Çeviri: Godctia Düzenleme: LordVioleGrace

Augustine, Amerikan ordusunun Şeytan için burada olduğunu düşünmüştü ama hepsi Ning Xi yüzündendi!

Bu adam, Ning Xi'nin karısı olduğunu söylemişti. O zaman, Şeytan ne alaka? Ning Xi Şeytanın karısı değil miydi?

Augustine’nin şüpheler için vakti yoktu, Ning Xi’yi vurduğunu asla kabul edemeyeceğini biliyordu. Bunun yerine, Ning Xi’yi tanımadığı ve bu adamın karısını kaçırmadığı konusunda ısrarcı oldu.

"Konuşmak istemiyor musun?" Lu Tingxiao ayağa kalktı ve adama baktı. "Denemek istersen seni konuşturacak bir sürü yöntem var."

Augustine’nin alnından terler boşanıyordu bu yabancı adama bakarken. Kendi kendine "Eğer bu adam yaptığımdan bu kadar eminse, o zaman yeterince kanıtı da vardır o yüzden doğruyu inkar etmenin anlamı yok daha fazla" diye düşündü.

"O kadın...onu...az önce kaçırdılar!" kısa bir süre sonra Augustine doğruyu söylemeye karar vermişti.

"Piç kurusu, neden Bayan Lu’yu kaçırdın?! Dökül!" Bir asker silahıyla tekrar Augustine’nin omzuna vurdu. Bu askerler hiç sabırlı değillerdi.

Can çekişen bir domuz gibi inledi Augustine, suratında yeni bir yara daha açılmıştı..

"Bayan Lu’yu kimin kaçırdığını söyle yoksa seni öldürürüm!" diye bağırdı askerlerden birisi öfkeyle.

Augustine’nin konuşmasını beklemeden Yüzbaşı Lu Tingxiao’ya doğru geldi ve kulağına "Bay Lu, az önce kameralara baktım ve hala Philadelphi’da olan başka bir grup karınızı kaçırmış" diye fısıldadı.

Lu Tingxiao kaşlarını çattı. "Başka bir grup."

Ning Xi kendini nasıl bir belaya bulaştırmıştı bu sefer?

"Ama, Bay Lu, bu insanlar...sıradan çetelerden değiller" diye açıkladı gergin biçimde Yüzbaşı ve askeri seviyede zırhlı araca ve ağır makineli tüfeğe baktı.

Yüzbaşının tarifini duyduktan sonra Lu Tingxiao aniden, "Karımı kurtaracağım." dedi.

"Ya bunlar?" Yüzbaşı Augustine ve adamlarına baktı. "Öldürelim mi hepsini?”

Lu Tingxiao kafasını salladı. Ning Xi’yi nasıl aşağıladıklarını ve kıyafetlerini nasıl parçaladıklarını hatırladı, bu yüzden soğuk biçimde "Amerikan ordusunun eşsiz bir sorgu sistemi olduğunu hatırlıyorum." dedi.

Yüzbaşı hemen anlamıştı. "Haha, anladım Bay Lu. Ben ilgilenirim siz merak etmeyin."

Lu Tingxiao hafifçe kafasını salladı. "Teşekkür ederim."

"Şunları kamyona bindirip götürün!" diye emir verdi Yüzbaşının yanındaki bir onbaşı. En ufak direniş göstermeden Augustine ve adamları zorla götürülüyorlardı.

Augustine ceset gibi kafasını saldı. Tang Ye’nin ona yaptıklarının büyük bir çaresizlik olduğunu düşündü ancak başına neler geleceğini bilmiyordu şimdi.

Amerikan ordusu sorgulama sistemi dünya üzerindeki cehennem olmalıydı.

Yarım saat sonra, Philadelphia’da bir yerlerde.

Şehrin üstünde iki savaş uçağı geziniyor ve bir sürü tank zırhlı aracı durdurmaya çalışıyordu yakınlaşarak.

Arabada ağır zırhlar olmasına rağmen bir tankla karşılaşmaya cesaret edemezlerdi. Ne de olsa, bunlar Amerikan tankıydı oyuncak araba değil.

O şeyden tek bir atış bile zırhlı aracı tamamen yok ederdi.

Feng Jin bu duruma şaşırmıştı, "Amerikan ordusu mu?"

Bu geceki hareketleri onları Amerikan ordusunun radarına almış olabilir miydi?