Bölüm 23: Size Güvenebilir Miyim?

avatar
526 7

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 23: Size Güvenebilir Miyim?



---

 

“Ne kadar yolumuz kaldı?”

 

Kızıl Tan, bir kılıç gibi yükselen Karlı Dağ’a bakmak için kafasını kaldırdı. Neredeyse bir saat olmuştu ama hâlâ varmamışlardı.

 

“Geldik.”

 

Kayra ifadesizce parmağını kaldırdı ve uzaktan belli olan çatlağı gösterdi.

 

“Eşyalarım şu büyük çatlakta gömülü.”

 

Büyük çatlağa varmaları birkaç dakika sürdü. Kayra yol boyunca değişik sorular sorarak Kızıl Tan’dan bilgi almaya çalışmıştı ancak Kızıl Tan amacını biliyormuşçasına cevap vermekten kaçınmıştı.

 

‘Sanırım şu Yüce Kral denilen kişi benim hakkımda fazlasıyla bilgiye sahip. Ama nasıl?’

 

Yüce Kral… Yüce Kral… Yüce Kral! Nereden bakarsa baksın çok kibirli ve otoriter bir isimdi. Bu kişi bu kadar yetenekli insanı nasıl toplayabilmişti? Kızıl Tan’ın ve omzundaki kızın tek yetenekli kişiler olmadığı belliydi.

 

Devamı da mı vardı?

 

İkisini hemen öldürmemiş olması da tam olarak bilgisinin olmamasından kaynaklanıyordu. Yapacağı aptalca bir hareket yarardan çok zarar getirecekti.

 

“Geldik.”

 

Kayra önündeki karanlığa baktı ve birkaç adım atıp içeri girdi. Tabii ki arkasını Kızıl Tan’a dönmek gibi aptalca bir hata yapmadı. Yüzünü ona döndü ve hafif karlı toprağı elleriyle kazdıktan sonra gömdüğü çantayı çıkardı.

 

Kızıl Tan onun tedbirli halini görünce ne diyeceğini bilemedi.

 

Ama Kayra’nın bir bandaj, tentürdiyot ve bir şişe çıkartmasını izlerken hiçbir şey söylemedi. Sırtındaki Sabah Rüzgarı’nı sakince indirdi ve omzunun yere temas etmesine izin vermedi.

 

“Oku çıkartmamış olmanız iyi olmuş.”

 

Kayra bandajı Kızıl Tan’a uzattıktan sonra şişenin kapağını açtı ve dizlerini üzerine çöktü. Kızıl Tan, kaşlarını çatarak Kayra’ya baktı ve her an harekete geçecekmişçesine pozisyonunu ayarladı.

 

“Bu kadar tedirgin olmana gerek yok.”

 

Kayra şişeyi kızın morarmış dudaklarına dayadı ve kafasını nazikçe eğerek boğazından rahatça inmesini sağladı. Yeşim Zehir’in antidotu Yeşim Çayır Yılanı’nın safran kesesinden ve aynı bölgede yetişen birkaç anti-toksin ile yapılıyordu.

 

Panzehir mideye indiği anda kana karışması sadece saniyeler alıyordu.  

 

Beklediği gibi birkaç saniye geçtikten sonra kızın yüzüne biraz daha renk geldi ve dudakları yavaşça pembeleşti.

 

Bunu gören Kızıl Tan rahat bir nefes verdi. Elini sırtındaki mızraktan uzaklaştırdı ve nazikçe eğildi.

 

“Yardımınız için gerçekten teşekkür ederim. Size saldırmış olmasına rağmen onu iyileştirmiş olmanız büyük bir yücelik.”

 

“Oh, o kadar da önemli değil.”

 

Kayra kalan panzehri de içirdikten sonra şişenin kapağını kapattı ve çantasına geri koymak için arkasını döndü.

 

Ne yapacağına karar vermeden önce Yüce Kral denilen herifle konuşmak ve alışveriş yapmak istiyordu. Elinde büyük miktarda C seviye çekirdek vardı. Ayrıca güç bakımından da kesinlikle üst düzeydi.

 

Karşılıklı yardımlaşmanın olacağını düşünüyordu.

 

‘Yetenekli insanları kendi etrafında toplamayı amaçlıyor olmalı. Benim kadar yetenekli birini de yanına çekmek isteyecektir. Fakat, bu kişilerin tepkisi biraz garip. Sanki en başından beri nasıl birisi olduğumu biliyormuş gibi gardını asla indirmedi.’

 

Kızıl Tan’ın onun yapacağı her hamleyi tahmin edebiliyormuş gibi bakması sinirini bozuyordu. Kurduğu yemlere düşmemesi, asla arkasını ona dönmemesi, teklif ettiği yiyecek ve içecekleri reddetmesi ona güvenmediği anlamına geliyordu.

 

Ancak onun doğasını kim bu kadar iyi bilebilirdi ki?

 

‘Acaba Büyülü Mavi Gözler gibi özel yeteneklere sahip başka gözler mi var? Ya da Takımyıldızları onlara yardımcı oluyor olabilir mi?’

 

Burada yanlış bir şeyler vardı. Bir insanın saatler boyunca gardını asla indirmemesi mümkün müydü? Ve hayır, sorulması gereken başka bir şey daha vardı.

 

“Size güvenebilir miyim?”

 

Kızıl Tan o sırada Sabah Rüzgarı’nın omzundaki oku çıkarıyordu. Kayra’nın sorusunu duyunca eli istemsizce titredi. Ama hemen kendine geldi ve oku dikkatlice çıkardı.

 

Kayra’ya döndü ve onun delici bakışlarıyla karşılaştı.

 

“Tabii ki de güvenebilirsin. Sonuçta hepimiz bu dünya da hayatta kalmayı amaçlayan insanlarız. Sana asla gereksiz yere zarar vermeyeceğiz.”

 

Bunları söylerken dudakları çok kısa bir anlığına seğirdi. O kadar kısa süren bir ifadeydi ki mikro ifade demek bile zordu.

 

Ancak bu ifade Kayra’nın gözlerinden kaçmadı.

 

‘Benden iğreniyor mu? Neden? Benim hakkımda ne biliyor ki?’

 

Düşünceler zihninde dolaşırken çantasından iki parça kurutulmuş et çıkardı. Bir parçasını dudaklarına yerleştirirken diğerini Kızıl Tan’a uzattı.

 

“Teşekkür ederim ama…”

 

Kızıl Tan reddetmeye çalıştı ama Kayra iç çekerek onu böldü.

 

“Seni öldürmek isteseydim bana karşı koyabileceğini mi düşünüyorsun?”

 

Gözlerini kıstı.

 

“Küçük oyunlar ve sahte sözler, bunları kullanarak benden kaçabileceğini mi düşünüyorsun?”

 

İlk karşılaştıkları andan bu ana kadar Kızıl Tan mesafesini korumaya çalışmıştı. Bu sadece uzaklık olarak mesafe değildi. Bilgi vermekten ve konuşmaktan dahi sakınmıştı. Bilgi vermek bir yere kadar kabullenilebilirdi ama sanki bir ucubeymiş gibi konuşmak ve temas halinde olmaktan da sakınıyordu.  

 

Kayra derin bir nefes aldı ve duygularına hakim oldu.

 

“Arkadaşın bir saattir zehirli durumda. Yolculuk ve oku yaradan çıkarmak onu biraz daha kötü hale getirdi. Bir süre burada dinlenelim ve durumunu kontrol haline alalım. Ayrıca sadece bir şişenin vücudundaki tüm zehri çıkartabileceğini düşünme.”

 

“Anladım.”

 

Kızıl Tan, Sabah Rüzgarı’nın omzundaki yarayı bandajla kapatmaya çalışırken dişlerinin arasından konuştu. Kayra’nın yanında olmanın verdiği tedirginlik ellerinin titremesine neden oluyordu. Neden bilmiyordu fakat büyük bir yılanın ona baktığını hissediyordu.

 

“Yardım ister misin?”

 

Kayra titreyen ellerine baktı. Ondan neden bu kadar fazla korkuyordu? Boyuna ve kemikli yüzüne bakılırsa ondan biraz daha büyük olmalıydı. Ayrıca ondan altta kalmayan bir savaş gücüne sahipti. Korkması için herhangi bir sebep yoktu.

 

‘Yoksa bu psikolojik bir korku mu?’

 

Kurtla olan savaşı mı ondan korkmalarına mı neden olmuştu? Acımasızlığı ve kararlılığı buna sebep olmuş olabilirdi.

 

‘Ya da tamamen farklı bir şeyden mi kaynaklanıyor?’

 

Kızıl Tan, Kayra’nın sesini duyunca titredi. Titremesine bir parmağının Sabah Rüzgarı’nın yarasına temas etmesine neden oldu.

 

“Ah…”

 

Sabah Rüzgarı bilinçsiz olmasına rağmen acıdan dolayı inledi.

 

Kızıl Tan dişlerini sıktı ve ellerini Sabah Rüzgarı’nın omzundan çekti.

 

“Lütfen yardım et.”

 

“Bana bırak.”

 

Kayra tentürdiyot ve sargı bezini aldı. Sargı bezinden bir parça kopartıp yarayı temizledi. Yara, okun bir saat durması yüzünden kötüleşmişti. Ancak sorun yaranın derinliği değildi.

 

Çevredeki bakteri ve mikroplar kolaylıkla iltihap kapmasına neden olabilirdi.

 

Asıl mesele buydu.

 

Neyse ki avcılığa çıkmadan önce 10 Karma Puanı’na bir ilk yardım seti satın almıştı.  Setin bu kadar kapsamlı olmasına rağmen ucuz olması onu şaşırtsa da zamanla su kadar temel bir ihtiyaç olduğunu anlamıştı.

 

Dünya’dan farklı bir coğrafya da haliyle farklı bakteriler ve mikroplar vardı. İksirler sadece yaraların kapanmasına ve hücre yenilenmesini hızlandırmaya yarıyordu. Canavar saldırılarının açtığı yaralar kapansa ve hatta iyileşse de mikroplar kaybolmuyordu.

 

Tabii bu normal insanlar için geçerliydi. Kayra Kara Öz’ü emince elde ettiği Yaşam Gücü bakterileri  anında yok ediyordu. Haliyle bu kite sadece küçük yaralar ve Ak Öz emebileceği kaynak olmadığında ihtiyacı oluyordu.

 

Şu ana kadar kullanma fırsatı olmamıştı.

 

Kayra bandajı sardıktan sonra yerinden kalktı.

 

“Ok kemiğe kadar inmiş olmalı. Böyle bırakırsak yara kapansa da iyileşmesi haftalar sürer. En kısa zamanda kasabadan iksir temin etmeliyiz.”

 

“Ah, o konuda endişe etmeyin.”

 

Kızıl Tan birden konuştu.

 

“Sabah Rüzgarı, Hükümsüz yeteneğini aktifleştirdiğinde tüm kötü etkilerden kurtulabilir. Buna vücudundaki ufak yaralarda dahil.”

 

“Hükümsüz mü?”  

 

  “Ah, beni mazur görün. Hiçbir şey söylemedim.”

 

Kızıl Tan pot kırdığını fark edince sustu ve bir kenara çekildi. Bir saat boyunca durmadan buraya koşmuştu ve sırtında bir kadın taşımıştı. Yorulmaması imkansızdı.

 

‘Doğuştan gelen yeteneği olmalı. Hükümsüz, üzerindeki tüm kötü etkilerden kurtulabileceği özel bir yetenek. Uyandığında zehirden de kurtulabilir demek oluyor bu.’

 

Doğuştan gelen becerilerin diğer becerilerden çok daha özel olduğunu anlamıştı. Büyülü Mavi Gözler’in iki alt yeteneği Laplace’ın Şeytanı ve Düşünce Hızlandırma yeteneği bile herhangi bir yetenekten daha özeldi.

 

Hükümsüz de Büyülü Mavi Gözler’den kötü olmamalıydı.

 

‘Her neyse Büyülü Mavi Gözler gibi üst düzey bir kontrol becerisi olmadığı sürece sıkıntı değil. Ne olursa olsun, savaş alanını denetlemek tüm savaşların en önemli noktasıdır. Hükümsüz, tüm kötü etkilerden koruyabilen bir kalkan olsa da savaş alanında o kadar önemli değil.’

 

Ancak bu böyle bir değişkeni görmezden gelebileceği anlamına gelmiyordu. Aslında böyle bir değişkenin ortaya çıkması onun için kötü olmuştu.

 

‘Hm, sanırım verdiğim zehir artık işe yaramayacak.’ 


---


Bölümü beğenmeyi ve yorum atmayı unutmayın lütfen.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44524 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr