Bölüm 115 - Ayrılık

avatar
318 0

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 115 - Ayrılık


Bunun üstünden gerçek zamanda bir ay, Satou’nun ruhundaysa zamanı unutturacak kadar uzun zamanlar geçti. Bazen bir hafta bazense aylar ve bazense yıllarca yaşadı. Fakat sonunda duygularını kontrol etmeyi öğrendi.


Duygularını kontrol etmeyi öğrendiği kadar da belirli isimlere karşı duyguları daha da derinleşmişti. Yine de bu ilerinin konusuydu.


Bir ay gibi kısa bir zamanda bunu başardığını gören Erel biraz şaşırmış bir şekilde Satou’ya baktı. Sis Ejderhası olarak illüzyonlarını kontrol edebiliyordu ve yaşadığı zorlukları görmüş ve az çok zorluğu arttırmada müdahalede bulunmuştu.


Yine de bu kadar çabuk alışmasını beklemediği söylenebilirdi. Ejderhaların iliklerine işleyen bir kibri olduğu unutulmamalıydı. Satou'yu da tüm yaşadıklarını dinlemesine rağmen Ejderha standartlarına göre yargılamıştı. Soyunun muazzam kibrini ruhunun tamamen aşması için sadece birkaç tetikleyici unsur yeterli olmuştu


Bu onun eğitiminin ilk aşamasını ve onun için en zorlayacak aşamayı atlattığı anlamına gelirdi. Bundan sonrası zamanla olacak bir eğitimdi.



Doğal olarak Satou, bundan sonra dört ay bunun eğitimine, altı ay da ejderhalar hakkındaki bilgisini genişletmeye harcamıştı. 


Satou öğrenmek istediği sürece evrendeki herhangi bir canlıyı kıskandıracak kadar canavarca bir hıza sahip oluyordu. Bir kere söyleneni kelimesi kelimesine anlıyordu. Buna tabii ki Ölümsüz kademe ruh sarayı da eşlik edince… Süngerden bir farkı yoktu.


En sonunda olan eğitimse Satou’nun beklemediği şekilde Nekromansi üstüneydi. Şu an güvenilir bir ceset olarak yanında tuttuğu acil durum kozunu kaybetmişti. Kişisel alanı boştu. Sıradan çağrılar ise zahmetli ve değmezdi.


Ölümsüz Ölüm Nefesi’nin bıraktığı tekniklerin yenileri oldukça işe yarar gibi görünse de burada uygulayabileceği bir şey yoktu. Bu yüzden Erel ona daha ziyade teorik düzeyde eğitim verdi. Satou her ne kadar teknik bilgisi fazla olsa da Nekromansi konusundaki savaş yeterliliği büyük ölçüde zayıftı.


Tüm bunlarsa bir yıl daha sürdü. Nekromansi de dâhil olmak üzere birçok farklı yöntem öğrenmişti.


Erel öğrettiklerinin yeterli olduğunu düşündüğünde eğitimi durdurdu. Erel, her ne kadar birçok şey öğretse de ağırlıkları her zaman duygular ve onların kontrolüydü. Ne yazık ki Satou duygularını tamamen kontrol edebilecek raddeye hiçbir şekilde gelemedi. Bunun sebebiyse duygularına olan bağlılığıydı.


En sonunda Erel, Satou’nun gözlerinin içine baktı.


“İki yıl önce… Sana söylediklerimi hatırlıyorsun değil mi?”


Satou, Erel’e bakarken kafası karışıktı. Son zamanlarda çok fazla şey sindirdiğinden tam hatırlayamıyordu. Erel iç geçirerek konuştu:


“Bir seçimden bahsetmiştim. O vakit geldi. Daha fazla güç istediğini söylemiştin. Duygular… İnsanlar, hayvanlar ve canavarların en büyük güç kaynağı olarak görülebilirken aynı zamanda en büyük dezavantajı.”


Konuşmasına devam ederken sakalını okşadı.


“Ben ve birçok arkadaşım Ejdertanrı’nın İlkeleri olan özgür ve güçlü yaşama prensibini takip ettik. Arzularımızı serbest bıraktık. Fakat çoğumuz bu yolda yozlaştı. Bu durumda ya daha büyük güç arzusuna kapılmalı ya da arzularımızı bastırıp Ejdertanrı’nın yolunda daha büyük bir güç elde etme arayışına girmeliydik.”


Bunu dedikten sonra durdu ve keskin bakışlarla Satou’ya bakmaya başladı.


“Şimdi seçimini yapma zamanı varis. Ejdertanrı’nın veliahttı olarak nasıl bir yol izleyeceksin? Duygularını bastırıp kendini saf gelişime adayabilir misin? Saf bir güç elde etmek için. İstediğin kadar düşünebilirsin. Burada zamandan bol bir şeyimiz yok.”


Bunu dedikten sonra Erel durdu ve keskin bakışları bir su kadar sakin bir hâl aldı. Kendisi de yavaşça meditasyon yapmaya başladı ve ortada şaşkın bir Satou bıraktı.


Satou şaşkın bir şekilde Erel'e baktı. Sonra hızla duruldu ve gözlerini kapatıp düşünmeye başladı.


Duygular neydi? Sevgi, aşk, şehvet, gurur… Bunların hepsi birer duyguydu. Kemiklerine işleyen gururdan vazgeçmek zor da olsa kabul edilebilirdi. Sevdikleri için mutluluğu, hüznü ve öfke gibi duygularını da yitirebilirdi. Bunlarda sorun görmezdi.


Onları korumak, kaderini hızlandırmak için fedakârlıktan çekinmezdi.


Fakat şehveti ve aşkı… En önemlisi ise sevgiyi yitirebilir miydi?


Bunu yapamazdı. Uygunsuz veya değil, Satou sevmek, sevilmek isterdi. Sevgiyi hissetmek isterdi. Sevdiği bir kadınla sevişmek, bundan haz almak isterdi. Aşkı doruklarına kadar yaşamak ve onu korumak isterdi.


Saatlerce düşündü. Bunları yapabilecek cesareti kendinde bulamadı. Duygular, onun her şeyiydi. Bunları bastırması veya onları kaybetmesi mümkün bile değildi.


Satou ayağa kalktı ve Erel'in önünde saygıyla hafifçe eğildi.


"Üstat Erel, yardımlarınızı asla unutmayacağım. Ne yazık ki cevabım olumsuz. Bir ejderha, hayır bir canlı olarak duygularımı bastırmam söz konusu bile değil."


Erel'in tek gözü hafifçe açıldı ve Satou'ya baktı.


"Güç istediğini söylememiş miydin?"


Satou kararlı bir şekilde cevapladı.


"Katliam da sorun görmüyorum. Şeytani yollar denilen iğrençlikleri bile kendi ilkelerime uyuyorsa güç için yapmak önemli değil. Fakat duygularım… Onları asla bırakmam. Duygularım benim güç kaynağım, motivasyonum ve benim yükselmemi sağlayan her şey."


Bunu dedikten sonra mor gözleri parladı. 


"Bu yüzden üzgünüm ama o yoldan gidemem. Umarım beni anlarsınız."


Erel gözünü usulca geri kapatırken sessiz kaldı. Satou da bir şey söylemedi. Gözlerini kapattı ve sessizce bir şey söylemesini bekledi.


Bu esnada Erel gözlerini açtı ve Satou’ya baktı. Hüzün ve hayal kırıklığıyla dolu bakışlara sahipti. Biraz uzaklaşıp gerçek, ejderha formuna geçti.


Görünüşü gri bir uzak doğu ejderhasıydı. Beyaz bıyıkları onu bilge gösteriyordu.


Gri gözlerini ufka doğru dikti. Etrafındaki ejder manası dengesiz bir hale gelmeye başladı. Vücudundan birkaç pul yere düşerken, gövdesindeki iltihaplı et parçası açığa çıktı. Görünürde iğrenç görünen bu et parçasından düşen kan, yeri ıslatırken Erel'in yüzü bir acı duymuyormuşçasına duygusuzdu.


Ejder manası yavaşça toplanmaya başladı. Erel, ağzını açtığında ejder manası toplanmaya ve bir şekle girmeye başladı.


Oluşan futbol topundan küçük, inciden büyük siyah bir küreydi.


Ağzının hemen önünde oluşan siyah küreye üfledi ve uzağa doğru uçtu. 


Yeryüzüne yarım metrelik mesafe kalana kadar yirmi metreden fazla yol kat etti. En sonunda durduğundaysa biçim değiştirmeye ve bir portal şekline girmeye başladı.


Satou ise ejder manasının dalgalanmalarını hissederek gözlerini açtı ve şaşkınlıkla önündeki manzaraya baktı.


"Erel ne yapıyorsun?"


Şaşkınlıkla konuştu. Daha önce Erel’in hiç böyle bir şey yaptığını görmemişti. Erel, uzaklara dalmış gibi Satou'ya bakmadı. Düz bir sesle konuştu:


"Gitme vaktin geldi. Ustan olmak ve daha fazla şey öğretmek isterdim ama burada yollarımız ayrılmak zorunda. İstediğin güç için portaldan geç. Başarılı olup olamayacağın… Sana bağlı varis."


Bunu dedikten sonra yere doğru yavaşça indi, kendini bir yılan gibi sardı ve açığa çıkan et parçasını ejder manasıyla kaplı diliyle yalamaya başladı.


Satou ne diyeceğini bilemez bir şekilde Erel'e baktı.


"Peki ya sen?"


Erel, Satou’ya bakmadan cevapladı.


“Burada, kendi yolumda ilerlemeye devam edeceğim. İkimizin de hayattaki görüşleri farklı varis. Eğer olur da fikrin değişirse o zaman buraya dönebilirsin.”


Düz bir sesle bunları söylese de Satou vücudundaki canlılığın azalmaya başladığını fark etmişti. İlk karşılaştıkları görkemli halinden eser yoktu. Adeta bir çağ, Satou’nun gözlerinin önünde kapanıyordu.


Bir şeyler söylemek istedi. Fakat sonra sözlerini yutmak zorunda kaldı. Normalde olsa kararından vazgeçirmeye çalışabilirdi. Fakat…


Onunla konuştuktan sonra herkesin kendi yolu olduğunu anlamıştı. Bazılarının fikirleri değişebilirdi ama binlerce yıl yaşamış bir ejderhanın düşünce yapısını kökünden değiştirmesi mümkün değildi.


Onun çok sevdiği, hayran olduğu bir varlık olsa bile mümkün değildi.


Satou, hüzünle, gözlerini kapatmış dinlenmekte olan Erel’e baktı. Bunun onu son görüşü olacağını hissedebiliyordu. Bir daha buraya yolu düşer miydi bilemiyordu. Bu yüzden gitmeden önce son bir hareket yaptı.


Eğildi. Tüm içtenliğiyle, tüm minnettarlığını ifade edercesine eğildi.


“Ben, Satou Black, öğretilerini ve iyiliğini unutmayacağım ve adınızın tüm Nihil’de duyulmasını sağlayacağım.”


Erel sessiz kaldı. Bir şey söylerse Ejdertanrı’nın Varisi’nin kaderine müdahale edeceğini biliyordu. Herkes yolunu kendi seçerdi. Kimseyi kendi yolunda gitmesi için zorlayamazdı. Özellikle de varise buna yapması mümkün değildi.


Satou cevap gelmediğini görünce bir kez daha eğildi ve koşturarak portala girdi.


Erel, portaldan içeri girdiğini gördükten sonra derince bir nefes verdi. Nefesiyle birlikte sis yoğunlaştı.


“Umarım zirveye çıkan yolunda en az zayiatı alırsın varis.”


Zirveye çıkacağı konusunda bir gram dahi şüphesi yoktu. Onu endişelendiren tek konu bu yolda ne kadar büyük kayıplar vereceğiydi.


Satou gittikten sonra Erel tamamen yalnız kaldı. İki yıl gibi kısa bir zamanda yaşadığı dolu dolu anlardan sonra bir kez daha kendi ıssızlığına gömülmüştü.


Kararından pişman değildi. Hatta mutlu bile sayılabilirdi. İnandığı varlığın varisini eğitmiş, ona kendi öğretilerini öğretmişti. Bu da yetmezmiş gibi onun gözünde güçlü ve saygıdeğer bir ejderha olarak izlenim bırakmıştı. Nasıl olur da mutlu olmazdı?


Yine de içinde bir huzursuzluk vardı. Bu bir tür boşluktu. Uzun zamandır hissetmediği rahatsız edici bir histi. Neden şimdi kötü hissediyordu?


Bilemiyordu. Bu his tıpkı… O gün yaşadığı hisse benziyordu. Rahatsız ediciydi.


Kısıkça Satou’nun ardından bakan gözlerini tamamen kapattı ve duygularını bir kez daha en derine gömdü.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44433 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr