Bölüm 101 - Avcılar (4)

avatar
412 0

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 101 - Avcılar (4)


Kılıçlar uğursuz bir şekilde parlamaya başlarken Mars öne doğru bir adım attı. Adımıyla birlikte etrafından rüzgâr dalgaları yayılmaya başladı. Rüzgar dalgaları gittikçe ilerledi ve Satou da dâhil herkesi çevreledi.


“Bu da ne?”


Etrafı her zamanki gibiydi. Fakat çok daha rüzgârlı ve daha karanlıktı.


‘Garip…’


Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken Satou üzerinde bir baskı hissetti. Çok büyük değildi. Fakat bariz bir şekilde gücünü sınırlandırmaya çalışıyordu. İster istemez kaşlarını çattı.


Elisa onun bu durumunu fark etti.


“Hah! Kasırga Alanına hoş geldiniz. Ejder adamlarla adil bir dövüş yapmak için bu ve buna benzer teknikler nesillerce bizlere aktarıldı. Bu yüzden lütfen gücünü görmeme izin verin.”


Kaskının altında Mars’ın yüzünde bir gülümseme vardı. Satou ona tiksintiyle baktı. Ejderleri bastırmak için çaba sarf eden bu insanlar onun midesini bulandırıyordu.


“Acizsiniz. Patronlar! İleri!”


Patron seviye iskeletler hızla Mars’ın üstüne koşmaya başladı. Mars ise gülümseyerek adım adım ilerledi. Fakat gülümsemesi kısa sürede bir küçümsemeye döndü.


“Bu zayıf şeylerle mi beni yeneceksin?”


Mars alevle kaplı kılıcıyla bir alev dalgası yolladı. Alevler hızla patron seviye iskeletleri yakmaya başladı. Acıyla garip sesler çıkardıkları duyulabilirdi. Ama yine de ona doğru koşmayı durdurmadılar.


Aksine sonunda ona vardığında onu çevrelediler ve pençeleriyle, kılıçlarıyla ve de baltalarıyla onu öldürmeye çalıştılar.


Satou bu kadar kolay olmayacağını düşündüğünden şaşırdı. Hemen ortağı Ralph’e kısa bir bakış attı. Fakat Ralph ortağını umursamıyordu. Tam aksine gözleri Elisa’ya sabitlenmişti. Bu da onu öfkelendirdi.


Öfkesiyle birlikte patron seviye iskeletleri kontrol etmek için yolladığı mana da yükseldi ve sonuç olarak daha şiddetli saldırmaya başladılar.


Mars, kılıçlarını iki iskelete sapladı. Biri tamamen küle dönüşürken diğeri donakaldı. Ardından altında bir geçit belirdi ve kayboldu.


‘Bu da neydi?’


Satou ilgiyle olanları izlerken iki iskeleti geriye çekti. Diğerleriniyse olduğu gibi bıraktı. Fakat hepsi sonunda istisnasız teker teker düştü.


‘Onun âlemi ne öyle?’


Ne kadar tanımlamaya çalışsa da tamamıyla tanımlayabiliyordu. Usta âleminin ötesinde olduğu kesindi. Fakat tam âlemini anlayabilmek mümkün değildi.


Satou dikkatli bakışlarla ona baktı. O sırada Mars son iskeletin kafasını eziyordu.


“Bitti mi? Artık gelsen diyorum.”


Onun alaycı sesi Satou’yu öfkelendirdi. Gözleri parlarken ejderha insansı hali gittikçe daha fazla ejderhaya benzemeye başladı. Yüzü ve tüm vücudu büyüyüp şekil değiştirdi. Önceki ejderha formundan daha büyüktü. Fakat bu sefer kontrol sahibiydi.


Simsiyah pullarla kaplanmış, kanatları ve kuyruğu çıkmıştı. Bakışları soğuk ve acımasızdı.


“Çekilin. Yuzuru, Elisa’yı koru. Lucina ve Lalisa, ikiniz Ralph harekete geçtiği an vakit kazanmaya çalışın.”


Lucina usta âleminde bir canavar olduğunu biliyordu. Kendisiyle aynı hatta bir kademe daha yüksekti belki de. Lalisa da hemen hemen aynı âlem gücüne sahipti. Ancak ikisinin de Aziz âleminin ötesindeki bu adamları yenebileceğine dair güveni yoktu.


Bu yüzden en makulünü istedi. Ardından kanatlarını çırptı ve sonraki saniyede gözden kayboldu. En azından Yuzuru ve Elisa için.


Mars gülümseyerek kılıcını savurdu.


Ding!


“İyi numara. Fakat benim üstümde işe yaramaz.”


Sonraki saniye diğer kılıcı saplamaya çalıştı. Kendi gücünü kasten sınırlandırmıştı. Satou ise fırsattan istifade elinde ejder manasıyla oluşturduğu kara alevleri Mars’ın zırhına vurdu ve ardından hızla geri çekildi.


Alevler hızla yayılmaya başladı. Zırhına yayılırken bağırmaya başladı.


“Ahhh! Bu da ne böyle!?”


Acıyla çığlıklarını duyan Satou şaşırdı ama hemen sonra ne olduğunu anlayıp daha fazla dikkat etmeye başladı.


Mars ise oldukça canı yanıyor gibi bağırmaya devam etti.


“Ahhh! Çok acıyor! Bay Ejder adam özür dilerim. Size saldırmamalıydım. Lütfen affedin!”


Satou öfkeyle bağırdı.


“Numara yapma da savaş!”


Öfkeden vücudundan ejder manası fışkırıyordu. Alaya alınmak, gururunun zedelenmesi onun için oldukça fazlaydı.


Ejder manası amansızca fışkırırken Satou’nun üstünde mor renkte uğursuz bir tabaka oluşturdu. Turuncu, yılanımsı gözlerinin, göz bebeklerinde mor birer halka belirdi. Fakat kontrolü kaybetmiş değildi.


Hızla üstüne atılırken kanatlarının etrafında çeşitli elementler belirip kayboldu. Ardından Satou da hızla kayboldu.


Mars yine aynı saldırının geleceğini düşünerek tembelce kılıcını kaldırdı. Fakat o anda beklemediği bir şey oldu.


PAT!


Yüzüne aldığı direkt darbeyle havaya sıçradı. Şaşkındı. Fakat Satou orada durmadı arkasında belirdi. Alevlerle kaplı pençesini savurdu ve Mars’a acımasızca çarptı.


BOM!


Aldığı darbeyle diğer tarafa uçarken Satou bir kez daha önünde belirdi. Bu sefer pençeleri buzla kaplıydı.


“Beni kışkırtmamalıydın.”


Satou hırıldayarak konuştu. Ardından acımasızca ona sapladı. Mars acıyla inlerken kaskı yüzünden düştü.


“Yüzün tam bir pislik gibi.”


Satou tiksintiyle konuşurken adamı yere tekmeledi ve adam yere çakıldı. Çakılmayla birlikte tozlar havaya kalktı, onu sınırlandıran ve daha çabuk öfkelendiren alan da kayboldu.


Tüm bunları izleyen Ralph hariç herkes şaşkındı. Yenmek bu kadar kolaysa niye kaçmışlardı?


Lucina ve Lalisa ise Ralph’a karşı tetikteydi. En ufak harekette saldırmayı bekliyorlardı. Tabii ki tek bir emirle Satou’nun yanına yardıma da gidebilirlerdi. Fakat az önce gördüklerinden yardıma ihtiyacı olmadığını anlamışlardı.


Tam o anda bir ses duyuldu.


“Hahahaha! Harika, harika! Sonunda gücümü kullanabileceğim biri. Bana zarar verebilen biri! HAHAHA!”


Satou şaşırdı. Mor halkalar genişleyip, turuncu rengin yerini almaya başladığı esnada görüşü daha net bir hale geldi. Gördüğü ise yüzünü buruşturdu.


“Sen… Hiç mi hasar almadın?”


Satou şaşırırken, Mars çirkin yüzüyle önünde belirdi. Yüzü deforme olmuştu. Bu deformasyonun haricinde yüzünde de belirgin bir yarası vardı. Kendi kılıçları elindeydi. Fakat onlardan herhangi bir enerji hissetmiyordu.


Ve o enerji olmayan kılıçlardan birini savurdu. Savurduğu esnada Satou için zaman yavaşlamış gibiydi. Net bir şekilde kılıcın ilerleyişini görebiliyordu. Fakat müdahale etmeye çalıştığında tepki hızı tam tepki veremiyordu.


Ne kadar hareket ettirmeye çalışırsa çalışsın tek yapabildiği izlemek oldu. 


“ROAAAAAAAAAAAR!”


Ejderhanın acı dolu uluması duyulurken yere bir şey düştü. Bunu gören Elisa ve diğerlerinin yüzü endişeyle doldu. Lucina yardım edemediği için kendi güçsüzlüğüne lanet etti. Ortağının yanında savaşamayacak kadar güçsüz olmaktan nefret etti. Yuzuru tıpkı Mor Harmoni Ormanında yaşadığı zamanlar kadar aciz olduğu için kendinden iğrendi.


Elisa ise Satou’yu kaybetme korkusuyla gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Fakat mantığını yitirmeyen tek kişi de yine oydu. Büyüsünün son satırlarını okuyordu. Bittiğinde ona yardım edebilirdi.


O sırada Mars, kolunu kestikten sonra onu boynundan yakalamaya çalıştı. Fakat Satou’nun hızı beklentileri aştı. Yakalamaya çalıştığı şey sadece ardıl görüntüydü.


Kolunu tutarken hızla geriye çekilmişti. Derince nefesler alıp veriyordu. İnsan biçimli yaralı bir ejderhaydı.


‘Yakın dövüşe girmemeliyim!’


Böylece kararını verdi. Daha önce Cornel’e karşı kullandığına benzer bir büyü kullanacaktı. Pençelerinde ejder manası dans ediyordu. Bu ejder manası hızla alevlere dönüştü. Alevlerse Satou’nun eklediği ölüm manasıyla açık yeşil renkte yanmaya başlamıştı.  Bu yeşil renkte yanan alevler kısa sürede elinde toplayıp genişlemeye başladı.


Mars heyecanla gülse de hala bir şeyler denediği ve çabasını takdir ettiği için işini bitirmesine engel olmadı. Yoksa eğlenceli olmazdı.


Satou devasa bir canavar oluşturdu. Önünde gergedan boynuzu, vücudu ejderha gibi süzülen bir yaratıktı. Etrafından tarifi imkânsız bir ölüm manası yayılıyordu.


Satou’nun saldırısı üzerine gelirken Mars sadece gülümsedi. Yere attığı kılıçları ellerine geri çağırdı. Ardındansa vücudu altın bir ışıkla kaplandı.


“Haha! Güzel yaratık. Bununla sıradan bir aziz başlangıcını rahatlıkla yenebilirsin muhtemelen. Fakat ne yazık ki ben Aziz orta kademenin ikinci aşamasındayım!”


Altın ışıltı artarken, kılıçlarını da kapladı ve ölüm alevinden oluşan gergedan ejderhası tarafından yutuldu ve ardından ölüm alevleri bir küreye dönüşüp tamamen onu yakaladı.


O andan sonra ses duyulmadı.


Satou biraz gergin bir şekilde önündeki manzaraya bakıyordu. İçten içe yutulmasını umuyordu. Fakat son söylediği sözler bir türlü aklından çıkmıyordu.


‘Aziz orta kademe ikinci aşama…’


Ne kadar düşünürse düşünsün ne yapacağını bilmiyordu. Deneyim açısından dövüş deneyimi elbette vardı. Ruh sarayında yediği dayaklar hiçte az değildi. Fakat güç farkı çok fazlaydı.


Kendisi Aziz âleminin ekstra getirileri hesaba katılarak rahatlıkla Aziz Başlangıç kademesinin sonlarına kadar savaşabileceğine emindi. Fakat bu adam…


…bu adamı yenmesi mümkün değildi.


Sessizlik hüküm sürerken ölüm alevlerinden oluşmuş küre şişmeye başladı. Ardından küçük bir patlama sesi duyuldu ve alevler dağılmaya başladı.


Satou koluyla ejder manasından bir kılıç oluşturdu. Sadece ejder manasından oluşturulan bu kılıç turuncu bir ışıltı yayıyordu.


O sırada sonunda Mars görünür bir hale geldi. Zırhı tamamıyla parçalanmış olsa da vücudunda en ufak bir çürük dahi yoktu. Neredeyse pürüzsüzdü.


Satou onu bu halde görünce yorgun hissetti. Fakat savaşmaya devam etmeliydi. Gözlerinde bariz bir savaşma arzusu vardı. Geri çekilemezdi.


Satou’nun gözlerindeki savaş isteğini görünce Mars anlamsızca ona baktı. İster istemez sebebini merak etti.


“Savaşmak mı istiyorsun? Cidden mi? Onca şeyden sonra… Kaybedeceksin. Aramızdaki farkı çoktan anlamış olmalısın. Buna rağmen savaşacak mısın?”


Satou’ya bakarken gözlerinde alaycılık izleri görülebilirdi.


“Ne için? Kibrini tatmin etmek için mi?”


Satou kafasını iki yana salladı.


“Benimle savaşanları yüz üstü bırakmamak için, sevdiklerim için ve de en önemlisi… Ejderha onurumu sonuna kadar korumak için!”


Satou hırıltılı bir sesle kükredi. Bu doğruydu. Uzun zaman önce ejderha tarafını kabul etmişti. Her ne kadar avcılar tam tersi düşünceye sahip olsalar da halkın gözünde ejderhalar en yüce varlıklardı. Saygı duyulması gereken bilge ve güçlü canavarlardı.


Satou da bu hikâyelerle yoğrulmuş birisi olarak ejderhaları her zaman sevmiş, saygı duymuş birisiydi. Nasıl olurda ejderha olmayı kabullenmezdi? O eşiği geçeli çok olmuştu.


O en güçlü ejderhanın soyuna sahipti.


O ejderhaların en saf soyuna sahipti.


O her şeyi hükmüne alacak ejderhaların tanrısıydı! Ölecek olsa bile sonuna kadar savaşarak ölmeliydi. Nasıl olurda geri çekilebilirdi?


Gözleri korkunç bir ışıltıyla parlarken aurası katlanarak arttı. Sanki bir eşiği geçmiş gibiydi. Etraftan aşırı miktarda mana çekiyordu ve kademe atlamak üzereydi.


Etraftan yayılan yoğun manayı hisseden Mars kötü bir önseziye kapıldı. Bu yüzden oyunu daha fazla sürdürme isteğini aniden kaybetti.


“Takdir ediyorum. Böylesine güçlü biriyle savaşmayalı çok oldu. Fakat ne yazık ki bu kadar yeterli.”


Mars’ın gözleri parladı. Tam Satou’ya saldıracağı sırada beklenmedik bir ses duydu.


“Arzularım tıpkı bir alev kadar şiddetli! Arzularıma kulak ver ateş manası. Bana yardım et ki arzularımı yerine getireyim. Arzularımın gökten yağmasına izin ver. ALEV YAĞMURU!”


Mars ne olduğunu anlamak için ona şaşkın bir bakış attı.


‘Vakit mi kazanmaya çalışıyor?’


Yine de bu pek mümkün gözükmüyordu. O sırada havanın garip bir şekilde karardığını hissetti. Şaşırdı ve kötü bir hisse kapıldı. Aceleyle yukarıya bakıp şok oldu.


“Bu da ne böyle?”


Şaşırmak doğaldı. Hangi insan devasa koyul kızıl bir bulut görse şaşırmazdı ki? Koyul kızıl renkte bulut yağmur her an yağacakmış gibi gürlüyordu.


Anlaşılan savaşa o kadar odaklanmıştı ki havada oluşan buluta dikkatini vermemişti. Yine de gözlerinde en ufak bir korku yoktu. Aksine yeni bir oyuncak bulmuş gibi Elisa’ya baktı.


Yağmurun başlaması an meselesiydi. Fakat bu Mars’ın umurunda değildi. O sırada Satou deli gibi mana çekiyor ve kendini güçlendirmeye başlıyordu. İçindeki mühürleri de tek tek yok etti ve orijinal güç seviyesini aşan miktarlarda mana emmeye başladı. Fakat etraftaki mana kısıtlıydı ve önceki emiş gücünden gözle görülür oranda yavaşlamaya başladı.


‘Biraz daha mana hadi!’


Satou’nun gözleri parladı. Âlem atlaması an meselesiydi. Tam yeterli manayı emdiğini düşündüğü esnadaysa Mars önünde belirdi ve onu boynundan yakaladı.


O kadar hızlıydı ki tepki dahi veremedi.


“İlginçsin ama buraya kadar. Daha fazla güçlenmene izin veremem.”


Gücünden açıkçası korkmuştu. Bu hızda güçlenirse onu yenebilirdi. O anda yaşlıların neden korktuklarını anlayabilmişti.


Kılıcıyla direkt kalbine sapladı.


“Dediğim gibi izin veremezdim.”


Tam o sırada kafasına bir tekme yedi ve yere çakıldı.


GÜM!


Yere çakıldığında tozlar havaya kalksa da dört kurt bunu görmezden gelip tozların arasına girdi.


İki kurt bacaklarını ısırarak sabitledi. Diğer iki kurtta kollarını yakaladı.


Mars hızla yakalandı. Hızlı ve etkili bir takım çalışması yapmışlardı. Öyle ki onun gibi bir azizi bile gafil avlayabilmişlerdi. Neler olduğunu anlamak için etrafa kısa bir göz attı.


Yan tarafta Yuzuru vardı. Kurtlardan birine yaslanmıştı. Yüzü acıyla buruşmuştu. Önünde Satou, kopan kolunu yerleştiriyordu. Diğer taraftaysa Lalisa yere çakılmış, ölü gibi yatıyordu. Ondan hemen sonra yere düşmüştü.


“Yer değiştirme mi?”


Satou kafasını salladı.


“Sayılır.”


Sesi hala hırıltılıydı. Mars olanları anlayınca sırıttı.


“Gerçekten boş değilsin. Fakat yenilmeyeceğimi biliyorsun değil mi?”


“Denemeden bilemezsin.”


Satou’nun da her ne kadar inancı olmasa da şu anda yapabileceği tek şey buydu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44447 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr