Bölüm 123.2 : Ya Damatlık Ya Bedbahtlık! (2)

avatar
5414 8

Heavenly Jewel Change - Bölüm 123.2 : Ya Damatlık Ya Bedbahtlık! (2)


Çevirmen : Clumsy 

 

Zhou Weiqing’in yüzünde bir panik belirdi. Tabii ki esas düşüncelerini Shen Bu’ya belli edecek değildi. Bu yüzden sakin bir şekilde sordu: “İkinci seçeneğim nedir?”

 

Shen Bu, Zhou Weiqing’in yüzündeki ifadeden oldukça memnundu. Kimsenin bile isteye Külhanbeyi Taburuna gidebileceğine ihtimal vermiyordu. Şahsen 6-Cevherli haliyle Külhanbeyi Taburundaki düzenbazlara komuta edebileceğini sanmıyordu. “İkinci seçeneğin çok daha basit. Bugün kardeşimi aşağıladın ve onun saygınlığını geri kazanmasının tek yolu evlenmeniz.”

 

“Ne?!” Zhou Weiqing kızın kendisini bir şeye zorlayacağını tahmin ediyor ama böyle bir talebi hiç beklemiyordu. Aslında bu istek bir bakıma onun yararınaydı… ama böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün müydü ki?

 

Zhou Weiqing’in şaşkın ve hafiften mutsuz suratını gören Shen Bu sinirlenmişti. “Zhou Küçük Şişman! Kardeşimi kendine layık bulmuyor musun?! Seninle uzlaşabilmek için fazlasıyla taviz verdim; buna rağmen şu tipinle kardeşimi beğenmedin mi? Eğer onu aşağılamış olmasaydın ve yeteneğini iyi bulmasaydım böyle bir konuyu açar mıydım hiç? Onunla evlenmeyi kolay iş zannetme, bu yalnızca bir nişan. Onunla gerçekten evlenebilmen için seni iyice gözlemlemem ve başka bir sorun çıkmayacağından emin olmam gerekiyor.”

 

Shen Bu’nun ifadesini ve bağış yaparmış gibi bir havaya büründüğünü gören Zhou Weiqing, sakinleşti ve geleneksel dürüst gülümseyişini takındı. “Alay Komutanım, bu kadar derde girmenize gerek yok. Kardeşinizle evlenmeyeceğim, benim kendimi adadığım başka biri var. Madem iki seçenek sundunuz, ben ilkini tercih ediyorum.”

 

“Ne dedin sen?!” Shen Bu’nun suratından şaşkınlık akıyordu. Zhou Weiqing’in bu seçimine akıl sır erdiremiyordu. Külhanbeyi Taburunu tüm şartlarıyla anlatmış olmasına rağmen kardeşiyle evlenmek yerine oraya gitmeyi seçmişti. Shen Bu’nun ifadesi iyice çirkinleşti.

 

“Zhou Küçük Şişman, Külhanbeyi Taburunun şartlarını abarttığımı mı sanıyorsun? Sana şöyle söyleyeyim, aslında az bile anlatmıştım. Orada başına her şey gelebilir, görüp görebileceğin en kötü ortam. Buna rağmen kardeşim yerine o taburu mu seçeceksin?”

 

Zhou Weiqing, iç çekerek cevapladı: “Bu teklifi beğenmemiş değilim ama kardeşinizle evlenemem. Çok sevdiğim bir karım var zaten, ona ihanet edemem.” Bu sözleri çok barışçıl ve ifadesiz bir şekilde dile getirmesine rağmen gözlerindeki kararlılık açıkça görülebiliyordu.

 

“Yalnızca 17 yaşındasın ve çoktan evlendin mi? Bana bahaneler uydurmaya mı çalışıyorsun?” diye bağırdı Shen Bu.

 

Zhou Weiqing kafasını sallayarak anlattı: “Onunla 13 yaşımdayken tanıştım. Bana yetişim yapmayı o öğretti, beni Cennetsel Cevher Ustaları dünyasına o soktu. Cevherimi Uyandırmamı sağlayan onun bedeniydi. Bana duygunun, aşkın ne olduğunu o gösterdi. Onunla geçirdiğim her dakikaya, her saate, her güne hazine gözüyle bakıyorum ve bana gerçek bir erkeğin nasıl olması gerektiğini aşılayan da onun hassaslığıydı.”

 

Shen Bu kaşlarını kaldırarak sordu: “Madem öyle neden şu an yanında değil?”

 

Zhou Weiqing cevap verdi: “Evet, şu an beraber değiliz… çünkü o benden çok daha yüksek, asil bir aileye ait ve bense dağılmış bir ailenin çocuğuyum. Nasıl onunla evlenebilirim ki? Kuzeye gelme sebebim de bu; adımı duyuracak ve onunla evlenecek güce sahip olduğumu kanıtlayacağım.”

 

Shen Bu bir müddet soğuk bakışlar attıktan sonra konuşmaya devam etti: “İstediğin kadar masal anlatabilirsin, cidden sana inanacağımı mı sanıyorsun? Bazen çok asil ve mütevazisin, bazense dobra ve hakkaniyetli; oyunculuk yeteneklerinin mükemmel olduğunu sanıyorsun herhalde? Ne yazık ki bana sökmez. İyi, Külhanbeyi Taburu olsun o zaman. Raporunu ver ve orada hayatta kalmaya çalış bakalım. Hmph, bize yaşattığın utancın öcünü almazsam bana da On Altıncı Alay Komutanı demesinler. Kararından pişman olsan bile artık çok geç… Korumalar!”

 

Birkaç şahsi koruma bir anda ortaya çıktı. “Komutanım?”

 

Shen Bu ciddi bir şekilde konuştu: “Zhou Küçük Şişmanı ve küçük takipçisini dinlenmeleri için çadıra götürün. Yarın sabah transfer emri geldiğinde Külhanbeyi Taburuna gidecekler.”

 

Zhou Weiqing tartışmaya yeltenmedi ve usulca korumaları takip etti. Aslında Shen Bu’nun ağzından Külhanbeyi Taburunu duyduğu anda oranın kendisi için en uygun ortam olabileceğini düşünmüştü. Külhanbeyleri? Düzenbazlar? Kendisi de onlardan biri değil miydi? Bu konudaki gücüne ve kabiliyetine oldukça güveniyordu.

 

Zhou Weiqing Külhanbeyi Taburunda yapabileceklerini düşünürken, Shangguan Fei’er’le paylaşacağı geçici çadıra ilerledi. Bu ‘tek kişilik’ çadırı birlikte kullanacaklardı.  

 

Çadır oldukça küçüktü ve içeride ayakta durabilmeleri bile mümkün değildi. Özellikle de Zhou Weiqing’in boyu ve kilosu oturduğunda bile sorun yaratabilirdi, yan yana yatarak sığmaları bile bir hayli zor olacaktı.  

 

Çadırı gören Shangguan Fei’er, hemen kıpkırmızı kesildi. Tabii ki yüzündeki maske sayesinde kimse bu kırmızı suratı göremiyordu.

 

“Ne? Burada mı kalmak zorundayız? Başka bir yer olamaz mı?” Shangguan Fei’er, onlara önderlik eden korumalara dönmüştü.

 

Korumalardan biri dudaklarını büzerek yanıtladı: “Alay Komutanını gücendirdikten sonra uyuyacak bir yeriniz olması bile mükemmel. Neyse, yarın ikiniz de Külhanbeyi Taburuna gideceksiniz. Şansınız varken huzurlu bir uyku çekin. Oh bu arada, alay Komutanı ikinize akşam yemeği verilmeyeceğini söyledi.”

 

Korumalar bu sözler eşliğinde alanı terk etti. Shangguan Fei’er çok sinirliydi ama öfkesini kusabileceği bir ortam yok gibi görünüyordu. Bakışlarını Zhou Weiqing’e çevirdiğinde, onun kendi dünyasına daldığını, önündekileri görmüyor bile olabileceğini fark etti.  

 

“Oei, dünyadan Zhou Küçük Şişmana! Bu minicik çadırda nasıl uyuyacağız?” Shangguan Fei’er bacağını kaldırmış ve Weiqing’i ufak bir tekmeyle dürtmüştü.

 

Zhou Weiqing sonunda dalgınlığından kurtuldu ve önlerindeki küçücük çadıra bakakaldı. Sonra da kendi kendine mırıldanmaya başladı: “Bu beni bir hata yapmaya zorlamıyor mu?”

 

“Ne dedin sen?!” dedi öfkeli Shangguan Fei’er.

 

Zhou Weiqing hemen sözlerini değiştirdi: “Yani… Sen içeride uyu, ben dışarıda bekler ve seni korurum.”

 

Shangguan Fei’er içinden bir oh çekti. Zhou Weiqing geceyi beraber geçirmek isteseydi kabul edip etmeyeceğini bilmiyordu. Hiçbir şey olmasa bile, bir kızla erkeğin böyle küçücük bir çadırda birlikte uyuması…nasıl olurdu ki?

 

“Böylesi daha uygun. Madem öyle, ben uyumaya gideyim.” Shangguan Fei’er, çadırın girişini kaldırdı ve içeri girmeye hazırlandı. Bu esnada Zhou Weiqing’i tehdit etmeyi de ihmal etmemişti: “Hislerim oldukça keskindir, eğer gece çadıra girmeye cüret edersen… Hmph hmph, bir şeyleri kesebilirim!”

 

Bu sözlerden sonra da çadıra doğru adımını attı.

 

Ancak “Dur bir dakika!” diyen Zhou Weiqing, kızı kavrayarak durdurdu.

 

“Ne yapıyorsun? Bırak beni!” Pis düşüncelere dalmış olan Shangguan Fei’er, pek iyi bir durumda değildi. Aniden Zhou Weiqing tarafından kavranınca da ürkek küçük bir kuş haline gelmiş ve birkaç yard sıçrayarak temkinli bakışlar atmaya başlamıştı.

 

Zhou Weiqing, kafasını çaresizce sallayarak çadırın içine uzandı. İçeriden gelen birtakım gürültüleri, dışarıya atılan birkaç kokulu battaniye takip etti. Sonra da Rüzgar Nitelikli Cennetsel Enerjiyle içeriyi havalandırdı ve kötü kokuyu dışarı attı. İçeriyi ferah bir havanın doldurması çok sürmemişti.  

 

Zhou Weiqing, işini tamamlayarak eğildi ve çadıra girdi. Uzaysal Yüzüğünden çıkarttığı temiz battaniyeleri yerleştirerek bir yatak haline getirdi. Tek bir yatak yaptıktan sonra da dışarıya çıkarak Shangguan Fei’er’i içeri davet etti.

 

Zhou Weiqing tüm bunlarla ilgilenirken, Shangguan Fei’er onu izlemekle yetinmiş, Weiqing’in kendisi için yaptığı şeyleri görmek kalbine bir sıcaklık yerleştirmişti.

 

Anneleri olan Tang Xian, daha hiçbir şey hatırlayamayacakları bir çağdayken Bing’er’i alıp gitmişti ve Shangguan Fei’er ile Shangguan Xue’er, anne sevgisini tatmadan büyümüştü. Babaları Shangguan Tianyue onları seviyordu ama Cennetin Yayılma Sarayının İkinci Efendisi olarak hem kendi yetişimi hem de Cennetin Yayılma Sarayı meseleleriyle ilgilenmek zorundaydı. Haliyle iki kardeşi büyüten hizmetliler olmuştu.

 

Bir çocuğun ebeveynleri yerine hizmetliler tarafından büyütülmesi nasıl bir his olabilirdi?! Kesinlikle kıyaslanabilecek bir şey değildi. Büyük Aziz Arazilerin en iyisi olan Cennetin Yayılma Sarayında büyüyen Shangguan Fei’er'in kalbi bugüne dek hiç bu şekilde ısınmamıştı.

 

Shangguan Xue’er ve Shangguan Fei’er yapısal olarak birbirine hiç benzemezdi; biri soğuktu, diğeri ise afacan. Ama ikisinin kalpleri de annesizliğin verdiği katılıkla doluydu.  

 

Zhou Weiqing’in yaptığı iş başka insanlara  basit, hatta çok normal gelebilirdi. Ama bu basit, dürüst ve ilgili davranış, Shangguan Fei’er’in gözlerini yaşartacak kadar etkili olmuştu.

 

“Bir yatak daha hazırla.” dedi Shangguan Fei’er kibar bir ses tonuyla.

 

“Ahh?” Zhou Weiqing afallamış bir halde kafasını kaldırmıştı.

 

Shangguan Fei’er kafasını çevirdi. Neyse ki yüzünde maske vardı, yoksa Zhou Weiqing, yüzünün aldığı kırmızılığı fark edebilirdi.

 

“Kuzeyin havası çok soğuk, bu gece de güçlü bir rüzgar var. Donarak ölmeni istemem. O zaman döndüğümde Bing’er’e nasıl hesap veririm? İkimiz de Cennetsel Cevher Ustalarıyız, geceyi yetişim yaparak geçirebiliriz. Çadır büyük olmasa da oturup yetişim yapmamıza yetecektir.”

 

Ne yazık ki Zhou Weiqing’in aklı Külhanbeyi Taburu ve orada gerçekleştirebilecekleriyle tamamen doluydu. Bu yüzden Shangguan Fei’er’in kadınsı hareketlerini fark edememişti. Onayladığını belli eden bir ses çıkararak ikinci bir yatak serdi ve hiç tereddüt etmeden, kararlı bir şekilde içeriye girerek oturdu.

 

#Baldız fena kaptırıyor kendini. Ufacık bir şefkate tav oldu hemen.
Weiqing'in de karıma nasıl ihanet ederim falan demesine gıcık oldum. Tian'er'le yatarken hiç ihanet etmedin zaten, o sayılmazdı. Neyse sakinim.
Ben usulca bir sonraki çadırlı bölümümüze geçiyorum. Hadi kazasız belasız görüşelim inşallah!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr