Bölüm 18: Pembe Saçlı Adam

avatar
465 3

En Güçlü Olacağım! - Bölüm 18: Pembe Saçlı Adam


Akhan gözlerini tekrardan açtığında tanıdık olan tavanı fark etti. Bu onu oldukça şaşırtsa da bunların gerçekçi bir rüya olduğunu düşündü.

 

“Tabii… Her ne kadar yaralanmış olsa da 3. Seviye bir Çay Ninesi’ni öldüremezdim. Hah, gerçekler çok acı.” Akhan başını tutarak doğruldu. Bilmediği bir nedenden dolayı başı çatlarcasına ağrıyordu. Boynu tutulmuş, belinde ağrılar hissediyordu.

 

“Sanırım gece gene garip pozisyonlarda uyudum. Dünya’dayken de sürekli acıyorlardı.” Akhan pencereden dışarı baktı ve doğan güneşi izledi. Bu aklındaki şüpheyi daha da belirginleştirdi.

 

O sırada Alçatun ve Alkan kapıdan girdiler. Akhan onlara baktığında Alkan’ın yüzündeki şüpheyi, Alçatun’un yüzündeki yaşları gördü.

 

Merakla Alçatun’a sordu, “Ne oldu abla? Bir sıkıntın mı var? İstersen benimle paylaşabilirsin.”

 

Alçatun’un yüzü ıslaktı. Gözlerinde belirgin bir endişe vardı, Akhan’ın konuştuğunu görünce hızla ona sarıldı. Akhan afallamıştı. Ne olduğunu tekrardan sormak isteyecekti ki Alkan’ın gözlerindeki belirgin öfkeyi gördü.

 

“Ne oluyor? Abim ilk defa bana bu kadar öfkeli bakıyor. Ayrıca ablam da benzer şekilde çok endişeli… Yoksa… Dün çocukları dövdüğümü ve paralarına çöktüğümü öğrendiler mi? Lanet olası herif! Demek beni sattın… Hah? Adı neydi onun… Ka-Ka—Neyse. Unuttum.” Akhan’ın beyni hızla çalıştı ve en olası ihtimali buldu. Hızla bahaneler uydurdu.  

 

“Hıkh- Öldün sandım.” Alçatun Akhan’a daha da sıkı sarıldı. Gücünü kontrol etmeyi unutmuştu. Bu yüzden Akhan’ın kemikleri çatırdadı.

 

“Öldüm mü?”

 

Alkan konuştu. “Seni Altın Aslan Ormanı’nda yarı ölü halde buldular. Sağ ve sol kolun kullanılmaz hale gelmişti. Sağ bacağında delikler, diyaframının birkaç santimetre altına ise sert bir cisim sıkışmıştı. Eğer zamanında müdahale edilmemiş olsaydı kesinlikle ölecektin.”

 

“Ağzından yel alsın Alkan!” Alçatun sinirle arkasını döndü. O anda ikisi birbiri ile tartışmaya başladı. Bu yüzden Akhan’ın yüzündeki şaşkınlığı fark etmediler.

 

“Demek bir rüya değildi! O zaman…” Akhan hızla zihnine odaklandı ve anılarında gezindi. Bu teknik öyle gizemliydi ki kendisi aramasa hatırlamayacaktı.

 

“Kara Ejder Formu! Buldum! Gerçekmiş!”

 

“Ehem! Her neyse, bunu sonra konuşuruz.” Dedi Alkan, ardından Alçatun’a baktı. “İzin verirsen Akhan ile yalnızca erkekleri ilgilendiren bir konu hakkında konuşacağım.”

 

“Tamam.” Diyen Alçatun rahat bir nefes verdikten sonra odadan ayrıldı.

 

Alkan’da bir sandalye alıp, Akhan’ın karşısına oturdu.

 

Kafasını eğip merakla sordu, “Şimdi anlat bakayım. Üçüncü seviye bir Çay Ninesi’nin Canavar Çekirdeği’ni nasıl ele geçirdin?”

 

Akhan düşüncelerinden sıyrıldı. “Şey…”

 

“Çaldın mı?” Alkan dikkatle sordu.

 

“Hayır…” Akhan nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. 3. Seviye bir canavarı daha 1. Seviye bile olmamış birisi tarafından öldürüldüğünü söylerse alacağı tek cevap; ‘Hassiktir lan’dı.

 

“Ölü olarak mı buldun?” dedi Alkan şüpheyle. En mantıklı cevap bu geliyordu.

 

Akhan cevapladı, “Sayılır. Ben ona saldırdığımda hayatı ince bir ipliğe bağlıydı. İlk saldırımda ölmüştü.”

 

“Hm, güzel. Çalmamış olman oldukça iyi. Bu bizi kurtarır.” Dedi, rahat bir nefes vererek. Alkan büyük bir yükün altından kaçmış gibi omuzlarını düşürmüştü.

 

“Kurtarır mı? İyi mi? Yoksa başka birisi mi avlıyordu?” Akhan dikkatle Alkan’a baktı. Abisinin oldukça korkusuz ve yiğit birisi olduğunu biliyordu. Bu kadar rahatladığına göre karşısındaki kişi oldukça zorluydu.

 

Alkan kardeşinin zekasını takdir etti. “Oldukça iyisin. Evet, çalmak her ne kadar bizim kalbimizde olmasa da bunu yapsaydın bile diğerlerine belli etmediği sürece umursamazdım. Ancak kimden çaldığına dikkat etmelisin… Çaldığın kişiler senden daha büyük bir arka plana ve güce sahipse, en iyi ihtimalle sakat bırakılırsın. Bu sadece seni değil, aileni de etkiler.”

 

“Diyorsun…” dedi Akhan, “Öyleyse karşımızdaki kişi oldukça güçlü. Ya yüksek seviyeli bir soyun üyesi, ya da güçlü bir savaşçıdır. Baskı kurmadılar değil mi?”

 

“Yok, şansımıza uyumlu birisiydi. Her neyse.. Seni merak ettiğini söyledi ama ben yaralarını bahane ederek gönderdim. Merak etmene gerek yok.” Alkan konuştu.

 

“Kim olduğunu öğrenebilir miyim?”

 

“Valinin kızıydı.”

 

“Oh… Çekirdeği yanına aldı mı?”

 

“Evet, zaten onun hakkıydı. Ayrıca bu çekirdek senin başa çıkabileceğinden daha fazla enerji içeriyordu. Satmak dersen bir çok protokol içeriyor. Alması iyi oldu diyebilirim. Üzülmene gerek yok.” Dedi Alkan.

 

Akhan üzülmediğini söyleyemezdi. O kadar acı çekmiş ve en sonunda canavarı öldürmüştü. O canavar kesinlikle ölümün kenarında değildi. Sadece yaralarını iyileştirmek için inzivaya çekilmişti. Akhan’da bir canavar öldürdüğünden dolayı bir avcının atmosferini taşıyordu. Bu yüzden Çay Ninesi’ni tedirgin etmişti. Oldukça güçsüz olduğundan dolayı Çay Ninesi onu öldürebileceğini düşünmüştü. Ayrıca Akhan’ı tüketerek iyileşme sürecini hızlandırabileceğini düşünüyordu.

 

En azından Akhan’ın düşünceleri bu şekildeydi. Biraz önce edindiği bilgilerden çıkartabileceği olası senaryo buydu.

 

“Ne olursa olsun o benim hakkımdı. Her neyse… gidip yalvaracak halim yok. Beni buraya getirmesinin karşılığı olarak göreceğim ve peşini bıracağım. Ayrıca ödülümü çoktan aldım.”

 

Akhan bunları sonraya sakladı ve sordu. “Kaç gündür uyuyorum?”

 

Doğan güneşe bakılırsa en azından yarım gün geçmişti.

 

Ah… Bir haftadır komadasın. Alçatun her iki saatte bir seni kontrol etmeye geldi. Sırf bu yüzden Merkez Akademi’ye gitmekten vaz geçti. Ona teşekkür etmeli ve bir daha endişelendirmemelisin. Tanrım… Ben hastalanınca bu kadar endişe etmiyor. Evlendikten sonra ne olacak çok merak ediyorum.” Alkan gerçekten Akhan’ı kıskanıyordu. Çünkü bir keresinde avdan döndüğünde oldukça yaralanmıştı. O sadece üstün körü kontrol edip şunları söylemişti;

 

“Erkek adamsın. Tabii ki yaralanacaksın. Mızmızlanma da ayağa kalkıp işlere yardım et.”

 

Ancak Akhan’ın kafasına sadece taş çarpmış ve şişirmişti. Alçatun endişeyle gün boyu yanında durmuştu. Alkan’da bir şey olmadığını söyleyince odadan kovulmuş ve işe gönderilmişti. Tabii ki kötü şeyler düşünmüyordu. Çünkü Alçatun ve Alkan birbirleri ile nişanlıydı. Yoban Soyu’nun şehirdeki yerini sağlamlaştırdıktan sonra evleneceklerdi. Alçatun’un Akhan’a olan sevgisi bir ablanın kardeşini önemsemesi gibiydi. İlişkileri de bu yöndeydi zaten.

 

Akhan biraz sevinse de bir hafta komada olmasına şaşırmıştı. Çünkü platformdan ayrıldığı gibi uyanmıştı. Bu da o karanlık yerde geçirdiği birkaç saniyelik zaman, yedi gün sürdüğünü gösteriyordu.

 

 Alkan bir şeylerden daha bahsetti ve kendisini Merkez Akademi’de olacak sınavlara soktuğunu söyledi. Üç ay sonra akademi sınavları olacaktı ve girmesi için son şansı bu zamandı. Yoksa diğerleri ile arasındaki fark fazlasıyla açılacaktı. Ardından bir kitapçık bıraktı ve oradan ayrıldı.

 

O gittikten sonra Akhan derin bir nefes aldı ve meditasyon pozisyonuna geçti. Alkan’ın ona verdiği kitapçığı sonra okuyacaktı. Öncelikle meditasyon yapmalıydı.

 

Lanetli Dokunuş!

 

Akhan zihnindeki tekniğin söylediklerini yaptı ve belli bir ritimde nefes aldı. Beş saat boyunca orada heykel gibi durdu ve sonunda zihninde görüntüler belirmeye başladı.

 

Uzun pembe saçları ve gelişmiş bir vücuda sahip bir adam sağ elini pençe yapmıştı ve sürekli yukarıdan aşağıya savuruyordu.

 

 Bir saat geçti ve savurması devam etti...

 

En sonunda elinin etrafında bir ejder pençesi oluştu. Bir saat daha böyle savurduktan sonra etrafında siyah-mor renklerinin karışımından oluşan bir ışıltı belirdi.

 

Savurmaya devam etti ve en sonunda durdu.

 

Bu adam soğuk bir sesle konuştu. “Bu Lanetli Dokunuş’tur. Dayanıklılık savaşında yenilmez olmanın anahtarı olan tekniktir. Seviyen ne kadar yüksek olursa o kadar enerji çalarsın. Unutma! Bunları sadece belirli bir süre tutarsın. Saldırılarında onların enerjisini kullanabilmen için yapılmış bir şeydir. Tabii bu ilk seviye için geçerli. Daha sonrasında bunu her türlü enerji ihtiyacı için kullanabilecek duruma geleceksin!”

 

“Sana tekniğin son raddesini göstereyim.” Pembe saçlı adam vücudunu geriye çekti ve sağ elini başının üstüne kaldırdı. Elini pençe gibi yaptığında karşısında onlarca adam belirdi. Hepsinin auraları dehşetengizdi. Bu sırada pembe saçlı adamın vücudunda yaralar oluştu ve harap hale geldi.

 

“İyi izle.”

 

Lanetli Dokunuş!

 

Adam sağ elini yukarıdan aşağıya doğru savurduğunda büyük bir ejder pençesi ilerledi ve adamlara çarparak geriye savurdu. Adamlar hızla ölürken, koyu mor ışıklar adamın vücuduna girdi. Yarım saniye sonra ise akıllara durgunluk getirecek bir olay gerçekleşti; adamın vücudundaki tüm yaralar aniden iyileşti ve gücü bariz bir artış gösterdi.

 

“Bu onun gerçek halidir.”

 

Bir saniye sonraysa adam yavaşça kaybolarak hiç var olmamış gibi oldu. Gerçek dünyada ise Akhan aynı pozisyonda uyandı. Uyandığında vücudu terle kaplıydı.

 

“O adam da kimdi? Bu tekniği oluşturan kişi mi? Ne kadar güçlüydü? Yoksa bir miras mı aldım?” Akhan heyecanla konuştu. Kollarını kaldırdı ve hafifçe sıktı. “Hiç enerji kullanılmamasına rağmen öncekinden daha güçlüyüm. Kollarımın gücü oldukça arttı. Dünya’daki bedenimden biraz daha güçsüz sadece! Eğer her gün çalışırsam?”

 

Akhan giderek heyecanlandı. Artık ne çalışması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden güçlenmesi için bir engeli kalmamıştı. Sadece sıkı ve akıllı çalışması gerekiyordu.

 

O gece kendine yoğun bir antrenman programı oluşturdu.

  






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44734 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr