Çeviri: Godctia Düzenleme: LordVioleGrace

İki Amerikan askeri savaş uçağı ve beş Amerikan savaş tankı aniden Philadelphia'da belirdi ve Augustine'i ve adamlarını şokta bıraktı. O anda, Augustine’in Şeytan ve Tang Ye’ye olan kini kaybolmuştu. 

Öfkeli görünen silahlı gruplarla birlikte bir sürü kamyonda belirmişti.

Kısa süre sonra, beyaz bir askeri kamyon Augustine’in önünde durdu.

Kapı açıldı ve kamuflajı adam yere indi, kol şeritleri Yüzbaşı olduğunu belli ediyordu.

Yüzbaşı "Orada kal!" diye kükredi Augustine ve  adamlarına.

Sonraki anda, yüzlerce silahlı adam silahlarını Augustine’e doğrulttular. Augustine deliler gibi terliyordu. Bu Amerika’nın resmi ordusuydu!

Augustine hala hedeflerinin Şeytan olduğunu umuyordu çünkü çetesi Şeytan kadar efektif değildi.

"Tamam, peşinde oldukları kişi Şeytan olmalı!" kendini tasdikledi Augustine, resmi ordu seviyesinin sadece Şeytanın için gelebileceğinden emin biçimde.

Bir asker Augustine’e yaklaştı ve silahı doğrultarak "Adın ne?" diye bağırdı.

"Augustine Cavengish!" Augustine ismini söylerken gerginlikten alnı vıcık vıcık ter olmuştu.

"Piç!" diye bağırdı asker ve silahını Augustine’in suratına çarptı.

Augustine yere düştü darbeyle birlikte ve adamları hareket etmeye cüret edemediler. 20 adamından hiçbirisi Augustine saldırıya uğrayınca bir cm bile hareket etmediler.

"Bana onu ver!"

Augustine’in suratına doğrultulan silahtan merminin namluya sürülme sesi geldi, atışa hazırdı her an. "Ne...kimi? Kimi?" Augustine şaşkınlık içindeydi silah dipçiği yüzünden ve daha şaşırmıştı birisini ona vermeleri söylendiğinde. Ne hakkında konuştuklarından haberi yoktu.

"Seni piç, seni burada öldürürüm!" Asker ayağını kaldırdı ve Augustine’in göğsüne bastı, Augustine’in ağırlıktan bayılmasına sebep oluyordu neredeyse.

"Bay Lu bu mu?"

Bir arabanın kapısı açıldı ve Lu Tingxiao dışarı çıktı.

Lu Tingxiao kafasını salladı. Kameraya baktı ve bu adamın Augustine olduğunu doğruladı. Ancak, Augustine ve adamlarının yarı çıplak ve bedeninin yarısında koyu kan lekelerini görünce bir şey olduğunu anladı... ve belli ki Ning Xi şu anda onunla değildi.

"Karım nerede?" Lu Tingxiao askerleri durdu ve bir eliyle yere çömelip soğuk soğuk adama baktı.

"Kar...karın mı? Karın kim?" Augustine geri çekildi sırtı ve ellerinin üstünde sürünerek. Adamın korkunç aurası onu dehşete düşürmüştü.

“Ning Xi, bu sabah kaçırdığın kadın. Bacağından vurduğun hatta." Lu Tingxiao sakin konuşmaya çalışmasına rağmen soğuk bakışları Augustine’i titretiyordu.

"Ning Xi...Ben..ben onu tanımıyorum, başkasıyla mı karıştırıyorsunuz beni?"

Augustine taş kesilmişti. Bu kadın kim gerçekten?

Önce Şeytan vardı şimdi de Amerikan ordusu. Dahası Yüzbaşının bu adama nasıl saygıyla davrandığını görünce bu adam Binbaşı ya da belki de Albay olabilir miydi?!