Bölüm 9: Doğa Zanaatkarları'nı İşe Almak

avatar
291 1

Kralların Yolu - Bölüm 9: Doğa Zanaatkarları'nı İşe Almak



Elenen askerler kamptan ayrılırken seçilen askerlere verilen yemekleri görmüştü elbette. Normalde askerliği umursamayan kişiler dahi bu manzarayı görünce iç çekti ve kararından pişmandan oldular. Zephyr’in amacı da buydu. Yeteneksiz oldukları için değil, çabalamadıkları için pişman olmalarıydı.

 

Zephyr bu şöleni sadece ödüllendirmek için değil, cezalandırmak için de kurmuştu. Sonuçta askerler üzerindeki kontrolü çok azdı. Değil onların kendisi için ölmesini beklemek, verdiği emirleri bile isteyerek yapacaklarını bile düşünmüyordu.

 

Ama bu zamanla değişecekti. Yavaş ama emin adımlarla bu düşünceyi onlara empoze edecek ve kendisi için hayatını feda edebilecek bir canavar ordusu oluşturacaktı.

 

Bunun için çabalamayanları dışlaması ve sadece çabalayanları ile devam etmesi gerekiyordu. Ardından ilk gruptan aldığı yetenekli elemanlar bir hedef olacak ve onlardan sonra gelenleri ilerletecek bir kamçı görevi görecekti.

 

Tüm her şey hazırlandığında ise çoktan bir tümeni olacak ve asıl planlarına odaklanmak için kendisine zaman kazandırabilecekti.

 

Zephyr masa da birkaç konuşma daha yaptıktan sonra kalktı ve askerleri kendi başlarına bıraktı. Amacına ulaştığına göre burada daha fazla durmasına gerek yoktu.

 

Sadece prens olduğu için herkes ona hürmet mi gösterecekti? Gösterdiği birkaç mucize halkının sadakatini ve güvenini kazanmasını mı sağlayacaktı? Ya da güçlü olması bir şey mi değiştirecekti?

 

Hayır.

 

Bu işler öyle yapılmıyordu.

 

O kadar basit değildi.

 

Halkın güvenini kazanmak için önce halka bakmak gerekirdi. Halk, hayatından memnun ise bunu korumak için savaşırdı.

 

Hayatından memnun olmayan halk savaşmazdı. Açlıkla mücadele eden bir şehir gelişmeye başlayamazdı. 

 

Halletmesi gereken çok iş vardı.

 

Leo ve birkaç muhafızla birlikte konağa döndüğünde vücudu yorgunluktan bitap düşmüştü ama yapması gereken çok fazla iş vardı.

 

“Majesteleri, bahçıvan olarka işe aldığınız doğa zanaatkarları isteğiniz üzere sizinle görüşmek için geldiler. Misafir odasında bekliyorlar.” Bir kadın hizmetçi konağa geldiği gibi ona doğru koştu ve terden ıslanmış alnını silerken konuştu.

 

“Hemen geliyorum.”

 

Doğa zanaatkarları, Arcania krallığında büyük öneme sahipti. Zira bu kişiler toprağın yapısını inceleyerek nerenin Tanrılar tarafından kutsandığını bulurlardı.

 

Zephyr, Twilight’a gelmeden önce vilayet sınırlarındaki toprak yapısını biraz araştırmıştı. Bulduğu sonuçlar iyi olmasa da pekte kötü değildi. Ayrıca Anlaşılmaz Yüceliğin Değişimler Kitabı’nda Boşluk Çemberi içerisinde yazdıklarına göre bitki fosilleri toprağı zenginleştiriyordu.

 

Bu yüzden orman toprakları ya da yakın topraklar humus bakımından fazlasıyla zengindi. Güzel bir temizlemenin ardından oralar tarım yapmak için uygun hale getirilebilirdi. Fakat toprağın işlenmesi gerekiyordu. Bu büyük masraflar doğuracağı için şimdilik güçleri yetmezdi.

 

 Zephyr resmi kıyafetini değiştirdikten sonra misafir odasına girdi. Krıklı yaşlarının başında, halk tabakasından olduklarını belli eden sıradan kıyafetli iki yaşlı adam dik bir şekilde koltuklara oturmuştu.

 

Zephyr’in odaya girdiğini gördükten sonra kalktılar ve yavaşça kafalarını eğdiler.

 

“Kuzeyin Prensi Zephyr’i selamlarım. Ben Woody.”

 

“Kuzeyin Prensi Zephyr’i selamlarım. Adım Talon.”

 

Birbirlerine çok benziyorlardı. İkisi de nadir gözükecek yeşil gözlere sahipti, bir deri bir kemik kalmış vücutları yüzünden iyi gözükmeseler de küçükken can yaktıkları anlaşılabilirdi.

 

“Bay Talon ve Bay Woody, sizi buraya Twilight’ı ilgilendiren önemli bir mesele hususunda tartışmak için çağırdım. Lütfen oturun.”

 

Woody ve Talon kaşlarını çattılar ama zaman kaybetmeden oturdular. İkili buraya neden geldiklerini merak ediyorlardı. Normalde prensin arka bahçesini yönetmekten sorumlu olacaklardı ama bu, prensin yüz yüze konuşmasını gerektirecek bir mesele değildi.

 

Arkasında başka bir anlam yattığını bilecek kadar zekilerdi.

 

“Biliyorsunuz. Twilight Vilayeti her daim diğer vilayetlerce dışlanmış, başkent tarafından görmezden gelinmiş ‘önemsiz’ bir şehir. Bir lordu olmayan on üç vilayetten biri olmasına rağmen bu vilayeti duymayan memurlar dahi var.”

 

Zephyr parmaklarını ritimle tıklattı koltuğun ahşap kenarlıklarına, gözlerini sakince Talon ve Woody’e çevirdi.

 

“Halkımız diğerlerinden geride kalır değil. Ancak çektiği zorluklar ve ileride çekeceği zorluklar gelişmesini engelliyor. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz, değil mi?”

 

İkili istemsizce kafasını salladı. Twilight halkı birçok zorluğa göğüs germiş fakir bir halktı. Diğer vilayetleri yakalayamamalarının sebebi yeteneksiz ya da tembel olmaları değildi, hayatta kalmakla meşgul olmalarıydı.

 

“Peki bizden ne istiyorsunuz?” Woody kafasını yana yatırdı. Önemsiz bir bahçıvanın bu konularda ne yapması beklenirdi ki?

 

“Babanızın oldukça bilindik bir doğa zanaatkarı olduğunu biliyorum. Doğa zanaatkarları krallık için büyük öneme sahip. Bize yaşam veren toprağı anlamak olsun, geçimimizi sağlayan madenlerin keşfi olsun, tarım faaliyetlerini yürütmek olsun. Ancak babanızın eşsiz bir yeteneği vardı. Öyle ki kendisi Tarım ve Maden Kaynakları Bakanlığı’nda üst kademelere çıkma potansiyeline sahip bir şahıstı.”

 

“…”

 

İkili bir şey söylemedi. İkisi kardeşti ve aynı babanın çocuğuydu. Zephyr’in anlattığı kişiyi yakından tanıyorlardı.

 

“Sizden istediğime gelirsek; vilayet sınırları içerisindeki arazileri inceleyip tarıma elverişli alanları tespit etmenizdir.”

 

“Efendim, sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem ama böyle topraklar düşündüğünüz kadar kolay bulunmaz.” Woody üzgün bir şekilde aklındakileri dile getirdi.

 

“Twilight’ta böyle yerler kesinlikle var ve keşfedilmeyi bekliyorlar. Yeterince araştırırsak kesinlikle bulacağız.”  

 

Prensin gözlerindeki kararlı bakışı gören Talon derin bir iç çekti. Anlaşılan o ki bir süre meşgul olacaklardı.

 

Ama aklına takılan bir şey vardı.

 

“Bizi resmi bir pozisyonla görev başına getiremez misiniz? Bu bizim işimizi daha da kolaylaştırmaz mıydı?”

 

Zephyr kafasını iki yana salladı.

 

“Bunu yapamam.”

 

“Neden?”

 

İkili anlamadı.

 

“Lütfen anlayış gösterin.”

 

Onları neden bahçıvan olarak aldığını açıklamadı.

 

“Bu görev büyük bir gizlilikle yürütülecek ve her raporu bizzat bana vereceksiniz. Birisi size kimliğinizi sorduğunuzda şu anki kimliğinizi: prensin bahçesiyle ilgilenen bahçıvanlar diye yanıt vereceksiniz. Her başarı büyük ödüller getirecek elbette.”

 

“Ne kadar süremiz var?”

 

“Herhangi bir kısıtlama yok. Size gerekli fonu ve iş gücünü sağlayacağım. Bu süreçte başınıza herhangi bir sıkıntı gelirse veya yaralarınızsanız ailelerinizin bakımını üç nesil üstleneceğim.”

 

“Oh…”

 

Talon ve Woody tereddütlü olsalar da önlerine gelen fırsatın büyüklüğünün farkındalardı. Hem prense hizmet edeceklerdi, hem büyük bir iş yapacaklardı, hem de bunun için ödül alacaklardı. Üstelik başlarına bir kaza geldiğinde arkalarında bıraktıkları kişiler hakkında endişe duymalarına gerek olmayacaktı.

 

“Yapacağım!” diye haykırdı Talon, çok düşünmedi üzerine.

 

Woody ondan sadece bir saniye geç bağırdı: “Ben de!”

 

“Güzel, sizden iyi işler bekliyorum.”

 

Konuşulacak bir şey kalmamıştı. Zephyr onları tevazuyla geçirdi ve saygı gösterdi. Böyle doğa zanaatkarları bulmak büyük şanstı.

 

İkili odadan çıktıktan sonra aynı kadın hizmetçi içeri girdi ve prense saygıyla eğildi.

 

“Majesteleri, son haftanın maliyet raporu biraz önce teslim alındı. Nüfus sayımı detaylıca halledildi ve şehirdeki insanlar sınıflandırıldı. Hepsinin detaylı raporu şu anda çalışma odanızda.”

 

“Birazdan bakacağım.”  

 

Zephyr ağrımaya başlayan başını ovuşturdu ve ellerini arkada bağlamış bir şekilde çalışma odasına gitti. Son günlerde kabuslarına giren kağıt yığını masasının üzerinde, bir dağ misali duruyordu.

 

Zephyr bu manzarayı görünce tekrardan başını ovuşturdu ve masaya oturdu. İlk raporu aldı ve dikkatlice inceledi.

 

Şehir de tam olarak 10,522 vatandaş yaşıyordu. Bunlardan sadece 172’si okuma-yazma biliyordu. Geriye kalan 10,350 kişi ise hayatında eline kalem almamıştı. Bu kişilerin eğitimi büyük önem arz ediyordu ve en yakın zamanda halledilmeliydi. Okuma-yazma oranı en azından %20’lere çıkmalıydı, aksi takdirde ne yaparlarsa yapsın şehir cahillerle dolacaktı.

 

Bu yüzden okul yaptırmak ve öğretmen tayin etmek gerekiyordu. Ancak bunların masrafı o kadar fazlaydı ki hazineyi aşacak cinstendi.

 

Endişe etmeleri gereken tek şey bu olsaydı sorun olmazdı ama Zephyr aynı anda onlarca farklı tekneyi salmıştı denize. Her tekne çok hızlı hareket ediyor olsa da aynı miktarda para yiyorlardı. Örneğin askerlerin yaşama standartlarını artırmak ve eğitim için ayrılan minimum fon aylık 30 altındı.

 

Bu Zephyr’in şahsi hazinesindeki paranın 3/10’uydu.

 

Ayrıca vilayet arazisine saldığı araştırma ve imalat takımları da bir o kadar para tüketiyordu. Hizmetçilerin maaşı, halka hibe edilenler, araştırması için ayrılan fonlar… bunların hepsine astronomik ölçüde para akıyordu.

 

“Ya kendim kazanacağım ya da bir sponsor bulacağım.”

 

Her ay tüm işlere harcayacağı miktar ortalama 500 altındı. Bu diğer prensler ve prensesler için sorun yaratmazdı ama Zephyr için işler farklıydı. El koyduğu mallar, vergiler, şahsi hazinesi de dahil birçok gelir kaynağı zor karşılıyordu bu miktarı.

 

Raporları incelemeye devam ederken yeni kurduğu takımdan bir raporun geldiğini fark etti.

 

“Hmm… Sanırım uygun bir merkez bulmayı başardılar.”

 

Bir muhafızın başında olduğu araştırma takımı, gözden ırak bir araştırma merkezi kurmak için uygun alan bulmakla görevliydi.

 

Anlaşılmaz Yüceliğin Değişimler Kitabı’nı aldıktan sonra kendisine bir araştırma merkezi kurması gerektiğini fark etmişti. Ancak kardeşlerinin dikkatinden kaçması gerekiyordu. Aksi takdirde daha planlarını tamamlayamadan dikkatleri üzerine çekecek ve onları yakalama şansını tamamen kaybedecekti.

 

Bu yüzden tüm casusları ortadan kaldırmamıştı. Ona en yakın olanları hâlâ yanında tutuyor ve işe yaramaz prens kılıfında yaşamaya devam ediyordu.

 

Tüm bu riskler tek bir amaç uğrunaydı.

 

Tehlikeli gözükmemek.

 

Dük Delafontaine’ye verdiği gözdağı ve Kardinal Retz ile olan antlaşması çok tehlikeli bir oyundu. Ona sağlayacağı tek katkı nefes alması ve büyük resmi görebilmesi için biraz zamandı. Neyse ki işe yaramıştı, elçi tüm otoriteye sahip olsa da karşısına geçince tir tir titriyordu.

 

Bu belirsizliğin ardına gizlenmiş çelişkiydi.

 

Araştırma takımının bulduğu yer Puslu Orman’ın kuzeydoğusundaki Gölge Sıradağı idi. Söylenilene göre birçok mağarasıyla çok karmaşık bir coğrafyası vardı. Kuşatılması imkansızdı ve son derece güvenliydi. Ayrıca şehre pek uzak değildi, herhangi bir sıkıntı da ormana kaçabilirlerdi.

 

“Bu takımla ilgilenen şahıs Kraliyet Muhafızı Cornelian’dı sanırım. Sonrasında onu ve diğerlerini yemeğe çağırsam iyi olacak.”

 

Sıradaki rapora geçti ve incelmeye devam etti. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44379 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr