Bölüm 113: Adamın Anıları

avatar
264 5

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 113: Adamın Anıları


Adam, yüzündeki hoşnutsuz ifade ile ağaçların arasına kaçarak ikili arkasında bırakabilmişti ama kendisinden tarafa uçan bir canavarın olduğunu son anda görebilmişti.

‘Yıldızkanat Baykuş, tam da ihtiyacım olan şeydi!’ diye düşündü sinirle dişlerini sıkarken ama hâlâ takip edilip edilmediği konusunda hiçbir fikri yoktu.

Sadece koşuyor, arkasına veya etrafına dikkatli bir şekilde bakmıyordu çünkü hata yapmak istemiyordu.

En ufak yavaşlama kendisini takip eden canavara avantaj sağlamış olacaktı ve kendisini hedef olarak belirlemiş bir canavardan kaçmak oldukça da zordu. Ayrıca kendisini kovalayan canavarın geceleri oldukça iyi bir avcı olduğunu da biliyordu, nihayetinde canavar geceleri rahat bir şekilde görebiliyordu.

“Büyülü Bağ!”

Hiçliğin ortasında karanlıkta gelen transparan gri ipler, anında adamın yere düşmesine sebep oldu. Hazırlıksız yakalanmasından dolayı kolayca Acemi Seviye büyüye kurban gitmişti. Bir başkasının olduğunu biliyordu zaten ama öldüğünü zannetmişti.

Kendisinin büyü rezervini harcamasından dolayı yapabileceği bir büyüsü kalmamıştı. Eğer böyle olmasaydı kolayca tek bir büyüyle hem bağı çözebilir hem de büyünün sahibinden rahatça kurtulabilirdi ama şu an durumu oldukça sıkıntılıydı.

“Kimsin sen? Yüzünü göster! Korkak!” diyerek birçok hakaret etti yerde bağlı bir şekilde yatarken.

Wheesh! Wheesh!

Yapraklar ve dallar sallandı, sonrasında ise on beş yaşında bir gencin yüzü ortaya çıktı. Gencin yüzünde soğuk, düz bir ifade vardı. Ortalama bir boya sahip genç hiç korkutucu gözükmese de karanlık ortam sahneyi oldukça uğursuz bir hâle getiriyordu.”

“Sen... Seni öldürmüştük!” dedi düşen figürü hatırlarken. “Ağaçtan düşen figürü gördüm! Hayır, biz gördük!”

“Öldürdüğünüz ve gördüğünüz şey bir kuştu.”

“Ama…ama bir ins---” diye tekrarladı ancak sözünü yarıda kesti, anlamlandırmaya çalışıyordu ve o sırada aklına geldi. “Sendin o, sendin! O ikiliyi sen öyle gösterdin, Blair ve sürücüsü gibi gösterdin onları! Ama sen… Sen bir Acemi Seviye büyücüsün!”

Alastair küçümseyen ifadesiyle kafasını iki yana salladı ve önündeki yirmilerinde olan adamın kendisini küçük görüşünden zevk almıştı. Önündeki adamın seviyesi Çırak olabilirdi ama belli ki hâlâ 1. Seviye Büyücü altındaki insanların seviyesinin birbirlerine karşı bir manası olmadığını öğrenememişti.

Alastair bunu Damasis’den öğrenmiş ve muharebe profesörünün altındaki Arashi’nin yaptığı birkaç egzersiz karşılaşmasına da tanık olmuştu.

Kendisi henüz böyle bir duruma düşmemişti, egzersiz karşılaşmasında da hiç bulunmadığından nasıl bir fark olduğu konusunda da emin değildi.

“Evet öyleyim ama şu anki işimiz bununla ilgili değil,” dedi Alastair ve adamın bir tehlike oluşturmadığına karar verdikten sonra ellerini adamın kafasının üstüne koydu.

“He-hey, n-ne…ne yapıyorsun!?” diye sordu korkuyla ancak sonrası tamamen sessizliğe bürünmüştü.

“Anı Merceği!”

Adamın göz bebekleri küçülürken vücudu delicesine titremeye başladı. Ağzı açıldı, bir şeyler söylemeye çalıştı ancak hiçbir şey çıkmadı ama bir süre sonra anlamsız birkaç ses çıkabilmişti.

Tam anlamıyla ele geçirilmiş, özgürlüğü elinden alınmıştı. Ürkütücü bir durumdu.

Öte yandan Alastair ise dişlerini sıkıyor ve görüyor olduğu rastgele anıların kendi zihninde oluşturduğu dehşet verici baskıya dayanmaya çalışıyorken adamın anılarını inceliyor, bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu.

‘Ah… Buna alışmak gerçekten de zaman alacak. Daha çok pratik yapmam lazım ama böyle bir şey kesinlikle hoş karşılanacak türden değil bu,” diye aklından geçirdi Hugh Abesh’i hatırlarken.

Alastair kendi zihnine yüklenen anıların acısını başka bir şeyler düşünerek azaltmaya çalışsa da hâlâ oldukça acı çekiyordu ama yine de kendisini toparlamayı başarabiliyordu. Bu durumda uzun bir süre kalamayacağının farkında olduğundan Alastair direkt ulaşmış olduğu anıları incelemeye çalıştı.

Adamın, üstündeki siyah renkte cübbesiyle ormanlık alan biriyle konuştuğunu gördü ama karşı taraftaki kişinin kim olduğunu anlayamıyordu çünkü konuşma bir ağacın altında yapılıyordu.

İkili sırtlarını ağaçlara yaslamış olduklarından birbirinin olduğu tarafa bakmıyordu, bu da Alastair’in önünde oynayan sahnenin adamın gördüğü karanlık ormandaki ağaçlar olmasına sebep oluyordu.

Yine de şanslıydı ki adamın sesini duyabiliyordu.

Alastair konuşmalara odaklandı.

“Kasaba hakkında elinde neler var? Harekete geçtiler mi? Herhangi bir şey planlanıyor mu?” deyip hızlı bir şekilde sıraladı sorularını.

Ses, konuşmaya başlamadan önce öksürerek boğazını temizledi, ardından duyulan ses ise Alastair’in kaşlarının kalkmasına sebep oldu.

“Richards ailesinden Blair ve onun koruması bugün araştırma için kasabaya gelecek. Onların ortadan kalkması lazım ya da en azından başka bir şekilde zihinleri bulandırılmalı.”

“Kahretsin! Pekâlâ bunları ileteceğim,” dedi adam cevap olarak ve anı oracıkta bitti.

Alastair ardından başka bir anıya sürüklendi ama anı, adamın küçüklüğüyle alakalıydı.

Adamın babasını ve annesini gördü. Yerde yatıyorlardı, kendi kanlarının içinde boğulan çiftin cansız bedenlerinin arasında olan çocuk hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve yeminler ediyordu.

“Loer! Loer! Loer!” diye tekrarladı isimlerini, öfke ve hiddetle ve anı oracıkta bitti.

Ardından bir başka anıya geçildi.

Bir akademinin kütüphanesinde araştırma yapmasıyla alakalıydı. Gözlerinin önünde bir sürü bitkilerle alakalı kitaplar ve araştırma notları bulunuyordu.

Bu anı da oracıkta bitti.

Alastair artık daha fazla anı görmeye dayanamayarak acıyla dişlerini sıkarken inledi ve zorla da olsa bir şekilde anı gezintisini durdurabildi.

Önündeki adam da hızlı nefesler alıyor ve acıyla gözlerini kısmış, aynı şekilde inliyordu.

“Se-se-sen… Sen ne yap-yaptın!?” diye sordu hiddetle adam, öfkeyle karışık korku vardı sesinde.

“…”

Alastair bir cevap vermedi, kendi baş ağrısının geçmesini beklemekteydi. Gördüğü anılardan bir tanesi işe yarardı ama yine de bu ikilinin sahip olabilecekleri olası bir karargâhın yerinin olduğu anıyı ortaya çıkaramamış olması kendisini hayal kırıklığına uğratmıştı.

‘Hiç yoktan iyidir,’ diye düşündü ve derin bir nefes aldı.

Önündeki adamla işi bitmişti ama diğerlerinin onu sorgulaması gerekiyordu, belki bu şekilde istediğini daha rahat bir şekilde ortaya çıkarabileceklerdi.

‘Dört kere büyü yaptım ve büyü rezervim neredeyse tükendi.’

Kesinlikle Çırak Alemine yükselmesi gerektiğini o anda fark etti yoksa bu şekilde bir yere varamayacağının farkındaydı. Oldukça kısıtlanmış hissettiriyordu.

Adama baktı, korku ve öfkeyle karışık duyguların dolduğu gözlerle kendisine baktığını fark etti ama en ufak bir duygu bile yoktu adama karşı içinde.

“Hoot!”

Duyduğu sesle birlikte Alastair başını kaldırdı, endişeyle dolu renkli gözleriyle kendisine doğru uçuyordu.

“George’u buraya çağır, adamı götürmemiz lazım.”

An, Alastair’in omzuna yeni konmuştu ama kendisine söylenen birlikte tekrar geldiği yere geri döndü.

---

Blair yüzündeki karmaşık ifadesiyle harap durumdaki arabaya ve yakalamış oldukları kadının cesedine bakıyordu.

Kurtların sorumlularını yakalama konusunda bir adım ileriye gitmişlerdi ve bunun için mutluydu ancak bunun uğruna iki adam kaybetmişlerdi, bu onun mutluluğunu bastırıyor ve kendisinin oldukça kötü hissetmesine sebep oluyordu.

“Hoot!”

Baykuşun sesini duymalarıyla birlikte ikili başlarını oraya yönlendirdi.

Alastair’in canavarı olan baykuş üstlerinde bir tur attı ve George’un omzuna konup kanadıyla geldiği yolu işaret etti.

George onay için efendisine bir bakış attı, Blair ne olduğunu hemen anladığından başını salladı ve ikilinin gitmesine izin verdi.

On dakikalık bir koşunun ardından ikili, Alastair ve yerde baygın bir şekilde yatmakta olan adamın bulunduğu yere ulaşmışlardı.

George adamın yanına yaklaştı ve yaşayıp yaşamadığını kontrol etti: adam yaşıyordu. Ardından da Alastair’e bir bakış attı ve adamı sırtlandı, çağrılma sebebini anında anlamıştı.

Alastair normal olarak adamı kaldırabilecek güçte değildi ve kendisinin hâlâ adamı kaldırmamış olması da büyü rezervini sonuna kadar kullanmasından kaynaklanıyordu yoksa fiziksel kuvvetini arttıracak bir büyü yapabilir ve adamı rahatça kendilerinin yanına getirebilirdi.

“Gidelim,” dedi George adamı sırtlandıktan sonra ve geldiği yolu geri dönmeye başladı, Alastair’in arkasından takip ettiğinden de emin oldu. “Bir şey öğrenebildin mi?”

Alastair etrafına bir bakış attı, Şahin Göz büyüsü hâlâ etkisini koruyordu. Ne kadar karanlıkta büyü pek de bir işe yaramasa da kimsenin dinlemediğinden emin olmak istedi.

“Yaşlı rahibe,” dedi Alastair kayıtsız bir şekilde adamın biraz daha yanına yaklaşırken. “Yaşlı rahibe, ikinizin kasabaya geleceğini çoktan adama bildirmiş.”

“Peki ya sen?” diye sordu sesindeki öfkeyle. “Orada iki adam öldü ve sen hiçbir şey yapmadın! İki adam senin planın uğruna öldü!”

Alastair şaşırdı, adamın bir anda bunu öne sürmesinin sebebi anlayamadı. Adamların ölmüş olması kendi suçu değildi nihayetinde, onların kendisi bu görevde yer almak istediklerini belirtmişlerdi ve herhangi bir tehdit de yoktu ortada.

“Hiçbir şey yapmadım mı?” diye sordu ama cevap istemediği soğuk ses tonundan kolayca anlaşılıyordu. “Eğer daha önceden ortaya çıksaydım kurduğum pusunun bir anlamı kalmayacaktı ve muhtemelen kendi ölümümü hazırlamış olacaktım.”

“O adamları kurtarabilirdin!” dedi George ısrarla, adımlarını durdurdu. Yüzü, Alastair’in daha önce görmediği bir öfkeyle çarpık hâle bürünmüştü.

“Ben size adamları yakalamak için yardım etmekle görevliydim ve ettim de. İsteseydim gücümün yetmeyeceğini söyleyerek yardım eli bile uzatmazdım ama ettim. O adamları da zorla bu işe sürüklemedim ve bunu çok iyi biliyorsunuz çünkü konuşmayı siz yaptınız. Yani… Lütfen bir daha bana suç atmakla uğraşma.”

Alastair başka bir şey demedi, An’ın liderliğinde önden ilerlemeye devam etti. Adamın neden bu kadar öfkeli olduğunu anlayamıyordu.

O adamları zorlamamıştı, kendisi onlarla konuşmamıştı bile. Tamamen gönüllü bir şekilde kabul etmişlerdi. Bu da onların riskleri kabul ettiği anlamına geliyordu ve gerisi onun işi değildi.

İkilinin ölmüş olması elbette kötüydü ve istenmeyen bir sonuçtu ancak kendisine suç atılmasını anlayamıyordu.

Alastair düşüncelerine ara verip eğer arkasına baksaydı George’un kendisine olan öfkesinin bir yanardağ seviyesine ulaştığını görebilirdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44457 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr