Bölüm 9: Sınav (8)

avatar
582 7

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 9: Sınav (8)



---

 

Esra bir daha kalkmamak üzere yığıldığında Ahmet rahat bir nefes verdi. Esra’nın yaydığı ısı onlara çok büyük zorluklar çektirmişti. Çoğunun vücudu yanıklarla doluydu. Ahmet’te dahi birçok kesik ve yanık vardı.

 

“Ölmedi gitti orospu.”

 

Vücudu yorgunluktan ve yaraların acısından titriyordu. Tehlikeli bir ortamda olmasa anında kendini yere bırakır ve uzun bir uyku çekerdi.  

 

“Dinlenmenin zamanı değil arkadaşlar! Fırsat bu fırsat. Çember içine alıp da saldırın!”

 

Dünya değişmişti, elektriklerin kesilmesi oldukça normaldi. Bu yüzden elektriklerin kesintisi kafaya takmadı. Uğraşması gereken çok daha önemli işler vardı.

 

“Atalarımız “çobanı vurun, sürü dağılacaktır” diye boşuna dememişler.”

 

Gözlerini kıstı ve önündeki manzaraya odaklandı. Bir anda ileri atıldı ve kılıcını dokuzuncu sınıflardan bir öğrencinin göğsüne sapladı.

 

Esra öldükten sonra 2-B çobansız kalan bir sürü gibi ne yapacağını bilemedi. Onları her durumda kurtaran sesi bekliyorlardı.

 

Ama ne kadar beklerlerse beklesinler herhangi bir ses duyulmadı.

 

Ahmet’in tebaası kolaylıkla onuncu sınıfların büyük bir kısmını çembere aldı.

 

“Derebeyiniz öldü. Biat edin ya da ölün!”

 

Soğukça öğrencilere baktı. Çoğu silahsız olmasına rağmen sınavdan sonra değerli varlıklar olabilirlerdi. Ayrıca içlerinde birkaç tane zeki insan görülebiliyordu.

 

Onları kazanmanın zararı olmazdı.

 

“Durun lütfen…”

 

Bir kız yalvardı ama onları kuşatan öğrenciler sadece çemberi daralttı.

 

“Zamanınız tükeniyor.”

 

[Ahmet Karaman sizin onayınızı istiyor, onaylıyor musunuz?]

 

Birden öğrencilerin önünde bu pencere belirdi. Durum haliyle kabul etmekten başka şansları yoktu. Onaylayınca Ahmet’in çevresi kırmızı bir ışık tarafından aydınlatıldı.

 

[Tebrikler, bir ‘Marki’ olarak atandınız!]

 

[50 Karma Puanı kazandınız!]

 

Her zamanki gülümsemesi Ahmet’in yüzünde belirdi.

 

Şu anda tüm derebeyleri arasındaki tek marki oydu.

 

Dük olması için sadece on beş kişiyi tebaasına dahil etmesi gerekiyordu. Bunu yaptıktan sonra yükselişini engelleyebilecek hiçbir şey kalmayacaktı. Tebaası güçlendirmelerle birlikte daha da güçleniyordu. Diğerlerine karşı mutlak bir avantaja sahiplerdi.

 

Bu sınavdan sonraki dünyayı merak ediyordu. Herkesten daha güçlü olma arzusu, kuralsız dünyanın kapıları açıldığında istediğini yapabilme isteğini tetikliyordu.

 

Resmen bir kral olabilirdi.

 

İnsanların hizmet ettiği birisi…

 

Bunun hayali Ahmet’i olması gerekenden çok daha acımasız birisi haline getiriyordu. Zihni esneklikten yoksunlaşıyordu. Yalnızca kral olmaya odaklanıyordu.

 

Bayrağı sarı renkteydi. Onunla birlikte sadece beş kişi sarı bayrağa sahipti. Ahmet’in aklına o anda şeytanice bir plan geldi. Hemen iki derebeyinin savaştığı bölgeye yaklaştı.

 

İki derebeyi de dördüncü sınıflardandı ve bayrakları kırmızı renkti ama aralarındaki çatışma çıkmaza girmiş gibiydi.

 

İki tarafta üstünlük kazanamadı.

 

Lakin bu Ahmet oraya gelinceye kadar geçerliydi. Dördüncü sınıflardan bir takım olarak diğer senelere kıyasla daha güçlülerdi. Bu yüzden doğrudan saldırmak yapılabilecek en aptalca şeydi.

 

Ahmet takımındaki öğrencileri yönlendirdi ve diğer derebeyi saldırdığı anda rakibine saldırdı.

 

Bam!

 

İki taraftan gelen saldırılar derebeyinin kısa süre içinde çökmesine neden oldu. Tebaası bile savaşma kuvvetini anında kaybedip öldürülmeyi bekleyen tavuklar gibi yere yığıldı.

 

Bunu fırsat bilen diğer derebeyi tek hamle de öğrencinin kafasını kesti.

 

Kafasının üzerindeki kırmızı bayrak hafifçe ışıldadı ve rakibinin kırmızı bayrağıyla birleşti.

 

Artık sarı bayraklı derebeylerinden biriydi.

 

“Kanka hızır gibi yetiştin vallahi. Ne kadar dayanabilirdim bilmiyorum.”

 

Sarı bayraklı derebeyi dostane bir gülümseme ile  Ahmet’e yaklaştı. Ahmet’in sadece birkaç hamle de rakibini alt etmesi onu korkutmuştu.

 

“Senin adın İbrahim’di değil mi? Yalnız hatırlamıyorsam E şubesinden olmalısın.”

 

“Beni tanıdığını bilmiyordum.”

 

İbrahim heyecan ve merakla Ahmet’e yaklaştı. Mümkünse onunla ittifak olmayı planlıyordu. Ahmet’in gücü ve kendisinin gücü birleşirse onlara karşı koyacak kimse olmazdı.

 

“Seni tanıyorum.”

 

Ahmet gülümseyerek ona yaklaştı.

 

“Sahi mi? Nereden?”

 

“Sonuçta seni tanımasam seni öldürmek için harekete geçmezdim.”

 

“Eh?”

 

İbrahim’in kanı Ahmet’in cümlesini duyduktan sonra dondu. Hemen kılıcına sarılsa da çok geç kalmıştı. Çelik kılıç kalbini deşip diğer taraftan çıkınca tek yapabileceği Ahmet’in kollarını tutmaktı.

 

“Kişisel algılama lütfen.”

 

Ahmet gülümsedi.

 

“Bunu hepimiz için yapıyorum.”

 

Kılıcı çekti ve İbrahim’in vücudunu tekmeledi.

 

Pat!

 

İbrahim’in kafasının üzerindeki sarı bayrak soldu ve Ahmet’in kafasındaki sarı bayrakla birleşerek sonraki seviyeye yükseldi.

 

Tek kahverengi bayrak olarak Ahmet’in gücü sorgulanamazdı.

 

“Size iki seçenek sunuyorum, biat edin ya da ölün!”

 

Tekerrür eden bir sahneydi. Korku dolu gözler Ahmet’in üzerindeydi. Neyse ki içlerinden bir kız çıktı ve korkusuzca Ahmet’e baktı.

 

“Ahmet Abi, onları korkutma lütfen.”

 

Sarı saçlı çok güzel bir kızdı. Kaçıncı seneden olduğunu anlamak pek mümkün değildi. Zira vücuduna bakarak anlaşılamazdı. Ancak Ahmet’e abi demesi ondan küçük olduğunu gösteriyordu.

 

Ahmet kaşlarını çatarak kıza baktı.

 

Kızı tanıyordu.

 

“Senin adın Sude miydi?”

 

“Beni tanımana sevindim.”

 

“Benimle aynı ortaokuldan geliyordun sanırım. On birinci sınıf mısın?”

 

“Evet, öldürdüğün kişi bizim sınıf başkanının abisiydi.”

 

Parmaklarıyla kalabalıktan gözlüklü bir genci gösterdi. Ayakta kalan yüzlerce kişi arasında göze çarpan bir figür değildi. Bir derebeyinin tebaasında olmasaydı çoktan öldürülmüş olurdu.

 

Genç nefretle ona bakıyordu ama Ahmet onu umursamadı.

 

“Ne istiyorsun?”

 

“Onlara zorbalık edersen bir gün sana sırtını dönerler. Onlara bir seçenek sunmalısın. Sonuçta sen bir kötü adam değilsin, önüne çıkan herkesi tehdit edip öldürmek sadece canilerin işidir.”

 

“Hm…”

 

Ahmet onu reddetmedi. İnsanların ona korkuyla bakması doğal bir şeydi ama saygıyı bunlara tercih ederdi. Sude, onlara seçim şansı vererek duyulan korkuyu azaltmayı teklif ediyordu.

 

“Peki ne yapmak istiyorsun?”

 

Sude’nin güzel yüzünde erkeklerin kalbini hızlandıran bir gülümseme belirdi.

 

“Tabii yapmamız gereken…”

 

Tam bir şey söyleyecekti ki gözleri sonuna kadar açıldı.

 

“BLURGH!”

 

 

 

Aniden karnını tutup büküldü ve yere kustu. Zaten süt beyazı olan teni giderek daha da beyazladı ve hastalıklı bir renge büründü.

 

“Neler oluyor?”

 

Ahmet şaşkınlıkla Sude’ye baktı. Gözleri kusmuğuna düşünceyse başı döndü. İçinde küçük et parçacıkları da olmak üzere büyük bir kan topağı vardı. Ne olduğunu düşünürken birden bacakları boşaldı.

 

Birkaç adım sendeleyip dengesini kazandığında öğrencilerin bir bir yere yığıldığını gördü. Yere düşmeden önce başlarını tutuyor ve acıyla çığlık atıyorlardı.

 

“Yanıyor! Yanıyorum! Yardım edin!”

 

“Su! Suya ihtiyacım var!”

 

“Söndürün!”

 

Büyük bir orman yangının tam ortasındaymış gibi çığlık atıyorlardı. Öğrenciler, yere düşmeden önce diri diri yakılıyorlardı sanki.

 

Ahmet, Sude’nin çokta hareketsizce yattığını fark etti. Vücudu terler içerisinde kalmıştı. Nefesleri öyle hafifti ki hissetmek mümkün değildi.

 

Ona bakarken dünyanın parlaklığı birkaç derece düştü. Midesinden yükselen kavurucu sıcaklık önce kalbini, ardındansa midesini yakmaya başladı.

 

Isının verdiği acı onu yere düşürdü ve çırpınmasına neden oldu.

 

Ne kadar metanetli olursa olsun böyle bir acıya dayanamazdı. Önceki hırsı tamamen yok oldu. Hissettiği acı ölmek istemesine neden oldu.

 

“Su… bir bardak…”

 

Gözleri kapanırken salonun ortasına yürüyen bir siluet fark etti. Elinde tuttuğu çelik kılıcı yere yığılan öğrencilerden birisine sapladı ve çevirdi. Kılıcı sapladığı öğrenci acıyla bir çığlık attıktan sonra biraz çırpındı ama hemen hareket etmeyi kesti.

 

Siluet bir an durmadan başka bir öğrencinin başına geçti ve aynı işlemi uyguladı. Bu seferki öğrenci daha tiz bir çığlık attı, hatta direnmeye çalıştı ama nafileydi.

 

İşler böyle ilerlerken siluet sadece birkaç dakika içerisinde elli kişinin canını aldı. Attığı adımlar oldukça hafifti ama çıkardığı ufak ses bile Ahmet’in zihnine işkence ediyordu. Sıradakinin kendisi olma korkusu kalbinin daha hızlı atmasına, aynı zamanda vücudundaki sıcaklığın artmasına neden oluyordu.

 

[Bir takımyıldızı kimliğini açığa çıkartıyor.]






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44538 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr