Bölüm 17: Kanlı Yol (5)

avatar
559 6

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 17: Kanlı Yol (5)



---

 

 13 Numaralı kasabanın dışındaki bir tepede on beş kişiden oluşan bir takım kamp kurmuştu. Takım kaptanıymış gibi gözüken karga burunlu genç adamın elinde ufak bir dürbün vardı.

 

Dürbünü kasabanın çıkışına tutuyordu.

 

“Kaptan, on gündür burada duruyoruz ama Kayra denen herif hâlâ ortaya çıkmadı. O kişi bu sefer yanılmış olabilir mi?”

 

Arkasında duran yakışıklı genç adam tereddütle dolu bir ifadeyle kaptana yaklaştı. Boyu bir sekseni geçiyordu. Sırtında uzun bir kargı asılıydı. Gözleri bir şahin kadar keskin ve soğuktu.

 

“Hm, onu kaçırdık.”

 

Kaptan diye seslenilen genç adam elindeki dürbünü indirdi ve yakışıklı gence bir bakış attı. Etrafında ona yaklaşılmasını engelleyen mistik bir hissiyat bulunuyordu. Gece parlayan bir yıldız gibiydi.  

 

“Kaçırdık mı?”

 

Yakışıklı genç şaşırdı.

 

Hedefleri onlardan haberdar mıydı?

 

“Muhtemelen ertesi günün sabahı kasabadan ayrıldı.”

 

Kaptan her şeye rağmen sakinliğini koruyarak takımına göz gezdirdi. Takımı başka takımlara hiç benzemeyen eşsiz bir takımdı. Sadece on beş kişiden oluşsa bile bu kişiler küçük bir kabileye saldırı düzenleyebilirler ve yara almadan kaçabilirlerdi.

 

Buradaki her bir savaşçı ‘o’ kişi tarafından seçilmiş ve verdiği tavsiyelerle yetişmişti. Sadece bir aydır Yıldız Diyarı’nda olmalarına rağmen çoktan deneyimli bir savaşçı kadar iyi savaşıyorlardı.

 

Kaptan gözlerini takımdan çevirdi ve güneşe baktı. Muhteşem sarı ışıklarını acımasızca yeryüzüne vuruyordu. Bir tiran gibiydi.

 

“Felaketin gerçekleşmesine engel olmalıyız.”

 

Gözlerini tekrardan takımına çevirdi ama bu sefer süzmek yerine sadece bir kişiye odaklandı. Uzun saçlarını at kuyruğu şeklinde bağlamış atletik bir kızdı. Bademi andıran büyük gözleri buz kadar soğuk gözüküyordu. Bu çelişki ona garip bir hava katıyordu. Görünüşü kesinlikle üst düzeydi.

 

Gözlerini kapayıp bir ağaca yaslandı. Diğerlerinin düşünceleri ve endişeleri onu vurmuyormuş gibi sakindi. Sanki bağımsız, farklı bir dünyadaydı.

 

“Sabah Rüzgarı, B Rotası’nı incelemeye git ve üç gün içerisinde sağlam bilgilerle geri dön. Biz, işler sarpa sararsa diye önlem alacağız.”

 

Uzun saçlı kız gözlerini tekrardan açtı ve kaptana baktı.

 

“Yalnızca iki haftadır Yıldız Diyarı’nda olan bir herif için beni mi gönderiyorsun?”

 

Sesinde bariz bir küçümseme vardı.

 

Yaklaşık bir buçuk aydır Yıldız Diyarı’ndaydı ve o kişi kazanamayacağı kimse yoktu. İki haftadır burada olan bir acemi için harekete geçmesine gerek yoktu.

 

Bir karıncayı ezmek için balyoz kullanmaya benziyordu.

 

“Tek gitmeyeceksin.”

 

Kaptan, önünde duran yakışıklı genç adama baktı.

 

“Kızıl Tan, sen de Sabah Rüzgarı’na eşlik et.”

 

“Ne?!”

 

“Kaptan, ikimizi de mi göndereceksin?”

 

Sabah Rüzgarı ve Kızıl Tan şaşkınlıkla yerinden sıçradı. Kaptan gerçekten abartıyordu.  Bu yaptığı pireyi deve yapmaktı! Tamamen zaman ve güç israfıydı.

 

Sabah Rüzgarı yerinden kalktığı gibi Kaptan’ın yakasına yapıştı. Hızı ve gücü o kadar fazlaydı ki sadece yerinden kalkmış gibi gözükmüştü.

 

“Beni küçük mü görüyorsun lan? Tek başıma halledemeyecek kadar zayıf olduğumu mu düşünüyorsun?”

 

Bu hayatta ki en nefret ettiği şey başkalarınca aşağılanmaktı. Dişini tırnağına takıp kazandığı bu gücü küçümsemeye nasıl cüret edebilirlerdi? Sabah Rüzgarı, yapabilse Kaptan’ı parçalara ayırmak isterdi.

 

“Çoktan bir sınıf sahibi oldum! O kişi dışında kimse bana karşı koyamaz. Sponsorun olmadan sen bir hiçsin.”

 

“Ah…”

 

Kaptan onun hiddetli çehresine bakınca iç çekti. Ondan bir yaş büyük olmasına rağmen çocukça davranıyor, duygularını kontrol altına alamıyordu.

 

“Seni aşağılamıyorum.”

 

“Ne?”

 

Kaptan, Sabah Rüzgarı’nın bileğini tuttu ve yakasından uzaklaştırdı. Sabah Rüzgarı karşı koymaya çalışsa da bırak karşı koymayı bileğini kıpırdatamadı bile.

 

Kaptan ifadesiz gözlerle ona baktı.

 

“Kızıl Tan’ı sana destek vermesi için göndermemin sebebi senin güçsüz olduğunu düşünmem değildi. Onu yanına verdim çünkü kiminle dans edeceğini bilmiyorsun.”

 

Araştırma emrini aldığı anda o kişinin yüzündeki nefreti ve korkuyu görmüştü. Onda derin travmalar bırakmış biri olabileceğini düşünse de o kişinin gücü ve bilgeliği göz önüne alınırsa, dünya da son derece harika bir genç olmalıydı.

 

Bırak bir travmayı, onu etkileyebilecek çok az şey olmalıydı.

 

Ama gördüğü o bir anlık tereddüt, işlerin düşündüğünden çok daha farklı gelişeceğini düşünmesine neden olmuştu.

 

Sabah Rüzgarı o kişi için önemli şahsiyetlerden biriydi.

 

Ölmesine katiyen müsaade etmemeliydi.

 

Ama ne yazık ki yalnızca Sabah Rüzgarı ve Kızıl Tan gizlenme konusunda yetenekliydi.

 

Bu yüzden ikisinden birini mutlaka göndermek zorundaydı. Bu ise hayatta kalma ihtimallerini azalttığı için ikisini göndermeye karar vermişti. Böylece hayatta kalma ihtimalleri daha da artmıştı.

 

“Birebir savaşta kaybedeceğimi mi düşünüyorsun?”

 

Sabah Rüzgarı dudak büzdü. Tabii ki kaptana zerre inanmamıştı, ondan güçlü sadece birkaç kişi vardı ama hedefleri o kişilerden biri değildi.

 

“Mahvolmuş Kralın Kılıcı’nın sahibi ve Büyülü Gözler adında özel bir doğuştan yeteneği var. Ki bu onun potansiyelinin çeyreği bile değil. Eğer onu tek sefer de yanımıza çekemez ya da öldüremezsek ileride başımıza musallat olacak.”

 

“Ne olmuş onlara sahipse! Gölge Dansçısı gibi özel bir sınıfa sahip olmakla birlikte Suikastçı’nın İnancı gibi efsanevi bir hançere de sahibim. Otoritemden ve doğuştan gelen özel yeteneğimden bahsetmiyorum!”

 

“Kibirli olmanın zamanı değil. Arkanda ne kadar güçlü bir sponsor olursa olsun veya ne kadar güçlü olursan ol. İşler her daim planlandığı gibi gitmez. Şansınız varsa fark edilmeden araştırmanızı devam ettirirsiniz. Şayet fark edilirseniz saldırmak yerine geri çekilin ve dönmemizi bekleyin.”

 

“Hey, kabul ettiğimi…”

 

“Bu kadar yeterli. Tanrı vergisi yeteneklerin olduğu doğru ama karşı tarafın gücünü bilmiyorsun. O, senin bir ayda kazandığın Karma Puanı’nı sadece bir günde kazandı ve bir o kadarını da engel olmazsak yakında kazanacak. Yani çeneni kapa da sana verilen görevi yerine getir.”

 

Kaptan Budist bir keşiş kadar sakin bir yapıya sahip olsa da gerektiğinde sesini çıkarmazsa sözlerinin bir ağırlığının olmayacağını biliyordu. Bu yüzden sesini biraz yükseltti.

 

Sabah Rüzgarı ilk defa geri çekilme belirtisi gösterdi.

 

Takımyıldızları gücünü efsaneler ve şöhretlerinden alırdı. Diyar da efsanesi dolaşan kişiler üst seviye Takımyıldızı olurlardı. Dünya’da hikayeleri anlatılan şöhret sahibi güçlü kişilerde aynı şekilde bir Takımyıldızı Sureti’ne sahipti.

 

Ama bu kişiler daha güçlüydü.

 

Örneğin, Sabah Rüzgarı eşsiz bir şeytani takımyıldızının havarisi olmuştu. Bu takımyıldızı tamamen özeldi. Dünya da bir efsanesi bulunmuyordu ya da tarihi bir şahıs değildi. Ama gücü kesinlikle yadırganamazdı.

 

Kaptan daha fazla onunla uğraşmadı.

 

“Kızıl Tan, Sabah Rüzgarı’na kulak ol. Zorunda kalmadıkça savaşmayın ya da onu kışkırtmayın. Amacı bütün bir ırkı yok etmek olan birinin gücü görmezden gelinemez. Henüz çaylak olduğundan sınıfını seçmedi ama Büyülü Gözler’i uyandırmış olabilir. Unutmayın, amacınız gözlemlemek ve hareketleri konusunda bizi bilgilendirmek: savaşmak değil.”

 

“Anlaşıldı.” 

 

Yakışıklı genç, unvanıyla Kızıl Tan, Sabah Rüzgarı gibi bir sıkıntı aramadı ya da emre karşı çıkmaya çalışmadı. Kaptan ne derse harfiyen yerine getirecekti. Onu yetiştiren kişilere minnettardı. Onlar olmasaydı bu dünya da hayatta kalamazdı.

 

“Öyleyse sizi oraya bırakacağız ve plana geçmeden önce kasabaya birkaç tohum ekeceğiz. Kasaba iki hafta içinde ortadan kaybolacak ve derebeyleri harekete geçmek zorunda kalacak. İşte o an için hazırlık yapmalıyız.”

 

Yerde yatanlar yavaştan ayaklandı.

 

“Anlaşıldı.”

 

---






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44536 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr