Bölüm 317

avatar
8753 27

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 317


Bölüm 317: Ben Antik Bir Göksel Kuşum!



Meng Hao’nun bu hazine olmadan bu Gelişim Merkezine sahip olamayacağını söylemek yanlış olmazdı. Aynı zamanda ne Güney Diyarında seyahat edebilir ne de Mor Felek Tarikatına katılabilirdi. Şu an hala Zhao Ülkesinde olur ve yaşlı kaplumbağa Patrik Reliance ile birlikte bilinmeyen yerlere doğru yelken açmış olurdu.



O anda Meng Hao’nun zihninde anılar canlandı. Bu kürklü ve tüylü hayvanları yıldıran bir aura yaymayı seven Bakır Aynayı aldığından beri çok fazla şey yaşanmıştı. Dahası bu aynanın Göklere karşı gelen bir kopyalama becerisi vardı.



Ayrıca Et Peltesinin ona karşı acı dolu bir nefreti vardı. Et Peltesi bir papağan şekline bürünerek aralıksız konuşacak ve dişlerini gıcırdatacak kadar ileri gitmişti.



Meng Hao Kan Ölümsüzü Miras Turnuvasından ayrıldığı zamanı düşündü ve kan renkli maskeye dokundu. Li Klanı Patriği yüzünden neredeyse zihninin kontrolünü kaybedecekti; o sırada Bakır Aynanın içindeki kuşun sesi onun bu felaketten kaçınabilmesini sağlamıştı.



R.N: 137.bölümün sonundaki olay.



Ayrıca Antik Kutsal Topraklarda Bakır Aynanın gücü Meng Hao’nun antik kan soyuna sahip olmasa da kare kazana adım atabilmesini sağlamıştı.



R.N: Unutanlar için 158. bölüm.

FN: Aga sen bu bölümlere tek tek bakıyon mu.



Meng Hao Nüve Formasyonuna ulaştığı anda Bakır Aynanın içinde bir auranın uyandığını hissetmişti.



Papağan…” dedi, gözleri pırıldıyordu. Mor Çekirdeğini deveran etmeye başlamasıyla birlikte Gelişim Merkezinin gücünü çekti. Onu kendi iradesiyle yönlendirerek sağ eline doğru gönderdi ve Bakır Aynaya aktardı.



Ayna yavaş yavaş gizemli bir parıltı yaymaya başladı. Işık giderek şiddetlendi ve ardından aniden depolama çantasındaki kan renkli maskeden Et Peltesi fırlayarak dışarı çıktı. Et Peltesi bir ışık ışınıyla birlikte zuhur etmişti ve onun yüzeyinde yaşlı bir adamın yüzü vardı.



Bu yüzün gözleri sanki biraz sonra can düşmanıyla yüzleşecekmiş gibi inatçılık, kararlılık ve içtenlikle pırıldadı. Aynı zamanda gözleri sanki bütün kainatın kaderini belirleyecek büyük bir savaşa katılma görevini üstlenecekmiş gibi kutsal bir duygu içeriyordu.



Habis baş düşman, sonunda ortaya çıkıyorsun...” dedi, yüzü kutsal bir havayla doluydu. “Seni çok çok uzun zamandır bekliyorum. Bu sefer uyandığında ilk göreceğin şey ben olacağım. Seni kesinlikle yolundan çevireceğim. Seni habis yoldan geri döndüreceğim.” Et Peltesi gerçekten de öncekine göre daha az gevezelik ediyordu. Onun etrafında yavaş yavaş ukala bir hava yükselmeye başlamıştı.



Meng Hao Et Peltesini önemsemeyerek konsantre oldu, Gelişim Merkezine odaklandı ve sanki dipsiz bir kuyuya benzeyen Bakır Aynaya devamlı bir güç akışı sağladı. Zaman yavaşça akıp giderken Meng Hao Gelişim Merkezinin gücünün neredeyse yüzde altmışını kullanmıştı.



Tam o anda aynanın parıltısı dışarı doğru patladı. Aynanın yüzeyinde hayali bir görüntü belirmeye başladı.



Görüntü hala oldukça bulanıktı.



Çık dışarı can düşmanım!” dedi Et Peltesi ciddiyetle. “Çık dışarı! Bu savaşı yapmak kaderimizde var. Çık dışarı! Uh… Hey, Meng Hao, biraz daha zorla. Neredeyse çıkmak üzere!



Et Peltesinin sesini duyan Meng Hao bir şey hatırladı ve boğazını temizledi. Aslında aynanın ruhunu dışarı çıkartmaktaki ana amaçlarından biri de Et Peltesiyle baş edebilmekti. Belki de bu şey onun boşboğazlığını bastırabilirdi.



Meng Hao derin bir nefes aldı ve ardından daha fazla Gelişim Merkezi gücü gönderdi. Yüzde yetmiş, yüzde seksen, yüzde doksan…



Aynanın üzerindeki görüntü giderek berraklaşıyordu. Şu an bir kuş şekli belirgin hale gelmişti. Onun üzeri gösterişli ve rengarenk tüylerle kaplıydı. Onun gözleri kapalıydı ve kavisli bir gagası, keskin pençeleri vardı. Aslında görünüş olarak daha önce Et Peltesinin gösterdiği papağan formu gibi sapık değildi. Bunun aksine son derece yüce ve vahşi bir kibre sahip gibiydi. Hala uykuda olsa bile kibirli aurası Meng Hao’nun yüzüne vuruyor gibiydi.



Ne kadar da habis bir aura...” dedi Et Peltesi titreyerek. “Bu o! Bu onun aurası. Bu görünüş tam da ona ait! Bu benim can düşmanım. Bu benim hayatımın görevi. Onu yolundan çevireceğim!” Et Peltesinin etrafında dolanan kutsi hava daha da yoğunlaştı.



Meng Hao aniden içten içe kendini zayıf hissetti. Bu durum onu biraz telaşlandırmıştı; belki de yaralarını iyileştirir iyileştirmez hemen ruhu çağırmak en iyi karar olmayabilirdi. Eğer şu an herhangi bir yarası hala duruyor olsaydı Bakır Aynanın ihtiyacı olan gücü ona temin edemeyecekti. Bu durum onun yaralarının daha da kötüye gitmesine neden olacaktı.



Zaman geçti. Meng Hao’nun Gelişim Merkezi neredeyse tamamen Bakır Aynaya aktarıldıktan sonra aniden onun içinde tiz bir çığlık yankılandı. Bu çığlık engin bir kibir ve muazzam bir patron havasına sahipti.



Bu sesin yankılanması, onu duyan herhangi bir canlı varlığın saygıyla boyun eğmesine neden olacak cinstendi.



Çığlık yankılandığı anda aynanın üstündeki papağan aniden gözlerini açtı. Ölümsüz Qi’si gibi görünen bir aura patlamasıyla birlikte parlak bir ışık yansıdı, o yayılarak tüm Ölümsüzler Mağarasını doldurdu.



Papağanın gözlerinde boş bir bakış vardı, kadim bir havaya sahipti. Onun kibrinin kendini göstermesi sadece bir anlık süre aldı, onun vücudu küçük olsa da ona bakan herhangi biri onun gökleri ikiye ayırabileceği ve yeryüzünü yırtabileceği hissiyatına kapılırdı.



Ortamdaki hava bile giderek ağırlaşıyor gibi göründü.



Et Peltesi sebebinin heyecan mı yoksa öfke mi olduğu belli olmayan bir uğultu koparttı. Hemen doğrudan papağanın karşısına geçti ve gözlerini ona dikti. “Bana bak, can düşmanım. Benim kim olduğumu görebiliyor musun?



Papağan Et Peltesine doğru baktı ve gözlerinde aşağılayıcı bir bakış belirdi. Onun öyle kibirli bir ifadesi vardı ki Meng Hao’ya bakarken kafasını hafifçe yukarı kaldırdı.



Meng Hao o anda ne konuştu ne de hareket etti. Daha sonra papağana ve Et Peltesine bakarak bir kaç adım geriledi ve aynı zamanda Gelişim Merkezini yenilemeye odaklandı. Et Peltesiyle yaşadığı daha önceki tecrübelerine göre, ilk önce neler olup bittiğini gözlemlemek en iyi hareket olacaktı.



Et Peltesi öfkeli bir şekilde uludu, ardından bir anda titreşerek papağanın görüş açısının önüne geçti.



Et Peltesi papağana bakarken sanki bütün kini fokurduyordu. “Hayatımın en büyük düşmanı, gökler gözlerini açtı ve bizim bir daha karşı karşıya gelmemizi uygun buldu. Sen habissin! Ahlaksızsın! Söyle bana, beni hatırladın mı?” Et Peltesi bağırırken vücudu çalkantılı bir bulanıklığa dönüştü. “Konuş! Neden konuşmuyorsun!? Seni pis, sapık kuş! neden konuşmuyorsun!” Et Peltesi yıllardır bu anı bekliyordu ve şimdi papağan karşısında duruyor ama konuşmuyordu.



Daha sonra.



Deli misin sen? Senin kız kardeşini düdüklerim bak, orospu!” Papağan cıyakladı, yüzü tahammülsüzlükle dolmuştu.



Hemen Et Peltesinin gözleri pırıldadı, papağanın bu tepkisi tamda eskiden olduğu habislikle doğru orantılıydı.



İnsanlara küfür etmek yanlıştır.” dedi Et Peltesi ciddiyetle. “Yine günah işliyorsun!



Senin ebeni, teyzeni, diğer ebeni, amcanı, torunlarını, kız kardeşini düzerim lan, orospu!” Papağan kelimelerin üstüne basa basa konuştu, ardından titremeye başlayan Et Peltesini görmezden geldi. Kanatlarını birkaç kez çırptı ve mağaranın içinde birkaç tur attı. En sonunda Meng Hao’nun omuzuna kondu ve ona kibirli gözlerle baktı.



FN: Papağan kardeş sakin ol ????



Demek bu dünyadaki efendim sensin? Benim adımı unutma. Beşinci Lord. Ben bir Antik Göksel kuşum. Doğduktan sonra saygı ve hürmet gördüm. Gökler bile bana boyun eğdiler. Ben doğmadan önce hiçbir canlı elbise giymiyordu. Ben doğduktan sonra buna kim cüret edebilirdi? Benden önce hiçbir ruhsal yaratık kürke ya da tüylere sahip değildi. Ben doğduktan sonra büyük arzular yanmaya başladı ve gök ve yerdeki hayvanların tüy ve kürk ile kaplanması şart oldu. Bunun ardından dünyadaki hangi varlık tüy ve kürk olmadan dolaşmaya cüret edebilirdi?



Dışarıda, sana benim ismimi söylemene izin veriyorum.” dedi kibirli bir tonla. “Beşinci Lordun ismi telaffuz edildiğinde bütün yaşayan varlıklar dehşete düşer. Hiçbirisi seni kızdırmaya cüret edemez. Çünkü tüm dünyada, göklerin içinde ya da dışında beni kızdırmaya cüret edenler olursa, onları öldürene kadar düzerim!” Onun hakim aurası tüm mağarayı doldurmuştu. Fakat… Meng Hao’nun yüzünde tuhaf bir bakış vardı. Onun bakış açısına göre o sadece renkli, palavracı bir kuştu.



FN: Ölene kadar mokoko fıkrası geldi aklıma :D



Diğer taraftaki et peltesi ciddiyetle konuştu: “Palavra atmak ahlak dışıdır! Yine günah işledin! Seni yolundan çevireceğim!” Ondan fırlayan erdemli bir hava doğrudan papağana doğru gitti. Fakat ona yaklaştığı anda papağanın yüzü küçümseyici bir bakışla doldu ve kibri daha da büyüdü, sanki patron oydu ve gökler sadece onun yardımcısıydı.



Papağan et peltesine bakarak konuştu: “Yıllar önce, sayısız kudretli varlık benim için Yanan Dağlarda Samanyolunu bir heykele arıttı. Neden olduğunu biliyor musun? Çünkü çok uzun bir zaman önce, Yıldız Denizinde otuz bin Yüce Barışın bakire Taoist rahibelerini karşımda banyo yapmaya zorladım. Bunu neden kabul ettiklerini bilmek istiyor musun?



Sayısız yıl önce bütün yıldızlardaki en büyük zorba kimdi? Ayrıca, bir keresinde seni pusuya düşüren şişkonun daha sonra benim karşımda yüz bin yıl boyunca secde ettiğini hatırlıyor musun? Onun şu an nerede olduğunu bilmek istiyor musun? Üçten sonrasını da saymayı öğrenmek istiyor musun?” Papağan yavaş yavaş konuşuyordu ve bununla birlikte et peltesi yavaş yavaş hareket etmeyi kesmişti. Papağan sözlerini bitirdiği anda et peltesi yüzünde bir kafa karışıklığıyla ona sessizce bakakalmıştı. Fakat, yine de merakını bastırabilmişti.



Papağan et peltesine mutlak bir kibirle baktı. “Eğer bilmek istiyorsan, o zaman Beşinci Lordun karşısında davranışlarına dikkat etmek zorundasın. Orospu, yıllardır seni görmüyordum ama hala aptallığından bir şey kaybetmemişsin!



Tüm bunlara şahit olan Meng Hao aniden papağanın et peltesiyle nasıl mücadele edebildiğini fark etti. Et peltesi son derece meraklıydı ve gerçekten de bu onun en büyük zaafıydı.



Bu sırada Meng Hao bu papağanın daha önce et peltesi tarafından tarif edilenden biraz farklı olduğunu hissetmişti. Onda herhangi bir sapıklık havası sezemiyordu, sadece vahşi bir kibri vardı.



Tam o sırada papağanın gagası aniden çıtladı ve yüzünde şüpheci bir ifade belirdi. Bir an etrafına bakındı, ardından havaya uçarak mağaranın içinde birkaç tur daha attı.



Eee?” dedi havada uçarken şüpheci bir tonla. “Bu doğru değil. Bu koku da ne?



Bu hemen et peltesinin merakını cezbetti ve o da şüpheyle etrafa bakınmaya başladı. Et peltesi papağanın bir şeyi kokladığını görünce hemen bir pat sesiyle birlikte büyük beyaz bir köpeğe dönüştü. Burnunu yere dayadı ve kuyruğunu sallayarak etrafı koklamaya başladı.



Bu da ne böyle?” Et peltesi bir süre etrafı kokladıktan sonra sordu. “Hiçbir koku almıyorum? Sen ne kokusu aldın?” Papağana doğru merakla baktı.



Sen nereden anlayacaksın bok herif! Bir köpeğe dönüşmen fayda etmez, hiçbir koku alamayacaksın. Ben antik bir Göksel kuşum, bütün gökler tarafından saygı gördüm! Bu siyah renkli topraklar oldukça merak uyandırıcı bir auraya sahip. Onun ne olduğunu çoktan anladım. Harika! İnanılmaz! Ahh, şimdi neler olduğunu anladım.” Onun yüzündeki kibirli bakış sanki gök ve yerdeki her şeyi anlamaya muktedirmiş havası veriyordu.



Et peltesinin yüzü katlanılmaz bir merakla büküldü. Sanki endişeyle kıvranıyor gibiydi. Görünüşe göre hangi forma girerse girsin, bu bahsedilen aurayı saptayamayacaktı.



Meng Hao ise bir tarafta bu karmaşayı izliyordu. İkisi arasında geçen bu diyaloğu duyunca aniden Siyah Topraklara girdiğinde Şeytan Mühürleme Yeşiminin söyledikleri aklına geldi ve içinde bir heyecan dürtüsü uyandı.



Bu yerin özel olan yanı nedir?” diye sordu.



Papağan ona doğru bir bakış attı; bu bakış onun antik bir Göksel Kuş olduğunu ve ona herhangi bir açıklama yapmak zorunda olmadığını söylüyordu. Etrafta uçmaya devam etti, yüzündeki kibirli bakış ona gök ve yerde eşsiz bir yere sahipmiş havası veriyordu.



Meng Hao kaşlarını çattı ve ardından sakince konuştu: “Pekala, herkes palavra atabilir. Eğer cevabı bilmiyorsan, biliyormuş numarası yapmana gerek yok.” Meng Hao Nüve Formasyonu aşamasındaydı. Güçlü bir uzman olma yolundaki ve Yeniden Doğuş Mağarasındaki tecrübeleri sayesinde tamamen duygusuz bir tonla konuşabiliyordu, sesinde en ufak bir sinir belirtisi yoktu ve aynı zamanda kendinden son derece emindi.



Onun bu sözleri havada uçan papağanın aniden durmasına neden oldu. Vücudundaki bütün renkli tüyler havaya dikildi ve sanki onuruna leke sürülmüş gibi Meng Hao’ya baktı.



Bilmiyor muyum? Ben antik bir göksel kuşum! ben yukarıdaki ölümsüzleri ve aşağıdaki ölümlüleri bilirim! Sen Beşinci Lordun bilmediği bir şey var mı sanıyorsun? Ben her şeyi bilirim!



Palavra atmana gerek yok.” diye cevapladı Meng Hao hemen. Kalbi titredi ve gözlerinde tuhaf bir ışık parlamaya başladı.



—–

 

Fullbringer Notu: Öğrendiğim kadarıyla bu iki arkadaşa çok gülecekmişiz. Ben sapık kuşu şimdiden sevdim :D








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr