Çeviri: Lúthien Düzenleme: LordVioleGrace

Diğerleri bir şeylerin ters gittiğini anladı ve telaşlandılar. Hepsi onu yakalamak için o tarafa koştular ...

Ama aynı zamanda bu kadının hareketleri çok akıllıcaydı. Ne yaparlarsa yapsınlar ona yaklaşamıyorlardı. Aksine, birbiri ardına dayak yemişlerdi.

Birçok kez  üstesinden gelinmeyecek zorlu polislerden kaçmayı başarmışlardı ama bu kadar güçlü bir rakiple daha önce hiç karşılaşmamışlardı.

Kimdi bu kadın?

Ning Xi, yerde acıyla inleyen tüm o adamlara bakarken soğuk poker yüz ifadesini koruyordu. Zhuang Keer'in yanına doğru gitti.

"Xiao...Xiao Xi..." Zhuang Keer ona sıkıca sarılırken titriyordu.

Ning Xi üzerindeki trençkotu çıkarıp Zhuang Keer onunla sararken sakin kalmaya çalıştı.

"Xiao Xi! Dikkatli ol" Zhuang Keer, Ning Xi'in arkasındaki dövmeli adamın aniden ayağa kalkıp elindeki sopayla onun kafasına vurmaya çalıştığını gördü.

Ning Xi, aniden dönmeden önce dikkatlice Zhuang Keer'i duvara yasladı. Ning Xi geri çekilmek yerine ileri gitti ve o sopa ona gelmeden hemen adamın bileğine tekme attı. Sopa yere düştüğünde yüksek bir ses geldi. Ardından adam da yere yere yapıştı.

Yere düştüğünde bile bu kadının bu kadar hızlı hareket etmesini anlayamamıştı. Aslında, onun her hareketi ölümcül noktalara doğru vuruşlardı.

Ning Xi, yerdeki dövmeli adama baktı. Daha önce Zhuang Keer'e zorbalık yapan kişiydi. Sonra çömelip adamın yüzüne eğildi ve üst üste adamın yüzüne bir yumruk, bir yumruk ve bir yumruk daha attı ...

Kızın yüzü sanki dış dünyadan soyutlanmış, tamamen kendi dünyasında kaybolmuş gibi herhangi bir ifadeden yoksun şekildeydi. Robotmuş gibi adamın yüzüne peş peşe yumruklar attı. Boş depo, yumrukların şiddetli sesleriyle yankılandı ...

Adamın yüzü neredeyse tanınmayacak hale gelmişti ve Ning Xi'nin elleri de kandan kıpkırmızı olmuştu ...

O kanlar adama çok sert vurduğu için kızın kanı mıydı yoksa adamın mı anlaşılır değildi ...

Yine de durmadan vurmaya devam etti. Yumrukları sertti, gözleri ise cehennemden gelmiş şeytan gibi bakıyordu ...

Oradaki herkes şoktan aptala dönmüşlerdi. Az önce yere serdiklerinin ise yüzleri korku doluydu ve bacaklarını hissetmiyorlardı.

Zhuang Rongguang ve Zhuang Keer bile korkmuştu.

O anda, aniden Ning Xi'nin arkasından bir ses bağırarak, "Orospu! Dur! Ellerini kaldır!" dedi.

Önceki altın zincir kolyeli adam birden bire  Ning Xi'nin kafasına bir silah doğrultmuştu.

Zhuang Rongguang ve Zhuang Keer'in yüzleri düştü. "Xiao Xi..."

Ning Xi şimdi dikkatle ona bakmıştı. Dövmeli adamı itti ve ağzının köşesindeki sıçramış kanı silmek için elinin arkasını kullandı. Bakışları silahın üzerindeydi ...

"İki elini de kaldır! Buraya gel! Bütün kıyafetlerini benim için çıkar! " diye adam öfkeli bir şekilde bağırdı.

"Xiao Xi..." Zhuang Keer o kadar endişeliydi ki gözlerinin rengi kırmızıya dönmüştü. "Senin amacın ben değil miyim? Onu serbest bırakın!"

"Artık amacım sen değilsin! Bu fahişe dostlarımızın çoğuna zarar verdi. Kolayca gitmesine izin vereceğimizi mi düşünüyorsun? Olmaz!"

Dayak yiyen adamlar yavaşça ayağa kalktılar ve Ning Xi'nin etrafını sardılar. Atmosfer hiç olmadığı kadar gerilim doluydu.

"Rongguang, Keer'in gözlerini kapa." dedi Ning Xi sakince.

Zhuang Rongguang'ın vücudu, Ning Xi'nin emirlerine uymak için sendeleyerek çabucak Zhuang Keer'in gözlerini kapamıştı.

Zhuang Rongguang, Zhuang Keer'in gözlerini kapattığı anda, ateş eden silahların sesi bomboş gecede gökyüzünü sarmıştı.

Altın zincir kolyeli adam alnının ortasında kanlı bir kurşun deliği ile yere düştüğünde gözleri tamamen açık kalmıştı.

Ning Xi'nin elindeki silah, adamın düştüğü yere doğru yöneltilmiş bir şekildeydi.