Bölüm 17: Çay Ninesi’ni Alt Etmek, Kara Ejder Formu

avatar
463 3

En Güçlü Olacağım! - Bölüm 17: Çay Ninesi’ni Alt Etmek, Kara Ejder Formu


 

Bölüm 17: Çay Ninesi’ni Alt Etmek, Kara Ejder Formu

 

Çay Ninesi’nin normalden farklı gözüken buruşuk derisi, yeşil bir bez parçası tarafından örtülüyordu. Bu yüzden büyük kısmı gözükmüyordu.

 

Akhan’da bu yüzden Çay Ninesi’nin diyaframının üzerinde yayılan kızıllığı fark etmemişti. Belli ki yeterince zorlayınca kapanmış yaralar baş göstermişti. Akhan’da bunu anlayınca hızla harekete geçmiş ve canavarı daha da zorlamıştı.

 

Bir dakikalık yüksek tempolu savaş kızıllığı daha da yaymış ve bir yetişkin kafası boyutuna erişmişti. Çay Ninesi artık hasarları gizleyemiyordu. Hareketlerinde duraklamalar meydana gelmeye başlamış, yaptığı saldırılar hedefini kaçırmaya başladı.

 

“Kİ-EK KEEOOKK! KE-KE KYA!”

 

İğrenç sesi daha da yayıldı ve yükseldi. Ölümün kokusunu aldığı anda Akhan’ın hızı kesin bir değişiklik gösterdi. Önceden izlediği tempo bir hayli değişerek Çay Ninesi’ni hedefleyen saldırıya dönmüştü. Elindeki parçalanmaya yüz tutmuş sopanın ucu kırılmış ve demir kıymıklardan oluşma bir doğal mızrak oluşturmuştu.

 

Akhan bir Jiu-Jutsu tekniği ile ustaca harekete geçmiş ve sola doğru – yaranın yayıldığı taraftan kavisli bir rota izleyerek Çay Ninesi’nin dibine varmıştı. Jiu-Jutsu yılan gibi esnek olmanızın gerektirdiği birçok hareketi vardı. Akhan bu hareketleri kısmen yapabilse de Çay Ninesi’nin yalpalayan hareketlerini atlatmak için yeterliydi.

 

Depo görevi gören su duvarı çok önceden işlevini kaybetmişti. Kontrolü sağlayabileceği Buyan’dan yoksundu. Akhan’ın aniden dibine gelmesiyle Çay Ninesi daha da afalladı ve kambur sırtını umursamadan bastonunu savurdu.

 

Sular patlak verdi ve Akhan’a bir beton etkisi yarattı. Akhan vücuduna çarpan gücün etkisiyle geriye yalpaladı. Çay Ninesi’de bundan istifade ederek su mızraklarıyla saldırdı. Mızraklardan birisi Akhan’ın sopayı tuttuğu omzunu deldi ve orada kanlı bir delik bıraktı. Bir diğer su mızrağı ise, sol diz kapağını hemen üzerine indi ve saplandı.

 

“A-Öl!” “  Akhan çığlıklarını tuttu ve acıyı umursamadan Çay Ninesi’ne atladı. Vücudunun pompaladığı kanın ve adrenalin haddi hesabı yoktu. Göğsünde olması gereken kalbi sanki kulaklarının dibindeydi. Aldığı bir nefes ağzından çıktığı anda bir sel ejderhası simgesi oluşturdu.

 

Akhan namludan ayrılan bir kurşun gibi patladı ve hızı birkaç kat arttı. Çay Ninesi’nin etrafında bir Jiu-Jutsu tekniği ile döndü ve arkasına geçti. Bunu yaptığı sırada Çay Ninesi’nin bastonu kafasını parçalamak için onu hedefledi. Ancak Akhan buna zaten hazırlıklıydı. Bastonu tutan buruşuk bileği sol eliyle yakaladığında, sağ eli yeşil saçları tutmuştu.

 

Yeşil saçlar oldukça kaygan olsa da Akhan çok sert bir şekilde tutmuştu.

 

“Bittin.” Akhan omzuna ve bacaklarına güç verdiği anda söyledi. Vücudunu eğdiğinde sol eli kavisli bir şekilde önüne geldi. Baston yere düştüğünde Çay Ninesi’nin ayakları yerden kesildi ve kafasının üzerine, keskin çakıl taşlarına çakıldı.

 

Sıcak kan Akhan’ın yüzünü boyadığında, Akhan hâlâ Çay Ninesi’nin saçını tutuyordu. Kanı umursamadı. Patlayacakmış gibi sızlayan akciğerlerini umursamadı. Dişlerini sıkarak dayandı ve sol elini yaşlı kadının yarasından daldırdı.

 

Sağ eli bez parçasını yırttıktan sonra sol eli rahatlıkla yaradan içeri girdi. Akhan tereddüt dahi etmeden diyaframın altını eşeledi ve bir tenis topu büyüklüğündeki canavar çekirdeğini çıkardı. Ardından yerdeki bastonu aldı ve hızla bir ağacın tepesine çıktı.

 

Vücudundan akan kanlar başını döndürüyordu. Ne yapacağını bilemez haldeydi. Son anlarda kendi sınırlarını fazlasıyla aşmış ve yaraları daha da kötüleştirmişti. Bundan dolayı bir parmak boyutundaki yaralar iki parmağa erişmişti. Bunlar kendi başına yapabileceği ilk yardımı fazlasıyla aşan bir yara türüydü.

 

Akhan vücuduna çöken yorgunluğa karşı çıkmaya çalıştı. Böyle bir yerde uyursa kesinlikle bir daha uyanamazdı. Ancak iradenin bile gücünü kaybettiği yerler vardı. Akhan bu savaşın geri tepmelerini hızla yaşadı. Vücudundaki güç bir anda yok oldu. İradesi önceki gibi parlamadığında uyku galip geldi.

 

***

 

Karanlık bir yerdeydi. Çevresi ışığın ulaşamadığı bir karanlığın hükümranlığı altındaydı. Bir platformun üzerinde siyah renkli bir cildi, gümüş ejderha işlemesi bulunan bir kitap vardı. Bu kitabın üzerine mor-gümüş renklerinin karmasından oluşan bir ışık perdesi düşüyordu. Etrafta aydınlık olan tek yer kitabın etrafıydı.

 

Akhan yüksek bir baş ağrısı ile uyandı. Mavi gözleri açıldığı gibi platformdaki kitaba odaklandı. İçinden bir ses bu kitabı alması gerektiğini söylüyordu. İkisi arasında bir ip vardı sanki, Akhan tüm benliği ile kitabı almak istiyordu.

 

Ancak  kendine geldiğinde bu hisse karşı koydu. Hiçbir söylemese de etrafı incelemeye başladı. Sonsuz karanlık onun için bir hapis oluşturmuştu. Tekrardan kitaba döndü ve platforma yürüdü. Her adımda kalbi sertçe çarptı. Bu çarpıntı kitabın dibine geldiğinde ise daha da güçlendi.

 

Akhan kitaba dikkatle baktı. İnce ama güçlü gümüşi ejderler kitabın üzerine oyulmuştu. Metalik siyah derisi oldukça eşsiz bir hissiyat veriyordu. Kitabın üzerinde  toplam dokuz ejder bulunuyordu. Hepsi gümüşi ışıltılar yayıyor, onlara bakan Akhan’ın kulaklarının çınlamasına neden oluyordu.

 

Akhan sağ elini kitabın üzerine koydu ve kitabı kavradı. Platformun üzerinde duran kitabı bir santim dahi kımıldamadı. Bu sefer sol elini de oraya götürdü ve kitabı tüm gücüyle çekmeye çalıştı.

 

Ancak nafileydi. Kitap bir nanometre bile kımıldamadı.

 

Akhan kanını damlatması gerektiğini hissetti. Bu yüzden sol elindeki baş parmağını dişiyle yırttı ve bir damla kanı kitabın üzerine damlattı.

 

Kan, kitaba dokunduğu anda kitap mor renkli ışıklar saçmaya başladı. Bu mor ışık öyle güçlü ve muhteşemdi ki Akhan görüş yeteneğini kaybetti. Karanlıkla yıkanmış çevre bir saniyeliğine güneş gibi aydınlandı.

 

“Kara Ejder Formu..?”

 

Akhan bu kelimeleri mırıldandı. Zihnine net, kesin görüntüler ve kelimeler doluştuğunu fark etti. 

 

“Lanetli Dokunuş…  Ejder Kuyruğu… Ruh Pençesi… Öfke Sıçraması… Kara Ejder Formu… Bunlar da ne?” Akhan zihninde toplanan bilgilerin ana başlıklarını mırıldandı. Kitabın tüm içeriğinin anılarının arasına karıştığını anlayacak kadar zekiydi. Afallayacak zamanı olmadığı düşünüyordu. Bu sürecin acısını görmezden gelerek tüm bilgileri elinden geldiğince özümsedi.

 

Kara Ejder Formu bir teknikti. Akhan, savaşçıların savaş teknikleri ile güçlendiğini biliyordu. Ancak bu teknikler oldukça pahalı ve nadirdi. Sadece belirli ailelerin elinde bulunuyordu. Yoban soyunda bile birkaç tane teknik bulunuyordu.

 

Savaşçılığın yolunda ilerlemek için iki tekniğe ihtiyacınız olurdu; Yetiştirme Tekniği ve Savaş Tekniği…

 

Yetiştirme teknikleri atmosferde ya da belirli bir madde de olan enerjiyi özümseyerek, onu kendi gücün haline getirmeni sağlıyordu. Ancak işlevi sadece bu kadardı. Topladığın enerji, enerji merkezinde duruyor ve orada bekliyordu.

 

Savaş teknikleri ise bu buyanı, farklı yöntemler ile dışa vurmaktı. Bunlar yumruk, kılıç, mızrak, yelpaze… Akla gelebilecek her nesne ile savaş teknikleri uygulanabilirdi. Tabii o nesneye özgü bir teknik olmalıydı. Yoksa belirli bir seviyeye gelmedikten sonra o teknik hiçbir işe yaramazdı.

 

Kara Ejder Formu ise oldukça özel bir yapıya sahipti. Lanetli Dokunuş bir el sanatıydı. Çıplak elle olduğun sürece çalışırdı. Akhan daha ne işe yaradığına bakmamıştı ama özel olduğunu hissediyordu. Ejder Kuyruğu ise bir hazine tekniğiydi. Öfke Sıçraması bir bacak tekniğiyken, Ruh Pençesi bir dönüşüm tekniğiydi. Kara Ejder Formu’da aynı şekilde bir dönüşüm tekniğiydi. Ancak Ejder Kuyruğu’ndan farklı olarak tam olarak bir ejder formunu alıyordu.

 

Akhan derin bir nefes alarak zihnindeki bilgileri derledi ve dikkatle incelemeye başladı. İlk önce Lanetli Dokunuş’un açıklamasına baktı.

 

“Bu teknik bir çıplak el tekniğidir. Kullanan kişi bu tekniği çalıştığında, rakibinin enerjisini çalabilmeye başlar. Her Buyan Enerjisi’nin içinde bir Öz vardır. Buna Buyan Özü denir. Lanetli Dokunuş ise bu Özü çalarak kendisi için alır ve saldırılarında kullanır. Lanetli Dokunuş üzerindeki anlayış Nihai Anlayış’a varmadığı sürece çalınan öz enerji merkezinde biriktirilmez…”

 

“Gene değişik terimler… Bir ara tekrardan kütüphaneye uğrasam iyi olur. Her şeye arap kalmaktan canım sıkıldı.”

 

Akhan bu tekniğin gücünü anlayacak kadar deneyim sahibi değildi ama böyle bir şey savaşçılık tarihinde görülmemişti. Rakipten çaldığın gücü rakibe karşı kullanmak ne demekti? Bu savaştaki enerji miktarının delice olması demekti. Dayanıklılık savaşında kaybetmen çok zor olurdu.

 

“Ejder Kuyruğu… Kara Ejder Demircilik Sanatı’yla dövülmüş bir pelerin gereklidir. Bu pelerin, Kara Ejder Formu’nu geliştirirken edinilen Kara Öz ile birleştirilir. Ejder Kuyruğu ise bu pelerini bir kuyruk misali kullanmaya yarar.”

 

Akhan okumaya devam ettikçe hem şaşırdı, hem de garip hissetti. Kara Ejder Formu’nun bulunduğu kitabın sonuna geldiğinde ‘gereklilikler’ isimli bir başlık gördü.

 

“Ruh Pençesi, Öfke Sıçraması, Kara Ejder Formu… bu üç teknik için Uçmağ Alemine ulaşmış bir ejder ruhu gereklidir. Aksi takdirde teknikler hiçbir işe yaramaz… mı?”

 

Akhan savaşçı seviyelerinin dokuza kadar eriştiğini biliyordu. Daha önce Uçmağ Alemi diye bir şey ne duymuş, ne de görmüştü. Ancak buna rağmen bir Ejder isteniyordu! Bir ejder ne demekti? Tüm canavarlar arasında en güçlü ve nadir olan! Bu canavarlardan birisi tek başına bir şehri yok edebilir, ülkeleri yıkıma sürükleyebilirdi. Böyle büyük bir canavarın ruhuna nasıl sahip olabilirdi? Kaldı ki Akhan’ın bildiğine göre sadece bir adet ruh ile antlaşma yapılabiliyordu.

 

Akhan çoktan Ayaz ile antlaşma yapmıştı.  

 

Düşüncelere dalmışken vücudu titredi ve yere düştü.

 

***

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44758 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr