Bölüm 116 - Kara Gül

avatar
454 0

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 116 - Kara Gül


Satou giderken vücudunu garip bir his sarmaladı. Edindiği bilgileri, öğrendiği onca şeyi öğreten birinden ayrılmanın verdiği hüzün, onu bir daha görme ihtimalinin düşük olduğunu bilmenin verdiği kayıplık hissi onu sardı.


Bir süre yüzünde çeşitli duygular geçiş yapsa da bu hisleri bastırdı. Gözlerini kapattı, derince nefesler alıp verdi ve önündeki manzaraya odaklandı.


Erel’in açtığı portal, onu yıkık dökük kocaman bir tapınağa bırakmıştı. Tapınağın önündeki sütunlar yıkılmıştı. Birkaçı yerde devrilmiş, birkaç sütunun üst yarısı paramparça olmuştu. Bir tanesiyse Satou’nun gözünün önünde yığılıp parçalara ayrıldı.


Satou etrafa bakarken garip hislere boğuldu. Kaşlarını çatmış bir şekilde önündeki manzaraya baktı. Nedensizce bir hoşnutsuzluk hissediyordu.


Satou kendi kendine “Bu garip…” diye mırıldandı.


Bu hoşnutsuzluk hissini bastırma gereksinimi duymadan yürümeye devam etti. Erel daha önce buradan az çok bahsetmişti.


Burası Antik Ejderha Tapınağı’ydı.


Eski zamanlardan kalan antik bir yapı, burası Ejdertanrı inananlarının tapındığı, tüm ejder türünün saygı duyması gerektiği bir mekândı.


Satou, böylesine kutsal olması gereken alanın rezil olduğunu düşününce hoşnutsuzluğu daha da belirgin oldu.


Girişe doğru adım adım ilerledi. Turuncu ejder manasının yoğunluğuyla birlikte Satou’nun gözleri önce turuncuya dönüyor, ardından mor bir ışıkla parlıyordu.


Satou’nun aurası istemsizce yayılmaya başladı. Sanki ait olduğu yere gelmiş gibiydi. Vücudu gevşiyordu.


‘Bu iyi değil.’


Kendi kendine düşünerek dikkatli bir tavır takındı. Duygularının bu ölçüde etkilenmesi tehlikeliydi. Doğru hatırlıyorsa Erel’in çok önceden bahsettiğine göre burası ejder manasıyla birlikte “mucizeler” oluşturan bir mekândı.


Bir tehlike olabilir düşüncesi zihnini işgal etti. Daha dikkatli bir hâle geldi.


Çoğunlukla harabe olmuş duvarları ve çökmüş çatısı bulunan uzunca bir koridorun sonunda sağlam olduğu söylenebilecek bir kapı vardı. Tam ortasında çatlaklarla bezeli bir ejderha kafası ve kafanın etrafına kazınmış sembollerle eski ihtişamından yoksun ağır bir kapıydı.


Kapıya bakarken Satou'nun göğsü ağırlaştı. Sevdiği birini kaybetmiş gibi bir hüzün hissetti.


"Bu hisler de neyin nesi?"


Kapıya baktıkça, özellikle de çatlaklara baktıkça içindeki hüzün ağırlaştı ve ağzında acı bir tat hissetti.


“Burası… Burayla olan bağım…”


Satou garip hisleriyle boğuşurken kapıyı incelemeye devam etti ve kısa bir süre sonra kapıda tokmağın eksik olduğunu fark etti. Böylesine ağır bir kapıyı açmak için bir tokmak olması gerekirdi. Fakat önündeki kapıda yoktu.


Derince nefes alıp verirken mırıldandı.


“Tokmak eksik. Hmm… Buranın açılmasının bir yolu olmalı.”


Elini kapıya uzattı ve kabartmalara elini sürmeye başladı. Sanki sevdiği kadının saçlarını okşuyormuş gibi nazik, bir hazine bulmuş maceracı kadar dikkatliydi.


“Bu kabartmalar benden bir şey almaya çalışıyor gibi…”


Kabartmalardan hafif bir çekim gücü hissederken kaşları havaya kalktı. Hafifçe ejder manasını kapıya akıtmaya başladı.


Akıttıktan sonra sonuç beklediği gibi oldu. Manayı hızla emmeye başladı!


O kadar hızlı emiyordu ki sanki aç kalmış bir bebek gibiydi. Satou, tepki vermeden kalan manasını ölçerek kapıyı beslemeye devam etti. Çekirdeği son atılımdan sonra iyice genişlemişti. İki yıldır hiç atılım yapmamış veya geliştirmemiş, bunun yerine vücudunu daha da sağlamlaştırmıştı. İki yılda kesinlikle üstün bir fizik elde ettiği söylenebilirdi. Güç klasmanında belki de mevcut âlemindeki kendisinden iki kat güçlüydü.


Üstelik henüz cezayı almamıştı!


Göklerin cezası bu alt uzaya gelmiyordu. Satou nedenini bilmiyordu. Ancak bu yüzden atılımı tamamlamış sayılmazdı. Erel onu atılım yapmaması konusunda uyarmamış olsa deli gibi burada atılım yapabilirdi. Eğer burada fazla kademe atlarsa ilahi ceza onun gibi bir canavar için bile ölümcül olabilirdi!


Satou bu yüzden fiziksel geliştirmeye odaklanmıştı ve şu anki fiziksel gücü konusunda sadece kişisel bir tahmine sahipti. Doğruluğundan emin bile değildi.


Şimdiyse karşısındaki kapıyı beslerken manasına dikkat ediyordu. Fazla azalması durumunda biraz ara verecekti. Fakat verdiği manayı vücudu hızlıca geri emiyor ve çekirdeğinden hiçbir şey gitmiyordu. Sanki katalizör gibiydi.


Bir süre kapı emmeye devam etti. Ejder manasını emdikçe kapı onarılmaya ve kabartmalar turuncu bir ışıkla parlamaya başladı. Kapı zamanın aşınmasından kurtuluyor, eskisi gibi görkemli bir hale bürünüyordu. Büyüleyici bir manzaraydı!


Kapıdaki kabartmalar tamamen parladığında görülen büyüleyici manzarayla birlikte bir kükreme sesi duyuldu. Bu insana dehşet ve saygı uyandıran türden bir kükremeydi. Fakat Satou bu kükremeyi duyunca nedensizce tatmin olmuş hissetti.


Kükremenin hemen ardından kapının tokmağı turuncu bir ışıkla oluştu!


Buna hitaben, etrafta yıkık dökük görünen çoğu yapı değişmeye başladı. Havadaki kalın ejder manası incelirken yapılar adeta bir makine çalışmışçasına kendilerini onarıyorlardı. Sanki Ejder Tapınağı yıllardır bu anı bekliyordu.


Değişen ani ejder manası yoğunluğuyla Satou kafasını istemsizce arkaya doğru çevirdi ve gördüğü sahneyle şaşkınlıkla gözleri genişledi. Böyle bir manzara görmeyi beklediği söylenemezdi. Birçok şey tecrübe etmesine rağmen böylesine garip bir sahneyi ilk kez görüyordu.


“Yaşayan bir tapınak mı bu?”


Şaşkınlıkla konuşurken tapınak kendini onarmayı bıraktı ve ihtişamlı bir şekilde parlamaya başladı. Bazı parçalar onarılmamış olsa da dakikalar içerisinde yapı kendini yenilemişti.


Satou ancak şaşkın bir şekilde bakabildi ve sonunda tokmağı tutup kapıyı çaldı. Neden bunu yaptığını bildiği söylenemezdi. Hisleri uygun yolun bu olduğunu söylüyordu ve hislerini takip etmeye karar vermişti.


Tokmakla kapıyı çaldığında tok bir ses alanı sarstı ve kapı büyüleyici bir ışıkla açılmaya başladı. Satou sanki hazinelerle dolu bir oda açılıyormuşçasına bir heyecan hissetti. İki yılın ardından dönüş imkânı ve daha da önemlisi daha fazla güç imkânını burada bulabileceğini bilebiliyordu.


Kapı usulca açıldığında beklentileri oldukça yükselmişti.



Bunlar olurken, tapınaktaki iç temizliğe deli gibi takmış, çalışan kadın derince nefesler ala ala durdu. Etrafta bir toz zerresi bile görmek mümkün değildi. Fakat herhangi bir temizlik ekipmanı da görülmüyordu. Nasıl yaptığı bir gizemdi.


Kadın, belini tutarak derince nefesler alırken tatminkâr bir gülümsemeyle “Pırıl pırıl oldu.” dedi.


Sanki ilk günkü gibi tertemiz yapmıştı. Her ne kadar eskilerin izlerini silmesi mümkün olmasa da artık uzun süredir terk edilmiş bir tapınak gibi görünmüyordu. Bu da kadın için yeterliydi.


Kadın, duvarlara bakarken yüzündeki gülümsemenin yerini usulca bir şaşkınlık aldı. Duvarlardaki izler… Siliniyordu!


“Bu da ne?”


Kadın aceleyle izlerden birinin yanına koşturdu. Koridorların birinin sonuna doğru gitmişti. Normalde orada derin bir pençe izi vardı.


Fakat o pençe izi hızla derinliğini yitiriyordu. Şaşkınlık ve inançsızlıkla kadın önündeki sahneye kalakaldı.


“Bu, bu… Nasıl!?”


Kadın, uzun yıllardır burada kalıyordu. Hareket edebildiği andan itibaren yaşadığı her saniyede bu tapınağın her bir karesini her bir özelliğini araştırmış ve okumuştu. Fakat bu gördüğü sahneyi açıklayan bir kitap veya bir yazıt görememişti.


Gerçek dışıydı!


Kadın, bu şaşkınlıkla birlikte ejder manasının gittikçe azalmaya başladığını fark etti. Sanki ejder manası etraftan çekiliyor gibiydi. O anda gözleri kavrayışla parladı.


“Ejder manasını çekerek kendini iyileştiriyor!”


Fakat tapınağın bunu yapabildiğini hiç duymamıştı. Bu da onu daha da şaşırttı. Ayrıca ne olmuştu da tapınak kendini yenileme ihtiyacı hissetmişti?


Bu soru zihnine akın ettiğinde yüzünde panik dolu bir ifade belirdi.


“O… Taş babanın bahsettiği kişi geldi!”


Aceleyle etrafta koşturmaya başladı ve en sonunda kendi alnına vurup ortadan kayboldu… 


Satou içeriye adımını atarken ejder manası sanki sahibini karşılıyormuşçasına sardı. Turuncu bir enerji tabakası tarafından çevrelendi. 


Satou'nun yüzünde ender bir gülümseme belirdi. Şu iki yılda çok nadir gülümseme fırsatı olmuştu. Buradan aldığı hissiyat nedense mutlu hissetmesine neden oluyordu.


Satou, etrafını dikkatle inceleyerek adım adım ilerlemeye başladı.


Duvarlar düz, turuncu ejderha kabartmalarına ve antik dilde garip yazılara ev sahipliği yapıyordu. Tek bir toz tanesi bile yoktu. Pürüzsüz, içi boş bir yapıda ilerliyordu. Sanki yeni yapılmış gibiydi.


Satou hayranlıkla dolaşırken önünde bir yol ayrımı çıktı. Üç ayrı koridora bölünüyordu.


"Hmm… Ne tarafa gitsem?"


Elini çenesine koyup düşündüğü esnada arkasında birisinin varlığını hissedip refleks olarak döndü.


Tam dönüşeceği esnada ona gelen şeyin oldukça hızlı olduğunu fark etti. Görüşü sayesinde çok net bir şekilde görebiliyordu. Hızlı bir şekilde tepki verdi ve sağa doğru kendini yere attı.


Bu esnada son hız giden şey dümdüz duvara çarptı.


Güm! 


Duvarda bir iz ve çatlaklar oluştu. Fakat sonra hızlıca onarıldı. Yereyse güzel, erotik bir rahibe kıyafeti giyen kadın düştü.


"Ay, ay, ay!"


Satou şaşkın şaşkın, yere sırtüstü düşen kadına bakıyordu. Bir anlık tehlike olduğunu düşünse de böylesine bir hamle yapıp bu kadar rahat olabilecek birisi zararlı biri olmak için fazla aptaldı.


Satou çıplak olduğunu unutmuş bir şekilde kadına yaklaştı.


"Şey… Burada ne arıyorsunuz bayan?"


Kadın ayağa kalkmadan önce Satou'nun yüzüne baktı. İlk başta insan olduğu için şaşırıp hayal kırıklığına uğrayacaktı ama sonra Satou'nun saldığı mor-turuncu aurayı görünce şaşkına döndü ve yüzünde mutluluk dolu bir ifade belirdi.


"Hoşgeldiniz bilge ejderha! Ben de tam sizin gelmenizi bekliyordum."


Kadın aceleyle ayağa kalktı ve Satou'nun yüzüne bakmaya cüret etmeyip kendini eğdi. Bu esnada Satou'nun vücudunun alt yarısını gördü.


İki yılın ardından bir ejderhadan bekleneceği üzere canavarvari bir uzunluğa ulaşmış ufaklığı görünce şaşırdı. Fakat hemen sonra şaşkınlığını gizledi.


Satou, kadının davranışını fark etmedi. Rahat bir bakışla kadını inceledi. Güzeldi. Göğüsleri eğildiğinde doğal olarak aşağı sarkıyordu. Satou önceki anılarına dayanarak göğüslerin boyutunun kolaylıkla Elisa ile kıyaslanabileceği söylenebilirdi.


Fakat çok umursamadı. Onun dikkatini çeken saçlarıydı. Böylesine parlak, siyah saçları olan bir kadın hiç görmemişti. Sanki bir çiçek gibi güzel ve etkileyici görünüyordu.


Rahat tavrını koruyarak konuştu:


"Ne, hayır kimsin sen?"


Kadın eğilmiş bir şekilde dururken gözleri parladı. Zarif bir şekilde düzeldi ve bir ejderha kadar gururlu bir ifadeyle kendini tanıttı:


"Ben Ejder Rahibelerinin Son Talebesi, İlahi Mavi Yapraklı Kara Gül. Varlığınıza hizmet etmek benim için büyük bir gurur efendim."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44432 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr