Bölüm 7: Anlaşılmaz Yüceliğin Değişimler Kitabı

avatar
341 1

Kralların Yolu - Bölüm 7: Anlaşılmaz Yüceliğin Değişimler Kitabı



 

“Üstat, nasıl devam edeceğim? Sınırıma geldiğimi hissediyorum. Halkın gözünde değerimi yükseltmek, askerleri eğitmek… Bunlar hakkında hiç bilgim yok.”

 

Zephyr önüne doğru süzülen platforma bakarken bu cümleleri söylendi. Sarayda iken derslerini güzelce alsaydı, şu anda bir şeyler yapabiliyor olurdu ama derslere katılmamış, kafasına göre davranmıştı.

 

Zihni planlar ile doluydu. Ancak elinde ne bir güç ne bir avantaj ne de halkın sevgisi vardı. Kardeşleri ile olan savaşa 10-0 geriden başlamıştı.

 

Alaca’nın portresi hafifçe solmaya başladı. Zephyr kaşlarını çatsa da tepki vermeden önce ne olduğunu izlemeye karar verdi.

 

Portre solarak kayboldu ve arkasında şu dizeleri bıraktı.

 

Şöhret mi şahsın mı,

Hangisi sana daha yakın?

Canın mı halkın mı,

Hangisi daha kıymetli?

Kazanmak mı kaybetmek mi,

Hangisi daha büyük dert?

 

Zayıflığın fazlası muhakkak ölümü getirir,

Gücün fazlası muhakkak büyük yıkım getirir.

Bu yüzdendir ki:

Neyin ne zaman yapılacağını bilirsen,

Kaybetmezsin.

Nerede duracağını bilirsen,

Tehlikeye düşmezsin.

 

Ve böylece kalıcı olabilirsin.

 

Herkes beni yüce ama anlaşılmaz bulur.

Benim anlaşılmaz halim yüceliğimden gelir.

Anlaşılmaz görünmeseydim çoktan ufalıp yok olmuştum.

 

Zephyr bu cümleleri anlaşılmaz buldu. Bakışları durgunlaştı ve yavaşça solan cümleleri kaybolmadan önce ezberledi.

 

Sarsılır!

 

Kükrer!

 

En başından beri çok az dikkat çeken yıldız yavaşça büyüdü ve birden yok oldu. Hemen ardından platformdaki oymalar ışıldadı ve Ejderhalar kükreyerek etrafa saçıldı. Bir tur Zephyr’in etrafında döndükten sonra gökyüzüne yükseldiler ve yok oldular.

 

Zephyr tüm bu olanları hayranlık ve şaşkınlık içinde izledi.

 

Açık konuşmak gerekirse hiçbir şey anlamamıştı. Ne demek istediğin, neyi ima etmek istediğini anlamak bir yana portrenin yok olmasına şaşırmıştı.

 

“Sanırım kendi başıma çözmem gerekecek.”

 

Büyük Yaşlı Alaca, tarihin gördüğü en yenilikçi liderlerden birisiydi. Kral ya da imparator olmasa da kimse onu sorgulamazdı. Zarafet Teknokrasi’sinde herkes ona güvenir, saygı duyar ve bir krala gösterecekleri hürmetten daha fazla hürmet gösterirdi.

 

Bu adam tam bir devlet adamıydı.

 

Aynı zamanda bir filozoftu.

 

Zephyr gözlerini kapattı ve gerçek dünyaya dönmeyi bekledi.

 

---

 

Tüm bunlar olurken yüzlerce kilometre ötede, genç bir adam eline geçen raporu okurken öfkeden köpürmekteydi. Karşısında korkudan titreyen siyah kıyafetli adam genç adamın üzerinde toplanan fırtına bulutlarını görünce soğuk bir nefes aldı.

 

Genç adam derin bir nefes aldı. Kafasının etrafında toplanmış fırtına bulutları dağıldı ve yerini sükunet aldı.

 

“Bizim bok torbasının bu kadar kurnaz olması beklenmedik. Sadece birkaç gün içinde şehirde nitelikli bir temizlik yaptı.”

 

Diğerleri Zephyr’i tanımıyor olabilirdi ama o çocukluktan beri onun yanındaydı. Küçük aptal kardeşi bu kadar kurnaz olamazdı.

 

“Ve bizim bundan hiçbir haberimiz olmadı, ha?”

 

Karşısındaki adama baktı.

 

Gözleri buz gibiydi.

 

Karşısındaki adamın vücudunu bir ürperti sardı. Genç konuştukça adamın yüzü beyazlıyordu. Zira istihbarattan sorumlu olan oydu. Gencin bir şey duymamış olması tamamıyla onun suçuydu. 


Ayrıca ekibindeki en yetenekli adam acımasız bir işkencenin ardından ölü bulunmuştu ve bu genç hiçbir şey yapmamıştı.  

 

“Arkasında birisi olmalı. Hocama haber verin, Zephyr’i ziyarete gidiyoruz.”


Ama bakması ve geri dönmesi gereken bir bir ailesi vardı, bu yüzden diyeceklerini yuttu. Hafifçe kafasını salladı ve gencin gözlerine baktı. 

 

Kendinden emin bir edayla, “Evet, Majesteleri!” dedi.   

 

---

 

Zephyr gözlerini yatak odasında tekrardan açtı. Odanın tatlı çiçek kokusuyla dolu havasını ciğerlerini doldurana kadar çekti ve etrafına baktı. Büyük Yaşlı Alaca’nın söyledikleri sürekli zihnin de tekrarlanıyordu.

 

Kelimelerin ardında büyük bir anlam yatıyordu ama anlayamıyordu.

 

‘Alan Amca’ya sorsam iyi olacak. Benden çok daha bilgili ve zeki, onun yardımını alırsam üstadın kelimelerinin ardında yatan anlamı kavrayabilirim.’

 

Yerinden kalktığı anda bir şey düşürdü.

 

‘Anlaşılmaz Yüceliğin Değişimler Kitabı’

 

Bir tuğla kalınlığında, yaklaşık yirmi beş santimetre uzunluğunda bordo bir kitaptı. Yazılar çok eski zamanlardan geldiğini kanıtlarcasına aşınmış, deniz mavisi rengindeydi. Üzerindeki yazı Arkana dilindeydi.

 

“Bu da ne?”

 

Etrafına bakındı birisi var mı diye, ancak kimseyi göremedi. Aslında kimsenin giremeyeceğinden emin olduğu söylenebilirdi. Zira oda her şekilde korunuyordu. Dışarıda iki, pencerenin altında ise üç muhafız nöbet tutuyordu.

 

 Her ne kadar endişelense de nihayetinde merakına yenik düştü.

 

Kitabı açtı ve biraz inceledi.

 

İlk sayfa da şunlar yazıyordu: Bu kitabı emekliye ayrılmadan önce, haleflerime ve halefimden sonra gelecek kişilere bir rehber niteliği taşıması için yazıyorum

 

Kitabın içeriğine biraz daha bakındıktan sonra her şey bir anda aydınlandı. İçeride yazan bilgiler öyle mest ediciydi ki Zephyr nefes almayı unuttu.

 

Kitap; Su Çemberi, Ateş Çemberi, Toprak Çemberi, Rüzgar Çemberi ve Boşluk Çemberi olarak beş farklı bölüme ayrılmıştı. Hepsi farklı bir konuyla ilgiliydi. Örneğin Su Çemberi devlet yönetimi ve ekonomi ile ilgiliyken, ateş çemberi Savaş Sanatı ve Ordu meseleleri ile ilgiliydi.

 

Ancak aralarında en çok dikkat çeken kesinlikle Boşluk Çemberi’ydi.

 

Çünkü bu çember sadece teknoloji ile ilgiliydi.

 

“Top üretimi, mekanizma sanatı, eğitim yöntemleri, sur yapımı ve daha niceleri… Huh… Tam da ihtiyacım olan şey!”

 

Tam olarak endişelendiği konularda bilgi almıştı. Artık böyle devam edebilirdi yoluna. Kral olmak için bu kitabı kullanabilir, şehri bu bilgilerle geliştirebilirdi.

 

‘Auroran İmparatorluğu’nda değişemeyecek tek şey büyünün üstünlüğüydü. Büyüyü tehdit edecek güce sahip bu teknolojiyi yok etmek istedikleri için onları imha ettiler. Şimdi anlıyorum.’

 

Zarafet Teknokrasisi çağının çok ötesinde bir teknolojiye sahipti. Auroran bu yüzden yok etmişti onları. Yoksa kıtada onlara tehdit olabilecek yeni bir güç filizlenecek ve kocaman bir çınar olacaktı.

 

Sorunun büyümesini beklemeden kökünü kazımışlardı. Zamanın Auroran imparatoru oldukça zeki birisiydi ve tüm düşmanlarını parmağında oynatacak kadar kurnazdı. Tarihin gördüğü en zeki ve anlaşılmaz adamlardan birisi olan Büyük Yaşlı Alaca bile imparatorun akıl oyunlarına yenik düşmüştü.

 

Tarih pek çok zeki ve aptal lidere tanıklık etmişti. Ancak aralarında dahi diğerlerinden sıyrılan ve gelecek nesle örnek olan kişiler vardı. Bunlardan birisi Büyük Yaşlı Alaca olacaktı ama kraliyet aileleri dışında bilgi alınabilecek birisi değildi.

 

Nedeniyse kilisenin uyguladığı sansürdü. Krallıklar nasıl Auroran İmparatorluğu’nun yaptıklarını olabildiğince gizlemiş ve kendilerini yüceltmek adına imparatorluğu ‘tiran’ ilan etmişse kilise de aynısını yapıyordu.

 

Zephyr Ateş Çemberi’ne geldi ve Büyük Yaşlı’nın yazdıklarına baktı. Düşünce yapısı Zephyr ile tamamen uyuşuyordu. Biraz okuduktan sonra aklındaki planlar yavaş yavaş tamamlandı ve yapacağı şeyden emin olmaya başladı.

 

‘İşimi yarıda bırakırsam bu benim yok oluşuma zemin hazırlayacak. Çoktan işime yaramayacak casusları temizledim ve hem düke hem de kardeşlerime göz dağı verdim. Ayrıda Kardinal Retz’i de tehdit ettim.’

 

Şu anda geri dönemeyeceği bir konumdaydı. Maalesef ki zihni dışında bir gücü yoktu. Aksi takdirde kendi işlerini kendisi halledebilirdi ya da suikaste uğramak konusunda endişe duymazdı.

 

Zephyr kitabı büyülü bir kabın içerisine koydu ve bir çantaya koydu. Bu gün ki işlerini bitirdikten sonra bu kitabı ezberleyecekti. Her sayfası dört yüz kelimeden oluşuyordu ve bine yakın sayfası vardı. Dört yüz bin kelimeyi ezberlemesi belki de aylarını alacaktı ama umurunda değildi.

 

Zephyr kitabı güvenceye aldıktan sonra odadan çıktı ve muhafızlar eşliğinde konağın girişine indi. Konaktaki durum düzelmişti. Hizmetçiler artık ona saygı ve korkuyla yaklaşıyor, bir dediğini ikiletmiyordu. Ayrıca sorunlarla başa çıkma yeteneğinden ve yönetimden korkan muhafızlar ise onun emirlerini yerine getirmekte tereddüt etmiyordu.

 

Bu büyük bir gelişmeydi.

 

“Kont Santis nerede?”

 

Ona eşlik eden dört muhafızdan yaşça büyük olanı yanıtladı, “Kont Santis yapması gereken önemli işler olduğunu, bir hafta içinde yanında hediyelerle döneceğini iletmemizi istedi.”

 

Zephyr’in kaşları hafifçe kalktı ama bir şey söylemedi.

 

“Anlıyorum.”

 

Alan bir şeyler planlıyordu ve Zephyr’e söylememişti. Zephyr bunun önemli gizli bir mesele olduğunu anladı.

 

“Kontu soran olursa onu etrafı incelemesi için görevlendirdiğimi söyleyin.”

 

“Emredersiniz.”

 

Zephyr başka bir şey söylemedi. Alan ve Roguelin farklı görevlerle meşgul olduğu için garnizona tek başına gidecekti.

 

“Arabayı getirin.”

 

Tıkırtı ve kişneme sesleri eşliğinde, zırhlı at arabası geldi. Muhafızlar arabanın içini kontrol ettikten sonra Zephyr vagona bindi ve kafasını avcuna dayadı.

 

Çok fazla planı vardı ama planları uygulamak için yeterli gücü ve adamı yoktu. Garnizonu düzgün bir şekilde eğitebilirse orta ve uzun vadede çok sayıda sağlam adama sahip olacaktı. Bu hayati önem taşıyan bir meseleydi.

 

Gücün hükmettiği dünya da en mutlak şey güçtü. Eğer yeterince güce sahip değilse bir sabah ansızın yok olabilirdi ve öldüğü sürece politika yapamazdı.

 

Düzgün olmayan yolda eziyet gibi geçen on beş dakikanın ardından garnizonun kampına vardılar. Kamp, bin askerin konaklamasına, talim yapmasına yetecek büyüklükteydi.

 

Kamp ilk başta boş gibi gözüküyordu ama araba kampa girince askerlerin kışladan fırladığını görmeye başladı. Bir çoğu giyemedikleri kıyafetleri ellerinde taşıyor ve sıraya geçerken hâlâ giymeye çalışıyordu.

 

Zephyr onların bu halini görünce kaşlarını kırıştırdı.

 

Güneş çoktan en tepedeydi ve bu askerler bırak talim yapmayı, yeni kalkıyorlardı. Yaklaşık bin yetişkin adam vardı burada.

 

“Umarım aralarında birkaç işe yarar adam vardır.” 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44385 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr