163. Bölüm: Bu çok İĞRENÇ!

avatar
1230 9

İnatçı Yükselen - 163. Bölüm: Bu çok İĞRENÇ!


''Biraz daha kararlı ol. Bıçağı sallarken asla tereddüt etme.'' Erthyo konuşurken, kendinden 15 santim sağda olan keskin, gri parlaklığın önüne suratını getirdi.


Gri parlaklık, Erthyo'nun suratına değmeden geri çekildi ve aralarına mesafe açtı.


''Erthyo abi, bıçağın ucu seni gösterirken saldıramam.'' Hiori çaresizce konuştu. Kulakları kötü bir durumda olduğu için düşmüştü.


''Hep böyle mi olacak? Bıçağın ucundaki bir sevdiğin olunca saldırmayı bırakacak mısın? O zaman nasıl bir suikastçı olacaksın? Sen bir savaşçının en korktuğu, ayrıca en nefret ettiği kişisin. Birisi seni öldürmek istiyorsa, en aşağılık yöntemleri kullanacak. Yani en sevdiklerini senin önüne atacak. Bu soruna bir çözüm bulmadığın sürece sen ve sevdiklerin acı çekecek. Bunu mu istiyorsun?'' Erthyo'nun sesi giderek daha da ciddileşti. 


Bir savaşta en korkulan kişiler Suikastçılardı. Eğer başta onların icabına bakmaz ise, her an bıçak ucunda savaşmak zorunda kalacaktı. Bu yüzden her komutan, düşmanın elinde bulunan suikastçıları öldüremeseler bile, savaşa girmemeleri için elinden geleni yaparlardı.


Tabii, Erthyo'nun şimdi anlattığı gibi sevdiklerini tehdit ederek onu kışkırtmazlardı. Eğer ellerinden kaçar ise, büyük, öngürelemez bir düşman elde ederlerdi. Düzgün bir uyku bile çekemezlerdi. Bu yüzden onları laf altında tehdit ederek, tek istedikleri olan savaşa karışmamaları için ikna edecek bir tazminat verirlerdi.


Ancak bazı kişiler vardı ki, düşmanın işini direkt bitirmeye maillilerdi. Suikastçılerı öldürmek için en iğrenç şeyleri bile yapabilirlerdi.


Erthyo da, Hiorinin yaşadığı olay yüzünden bunun hakkında onu eğitmeye karar vermişti.


Duyduğuna göre, At Prensinin astı, Hiorinin arkadaşlarından birini esir alarak, onu zorla geri götürmeye çalışmıştı. Hiori ona karşı savaşmaya karar verdiğinde, bıçağının geldiği her yönde arkadaşını önüne koymuştu.


Böylelikle Hiori çok dezavantajlı bir duruma düşmüştü. Saldırıların çoğunu geri çekmek zorunda kalmıştı.


''Sen hiç kimsede bulunmayan bir soya sahipsin, o soyun ilkisin. Bu yüzden sana tavsiye veremem'' Erthyo bedenini işaret etti.


''Ancak bence senin gibi bir Azrail Kedisi, birini öldürmek için sadece bedenini kullanırsa, ismini hak etmez. Sen hiç, bir Azrail bedenini kesemediği için birinin canını alamadığını duydun mu?''


Erthyo'nun kelimeleri ağzından çıktığı anda, Hiori aydınlanmış gibi gözleri parladı. Düşmüş kulakları ve kuyruğu dikildi. Bir transa girmiş gibi, refleksif olarak bıçağını tuttu ve ileri hücum etti.


Hareketleri çok sessizdi, iyi dinlenmediği ya da sessiz bir ortamda olmadığı sürece duyulamazdı. Ki bu yeni suikastçı olan Hiorinin tam bir dahi olduğunu gösterirdi.


Hızı bir anda arttı, bedeni gölgeler karıştı.


Erthyo gözünü kapatıp, açtığında bıçak 10 santimetre solundan arkasındaki tahta parçasına doğru kesmeye başladı.


Erthyo kafasını hareket ettirdi ve onun önüne geçti. 


Kafası hareket ettiği anda, bıçak imkansız bir açıyla hareket etti ve tam kafasının üstünden geçmeye çalıştı.


Ancak Erthyo onu böyle kolayca bırakmayacaktı. Zıpladı ve yoluna çıktı.


Shing!


Onu geçemeyeceğini anlayan bıçak durmadı ve üstüne devam etti. Ancak Erthyo paniklemedi, aksine dudakları yukarı kıvrıldı. 


Kısa bıçağın etrafına saydam, dikkatli bakılmadığında görülemeyecek bir enerji sarmıştı. Bu Ruhsal güçtü.


Bıçak Erthyo'nun alnına değdiği anda durdu. Ancak ruhsal güç yoluna devam etti. Erthyo'nun ruhuna ve fiziksel vücuduna zarar vermeden arkasına geçti ve boynuna bağlanmış tahtayı en küçük parçasına kadar dilimledi.


Bu tahta, Erthyo'nun Hioriye hedef olarak seçtiği, sözde ''düşman'' ın koluydu. Gerçekçi olsun diye boynuna bağlamıştı.


Erthyo bıçak çekilince, alındaki kan izini sildi. Tatmin olmuş bir şekilde kafasını salladı ve şefkatle gülümsedi.


''Dahi, her zaman dahidir. Birkaç kelimem ile kendine yeni bir yol çizdin. Seninle gurur duyuyorum.'' 


''Senin sözlerin çok değerliydi. Pek bir şey yapmadım.'' Hiori'nin alnından boncuk şeklinde ter damlasa da, suratında çiçekler açtıran bir gülümseme vardı.


Erthyo aklındaki birkaç fikri daha söyledikten sonra kızı kendi başına bıraktı. Kişi, güç arayışında yükselirken, her zaman tek başına olmalıydı, eğer başkaları tarafından döşenmiş bir yolda ilerlerse, asla gerçek güce erişemezdi. 


Haplarla güçlenmiş kişiler işte bu yüzden bu kadar güçsüzdü.


Erthyo biraz düşündükten sonra sahanın kenarından izleyen Ateşin yanına gitti.


''Ateş, benim için bazı şeyler getirmen gerekiyor.'' (Erthyo)


''Lordum, sadece söyleyin. Ne olursa olsun, getirmek için elimde bulunan tüm kaynak ve bağlantıyı kullanıp getirteceğim.'' Ateş kararlı bir şekilde konuştu. Erthyo gözlerinde bulunan saf azim alevlerini görebiliyordu.


''Bu kadar azimli olmana gerek yok. Senden çok değerli bir şey istemiyorum. Sadece bazı kaynakların devamlı akışına ihtiyacım olacak.''


''Ne gibi eşyalar?'' (Ateş)


'' Ejderha kanı, Büyü deseni kağıdı, kaliteli bir, büyü çemberi çizmek için kullanılan fırça. Ejderha kanı Sel Ejderhası ya da Su Ejderhasından olmalı.'' Erthyo'nun niyeti bir Su Elementi için Büyü Çemberi oluşturmaktı.


Erthyo'nun en çok kullandığı element, Ateş olsa da, bilinmeliydi ki onun yatkınlığının en fazla olduğu element su elementi idi.


Su elemtine yatkınlığı %92 idi.


''Peki lordum, bunların hepsini bulacağım. Başka istediğiniz bir şey var mı?'' Ateş, Erthyo'nun bu malzemeleri ne için kullanacağını biliyordu. Bu yüzden pek sorgulamadan diğer isteklerini sordu.


''Bir de bu kağıttaki tüm malzemeleri bana bulmanı istiyorum, Ayrıyeten bulabildiğin en kaliteli kazanı getirmeni istiyorum.'' Erthyo, hazır bir süre kendini odaya kapatacak iken, üç astı için, temellerini düzeltebilecek bir hap yapması gerektiği aklına geldi. Hızlıca malzemeleri bir kağıda yazdı ve Ateşe verdi.


''Pekala lordum, hepsini getireceğim.'' Ateş kağıdı depolama yüzüğüne koydu. 


Ancak ayrılmadı. Biraz tereddüt ettikten sonra sonunda konuşabildi.


''Lordum, babamı, dün yaptığı hatadan dolayı affettiğiniz için teşekkürler.''


''Oh, O mu? Önemli değil. Her baba, söz konusu çocuğu olduğunda yapmaması gereken şeyleri yapabilir. Yani önemli değil.'' Erthyo elini pek önemsemiyormuş gibi salladı.


''Ben yine de teşekkür etmek istiyorum. Lordum, bağışlayıcı olduğu için teşekkürler.'' Ateş minnetle eğildi. Büyük bir gülümseme ile odadan ayrıldı.


''Şimdi ne yapsam.'' Erthyo açık gökyüzüne baktı ve düşünmeye başladı. Bir süre düşündükten sonra, kafasını uzun süredir rahatsız eden konuyu çözmek için mızrağını eline aldı ve savaş alanının ortasına geçti.


Saplama!


Erthyo mızrağını koluyla destekledi ve ileri sapladı. Saplamasının ivmesi, yıkılmaz bir kararlılık ve durdurulamaz bir ivme ilerledi ve havayı deldi.


Ancak saldırısı pürüzlüydü ve bu pürüz çok büyüktü.


Ayrıca bu pürüz yeni değildi. Sanki kemiklerine işlemiş gibi uzun süredir bulunan bir pürüzdü.


Erthyo fark etse de durmadı. Mızrağını saplamasının üzerinden zaman geçmeden süpürmeye başladı. Süpürme hareketi belirsiz, şekilsiz bir şekilde idi.


Göklerden Akan 1000 Sarmal Irmak, süpürme hareketini daha da şekilsiz hale getirmişti. Erthyo bile diğer hareketinin en olacağını öngöremez hale gelmişti. Her süpürme hareketi, bir ressamın ilham almak için yaptığı rastgele hareketler gibiydi.


Ancak bu da pürüzlüydü.


Erthyo süpürme hareketini bitirdi. Mızrağı belinde döndürdü ve iki çapraz kesik attı.


İki kesik, bir kaplanın ısırığı gibi keskin ve acımasızdı. 


Bu da pürüzlü.


Erthyo ileri doğru defalarca sapladı.


Pürüzlü.


Saplamalar birleşti ve birleşmiş saldırıyı oluşturdu.


Bu da pürüzlü.


''Neden bu kadar pürüzlü. Saldırılarımın pürüzlü olduğunu ve tam olmadığını biliyordum fakat bu kadar çoğalmasının nedeni ne?'' Eğer bir saldırı pürüzlü, tamamlanmamış ise, tüm gücünü ortaya çıkaramazdı. Erthyo'nun tüm saldırılarında normalde %30 pürüz bulunuyordu fakat bugün bu %70'e çıkmıştı.


''Klara bir bilgin var mı?'' Erthyo neyin sıkıntılı olduğunu anlayamınca, Klaraya sordu. Bir şeye 3. kişi açısından bakmak her zaman yararlıydı.


[Bunun iki sebebi var. Birisi nispeten daha kolay, diğeri zor fakat çok yararı, hangisini bilmek istersin?]


''Şimdilik kolayı seçeceğim. Kaşıntı ile ilgili mi?'' Erthyo'nun ruhu her mana emdiğinde daha da kaşınıyordu. Sorun ise bu uyumsuzluk sorunun ortaya çıkarmış olabilirdi.


''Doğru. Kaşıntı aslında benim tahminimde ki şeydi fakat emin değildim. Ancak Ölüm Büyücüsünü görünce emin oldum. Ruhunda bir istilacı var.]


''İstilacı!'' İstilacı büyük bir sıkıntıydı, eğer hemen halletmez ise hayatını kurutan bir sülüğe dönüşebilirdi. Bu düşünce Erthyo'nun zihnine girdiği anda tedirgin oldu.


[Evet bir istilacı. İsmi Zombi Sülüğü olarak bilinen bir tür. Kişinin Ruhuna yerleşir, ruhuna ve manasına gelen takviyeleri emer, eğer gelişirse kişinin ruhunu ve manasını yemeye başlar. Biraz garip bir şekilde büyüdüğü için bundan tam emin değildim fakat Ölüm Büyücüsünün durumunu görünce anladım.]


''Nasıl bir garip durum?'' Erthyo kafasını hafifçe yana yatırarak sordu.


[Zombi Sülüğü yetiştirilemez. Büyümesi için çok fazla ruh ve ölüm elementi emmesi gerekir, ayrıca sürekli kan ve et ile beslenmeli. Genellikle savaş alanlarında ortaya çıkarlar fakat çok nadirdi. Meteora girdiğinde etrafında hiç canlı yoktu. İlk başta emin olmadım fakat meteorun çekirdeğindeki iskelet kalıntılarını görünce emin oldum. Ölüm Büyücüsü, yıllarca orada kalmış, zamanla meteorun damalarına, kan, et, ruh ve ölüm elementi aşılayarak, oluşmuş mana kristallerinin içinde oluşmasına neden olmuş. Fakat nereden oluştuğunu bulamadığı için onları toplayamamış.]


''Nerede çıkacağı belli olmadığı için yetiştirilemezler, değil mi?'' (Erthyo)


[Doğru.]


''Ancak nasıl öldüreceğim onu? Ruhuma giren herhangi bir ruhsal enerji, anında emiliyor. Eğer ruhuma girmeye çalışırsam ağır yaralanabilirim.'' Ruhuna en son mana gönderdiğinde, bir okyanusa atılan damla etkisi görmüştü, eğer onu öldürmek için ruhuna girer ise, ruhu emilebilirdi.


[Sen yapamazsın fakat ben yapabilirim. En düşük Yönetici olsam bile, o sülüklerin emebileceğinden daha saf bir ruhum var. Sen sadece ruhunu bana bırak yeter.]


''O zaman başlayalım.'' Erthyo kararlı bir şekilde oturdu ve işe koyuldu.


Ruhunu rahatlattı ve bilincini açık hale getirdi. 


Hum!!


Erthyo bir şeyin olmasını beklerken, ortamdaki mana titredi. Ruhsal enerji, kendilerinden daha büyük bir varoluşa sahip olan ruhsal enerji ortama girdiği anda, Erthyo ve savaş alanının etrafından çekildi.


[Ruhsal Enerjimin içine girmesini ve ruhunu yönlendirmesine izin ver.]


Erthyo Klara'nın sesini kulaklarında duyduğunda, ruhundaki son duvarları indirdi ve onun ruhunu yönlendirmesine izin verdi.


Güçlü bir ruhsal enerji tüm ruhunu sardı. Erthyo ruhsal enerjiyi tanımlamak isteseydi şöyle açıklardı. Bir anne kadar nazik, evren kadar esnek, varoluş kadar gerçek, tanrı kadar üstün ve karşı koyamayacağı kadar güçlü derdi.


Ruhsal Enerji, Erthyo'nun tüm ruhunu sardı ve onu bir kozaya aldı. Koza yavaşça ruhunun en derinliklerine girerek bir kapıdan geçti.



Giiiii!!


İğrenç bir ses Erthyo'nun kulaklarını doldurdu fakat ses çok çıkmadan bir patlama sesi eşlik etti.


''Bu da neydi?''


[Sadece bir gardiyan, merak etme. Sen kendini asıl savaşa hazırla.]


Klara'nın sözleri ile Erthyo nefesini düzenledi. Kararını keskinleştirdi ve öldürme niyetinin ruhunu sarmasına izin verdi.


Kim olursa olsun, onu tehdit ediyorsa ölmeliydi. 


[Geldik, şimdi seni bırakıyorum. Bundan sonrası sende.]


''Teşekkürler.'' Erthyo nazikçe teşekkür ettikten sonra derin bir nefes aldı. Gözlerini yavaşça açtı ve karşısındaki şeye baktı.


''Bu.. da ne?'' Erthyo karşısındaki şeyi görünce dehşete düştü. Bu hayatında gördüğü en büyük düşman olabilirdi.


O kadar dayanılmazdı ki, ruhu bile titremişti. Elleri kontrolsüzce titremeye başladı, ayağını bir adım geriye atarak, kaçmak için hazırlandı.


''Bu çok İĞRENÇ!'' Bunların hiçbiri korktuğu için değildi. Karşısındaki şey yaşamında gördüğü en iğrenç şeydi. Bu dev gibi sülüktü.


Dili dışardaydı, fakat dili olması gereken pembe, kırmızı ton yerine, yeşilin en koyu tonuydu. Dişleri kahverengi ve kırıktı, ağzının etrafında sinekler uçuşuyordu. Her nefesinde, ortamdaki ruhsal enerji daha da kirleniyordu.


Bedeni metrelerce uzundu fakat her birkaç metrede farklı büyüklükte kanlı delikler vardı, kanlı delikler iltihap tutmuş, çürümüş ya da kabuk tutmuştu. Bedenindeki deri, onun deri değil, pul olduğunu gösteren bir yapıya sahipti. Pullarının arasından akan yeşilimsi sıvı zehir değil, çok asidik bir kan olduğunu gösteriyordu.


Erthyo sülüğü gördüğünde kusası gelmişti, daha tanımlayamayacağı kadar iğrenç yönü vardı. Mesela boğazının derinliklerinden gelen küflü koku ya da iltihaplı yerlerinden girip çıkan, türlü böcekler gibi fakat daha fazla bu iğrenç şeye bakmak istemiyordu.


[Bu daha iyi yaşları, ergenlik aşamalarında olmalı. Hatırlıyorum da bir keresinde bunun en yaşlı dönemlerinde olan bir Zombi Sülük görmüştüm.]


Erthyo, Klara devam etmese bile sesindeki titremeden ne kadar iğrenç olduğunu düşünebiliyordu. Sesli bir şekilde tükürüğünü yuttu ve sordu.


''Bana bir örnek verebilir misin?''


[Hatırlamak bile istemiyorum fakat tek söyleyebileceğim şey şu. Acılı hayalet çığlığını duydun değil mi?]


''Evet.'' Erthyo Ölüm Büyücüsü ile savaşırken her saldırısında bu sesi duymuştu.


[Öyle bir sesten katlarca kötü ve tiz bir sesin o canlıdan çıktığını düşün.]


''Ciddi misin? Sen bir de bununla mı savaştın?'' Erthyo'nun gözleri genişledi. Kafasını, acısını anlarmış gibi salladı ve konuştu. '' Klara sana saygı duyuyorum.''


[Teşekkürler. Kötü zamanlardı.]


Erthyo, Klara'nın acısını paylaştıktan sonra hiç istemese de Sülüğe bakmaya başladı.



''Zayıflıkları neler? Saldırıları ve özellikleri?''


[Derisi aşırı güçlü, fiziksel saldırılar pek işlemiyor, kendi ile eşit ve aşağısında olan ruh enerjilerine karşı kolaylıkla kazanabiliyor fakat üstündekilere karşı baş edemiyor. Kanı asidik, saldırıları genelde ruh saldırıları, zehir kullanabiliyor, bir de sürekli yeniden doğuyor. Bir Lichin aksine, vücudundaki herhangi bir parça kaldığı sürece yeniden oluşabilir. En son olarak, bedeni ölse bile ruh olarak geri dönüyor.]


''Biraz sorunlu gibi fakat ben onun tam counterıyım.'' Erthyo kendinden emin bir şekilde konuştu.


[Cou- Ne?]


''Boşver, sadece bazı kişilerin anlayabileceği bir şey.'' Erthyo sözleri bittiğinde elini kaldırdı. Ruhuna işlenmiş mızrağı düşündü.


Vhoşş!!


Ruhsal güç kolu boyunca hareket etti ve eline gelince durarak, iki yana doğru uzandı. Top şeklini almış ruhsal güç, inceldi ve bir çubuk haline geldi. Çubuğun ucunda ise keskin bir uç oluştu.


Erthyo gözlerini tekrar açtığında, 6 renkli mızrak elinde belirmişti.


''Yapmak istemiyorum fakat yapmalıyım.''


[Yapmalısın.]


''Yapacağım.''


[Yapacaksın.]


''Yapmak zorundayım.'


[Yapmak zorundasın. Hadi koçum.]


Erthyo ve Klara'nın cesaretlendirme seremonisi bittiğinde Erthyo yeri tekmeledi ve kendini havaya fırlattı. Mızrağını dik bir şekilde önüne hizaladı. Defalarca sapladı ve tek bir saldırı ile sülüğe saldırdı.


Bommmmmm!!!


Giiiiiiiiiiiiii......










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr