Bölüm 103 - Kaçış! (1)

avatar
372 0

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 103 - Kaçış! (1)


Yuzuru gitmişti. Lucina da gidemezdi. Satou aciliyet duygusunu iliklerine kadar hissederken ne yapacağını düşünmeye başladı ve aklına çılgınca bir fikir geldi.


'Bu işe yarayabilir.'


Bunu uygulayıp uygulamama arasında kararsızdı. Oldukça riskli bir hareketti. Fakat bazı şeylerin yapılması gerekiyordu. Satou’nun gözleri uğursuzca parlarken aurası dengesizleşmeye başladı.


‘Seni lanet olası velet dur!’


Tam o anda Damon’un telaş dolu çığlığını duyup duraksadı. Gözleri öfkeyle titrerken ona kükredi.


‘Bunca zamandır neredeydin sikik!?’


Damon cevap vermeden önce derin kısa bir sessizlik oluştu. Satou, Mars’ı gözleriyle takip ederken tedirgin cevap bekliyordu. Aksi takdirde-


Tam bunu düşündüğü esnada Damon onu azarladı.


‘Saçmalama! Eğer kendi gelişimini yakarsan bunun geri dönüşü çok zor olur. Cornel ile bir şeyler hazırlıyoruz. Sadece beş dakika daha dayan ve sakın deminki gibi salakça bir şey yapma!’


Azarları işitirken derince bir nefes aldı. İçten içe bu kadar geç bilgilendirdiği için Damon’a sinirlenmiş olsa da tek yapması gerekenin dayanmak olduğunu öğrenince sevindi.


‘Tamam öyleyse.’


Mars’a doğru bakarken kanatlarını çırparak yükseldi.


“Satou! Ne yapıyorsun?”


Arkasından Elisa’nın endişeli çığlığını duyabilse de ona dikkat edecek durumda değildi. Hızla yükselirken, yaraları iyileşiyordu.


“Pislik herif! Buraya bak. Beni istiyorsun değil mi?”


Mars bir salağa bakıyormuş gibi baktı. Ardından ona doğru süzülmeye başlarken alay etti.


“Öleceğini biliyorsun. Değil mi? Benimle eşit güçte bile değilsin. Her ne kadar saygı duysam da bu hareketin çok aptalca.”


Satou onun dediğini umursamadı. Bunun yerine ağzında, kollarında, bacaklarında ve de kanatlarında mana topladı. Mana toplanırken Mars küçük bir tehdit hissetti. Fakat bunu umursamadı. Önceki tehlikeli his gitmişti.


Ne yazık ki farkına varmadığı şey o hissin ölçemeyeceği bir raddeye ulaşmış olmasıydı.


Alayla güldü.


“Bana tekrar mı saldırmak istiyorsun? Elinden geleni yap! Buyur. Buradayım. Gel ve ısır beni lanet ejderha!”


Satou ona cevap yetiştirmekle zaman kaybetmek yerine etrafındaki manadan çeşitli elementler oluşturdu. İlk olarak toprak elementini temsil edercesine taştan plakalar cisimleşti. Etrafında hızla dönmeye başlarken arkasından uğursuz bir rüzgar geldi. Sonraysa su yatay bir şekilde etrafını sardı. En sonundaysa kanatları, kolları ve bacaklarından alevler fışkırmaya başladı.


Mars hayretle ona bakıyordu. Efsanelerde ejderhaların tüm elementleri kullanabileceği geçse de aslında çoğunlukla tek elemente önem verirlerdi. Tıpkı insansı gelişimciler gibiydi. Fakat karşısındaki varlık dört elementi de birleştirmişti.


Yine de her şeye rağmen rahattı. Çünkü önsezileri ona bir sıkıntı olmadığını söylüyordu ki bir gelişimcinin en güvendiği şey hisleriydi. Bu yüzden oldukça rahattı.



Satou ise dişlerini sıkıyordu. Böylesine fazla manayı kontrol etmek oldukça yıpratıcıydı. Normalde olsa belki sorun olmayabilirdi. Fakat gerekli elementlerde tam anlamıyla ustalaşmamış olmasından gelen zorluk, zaten çatışmanın getirdiği yorgunluk ve gerginlik, vücudundaki yaralar ve mana eksikliği de birleşince böyle bir şeyi uygulamak onu fazlasıyla zorluyordu.


Bu onun uzun zaman önce denemek istediği teorik olarak mümkün olabilecek isimsiz bir teknikti. Ne Damon’dan ne de başka birinden yardım almıştı bunu yaparken. Kendi özgün tekniği olduğu söylenebilirdi.


Farkında olmadığı şeyse etrafında dört elementi de döndürürken ölüm elementi de sızdırıyordu ve bu yüzden fazla zorlanıyordu.


Bu yüzden elementlerin üstü uğursuz bir renkte koyulsa da Satou buna dikkat edemezdi. Zaten kullandığı mana ejder manası olduğundan bu tarz tepkimelerin olabileceğini düşünüp kafaya takmazdı. Odağını verdi ve elleriyle kanatlarını tam da Mars’a doğru savurdu. Kanatları, kolları ve de bacaklarındaki o alevler ise o savuruşla birlikte yakıcı bir şekilde ilerlemeye başladı.


Gelen beşli alev dalgasını gören Mars, kılıçlarını ellerinde tutuyordu.


“Gerçekten tüm gücünle savaştıktan sonra hala anlamadın mı? Alevin benim üstümde etkisiz.”


Kılıçlarıyla kesmek için hazırda bekliyordu. Fakat alevler gelmek yerine ilerlemeyi durdurup küresel bir şekilde dönmeye başladı. Bunun ardından Satou’nun etrafındaki dehşet verici derecede keskin rüzgarlar, kesin bir netlikte akan su ve taş plakalarda onu izledi.


Küresel bir şekilde dört elementte birbirine zarar vermekten kaçınarak, Satou’nun hemen ilerisinde dönüyordu.


Tabii tüm bunları anlatması uzun sürse de tüm bunlar yarım dakika içinde olmuştu.


Mars ise karşısındakinin gücünün zayıflığını bilmesine rağmen gördüğü şeyden gerçekten etkilenmişti. Böylesine bir şeyi başarmak onun gibi bir Aziz için bile mümkün değildi. Karşısındaki şey dört kişinin eş zamanlı kullanımı ve dikkatli hareketleri sonucu oluşturabileceği bir manzaraydı.


Uzun zamanın ardından ufkunun genişlediğini hissetti. Gerçektende buraya geldiğine değmişti.


“Hahahaha! Çok iyi, çok iyi! Elinden ne geliyorsa yolla gelsin! Bunca zamandır bunu sakladığına inanamıyorum.”


Mars bunun daha tamamlanmamış bir teknik olduğunu bilmeden Satou’ya laf sallayıp, atağa geçti. Tabii ki tüm gücünü direkt kullanmadı. Böylesine bir güzellikle çarpışırken gücünü dikkatli ayarlamalıydı. Böylece kendini ileride geliştirecek bir şeyler öğrenebilirdi.


Satou ise onun dileğini memnuniyetle yerine getirdi. Tabii yollamadan önce son bir dokunuşta yapmayı ihmal etmedi ve böylece içinde parlak bir ışıkla, dipsiz bir karartı belirdi. Birbirleriyle her an iç içe geçecek gibilerdi.


Tüm bunları anlatmak uzun sürse de sadece fırlatmadan hemen önce yapmıştı. Ardından hızla Mars’a doğru fırlatıp geriye çekildi ve Elisa’nın yanında belirip onu hızla uzağa götürdü.


‘Geri çekil Lucina!’


Zihninden de hızla geri çekilmesini emretti ve o da emre uyarak hızla geriye kaçtı. Ralph ise ortada aklından sıkıntısı varmış gibi Satou’ya bakıyordu. Hareket etme gibi bir düşüncesi yok gibiydi.


Mars ise hızla kılıçlarına kendi manasını aktardı ve kılıçları keskin bir ışıltıyla parladı.


“Seni keseceğim lanet olası!”


Kılıçlarıyla çarpı şeklinde çarpıştı ve hemen ardından devasa kürenin içindeki aydınlık ve karanlık bir araya geldi.


BOOM!


Kocaman bir ışık patlaması oldu. Patlamanın şiddetiyle hiçbir şey gözükmedi. Hava hafif kararmaya yüz tutmuşken bu ışık tüm ortamı saçma derecede aydınlatıyordu.


‘Başarılı mı oldu?’


Satou, Elisa ve Lucina merakla bekliyordu. Elisa ve Lucina başarılı olmasını umarken Satou başarılı olmayacağını bildiğinden Lucina’ya son hız kaçmalarını söyledi.


‘Kaçalım. Hem de hemen! Bu şey görünürde güçlü de olsa onun âlemindeki birini indirmek için yeterli değil. En azından henüz değil…’


Satou’nun bağırışının hemen ardından Lucina onun emriyle koşturmaya başladı.


Fakat elli adım bile ilerlemeden karşılarında Mars belirdi. Ne üstünde zırh vardı ne de ellerinde kılıçlar. Sadece alt yarısı duruyordu. Üst yarısında çeşitli yara izleri vardı. Fakat tüm bunlara rağmen deli gibi gülüyordu.


“Hah! Hah… İyiydi. Hahaha! Çok çok iyiydi!”


Bir süre daha bunları tekrarlarken aurası düzensiz bir şekilde yükselmeye başladı ve tam o anda hava kararmaya başladı. Gökler güneşin ve ayın bu manzarayı görmesine izin vermiyor gibi görünüyordu.


“Hahaha! Eksik olan küçük kıvılcım... Sayende birkaç yıldır aradığım o kıvılcımı buldum! Hahahaha! Sanırım sana teşekkür etmeliyim. Bu sayede artık daha uzun bir ömre sahibim. Merak etme minnettarlığımın bir göstergesi olarak seni ona sunacağım. Gökler!”


Mars, göklere meydan okurcasına kükrerken etrafından vahşi bir aura yükseliyordu. Sanki bir savaş ölümsüzü gökyüzünden inmişti.


İlk başta ne yapmaya çalıştığı anlaşılmasa da Satou kısa sürede fark etti.


‘Manyak kendi sınamasına bizi de sokacak!’


Satou hızla kaçmaya çalışsa da Mars onu ve Lucina’yı boynundan yakaladı ve havaya kaldırdı.


“Bırak beni!”


Satou hızla debelense de boşaydı. Son saldırısından sonra mücadele edecek enerjisi neredeyse hiç yoktu. Bataryası tükenmişti. Kalan gücüyle düşmemesi için Elisa’yı tutmaya çalışıyordu.


O sırada da tozların arasında adım adım Ralph yürümeye başladı. Sanki dünya umurunda değilmiş gibi sadece Elisa’ya bakıyordu. Üzerindeki zırhta bir çizik dahi yoktu. Bunu görünce Mars’ın kendi isteğiyle zırhı çıkardığına daha da ikna oldu. Bu manyak herif o hasarı direkt almıştı!


Satou o anda ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Tam anlamıyla köşeye sıkışmıştı. Üstüne üstlük göklerin saldırısı da geliyordu. Eğer kurtulamazlarsa göklerin yargısına müdahale ettikleri için acı verici bir sona kavuşacaklardı.


Yıldırımlar yaklaşırken Lucina, önce Satou’ya baktı. Sonra da adama ve bacaklarıyla hemen adamı sardı.


“Biliyorsun. Bu numara artık işe yaramaz. En azından artık değil.”


Mars ona alayla bakarken, Satou’ya küçük bir bakış attı.


“Bu küçük adam hatırına hayatını bağışlıyorum. O tek başına yıldırımlar için yeterli olur.”


Ardından kolunu basitçe savurup, devasa uçuruma doğru fırlattı. Daha doğrusu fırlatmaya çalıştı.


“LUCİNA!!! HAYIRR!”


Havada asılı durduklarından Satou aceleyle yakalamaya çalıştı ve elini tutmayı başardı. Yakaladığı için mutluydu.


“Yakaladım seni!”


Satou’nun onu tuttuğunu görünce biraz mutlu olsa da diğer koluyla tuttuğu kişiyi görünce iç geçirdi.


‘Bırak beni.’


Satou bu düşünceyi anında reddetti.


‘Hayır! Saçmalama!’


Eli yavaşça kayıyordu. Lucina ise en ufak bir çaba harcamıyordu.


‘İkimizi birden tutamazsın. Bırak beni ortak.’


Satou inançsızlıkla reddetti.


“Hayır! Seni bırakmayacağım! Benimle olacağına söz vermedin mi? Nereye gidiyorsun!?”



Kaderinin zaten mühürlendiğini düşünen Lucina acı bir gülümseme gösterdi.


‘Özür dilerim ortak.’


Ve sonunda düştü. Kaderi artık tıpkı düşündüğü gibi mühürlenmişti.


‘Yardım edemedim. Üzgünüm. Umarım beni unutmazsın. Her ne kadar hiçbir savaşında omuz omuza savaşamasak da bu savaş kâfi. Elveda…’


Satou’nun duyduğu son ses Lucina’nın o sesi oldu. Ardından yavaşça aşağı düşerken gözden kayboldu.


“SİKTİR! SİKTİR! GİTME! LANET OLASI BIRAK BENİ! LUCİNA!”


Ne kadar bağırsa da anlamsızdı. Elisa’nın bile gözleri hafifçe dolsa da yapabileceği bir şey yoktu. Tamamen çaresizlerdi. Eğer en ufak bir hareket yaparsa Elisa düşebilirdi. Ayrıca bu ayının pençesinden kurtulabilmesi de oldukça zordu.


Ne olursa olsun vaktinde yetişemezdi. Satou’nun gözleri doldu. Fakat gözyaşları inatla süzülmeyi reddetti.


‘Lucina o… O gitti…’


Satou ne düşüneceğini bilemiyordu. O da gitmişti. Onu da öldürmüşlerdi. Onunda sebebi Mars’tı.


Bu düşünceler zihnini işgal ederken gözleri doldu ve vücudu titremeye başladı. Fakat vücudunun titreme sebebi üzgünlük değildi!


Aniden vücudundan dehşetengiz bir miktarda mana yayılmaya başladı. Gözlerindeki yaşlar ise hızla kurudu ve bir çift fenermiş gibi parlamaya başladı.


Mars ve Elisa şaşkına dönmüştü.


“Bu da ne böyle?”


Mars ne olduğunu anlayamadığından uzak tutmak için Satou’yu hızla yere fırlattı. Kısa bir düşüş yaşasa da Satou yere çakılmadı. Gizemli bir güç onu kaldırmış gibi hızla geri yukarı doğru yükseldi ve tam önünde durdu.


Mars ve Elisa neler olduğunu anlayamazken Satou’nun arkasındaki iki varlığı görünce ikisinin de nefesi kesildi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44441 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr