39. Bölüm - Boşluksal Patlama [Düzenlendi]

avatar
1821 16

Ejdertanrı Efsanesi - 39. Bölüm - Boşluksal Patlama [Düzenlendi]


Roselia zarif bir hareketle aşağıya indi. Zarif hareketleri, çoğu erkeğin hayranlığını, kızların ise kıskanmasını sağladı.

 

Roselia ise şu anda bir kişi dışında kimsenin düşüncesini umursamıyordu. O bir kişi de Satou’dan başkası değildi.

 

Sevdiği adam onu izlerken kaybetmek istemiyordu. Bu yüzdende gergin hissediyordu.

 

Karşısına çıkan kişiyi görünce ise bir anda yüzüne soğuma geldi. Rakibi Alexander’dı.

 

Alexander bir uzay büyücüsüydü. Uzay büyücüleri diğer büyücülerin aksine normal mana değil karanlığın alt elementlerinden ancak bir o kadarda karanlık elementindan bağımsız olan bir elementi yani uzay manasını kullanarak gelişim yaparlardı. Bu yüzdende uzay büyücüleri diğer büyücülere nazaran baya nadir bulunurdu.

 

Ancak buna tezatlık oluşturacak derecede bu büyücülerin yaptığı depolama yüzükleri vb. eşyalar aşırı popülerdi. Uzay büyücüleri için bu tip depolama yüzükleri oluşturmak oldukça basitti. Bunun dışında ise hiç bir uzay büyücüsü savaşmazdı.

 

Çünkü onlar için olan büyülerin geneli ulaşım ve formasyon tarzı büyülerdi. Bu yüzden de savaşabilen uzay büyücüleri nadirinde nadiriydi. Alexander ise uzay büyüsünü kullanarak bir şekilde savaşabiliyordu!

 

Bu ilginç yeteneği sayesinde ilgileri üzerine toplayıp beş yıldızdan birisi olmuştu.


Alexander adeta gerçekten sevdiği birini incitmeye korkuyormuşçasına bir ses tonuyla Roselia’yı uyardı.

 

“Roselia bebeğim. Geri çekil. Sana zarar gelmesine bu narin kalbim dayanamaz.”



Bunu duyan birisi sanki gerçekten endişelendiğini düşünebilirdi. Ancak Roselia gibi daha önce tanışıklığı olan kişilerin tamamen sahte bir tavır sergilediğini anlayabilirdi.

 

Bu nedenle Roselia’nın yüzünde bu iğrenme ifadesi belirdi. Ancak sessiz kaldı. Bu sırada güzel hakem soğuk sesiyle konuşmaya başladı.

 

“Kuralları zaten biliyorsunuz. Ancak tekrar söylemek isterim. Öldürmek, sakat bırakmak ve herhangi bir zehir içeren ekipman kullanmak yasak. Hepinizin anladığını düşünüyorum. Öyleyse üç!”

 

Hakemin geri sayımı başlattığını duyunca Roselia hızla büyü sözlerini mırıldanmaya başladı.

 

Karşısındaki Alexander ise sadece hiç bir şey yapmadan etrafa bakınıyordu. Sanki maçta ki kendisi değil de bir başkasıymış gibiydi.

 

Bu durum Roselia’yı ayrıca sinirlendirdi.

 

“Ey rüzgarlar işitin sesimi ve bana yardım edin. [Rüzgar’ın Kalbi]!”

 

Büyülü sözleri bitince Roselia’nın etrafında yavaşça bir tür fırtına oluştu. Roselia merkezli bu fırtına çok küçükte olsa oldukça güçlüydü.

 

Bu tekniğin özü aslında rakibine fırtına yollamanı sağlıyordu. Ancak Roselia bir şekilde bu tekniği savunma amaçlı uygulamayı başarmıştı.

 

Bunu gören Alexander ise etkileyici bir gösteri görmüşçesine ellerini çırptı.

 

“Mükemmel Roselia’m. Gayet etkileyici bir gösteri.”

 

Roselia yine cevap vermiyordu. Ancak sinirlendiği belli oluyordu. Gözlerinde saf bir öfke vardı. O sırada hakem konuştu.

 

“İki!”

 

 

Tüm bunlar olurken izleyici bölümünde;

 

Satou içinde bir huzursuzluk belirdi. Bu huzursuzluk sadece bir anlıktı. Ancak Satou hislerine güveniyordu. Bu yüzden Satou hemen en kötü senaryoyu düşünüp ona göre kendini hazırlamaya başladı. En kötü senaryoda anında sahaya atılacaktı.

 

Yuzuru ise Satou’nun birden ifade değiştirmesini garipseyerek sordu.

 

“Satou iyi misin? O günden beri garip davranıyorsun.”

 

Yuzuru endişeliydi ki endişelenmekte gayet haklıydı. Satou ile o günlerde yeni tanışmış sayılsa da davranışlarının garip olduğu inkar edilemezdi. Satou o günden beri ne doğru düzgün uyuyabilmiş ne de tam anlamıyla toparlanabilmiş idi. Yuzuru bu yüzdende Satou için endişeleniyordu.

 

Satou sırıttı.

 

“Merak etme bir şeyim yok. Sadece bir kaç hazırlık yapıyorum. Bak! Maç başlamak üzere.”

 

Satou sırıtarak yanıtladıktan sonra sessizce düşünmeye devam etti.

 

 

Roselia son bir büyü daha hazırladıktan sonra hakemin başlatmasını beklemeye başladı.

 

Alexander’ın ise yüzünde pis bir sırıtış vardı.

 

“Roselia unutmaman gerekir ki ben senin nişanlınım. Bu yüzden umarım sert davranmazsın.”

 

 

ÇATIRT!

 

Alexander’ın bu cümlesiyle birlikte rüzgarın kuvveti bir kaç kat arttı. Hatta bu yüzden zemindeki taş plakalar havalandı.

 

Alexander açıkça Roselia’yı kışkırtıyordu.

 

Bunu bilmesine rağmen Roselia istemsizce kontrolünü kaybetti. Roselia’nın daha Satou’ya söylemediği şeyi bile açıkça söylemişti. Bu yüzden bu kadar öfkelenmişti.

 

“Şu. Çeneni. Kapat! [Rüzgar Kılıçları!]”

 

Rüzgardan kılıçlar oluşarak hızla Alexander’a fırlattı.

 

Üzerine doğru gelen kılıç şeklindeki rüzgar elementini gören Alexander sadece sırıttı. Sadece elini uzattı ve mırıldandı.

 

“[Boşluksal Yansıtma]”

 

 

Mırıldandığı anda uzattığı elinin önünde simsiyah elips şeklinde bir şey belirdi. Bu şey bir tür uzaysal yırtığa benziyordu. Uzaysal yırtığa benzer şey hızla gelen rüzgar kılıçlarını bir kalkan misali engelledi. Aslında engelledi yanlış olur.

 

Bu şey direkt büyüleri yuttu!

 

Ancak her şey daha yeni başlıyordu. Alexander’ın yüzünde ki pis sırıtış büyüdü ve büyüsünü devam ettirdi.

 

“[Yansıt!]”

 

Şeyin içinden hızla içeri giren rüzgar elementinden yapılan kılıçlar fırladı. Üstelik içindeki mana, önceki halinden iki kat daha yoğundu!

 

Roselia şaşırsa da tepki vermekte gecikmedi. Hızla büyü sözlerini okudu.

 

“[Rüzgar Duvarı!]”

 

Önünde hızla rüzgardan bir duvar oluştu. Ancak Roselia durmayıp bir büyü daha yaptı.

 

“[Rüzgar Zırhı!]”

 

Roselia’nın güzel vücudunu hızla sert bir rüzgar kaplamaya başladı. Rüzgar vücudunu kapladıkça somutlaşıp görünürlüğünü azalıyordu. Bu şekilde adeta rüzgar ifriti gibiydi.


Tabii tüm bu hazırlıkları yaparken yedi rüzgar kılıcı çoktan fırtınaya saldırmaya başlamıştı.

 

CIRT!

 

Kılıçlar adeta bir kumaşı yırtmışçasına fırtınayı yardı geçti! Hızları hiç yavaşlamadan son hız gelmeye devam ediyorlardı üstelik!

 

Hızla gelen kılıçları görünce panikledi Roselia. Şu an kullandığı [Rüzgar’ın Kalbi] tekniği onun hareket kabiliyetini engellemişti. Bu yüzden hiç bir şekilde kaçamıyordu. Gelen kılıçlar ise şu anda kendi yaratırken kullandığı gücünden iki katı hatta biraz daha fazlaydı.

 

Kılıçlar hızla ilerledi ve rüzgar kalkanına çarptı.

 

DİNG! DİNG! DİNG!

 

Kılıçlar adeta bir duvara çarpmışçasına sekip parçalara ayrılarak dağıldılar.


Alexander, bunun üstüne onu güzelce bir süzdü. Herhangi bir yaralanması yoktu. Duvar sapasağlam duruyordu. Bir süre baktıktan sonra kafasında hesaplama yaptı.


'Bu büyüyü kullanırsam bunu kaldırabilir değil mi? Her neyse kaldıramasa bile sorun olmaz.'


Kararını verdiği gibi o büyüyü uyguladı. Elini öne doğru uzattı ve elinin üstünde karanlık bir ışıltı belirirken mırıldandı.


"Uzamsal Patlama."


Ve bunun ardından görünürde hiç bir şey olmadı. Arenada büyük bir çoğunluk olan genç kesim hiç bir şey anlamasa da yaşlı adamlar bir şeyler anlamış ve bu gence karşı merakları kabarmıştı.


Roselia tedirgin bir şekilde etrafına baktı. Neler olduğunu anlamadı. Fakat tetikteliğini de bırakmadı. En son bıraktığında kendi kılıçları ona saldırmıştı ne de olsa.


Ve sonra bir patlama sesi duyuldu. Patlama sesiyle birlikte Roselia'nın kalkanı dağılırken tek görülen dairesel siyah bir dalgaydı. Dalga ilerledi ve Roselia üzerindeki zırhla havaya savruldu.


O sırada bir patlama daha meydana geldi ve Roselia fırladığı yöne zıt bir şekilde uçtu. Roselia neler olduğunu anlayamıyordu. Tek görebildiği karanlık ışıltıydı. Korkmadan edemedi.


Fakat onun korkusu Alexander'ın büyüsünün pek umurunda değildi. Büyü sonucunda adeta bir top gibi Roselia ordan oraya sekmeye devam etti. Her sekişinde üzerindeki rüzgar zırhı hasar aldı. Hatta dağıldı. Fakat bu patlamalar bir durma belirtisi göstermedi.


Roselia kazanamayacağını tamamen farkına vardığında pes etmek istedi. Fakat tam kelimeler ağzından dökülecekken bir patlamayla birlikte bilinci kapandı. Bilinci kapandığına kanaat getiren hakem ise durdurmasını emretti.

 

“Rakibin bilincini kaybetti. Çabuk büyünü geri çek.”

 

Alexander ise sırıtarak kafasını iki yana salladı.

 

“İstesem de çekemem. Bir kere kullandıktan sonra tam anlamıyla kontrol edemeyeceğim bir büyü. Fitil ateşlendiğinde bölgede ki boşluktaki patlamalar bir süreliğine arenaya etki etmeye devam eder. Şu anda da manam zaten tükenmek üzere olduğundan dolayı da engellemem mümkün değil.”

 

Hakem, kendi araya girmek istese de mesafeden dolayı yetişemeyeceğini biliyordu. O yüzden tek yapabildiği iç çekmek oldu.

 

Bütün seyirciler bu güzelliğe heba olacak diye acımaya başladılar Roselia’ya.

  

Roselia bilincini tamamen kaybetmişti. Herkes ona acımayla bakıyor, ölümünü kesin olarak görüyordu.


Herkesin beklediği o anda hiç bir şey olmadı. Tek duyulan yine o patlama sesiydi. Fakat bekledikleri kan yoktu. En azından umdukları kişiden.  


Bir kolu olmayan ve bazı yerlerinde et bulunmayan, hatta kafasının sol üst tarafından yüzüne kadar ki kısımdaki kafatasının parlak kemiği bile gözüken zombimsi bir namevt onun önünde duruyordu. Gözleri her namevt gibi bembeyazdı ve dehşetengiz duruyordu.


İzleyiciler sessizdi. Şaşkınlıktan konuşamıyorlar gibiydi. Tam o sırada gürültülü bir ses duyuldu.

 

“Roselia elendi! Kazanan Alexander! Maçlara bir günlüğüne ara verilecektir!”

 

Hakemin dediğini duyan seyirciler birbirleriyle konuşarak arenadan ayrılmaya başladılar. Hakem ise o sırada bu çağrılan namevtin gücüne hayranlıkla bakıyordu.


"Bu iskelet Patron seviyede olmalı. Neredeyse beni yenebilecek güçte. Acaba kim çağırdı?"


İmalı bir şekilde arkasındaki elderlere baktı. Fakat onlara bakınca en az onun kadar şaşkın olduklarını gördü.

 

Alexander’ın ise yüzündeki pis sırıtma kaybolmuş yerini çirkin bir ifade bırakmıştı. Bir şey söylemeden çirkin bir ifadeyle oradan ayrıldı.


Tüm bunlar olurken Satou, Yuzuru'ya dayanmış bir şekilde derince nefes alıp veriyordu. Oldukça bitkindi. Bu Patron seviye canavarı çağırmak onun için oldukça yorucu olmuştu.

 

 

Savaşın başladığı vakit;

 

Satou, Roselia’ya bir şey olma ihtimaline karşı onu nasıl koruyabileceğini düşünüyordu.

 

O sırada [Temel Seviye Nekromansi] kitabında bir bölüm zihninde belirdi.

 

“[Patron Seviye İskelet Çağırımı!]”

 

Ölü Çağıranların çağırdığı canlılar bilindiği üzere iki gruba ayrılıyordu. Elit ve Normal şeklinde. Ancak birde bu normal ve elitlerden güçlü olan ve onlara liderlik edenlere verilen bir ünvan vardı. Bu ünvanda tahmin edilebileceği üzere “Patron” idi.

 

Patron seviye iskelet, diğer iskelet türlerinden farklı olarak zombiye daha yakın olan bir iskeletti. Vücudunun hemen hemen sadece yarısı et ve deriyle kaplıydı.

 

Ancak o tip bir iskelet Roselia’yı koruyabilirdi.

 

Ancak şöyle bir sıkıntı vardı ki Satou daha acemi bir nekromansır olduğundan iskelet çağırırken ki gerekli mana miktarını bile ayarlayamayıp tüm manasını akıtarak anca bir iskelet çağırabiliyordu. Bu patronu nasıl çağıracaktı ki?

 

Kısa bir süre daha düşündükten sonra gereksiz endişe yaptığını düşünerek düşüncelerini aklından uzaklaştırdı ve izlemeye devam etti.

 

 

Alexander’ın [Uzamsal Yansıtma] kullandığı vakit;

 

Satou, ilgiyle maçı izlerken, içindeki huzursuzluk hissi bir kaç kat daha arttı. Bu his içgüdüsel bir şeydi. Ruhu sevdiği kişinin tehlikede olduğunu haykırıyordu adeta.

 

Satou bu nedenle hızla gözlerini patlayan bu karanlığa odakladı. Gözleriyle odakladığında gördüğü mana ağzını açık bıraktı!


Mana yoğunluğu ağırlığı olan bir materyal olmadığından sayıyla ifade edilmesi mümkün değildi. Ancak ifade edilecek olsaydı. Roselia’nın normalde kullandığı rüzgar kılıçları iki yüz mana ise bu patlamalardan yayılan mana altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz elli şeklinde değişkenlik gösteren korkunç oranlara sahipti!

 

Böyle korkutucu bir güce ne Roselia’nın büyüleri ne de kendisi dayanabilirdi.

 

Satou, bunu fark edince hızla aklını çalıştırmaya başladı.

 

Ne yapabilirdi! Şu anki gücüyle anında öne atılabilirdi. Ancak zamanında yetişebileceğini sanmıyordu. Elit bir iskelet çağırsa şu anki yüksek güçlü saldırıyı kaldırıp kaldıramayacağı konusunda hiç emin değildi. Bu yüzden hiç riske girmek istemiyordu.

 

Aklında başka fikir kalmayınca mecburen Patron İskeleti çağırmaya karar verdi. Ancak bunu tek başına yapamazdı. Bu yüzden yardıma ihtiyacı vardı. Yanında oturan ve maça bakan Yuzuru’ya konuştu.

 

“Yuzuru.”

 

“Efendim Satou.”

 

“Bana mananı ödünç ver!”

 

Satou’nun dediğini duyan Yuzuru şaşırdı. Omzunu tuttu ve ona yapması gerekeni söyledi.

 

“Şimdi ben ne söylersem aynısını söyle tamam mı?”

 

Yuzuru kafasıyla onayladı ve Satou ile birlikte büyülü sözleri söylerek İskelet Patronu çağırmaya başladılar.

 

“Ey ölü ruhlar duyun sesimi, en ihtiyacım olduğu anda sizi çağırıyorum! Cızırdayan kemiklerin kan lideri, kan arzulayan ruhların en yücesi! Ortaya çık! [Patron İskelet!]”

 

Satou’nun ardından aynı cümleleri Yuzuru’da söyledi.

 

Ardından Satou, korkutucu bir hızda manasının boşaldığını hissetti. Korkutucu bir hızla ejder manası, ölüm manasına dönüşüyordu!

 

Kısa sürede manası tükendiğinden damarlarında çeşitli yaralar meydana geldi.

 

Bunu fark eden Satou hayıflanmadan edemedi.

 

“Çok! Çok hızlı tüketiyor! Öğhk”

 

Cümlesini tamamlayamadan istemsizce kan kustu. Muhtemelen çekirdeğine bağlı olan damarlarda hasar almış idi. Yuzuru onun hakkında endişelenebilirdi. Tabii endişelenmeye fırsatı olsaydı.

 

Yuzuru’nun da enerjisi hızla tükenme noktasına doğru gidiyordu. O kadar hızlı ilerliyordu ki şaşkınlıkla ve birazda korkuyla içinden geçirdi.

 

‘Biz ne çağırıyoruz böyle?’

 

Yuzuru düşüncelerine bir kaç saniye sonra yanıt bulacaktı. Tam Yuzuru’nun enerjisi tükenme noktasına gelmiş iken bulundukları ortamda uğursuz bir aura yayan siyah bir portal açıldı.

 

Portaldan yayılan uğursuz ölüm aurasını hissedince Yuzuru istemsizce titredi. O günkü yoğun ölüm aurasını unutmuş değildi. Yoğunluk olarak o günküyle alakası olmasa da istemsizce titremişti Yuzuru.

 

Satou ise bir kez daha kan kustuktan sonra ağzını koluyla sildi ve konuşmaya devam etti.

 

“Buraya gel!”

 

Sesini duymuşçasına içeriden bir namevt adım attı. Cildi aşırı solgun ölü olduğunu belli eden bir insan bacağıydı bu. Sonraki adımda ise karşılarına o korkutucu iskelet patron çıktı.

 


Satou düşüncelere dalmışken bu patron iskeletin gücünü istemsizce takdir etti. O kendi başına onu karşılayıp karşılayamayacakları konusunda emin değildi. Fakat bu patron iskelet rahatlıkla halledebilmişti.


Bunu düşünürken kendini biraz daha iyi hissetti ve Yuzuru ile birlikte yurda gittiler.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44352 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr