Bölüm 123.3 : Ya Damatlık Ya Bedbahtlık! (3)

avatar
5402 10

Heavenly Jewel Change - Bölüm 123.3 : Ya Damatlık Ya Bedbahtlık! (3)


Çevirmen : Clumsy 

 

Shangguan Fei’er hafifçe kızardı ve kısa bir tereddütten sonra dudaklarını ısırarak çadıra girdi. Zhou Weiqing’in karşısına geçti, bağdaş kurdu ve yetişime başladı; ama ondan mümkün olduğunca uzak durduğundan emin olmayı da ihmal etmedi.

 

Çadırın içi Zhou Weiqing tarafından havalandırılmıştı ve küçük olmasına rağmen göreceli olarak temiz ve konforlu sayılırdı. Ama küçücük alanda oturan iki kişi, birbirlerinin kalp atışlarını bile işitebiliyordu. Shangguan Fei’er, yüzünün hafifçe yanmaya başladığını hissetti.

 

Maskesini boyun kısmından başlayarak dikkatli bir şekilde çıkarttı ve hoş bir kırmızılığa ulaşmış olan güzel yüzünü gözler önüne serdi.

 

Ne yazık ki Zhou Weiqing bu güzel manzaraya şahit olacak durumda değildi. Külhanbeyi Taburunu düşünerek Ölümsüz İlahi Teknik yetişimi yapmaya fazlasıyla odaklanmış haldeydi.

 

Shen Bu’nun tariflerine göre Külhanbeyi Taburu, Zhou Weiqing’in planlarını başlatması için ideal ortamdı. Weiqing, normal komuta yapısından bir hayli uzak olacak, fazla emir almayacak, hatta başkalarının gözünde tam anlamıyla ordu üyesi dahi sayılmayacaktı. Üstelik Külhanbeyi Taburuna gönderilen askerlerin tamamen güçsüz olma ihtimali yoktu. Sonuçta bir külhanbeyi veya düzenbaz olarak hayatta kalmak kolay bir iş değildi.

 

Tabii ki Shen Bu’nun da söylediği gibi bu taburu kontrol etmek pek kolay olmayacaktı, yani Weiqing’in en kötüsüne de hazırlıklı olması gerekiyordu.

 

Mu En, Zhou Weiqing’e daima en kötü senaryoyu düşünmesi gerektiğini öğretmişti. Eğer o en kötü senaryonun az da olsa kabul edilebilirliği ve yaşanabilirliği varsa, bu işe cesaret edilebilirdi. Eğer yoksa tekrar düşünülmesi gerekirdi.

 

Külhanbeyi Taburunda en kötü senaryo kovalanmak olurdu. Zhou Weiqing, orada ölebileceği ihtimalini göz önünde bulundurmuyordu; hem kendi gücüne olan güveni sağlamdı hem de yanında iki Buzlu Ruh Cennetsel Ayısı ve Gümüş İmparator Minik Kırmızı Benek olacaktı. Shangguan Fei’er’i saymıyordu bile. Haliyle ölüm konusunda endişelenmesine gerek yoktu.

 

Shangguan Fei’er, sessiz bir şekilde Zhou Weiqing’i izliyordu. Bu kerata kendisine bakmaya bile tenezzül etmiyordu. Utanıyor falan mıydı ki acaba? Hmph! Eğer o bile utangaç olabiliyorsa dünyadaki herkesin utangaç olması lazımdı! “Hmph! Düzenbaz!” diye mırıldandı kendi kendine.

 

Çadıra girene dek Zhou Weiqing’in kendisine yönelik bir hamlesi olabileceğini düşünmüştü. Ama onun bu kadar iyi davrandığını görmek hafif bir hayal kırıklığına yol açıyordu. Bu tam olarak kadınların paradoksuydu. Bazı eşsiz şartlar altında böyle garip bir hisse kapılmaları mümkündü.

 

O gece Zhou Weiqing’in fazlasıyla uslu durabildiği kanıtlandı ve güneş gökte yükselene dek yetişim yapmayı sürdürdü.

 

Çadırın güneşe karşı ‘koruması’ pek böbürlenilecek gibi değildi. Sabah olduğunda çadır tamamen aydınlanmış ve ısınmıştı.

 

Gözlerini açan Zhou Weiqing, bir nevi trans halinde olduğunu hissetti. Gözlerinin önünde uzun süredir özlemini çektiği aşırı tanıdık bir yüz vardı.

 

Çadıra giren ışıklar kızın yüzüne iniyor ve narin parıltılar bu tanıdıklığı iyice güçlendiriyordu! Zhou Weiqing’in kalp atışları hızlandı ve bilinçsizce o güzel dudaklara doğru eğildi.

 

Ancak o dudakların sahibinin uyku mahmuru gözleri bir anda açılmıştı. Tabii yüzüne yaklaşan iri suratı gördüğü anda da şaşkınlıkla geriye sıçradı ve bacaklarını da bilinçsizce önündeki adama geçirdi.

 

Zhou Weiqing’in göğsüne ulaşan bacak onu hassas hislerinin ortasında yakalamıştı. Ve bir yırtılma sesiyle birlikte çadırı delip geçerek dışarıya doğru havalandı.

 

*Swoosh* Shangguan Fei’er de arkasından gitti. Az önce attığı tekme pek hafif olmamıştı ama neyse ki içerisinde Cennetsel Enerji yoktu.

 

“Zhou Küçük Şişman! Ne yapmaya çalışıyordun!?” Shangguan Fei’er kızgın bir şekilde bakarken, Weiqing de göğsünü ovuşturarak ayağa kalkmaya çalışıyordu.

 

Zhou Weiqing acı bir şekilde gülümseyerek cevap verdi: “Uhhh… kimlik karışıklığı… Bilerek olmadı.”

 

Kimlik karışıklığı mı? Aslında Shangguan Fei’er pek kızgın değildi; sonuçta bu ilk öpülüşü olmayacaktı. Eğer gerçekten onu…ehh…ilk seferi değildi sonuçta…Ne yazık ki Zhou Weiqing’in ağzından çıkan ‘kimlik karışıklığı’ kelimeleri bir varil barut etkisi yaratmıştı.  

 

Shangguan Fei’er, öfkeli bir dişi kaplan edasıyla Weiqing’in üzerine atıldı. “Düzenbaz! Piç! Sana kimlik karışıklığı neymiş göstereceğim…!”

 

Sevgili Küçük Şişmanımızın zeminle buluşma sesleri her yöne yankılansa da çığlık atmaya cüret edememişti. Sonuçta Shangguan Fei’er kılık değiştirmemişti ve ilgi çekmeseler iyi ederlerdi; eğer biri onları görürse tüm çabaları boşa çıkardı.

 

Ama bir müddet katlanan Zhou Weiqing, daha fazla dayanamadı. Shangguan Fei’er Cennetsel Enerji kullanmamasına rağmen öfkeli haliyle oldukça vahşiydi ve Weiqing’i başı dönene dek sağdan sola fırlatmıştı.

 

“Yeter! Delirdin mi sen?! Alt tarafı bir hataydı işte, kimlik karışıklığı olduğunu söylemiştim!”

 

*PENG* “Daha çok kimlik karışıklığı yapacaksın, merak etme sen!”

 

“Kadın kahramanım… merhamet et… yeter ama artık!”

 

*PENG*

 

*PENG**PENG*

 

“Hmph! Bir kaplan gücünü göstermezse cılız bir kedi sanılabilir tabii!” Zhou Weiqing daha fazla dayanamayacaktı.

 

Mutlak Gecikme, Rüzgarın Prangaları, Karanlığın Dokunuşu ve Yıldırım Eziyeti. Dördünü de eşzamanlı olarak Shangguan Fei’er’e ulaştırdı.

 

Öfkeli Shangguan Fei’er, bunun Depolanmış Yetenek kullanmayı yasakladıkları pratik dövüşlerinden biri olmadığını tamamen unutmuştu. Yetişim seviyesi Zhou Weiqing’in fazlasıyla üzerinde olsa da gafil avlandığı için bu dört güçlü Yeteneğe yakalandı ve bedeni yerinde donakaldı.

 

Bu fırsatı değerlendiren Zhou Weiqing, kızı kavradı, sol elini boynunun arkasına koydu ve onu yerinde sabitledi. Sonra da bacaklarına yapıştırdı ve sıkı kalçalarına şaplağı geçirdi.  

 

“Hmph! Bana sebepsiz yere vurmak neymiş göreceksin, madem borcunu ödemiyorsun, ben de şimdi hakkım olanı alırım!”

 

Shangguan Fei’er ilk başta çırpınmaya çalıştı. Ama omurgası kısıtlandığı için güç kullanamıyordu. Birkaç şaplaktan sonra da mücadele etmeyi bıraktı, Zhou Weiqing’in kucağında öylece yatmaya başladı.

 

Zhou Weiqing’in ilk üç darbesinde biraz güç işliydi ancak vuruşunu giderek yumuşatmıştı. Güzel kızlara karşı ‘dayanıklılığı’ daima bir hayli düşük olmuştu ve Shangguan Fei’er’e ciddi bir şekilde vurması imkânsızdı.

 

Yaklaşık bir düzine şaplaktan sonra, Shangguan Fei’er’in bedeni hafifçe titremeye başladı. Afallayan ve kızın hıçkırarak ağladığını işiten Zhou Weiqing’in eli havada donmuştu.

 

“Uhhm… neden ağlıyorsun ki? Sen beni sağdan sola atıp yumruklarken ben ağlamamıştım…” Zhou Weiqing, ne yapacağını bilemeyerek ve biraz da utanarak bakıyordu. Hızlıca elini gevşetti ve kızı serbest bıraktı.

 

“Piç… seni piç.” Shangguan Fei’er aniden kalktı ve Weiqing’i tekmeleyerek çadıra koştu.

 

Zhou Weiqing ise kafasını kaşıyarak mırıldanmaya başladı: “Esas dayak yiyen ben değil miydim? Bu Cennetin Yayılma Sarayının Küçük Şeytan Kızı kesinlikle adının hakkını veriyor. Bu neyin nesiydi ki şimdi?”

 

Tam Zhou Weiqing de çadıra dönecekti ki kendisine yaklaşan askerleri fark etti. Bunlar Shen Bu’nun şahsi korumalarıydı.

 

Sağ öndeki adamın ellerinde, başında kırmızı tüy takılı bir başlık ve bir set zırh vardı. Arkasındaki adam da komutan mührü, plaketler, birkaç askeri üniforma ve benzeri şeyler taşımaktaydı.  

 

Onları gören Zhou Weiqing, çadıra dönmek yerine dışarıda durarak yaklaşmalarını bekledi.

 

Dün de görüşmüş oldukları koruma, zırhı Zhou Weiqing’e uzatırken alaylı bir ses tonu kullanmıştı: “Tebrikler Tabur Komutanı Zhou. Bugün Külhanbeyi Taburuna Komutan olarak atandınız. Bunlar da sizin ve takipçinizin üniformaları ve Tabur Komutanlığı için gerekli ekipmanlar. Lütfen üzerinizi değişin de Külhanbeyi Taburuna kadar size eşlik edelim.”

 

Eşlikmiş… bunun yönlendirme olduğu… ve Külhanbeyi Taburuna gittiklerinden emin olma amacı taşıdığı çok açıktı.

 

Zhou Weiqing yine de uyum sağladı. Hafifçe gülümseyerek üniformaların bir tanesini çadırın içine, Shangguan Fei’er’e fırlattı. Kendisi de orada bir set üniforma ve zırh kuşandı. İri bedenine geçirdiği zırhı ve kırmızı tüylü başlığıyla cesur ve etkileyici bir hava kazanmıştı.

 

Ayrıca uzun bir kılıç ve tanıyamadığı bir metalden yapılı plaketini de teslim aldı. Plaketin üzerinde Külhanbeyi Taburunun esas ismi olan ‘Eşsiz Tabur 1’ yazılıydı.

 

Zhou Weiqing Plaketi aldı ve kılıcını yerleştirdi. Kalbi garip bir hisle dolmuştu. Tabur Komutanlığı. İşler ne çabuk değişmişti ama. Resmen bir Tabur Komutanı olmuştu ve bin kişiden sorumluydu!

 

Shangguan Fei’er de kılık değiştirmiş bir şekilde çadırdan ayrıldı. Bedeni Zhou Weiqing’inkinden çok daha narindi ve ekipmanları da daha basit görünümlüydü. Sıradan bir üniformanın üzerine geçirilen hafif deri bir zırh ve sade bir bıçak.

 

Yirmi koruma, son derece doğal bir şekilde ikiliyi aralarına aldı ve lider konuşmaya başladı: “Tabur Komutanı Zhou, atlarınız ana kapıda hazırlandı. Yola çıkalım lütfen.”

 

Zhou Weiqing hafifçe gülümseyerek karşılık verdi: “En azından çıkmadan önce kahvaltı yapmamıza izin verirsiniz, değil mi?”

 

Koruma yanıtladı: “Üzgünüm, artık On Altıncı Alayımıza ait olmadığınız için kahvaltınızı hazırlamadık.”

 

Zhou Weiqing başını sallayarak onayladı: “Peki madem, gidelim.” Bu sözlerle birlikte, öfkeden kudurmak üzere olan Shangguan Fei’er’i beraberinde sürükledi. Ve yirmi korumanın ‘eşliğinde’ yola düşüldü.  

 

On Altıncı Alayın tam dışında yirmi iki sağlam at mevcuttu. Sonuçta en ön sırada yer alan Külhanbeyi Taburuyla aradaki mesafe uzundu.

 

Atlara binen topluluk, bir toz bulutu eşliğinde kuzeye doğru yöneldi.

 

İki kardeş Shen Bu ve Shen Yi, resmi zırhlarını giyinmiş bir halde ana kapıda durarak Zhou Weiqing ve Shangguan Fei’er’in gidişini izlemekteydi. Shen Yi, kaşları hafifçe kalkarak şöyle dedi: “Abla, bunu yaparak fazla ileri gitmedik mi? Sonuçta o Zhou Küçük Şişman gerçekten güçlü ve yetenekli biri!”

 

Shen Bu soğuk bir humph eşliğinde yanıtladı: “Ne olmuş yetenekliyse? Emirleri dinlemediği müddetçe yetenek orduda ne işe yarar ki? Bir müddet Külhanbeyi Taburunda çile çekmesine izin verelim; geri dönüp bana yalvarmaya başlaması çok sürmez. O zaman da… Hmph hmph.” Zhou Küçük Şişman’un dünkü eylemlerini düşünen kız, içinde yükselen öfkeye engel olamıyordu.

 

#Kadınların paradoksu çok doğru valla. Bir şeyi yapsanız suç, yapmasanız suç oluyor bazen. Ne istediğimizi bilmediğimiz anlar olabiliyor. Tabii 'arada sırada' canım, öyle her zaman değil. Bence çoğu zaman harikayız 
Bu arada Shen Bu da ceza niyetine gönderdi bizimkini ama tıpış tıpış dönmediğini görünce iyice sinirlenecek. Zaten orada 'düzenbazlar' var dediği anda iş bitmişti.
Bakalım nasıl tipler göreceğiz, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44225 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr