncı His.

 

Tehlikeleri önceden sezme becerisi.

 

Hayati ya da herhangi bir tehdit teşkil eden varlıkları onlar harekete geçmeden fark etmeye yarardı. Aynı zamanda dövüş ustalarının ‘hisler’ dediği gücün temeliydi.

 

Kayra haftalar boyunca vahşi doğada hayatta kaldığı için Altıncı Hissi’ni bir nebze de olsa geliştirme fırsatı bulabilmişti.

 

Ve şimdi bu beceri hayatını kurtarıyordu.

 

Kayra tereddüt etmeden yerinden fırladı.

 

Svooş!

 

Altından bir şey geçtiğini hissettiğinde kılıcını saldırgana doğru savurdu. Tam kılıcı kızın kolunu kesecekti ki olduğu yerde dondu kaldı.

 

“Ne yaptığını sanıyorsun?”

 

Kayra dişlerini sıkıp omzunu zorladı ve kılıcın yörüngesini son anda değiştirmeyi başardı.

 

Ancak rakibi geri çekilmek yerine bu anı fırsat bildi. Kayra’nın şaşkınlığını fırsat bilip tereddüt etmeden ikinci hamlesini yaptı. Gölün ortasındaki saf nilüfer gibi zarifti.

 

Ama hamlesi hiçte öyle değildi.

 

İnanılmaz bir güçle ileri fırladı, kılıcı Kayra’nın canını almak isteyen bir Azrail tırpanı gibiydi. Doğrudan boğazını deşmek için ilerliyordu.

 

Kayra bu hamleye yeterince hızlı tepki veremeyeceğini fark etti. Zira hamlesi öyle hızlıydı ki gökten düşen yıldırımlarla yarışabilirdi.

 

“Bunun için beni suçlamayın…”

 

Kayra’nın mavi gözlerinin etrafı kan çanağına döndü. İrisleri kedi gözlerini andırırcasına küçüldüğünde mavi gözlerinin içinde sisi andıran gazımsı bir renk oluştu.

 

O anda Kayra zamanın yavaşladığını hissetti.

 

Üzerine gelen kılıç ağır çekimdeymiş gibi yavaşça ilerliyor ve doğrudan boğazına geliyordu. Önceden gözle takip edilemeyecek kadar hızlıydı ama şimdi garip bir şekilde yavaşlamıştı.

 

[Düşünce Hızlandırma kullanılıyor.]

 

Kayra gözlerini kılıca diktikten sonra hafifçe mırıldandı. Sözcükler ağzından çıktığı anda gözlerini istemsizce kapattı.

 

[Laplace’ın Şeytanı kullanılıyor.]

 

[Beş duyunuz ve beyin kapasiteniz kısa süreliğine yüksek oranda artırıldı.]

 

Gözlerini tekrardan açtığındaysa dünya tamamen farklı bir yerdi. Karla kaplı çimenler, kılıcın üzerindeki detaylar, saldırganın yüzünden uçan ter damlacıkları ve beş metre yarı çapındaki her ufak ayrıntı…

 

Kayra birden o kadar fazla veri topladı ki gözleri ağrımaya başladı.

 

“Ne yapacağımı biliyorum.”

 

Kılıç ağır çekimde yaklaşırken Kayra, Düşünce Hızlandırma’yı kapattı ve yere çöktü.

 

“Heh?”

 

Kılıç boş havayı yarınca hafif bir inleme duyuldu.

 

Ama hemen ardından.

 

Boom!

 

Gece kadar karanlık savaş botu saldırganın çenesini tekmeledi ve onu yerden otuz santimetre havalandırdı.

 

“Bu kadar kolay kaçamazsın.”

 

Kayra Mahvolmuş Kralın Kılıcı’nı sapladı; bu saldırı kesinkes onun kalbini deşecek ve öldürecekti. Havadayken bu saldırıdan kaçınmasının imkanı yoktu.

 

Böyle düşünüyordu ki kırmızı bir mızrak Mahvolmuş Kralın Kılıcı’na çarptı. Mızrak, arkasında bir devin gücünü barındırıyor gibiydi. Öyle kuvvetliydi ki kılıçla çarpıştığı anda kılıç Kayra’nın elinden düştü ve metrelerce öteye sürüklendi.

 

Pat!

 

Saldırgan yere yapıştı ama Kayra’nın gözleri buz gibiydi.

 

Kafasını yana çevirdi.

 

“Kızıl Tan, ne demek oluyor bu?”

 

Kızıl Tan mızrağını çekerken tedirgin gözlerle Kayra’ya baktı. Gözlerini utançla yere eğse de elindeki mızrağı indirmedi. Mızrak hâlâ Kayra’nın boğazını hedefliyordu.

 

Kayra bir şey yaparsa onun tereddüt etmeden saldırıya geçeceğini biliyordu.

 

Gözlerini yerden kalkan güzel kıza baktı.

 

“Senin adın Sabah Rüzgarı olmalı. Ne yaptığını sanıyorsun? Beni öldürmek…”

 

Kayra’nın sözleri tekrar yarıda kesildi; çünkü Sabah Rüzgarı’nın saldırısından kaçınmak için kendini kılıcına doğru atmak zorunda kaldı.

 

Yerde takla atıp kılıcını aldığında kendini toparlama şansı yoktu. Yerden yaklaşan ikinci bir saldırı vardı. Takla atıp kendini havaya attı ve kılıçtan kıl payı kurtuldu.

 

Mahvolmuş Kralın Kılıcını kaldırdı ve arkasını dağa döndü.

 

“Beni neden öldürmek istediğini anlamıyorum.”

 

Gözlerini Sabah Rüzgarı’nın gözlerine dikti. Hüzün ve kana susamışlıkla doluydu.  Ama neden böyle hissettiğini anlamıyordu. Sonuçta onu kurtarmış ve eski haline getirmişti. Öldürme niyetiyle yanıp tutuşmasını gerektirecek bir şey yoktu ortada.

 

“Sen… sen…”

 

Sabah Rüzgarı kılıcını sıkıca tuttu ve Kayra’dan birkaç adım uzaklaştı. Islak olmasına rağmen bir kılıç kadar keskin gözlerini Kayra’ya dikmişti.

 

Her an atılacakmış gibi duruyordu.

 

“Sabah Rüzgarı!”

 

O sırada Kızıl Tan onu tuttu ve sakinleştirmeye çalıştı ama başarısız oldu. Sabah Rüzgarı, Kayra’ya bakarken baba ve oğul kurt ikilisinin son anlarını hatırladı. Vücudu öfkeden titremeye başladı. Bir insan nasıl sırf çıkar uğruna daha çocuk olan bir canavarı öldürebilirdi ki?

 

Kayra onu dikkatle izlerken Büyülü Mavi Gözler’i aktif etti. O anda her şey daha da net görünmeye başladı.

 

“Bir saniye…”

 

Kayra gözlerini kıstı.

 

“O canavarları öldürdüğüm için mi öfkelisin?”

 

Gerçekten bir canavar için mi yapıyordu bunları? Kayra anlam veremedi. Yıldız Diyarı’na geldiklerinden beri herkes canavar öldürmüş ve belki de daha kötüsünü yapmıştı. Şimdi onun yapması mı sorun oluşturuyordu?

 

“Çocuk katili!”

 

Sabah Rüzgarı, Kızıl Tan’ın ellerinden kurtulmaya çalıştı ama başarısız oldu. Gözleri nefretle parlıyordu. Kızıl Tan ondan daha kuvvetli olmasa sanki Kayra’yı parçalara ayıracaktı.

 

“Çocuk katili mi? Ben mi? Hahahaha!”

 

“Taner, bırak beni! Geberteceğim onu!”

 

Çırpınan Sabah Rüzgarı'na bakan Kayra soğukça gülümsedi.


İki haftadır Yıldız Diyarı'ndaydı ve buranın nasıl bir yer olduğunu biliyordu.


Yıldız Diyarı insanların bastırdığı arzuları dışarı vurduğu bir yerdi. Şayet, önceden hayal dahi edemeyecekleri güce sahip olabilirlerdi. Başkalarına zorbalık yapabilir, yeterli güce sahip oldukları sürece istediklerini yapabilirlerdi.

 

Ve bunun için pek de endişe duymalarına gerek yoktu. Cesaret gerekmezdi. Zira burası dünya da olduğu gibi kanunlar tarafından yönetilmiyordu. Toplum veya kamuoyu denilen prangalar burada yoktu.

 

Onları sınırlayabilecek hiçbir şey yoktu!

 

Bir zamanlar ‘zararsız’ olan kişiler ellerine güç geçince kötü olabilirdi. Çoban Gyges bunların en bilindik örneklerinden biriydi.

 

Haliyle bu diyar da ‘iyi’ ve ‘kötü’ kavramları iç içeydi.

 

Ve Sabah Rüzgarı da birilerini öldürmüştü. Başkalarını, birinin en sevdiği kişiyi ve hatta belki de ondan daha iyi birisini…

 

Ancak şimdi o başka bir kurdu öldürdüğü için mi Çocuk Katili olmuştu?

 

Kayra buna anlam veremedi.

 

Kendisi prensipleri olmayan biriydi. Onun için tek bir etmen vardı ki seçimler yapmasını sağlayan: faydaydı. Ona fayda yerine zarar getiren şeylere asla yanaşmazdı. Sabah Rüzgarı ve Kızıl Tan’ı öldürmemesinin sebebi de buydu.

 

Ona fayda getirmezdi. Aksine Yüce Kral denilen kişiyi ve onun emrindekileri öfkelendirirdi. Gereksiz yere kendine sorun çıkartacak kadar aptal değildi.

 

“Çocuk katili, çocuk katili… Evet, ben bir çocuk katiliyim.”

 

Kayra’nın gözleri giderek matlaştı ve ışıktan yoksun bir hal aldı.

 

“Ve? Ne yapacaksın?”

“Seni geberteceğim!”

 

Sabah Rüzgarı, Kızıl Tan’ın elinden kurtulmaya çalışıyordu ancak sürekli başarısız oluyordu. Bu, onu daha da çıldırtıyor ve öldürme arzusunu harlıyordu.

 

“Esin! Ne yaptığını sanıyorsun?”

 

Öfkesini kaybeden Kızıl Tan sadece tek bir hamleyle Sabah Rüzgarı’nı yere çaldı. Sabah Rüzgarı hatta Kayra bile Kızıl Tan’ın böyle ani bir hareket yapacağını tahmin edememişti.

 

“Taner… seni piç!”

 

Yere çalınan Sabah Rüzgarı’nın ağzından küfürle birlikte bir miktar kan çıktı. Kan çıkması onun organlarının da hasar aldığını gösteriyordu ama Sabah Rüzgarı garip bir şekilde bunu umursamadı.

 

“Seni piç kurusu! Gerçekten bir çocuk katilinin tarafını mı tutacaksın?”

 

“Sabah Rüzgarı, canavarlardan bahsediyoruz burada! Bir insandan değil. Mantıklı davranmaya başlasan iyi olur yoksa Aydın Rüya’dan seninle ilgilenmesini isteyeceğim.”

 

“Ha?! Şimdi suçlu ben mi oldum yani? Kralımızın koyduğu bir numaralı kuralı unutmadın mı? Herkesin zalimleştiği bu dünya da dahi ahlaki değerlerimizi korumalıydık. Onu şimdi ehlileştirmezsek ileride daha kötülerini de yapacak.”

 

İnsanlar Yıldız Diyarı’na girdiklerinde sadece evlerini ve ailelerini arkada bırakmamıştı. Oranın ahlaki değerlerini ve prensiplerini de bırakmıştı.

 

Herkesin ahlaksız olduğu bu diyar da ahlaklı kalabilmek çok zordu. Prensiplerin bulunması ve buna uyulması, üstelik binlerce kişinin benzer ahlak kurallarını benimsemesi çok daha zordu.

 

Sabah Rüzgarı ahlaki değerlerine ve prensiplerine çok bağlıydı. Bununla gurur duyduğunu söylemek yanlış olmazdı.

 

Çocuklar ve masumlar asla dokunulmaması gereken iki şeydi.

 

Onun ne tür bir insan olduğunu anlamak için Kayra’nın sadece bir bakış atması yeterliydi. Çocuksu, kibirli ve aptal.

 

“Sanırım size yeterince müsamaha gösterdim.”

 

Kayra kılıcını kaldırdı ve Mahvolmuş Kralın Kılıç Ki’sini aktif hale getirdi.

 

“Bekleyin!”

 

Kızıl Tan bu kısa sürede Kayra’yı biraz da olsun tanıdığını düşünüyordu. Yüce Kral hakkında bilgi aldıktan sonra daha da dikkatli olmaya başlamıştı. Soğuk, acımasız ve çok zeki olsa da gereğinden fazla faydacıydı.

 

Faydacı olduğundan onlara asla zarar vermeyecekti. Çünkü bu ona yaradan çok zarar getirecekti. Kızıl Tan’ın ve Sabah Rüzgarı’nın bu kadar cüretkar olmasının nedeni buydu.

 

O kadar uyarılmış olmalarına rağmen Kayra’yı bir köşeye sıkıştırmaları da…

 

‘Her insanın zeki ve mantıklı olduğunu düşünmek benim hatamdı. Ve hatamın bedelini az kalsın canımla ödeyecektim.’

 

Gözlerini kapattı ve parmak uçlarının ucuna yükseldi.

 

Yüzünde bir ifade bulunmasa da sırtında soğuk terler birikmişti. Büyülü Mavi Gözler olmasa çoktan yerde yatıyor olurdu.

 

Korkmadığını söylemek yanlış olmazdı.

 

Bir şey doğru değildi. Kızıl Tan ve Sabah Rüzgarı ile olan ilk karşılaşmasından beri bunu hissediyordu. Sadece basit bir düşmanlık değildi bu. Düşmanlık tohumu karşılaşmalarından çok daha önce ekilmişti. Bir şey ya da bir kişi, bu ikisini ona karşı öyle doldurmuştu ki yanında rahat nefes alamıyorlardı.

 

Gördüklerinde tereddüt etmeden saldırmalarının nedeni de buydu. Üstelik planları da bir nevi açığa çıkmıştı. Bunu hissedebiliyordu.

 

‘Şu Yüce Kral denilen kişi nasıl bilmiyorum ama beni yakından tanıyor. Kişiliğim ve yöntemlerim hakkında bilgi sahibi. Ayrıca amacımı da tahmin edebiliyor…’

 

Mahvolmuş Kralın Kılıç Ki’si siyah kılıcı kapladığında bir su kadar akışkandı. Kılıca bakan Sabah Rüzgarı ve Kızıl Tan yerlerinden fırladı ve silahlarına davrandılar.

 

Bir şeyler diyorlardı ama Kayra hiçbir şey duymadı.

 

Etrafta hiçbir ses yoktu.

 

Mutlak sessizlik.

 

‘Duygularıyla hareket eden kişiler olduklarından ileride kesinlikle intikam almak için dönecekler.’

 

Kılıcını iki elinle kavrayıp omzuna kadar yükseltti. Sıcak rüzgarların vücuduna çarptığını hissediyordu. Hareketleri sonbahar yaprakları kadar hafif ve yavaş olmasına rağmen dışarıdan yıldırım kadar hızlıydı.

 

‘Onları şimdi öldürürsem ileride daha az başım ağrır.’

 

Gözlerini açtığında derin bir nefes aldı.

 

“GEBER!”

 

“BUNUN İÇİN BENİ SUÇLAMA!”  

 

Kızıl Tan’ın mızrağı gökten düşen meteor kadar ağır ve kuvvetli gözüküyordu. Buna kıyasla Sabah Rüzgarı’nın saldırısı daha hızlıydı ama hafifti.

 

Ancak ikisinin de ortak bir kısmı vardı.

 

“Hareketlerinizi görebiliyorum.”

 

Kızıl Tan’ın mızrağı ondan sadece iki metre uzaktayken topukları yere bastı.

 

Ve…

 

Svooosh!

 

Bir gölge Kızıl Tan’ın yanından geçti.

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44515 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr