Bölüm 8: Asker Seçimi

avatar
302 1

Kralların Yolu - Bölüm 8: Asker Seçimi



Seriyi sadece okumanızı değil, anlamanızı istiyorum.


---

 

Garnizon Komutanı idam edildikten sonra ordudaki diğer üst subaylarda ayıklanmıştı. Ayıklanmadan sonra geride yüksek rütbeli kimse kalmamıştı. Bu yüzden emir komuta zinciri çökmüş, zaten umursamaz olan askerler son birkaç gündür hiçbir şekilde talim yapmamıştı.

 

“Majesteleri 13. Prens Zephyr Juna la Arcania teşrif etti!”

 

Sıraya dizilmiş bin askerin önünde otuzlu yaşlarını sonunda bir adam vardı. Dikkatlice askeri selamını vermişti. Ondan on metre ötede duran araca bakarken gözleri pusluydu.

 

Araç durduktan sonra muhafızlardan birisi kapıyı açtı ve dikkatlice prense eşlik etti.

 

Prens dışarı çıktığında kendi aralarında fısıldaşan askerler durakladı. Esneyen kişiler bile dikkat kesilmişti. Omuzlarına dökülen siyah saçlar ve ayışığı mavi gözleri, süt beyazı teni ve annesinden aldığı tilki benzeri yüz hatlarıyla son derece güzel bir görüntüye sahipti.

 

‘Kız olsaydı çok fazla talibi olurdu.’

 

Bunlar yüzbaşının aklından geçen düşüncelerdi.

 

‘Gerçi erkek haline de çok talip olacağına eminim.’

 

“Yüzbaşı Roalt ileri çık ve durum raporu ver!”

 

Zephyr sakin ses tonuyla afallamış askerleri rüyalarından uyandırdı. Yüzbaşı ismini duyduktan sonra ileri çıktı ve kampın şu anki durumunu anlatmaya başladı.

 

“Kamptaki yetişkin erkek sayısı dokuz yüz doksan sekizdir efendim! Hepsi temel eğitimi geçmiştir. Son zamanlarda sağlıklı beslenemedikleri için bir deri bir kemik kaldılar! Gereğinin yapılmasını arz ederim.”

 

Yeni valinin bir şeyi değiştirebileceğini umanlardan birisiydi Roalt. Zira Kylo gibi halk tabakasından birisi değildi. Koskoca ülkenin prenslerinden birisiydi yahu. Birçok destekçisi ve fon kaynağı olmalıydı.

 

“Anlıyorum. Bugün buraya bazı şeyleri kararlaştırmak ve garnizonu düzene sokmak için geldim. Kaptanlar bir kenara, diğerleri bir kenara ayrılsınlar. Sınav yapacağız.”

 

“Anlayamadım?”

 

 Roalt gülmemek için kendini zor tuttu.

 

“Kaptanlar sağ tarafa, diğerleri ise sol tarafa ayrılsınlar. Ayrıca bölük komutanları ise tam ortada sıra olsunlar. Bugün sınav yapıp durumunuzu ölçeceğiz.”

 

Zephyr’in sözleri sıralanmış askerler arasında huzursuzluğa neden oldu. Oldukça kibar rağmen askerlerin çoğu küfür ediyordu. Eğer karşılarındaki kralın çocuğu olmasaydı onu öldürebilirlerdi. 

 

“Siktir ya! Bir de bununla mı uğraşacağız?”

 

“Şimdiden eski günleri özledim.”

 

“Çabuk bitsin de kart oynamaya devam edelim.”

 

Garnizon askerlerinin hiçbir görevi yoktu. Kylo’nun göstermelik olarak burada duran, cüzi miktarlarda maaşlar alan ve yan gelip yatan kan emicilerden farklı değillerdi. Puslu Orman gibi doğal bir kalkan sayesinde Twilight’a hiç saldırı düzenlenmiyordu.

 

Kim yan gelip yatmak varken çalışırdı ki?

 

Özellikle boş bir amaç uğruna.

 

Roalt tam bir şey söyleyecekti ki valiye ve elçilerin başına gelenleri hatırlayınca sustu.

 

“Emredersiniz!”

 

Arkasını döndü ve askerleri yönlendirmeye başladı. Sızlananlar vardı elbet ama prensin acımasızlığını bildiklerinden seslerini yükseltmeye cüret edemiyorlardı.

 

Zephyr yanındaki muhafızlardan birisine döndü ve, “Leo onları sınamanı istiyorum.” dedi. 

 

“Nasıl isterseniz Majesteleri.”

 

“Askerlerin savaş ve muhakeme yeteneklerine bakacaksın. Kaptanların ise savaş düzeni yönetimi, esneklik, vurucu savaş gücüne ve muhakeme yeteneklerine bakacaksın.”

 

“An-Anlaşıldı.”

 

Leo prensin istedikleri karşısında hayrete düştü. Yapacağı tek şeyin onlarla savaşmak olduğunu düşünüyordu ama düşündüğü gibi olmadığı belliydi. Daha önce böyle kelimeleri duymamıştı.

 

Bunları nasıl ölçeceğini bilmediğini söylemek istemiyordu.

 “Sen sadece onlarla savaş, ben karar vereceğim.”

 

“Emredersiniz.”

 

Leo rahat bir nefes verdi ve sola ayrılmış sıradan askerlerin karşısına çıktı. 

 

“Benimle dövüşeceksiniz.”

 

Bunu duyan askerlerin yüzü bembeyaz kesildi. Leo kraliyet korumaları arasında düşük seviyede seviye de bulunuyordu. Takım kaptanlarından biri olan Roguelin ile karşılaştırılamazdı.

 

Fakat böyle olsa dahi buradaki kimse Tanrı tarafından seçilmemişti. Oysa Leo Tanrı tarafından seçilmişti ve ileri seviye mana sanatlarında ustalaşmıştı. Askerler arasında mana kelimesinin anlamını bilmeyenler bile vardı.

 

“Sadece fiziksel gücümü kullanacağım.”

 

Bu kelimeleri söylese de kimse rahatlamamıştı. Kimsenin öne çıkmayacağını anlayan Leo rastgele bir askeri işaret etti.

 

“Sen, ileri çık ve benimle dövüş.”

 

İşaret ettiği asker daha yirmili yaşların da cılız bir gençti. Dik duruşu kampta nadiren rastlanabilecek bir özellikti. Leo gencin gözlerine bakınca kendi gençliğini görmüştü. Onu seçmesinin nedeni de buydu. Her ne kadar aralarında yaş farkı çok az olsa da bir şeyler sezmişti.

 

“Evet, efendim!”

 

Genç asker korkusuz bir şekilde ileri çıktı. Gözleri yıllar boyu çektiği acılara rağmen parlıyordu. Adı Tony’di. Bu sene yalnızca yirmi ikisine basmış acemi askerlerden birisiydi. Askeriyeye vatanına hizmet etmek için katılanlarda değildi.

 

Çoğu gibi bedava yemek ve konak için gelmişti.

 

 Tony korkusuz bir şekilde Leo’dan beş metre ötede durdu. Askerlerin %60’ında sağlam bir silah yoktu. Twilight savaştan uzak bir bölge olduğu için Garnizon Komutanı tüm silahları satmıştı.

 

‘Duruşu o kadar kötü değil.’

 

Leo gözlerini Tony’e dikti ve kısa bir durum değerlendirmesi yaptı. Yavaşça avuçlarını açtı ve yalnızca kraliyet korumalarına öğretilen özel dövüş sanatından temel duruşunu aldı.

 

Karşısında sıradan bir asker olduğu için kılıç ve mana kullanamazdı. Yalnızca savaş yeteneklerini ve doğru kararlar verip veremeyeceğini öğrenmek istiyorlardı.

 

Tony yumruklarını kaldırdı ve basit bir duruş aldı.

 

“Başlayın!”

 

Tony, prensin verdiği komut sonucunda koşmaya başladı. Aradaki mesafe kısa olduğundan on metreyi aşması sadece saniyelerini aldı.

 

Yumruğunu korkusuzca savurdu.

 

Leo yumruğuna bakmadan ayağını hafifçe öne uzattı. Tony bir anda yere kapaklandı. Ne olduğunu bile anlamadan Leo’nun tekmesi midesine indi.

 

“Öhhö! Öhhö!“

 

Tony’nin gözleri yaşardı.

 

‘Tabii ki, bu kadar basit olacaktı.’

 

Leo askerlerin gözlerindeki korku ve şaşkınlığa baktıkça dudak büktü. Önündeki bu adam halktan birisiydi. Onun kullandığı dövüş sanatlarına nasıl ulaşabilirdi ki?

 

Ancak tam o anda görüş alanının dışından bir tekme geldi. Suratının ortasına korkutucu bir hızla geliyordu.

 

“Zayıf!”

 

Leo kafasını hafifçe geri çekti ve tekmeden kurtuldu. Ardından tekmeyi sol eliyle tuttu ve tekmenin sahibi olan  Tony’i bacağından kaldırdı.

 

Basit bir adamdı. Ne kadar güçlenirse güçlensin, ne kadar çalışırsa çalışsın asla bir kraliyet korumasına kafa tutamayacaktı.

 

Sonuçta kraliyet korumaları çok küçük yaşlardan itibaren eğitiliyordu. Kaptanlarda dahil olmak üzere hemen hemen her muhafız kandan denizlerde yüzmüştü. Strateji ve politika gibi şeylerde yetenekli olmasalar da savaş onların alanıydı.

 

Sıradan bir asker nasıl kafa tutabilirdi ki?

 

“Arkama geçsin.”

 

O sırada prensin sesi duyuldu. Sandalyesine kurulmuş dikkatlice askerleri inceliyordu.

 

“Emredersiniz.”

 

Leo kafa salladı ve Tony’i bıraktı.

 

“Prensin arkasına yürü ve uslu dur.”

 

Tony üzerini silkeledikten sonra kalktı ve prensin arkasına yürüdü. Tüm bu süreç ona bir şeyi kanıtlamıştı. Ne kadar çok çalışırsa çalışsın bir kraliyet korumasına asla kafa tutamayacaktı. Daha mana denen özel gücü bile kullanmamıştı ama sadece iki küçük hamlesi kendisini öldürmesi için yeterliydi.

 

Tony prensin arkasına geçtikten sonra ‘sınav’ devam etti. Eğitmen edasıyla rehberlik eden Leo, Tony’le olan mücadelesinden çok daha sert davranmaya başlamıştı.

 

Haliyle askerler birer birer dökülmeye başladı. Leo genellikle tek hamlede bitiriyordu işlerini. Sadece bir hamle ve nakavt. Askerler ne olduğunu bile anlamadan tepetaklak oluyordu.

 

Bu da kaptanlar arasında huşuya neden oldu.

 

Beş saat sonra.

 

Aydınlık yavaştan yerini karanlığa bırakırken Roalt’ın yönettiği son takım da tamamıyla yenildi. Bu, Leo’ya karşı yenilen onuncu takım ve kaptandı.

 

Bin kişiyle savaştıktan sonra Leo pek çok kez tükendiğini hissetmişti. Ancak mananın verdiği yenilenme gücü sayesinde yorgunluğunu atmış ve diri bir şekilde yeniden savaşmıştı.

 

“Sınavı geçen kaptan sayısı sadece iki mi? Sıradan askerler arasında ise sadece yüz kişi var. Bu çok kötü…” diye mırıldandı Leo, prensin arkasında dizilmiş askerlere bakarken. Roalt ve bir kaptan dışında diğer kaptanlar elenmiş ve kamptan atılmıştı.

 

Yüz kişi dışında kalanlar da aynı şekilde askerlikten atılmıştı.

 

Zephyr yavaşça yerinden kalktı ve askerlerin önünde ellerini arkada bağladı.

 

“Sizi seçerken önemsediğim şey ne yaşadıklarınız ne de görünüşünüz! Sizi seçerken önemsediğim tek şey potansiyelinizi göstermek için verdiğiniz çabadır! Burada olmanız sizin yeteneğinizin bir göstergesidir!”

 

Zephyr konuştukça askerlerin yüzündeki ifadeler değişti. Ne olacak diye düşünürlerken at arabalarının sesleri kulaklarını doldurmaya başladı. Kampa giren yirmi at arabası Zephyr’in arkasında durdu ve hizmetçiler arabalardan aşağıya akın etmeye başladılar.

 

“Neler oluyor?”

 

Roalt şaşkın bir şekilde arabadan inen hizmetçilere baktı. Bir anda masalar ortaya çıktı ve dikkatlice kampın ortasına serildi. Arkadan takip eden at arabalarından indirilen yemek kutuları açıldı ve masaların üzerine yerleştirildi.

 

“Her başarı bir ödülü hak eder! Yiyin dostlarım! Çünkü bundan sonra yemek için pek fırsatınız olmayacak.”

 

Askerler onun ne dediğini anlamasa da masaya oturmadan önce tereddüt bile etmediler. Lezzetli yemeğin kokusu hayatlarında hiç duymadıkları bir arzu duymalarına neden oluyordu. Kampta yedikleri yemekler sıradan halkınkinden yalnızca birazcık daha iyiydi. Onun dışında bu yemeklerden bir tanesi ile bile karşılaştırılamazlardı.

 

Roalt masaya oturduktan sonra masanın ortasındaki kızarmış tavuktan irice bir but kopardı ve büyükçe bir ısırık aldı. Çıtır tavuğun sıcak eti ağzında eriyordu adeta. Öyle lezzetliydi ki gözleri yaşardı.

 

Zephyr onlara baktı ve şarabından bir yudum aldı.

 

“Yarından itibaren Muhafız Leo sizin özel eğitmeniniz olacak. Size özel bir program hazırlayacağım ve herkes buna sadık kalacak. Gelişme kat edenler istedikleri şeyler ile ödüllendirilecekken başarısız olanlar yaptırıma maruz kalacak.”

 

Askerler Zephyr’e yemek için minnettardı ancak bu onu hemen kabullendikleri ve bir dediğini iki etmeyecekleri anlamına gelmiyordu. Askerler hayatlarından memnun olmayan kişilerdi.

 

Belki eğitim gerçekten işe yararsa prens için ölümü göze alabilirlerdi.

 

Nom, nom, nom!

 

Askerler gülerek yemeklerini yerken Leo kadehini kaldırdı.

 

“Kuzeyin Prensi Zephyr’in şerefine!”

 

Askerler bu ani slogan karşısında bir anlık afallasa da gülerek Leo’ya katıldılar.

 

“Kuzeyin Prensi Zephyr’in şerefine!” 


Beyinlerinin yıkandığının farkında değillerdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44379 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr