Bölüm 26: Küçük Alastair

avatar
422 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 26: Küçük Alastair


Adamın işaretiyle birlikte ikili kapıdan geçti ve ortadan kayboldular, sanki hiç var olmamış gibiydiler.

Alastair kapıdan geçerken oldukça tedirgindi ve bu kaskatı kesilmiş gibi olan vücudu olarak kendisini gösteriyordu. Korktuğunu itiraf edebilirdi ve bundan utanmazdı da.

İlk defa böyle bir şey yapacağından dolayı bilinmezliğin verdiği korku kendisini esir almıştı kolayca.

Kapıdan içeri girdiklerinde kendisini karşılayan şey saf beyazlıktı. Oldukça güzel, huzur verici, ferahlatan ve sonsuzluğa kadar uzanan bir nehirden farksız bir beyazlık...

Trrrm! Trrrm!

Sonra bir anda etraf sallanmaya ve deprem olmaya başladı.

Beyaz alan şiddetli bir şekilde parçalanıp üstünde çatlakların oluştu. Ufak bir dokunuşta çökecek olan beyaz alan bir süre sonra durdu ama parçalanma hâlâ devam ediyordu.

'Ne oluyor?'

Alastair zihnî bir karmaşanın içinde etrafına bakıyor ve neler olduğunu kavrama çalışıyordu.

Dehşetle açılmış ela gözleri yanındaki adamın üzerine düştü ama adam bu duruma alışkın olduğunu belli edecek şekilde sakince önüne bakıyordu.

Adam bir ölü kadar sakindi ve bu, Alastair'i daha da tedirgin bir hale sokmuştu.

"Korkun fazlasıyla yersiz olmakla birlikte bir o kadar da eğlendirici," diye yorumda bulundu adam Alastair'in durumuna ithaf olarak. "Fakat korkmana gerek yok. Gireceğimiz ilk anının oluşumunu bekliyoruz. Korkulacak bir şey yok."

Alastair bir şey demedi. Doğrusunu söylemek gerekirse diyemedi.

BAM!

Bir anda beyaz alan parçalanmıştı ama korkutucu bir görüntü sunmamıştı.

Beyaz alan parçalara ayrıldığında bir anda etrafına kar taneleri kadar küçük beyaz parçacıklar saçılmıştı.

Alastair çevresini tamamen göz ardı ederek parçacıklara odaklandı ve gözünün önüne doğru gelen bir tanesine dokunmayı denedi ama bu eylemi başarısızlıkla sonuçlandı.

Parçaya uzandığı anda hiçbir iz bırakmadan sanki hiç var olmamış gibi yok olmuştu.

Alastair bir parça hayal kırıklığına uğramıştı.

Parçalan beyaz alan arkasında girmiş oldukları anının başlangıcını bırakmıştı ve bu Alastair'in ilgisini çekmişti.

Bulundukları yer Fae ailesinin malikânesinin yakınındaki ormanlık alandı. Capcanlı yeşil renklerin ve güçlü gövdeli ağaçların bulunduğu sakin ve hafifletici bir yerdi.

Alastair yanındaki adamı umursamamaya çalışarak bu tanıdık ortamın hangi anısıyla ilgili olduğunu hatırlamaya çalıştı.

Kaşları çatılmış, dudakları büzülmüş ve gözleri kısılmıştı hatırlamaya çalışırken ama hatırlayamamış, kendisinin hayal kırıklığıyla karışık öfkeyle derin bir nefes almasını sağlamıştı.

Bulunduğu anı kendisine stresin ve gerginliğin nüfuz etmesini sağlarken kendisinin küçük halini gördü.

Kızıl kahve saçları uzun ve oldukça parlaktı. Normalde koyu renkte olan saçları güneşin altında oldukça açık bir hal alıyor ve bir elmas gibi ışıldıyordu. Saçları düzgünce ikiye ayrılıp özenle taranmış ve üzerinde beyaz çizgilerin bulunduğu iple bağlanmış, kısa bir at kuyruğu yapılmıştı.

Küçük Alastair'in üstünde beyaz, uzun kollu bir gömlek vardı. Gömlek sadeydi ve ilk düğmesi haricinde bütün hepsi iliklenmiş, düzgün ve tertipli olduğunu gösteren bir görüntünün oluşmasını sağlamıştı. Ayrıca, havanın hâlâ yaz ayından daha tam olarak kurtulamamasından dolayı gömleğinin kollarını dirseğine kadar katlanmış ve düğmeyle iliklenerek bozulmamasına kesin bir çözüm getirilmişti.

Beyaz gömleğinin altına sade ve barut rengi, boyuna tam olan bir pantolon tercih edilmişti. Pantolonuyla aynı renkte olan ayakkabıları da sadeydi.

Günlük olarak olması gerektiği gibi, düz ve sadeydi ama aynı zamanda göze batan, iğrenç bir görüntü de değildi. Tam ayarında, olması gerektiği gibiydi.

Küçük Alastair'in denizden çıkarılmış beyaz inciler kadar parlak ve saf görünümü olan dişlerini göstererek olabildiğince geniş bir şekilde gülümseyişini ve kendilerinin bulunduğu tarafa doğru yürüyüşünü gördü Alastair.

Hayatın neşeli tarafının tasviri olan gülümsemesinden hissedilen neşe ve ela gözlerinin güneşten çaldığı heyecan dolu parlaklığına eşlik eden, yürekleri ısıtan gülümsemesiyle yaydığı pozitiflik çocukluk masumiyetinin mükemmel bir sunumuydu.

Yargılanmakta olan Alastair'in hayatındaki yerini kaybetmiş olan bütün özellikler küçük Alastair'in gülümsemesinde ve gözlerinde saklıydı.

Bir zamanlar Alastair'in de sahip olduğu bu özellikler Alastair'in daralmasına sebep olmuştu.

Alastair içinde dalga dalga yükselen gerginliğin ve stresin sebebini işte o an anladı.

Bu hiç hatırlamak istemediği, adını dahi duymak istemediği ve en nefret ettiği kişinin içinde bulunduğu mide bulandırıcı anılardan bir tanesiydi.

"Hayır! Hayır! Hayır! Olamaz! Olmamalı! Olmamalı!" diye ardı ardına sıraladı duygularını.

Alastair derin nefesler almaya ve geri doğru adımlar atmaya başlamıştı bu anıdan kaçıp kurtulmak istercesine.

Kalbi, göğüs kafesini parçalayarak içinde bulunduğu zindandan farksız olan bu yerden kaçma amacındaymış gibi sert, şiddetli bir şekilde çarpıyor ve gür bir sesin oluşmasına sebep oluyordu.

Kendisini duyurmaya çalışan bir suçlunun masum çığlıklar gibiydi.

Alnında oluşan ter damlaları yağmurda sırılsıklam bir olmuş adamın görüntüsünün oluşmasına sebebiyet verecek gibiydi.

Korku, endişe, stres ve gerginlik bedenini ele geçirmeye çalışırken ne yapacağını bilemedi. Böyle bir duruma neredeyse hiç düşmemişti.

Korkuyordu çünkü adamı yeniden görmek ona çektiği acıları hatırlatıyordu. Endişeliydi çünkü kendisine olacakları tekrar izlemek durumunu daha kötü hale getirebilirdi. Stresli ve gergindi çünkü o adamı görmeye hazır değildi.

"Tepkin..." dedi adam ve gözlerini belirsiz bir ritim tutturarak ıslık çalan ve arada devam ettiremeyen küçük Alastair'e çevirdi. "daha da ilgimi çekmeye başladı!"

Küçük Alastair yüzünde gülümsemesiyle birlikte ilerlemeye devam etti ve sonrasında bir anda durdu. Mutluluk saçan yüz ifadesi yerini tedbirli bir ifadeye bırakmış ve hemen etrafını hızlıca incelemiş, takip edilip edilmediğinden emin olmak istemişti.

Garip bir şey yoktu çevrede. En azından göze çarpan bir şey yoktu.

Alastair emin olduktan sonra ellerini pantolonunun ceplerine attı ve kahverengi iki kese çıkartıp ilerlemeye devam etti.

Alastair küçük halini izlemeye devam ederken içindeki dalgalar gibi yükselen duyguları yavaşça soldu. İçin karıştıran, kusma hissiyatı uyandıran ve kendisini alt üst eden duyguları yerini öfke ve tiksintiye bırakmıştı.

Vücudu hissettiği öfkeden dolayı tir tir titremeye başlamıştı. Dişleri öyle sert ve şiddetli bir şekilde sıkmaya başlamıştı ki her an parçalanıp etrafa dağılacak gibilerdi. Aynısı durum ellerini de yansımıştı. On parmağının hepsini de tekte kırmaya uğraşıyormuş gibiydi.

"Neden..." diye başladı cümlesine ama durdurdu kendini ve meraklı bakışlarıyla küçük çocuktan çekti gözlerini ve anının asıl sahibine gözlerini dikip ardından devam etti. "…bu kadar sinirlisin?"

Alastair adamın sorusuyla birlikte derin bir nefes almış ve hırçın dalgalar gibi yükselen duygularının sebep olduğu trans halinden çıkmış, gerçekliğe geri dönebilmişti.

Ela gözleri daha durgun bir hâl alırken bir kere daha nefes aldı ve kendisinin küçüklük haline doğru yaklaştı.

Bu anıları tamamen unutmuş olmayı ummuştu ama hâlâ oradaydı ve kendisine musallat olmayı bir an bile bırakmamışlar, boynuna vurulmuş hayalî prangalar olarak kendilerini hatırlatmayı sürdürmüşlerdi.

Bu durumdan kurtulduğunu ve artık özgür olduğunu, kendisini bu can alıcı işkenceden azat edebilmiş olduğunu düşünürdü hep. Lakin şimdi yaşadığı ani duygu değişimleri kendisini rahat oldukça kolay bir şekilde haksız çıkarmış ve bütün varsayımlarıyla gelen özgürlüğe dair olan umutlarını da hiç etmişti.

"Baba..." diye başladı ama ardından ekşi bir surat ifadesi belirdi yüzünde ve durdu.

Kaşları çatıldı ve ela gözleri buz dağlarını andırdı bir an.

Başını iki yana salladı ve devam etti.

"Kanını damalarımda taşıdığım için kendisinden ve kendimden tiksinmeme sebep olmuş olan Jorah ile tanışacağız."

Adam bir yorumda bulunmamış, gri gözlerini merakla önündeki oynamakta olan anıya odaklamıştı kendisini.

Neler olacağını deli gibi merak ediyordu. Bu zaten işinin kendisine katmış olduğu bir özellikti. Ayrıca, itiraf etmeliydi ki zevk alıyordu.

Alastair kendisinin ve yargıcın yanında geçen küçüklük haline bakarken özlemle iç çekmiş ve kemiklerine kadar kazınmış olan öfkeyle bu anının devamını bilerek kendisine acımıştı.

Masum halinin yavaşa yok oluşuna tekrardan şahit olacaktı.

Küçük Alastair arada bir arkasına dönüp bakıyor ve takip edilmediğinden emin olmaya çalışıyor, durumunu onaylayıp yürümeye devam ediyordu.

Kısa bir süre geçti.

Küçük Alastair bir daha arkasını döndü fakat bu sefer kendisini takip eden birinin olup olmadığını öğrenmek için değildi. Bu sefer evden fazla uzaklaşmadığından emin olmak içindi çünkü evin dışına pek çıkma şansı hiç olmamıştı. Bu yüzden çevre hakkında bilgi sahibi olamamıştı. Eğer çok fazla uzaklaşırsa kaybolacağından emindi.

Etrafına baktı ve ardından üstüne işaret koydu ağacı aradı gözleri ve kısa sürede buldu. Hızlıca adımlarını oraya yönlendirdi.

Ağaca ulaştıktan sonra parlayan gözlerine eşlik eden ışıltılı gülümsemesiyle yere çöktü ve keseleri yere koydu.

Keselerin ağzını açtı ve beklemeye koyuldu.

Keselerden birinde küçük parçalara bölünmüş havuç, marul ve salatalık bulunuyorken diğer kesedeyse birkaç yemiş, dut ve çilek gibi küçük meyveler bulunuyordu.

"Bu sefer ne zaman gelecekler acaba?" diye sordu masumane bir tavırla.

Bekleyişine devam etti.

Bilinmeyen bir sürenin ardından önündeki çalılardan hışırtı sesleri yükselmiş ve bu da Alatair'in keselerin üzerindeki gözlerinin anında o tarafa yönelmesine sebep olmuştu.

Çalıdan çıkanlardan biri küçük bir tavşandı.

Tavşan yanık ombra, bakır ve koyu kızıl renklerinin mükemmel bir uyum içindeki karışımını barındırıyordu kürkünde. Tavşanın geceden daha siyah gözleri, oniks taşları gibi parlıyordu. Lakin tavşanın dikkat çekilmesini sağlayan şey kulaklarından birinin ötekine göre daha kısa olmasıydı. Bir saldırının sonucunda kopmuş gibi gözüküyordu ama yakından bakıldığından bunun doğal olduğu rahatça anlaşılabiliyordu.

Diğer ise bir kuştu. Kuşun kanatlarının iç tarafı armut rengindeyken dışı açık yeşil ve sarı renklerinden oluşan çizgili desenlere sahipti.

Göz alıcı ve canlı renklerdi. Bu da kendisine yöneltilen ilgilinin daha fazla olmasına ve kendisinin daha da kolay fark edilmesine sebep oluyordu. Gövdesinin geri kalanında tüyler baştan aşağıya kadar olan kısmıysa zümrüt yeşiliyle başlayıp çam yeşiliyle bitiyordu. Elektrik mavisi gözlerinde neşesi belirtecek ışıltılar yer almıştı.

Kuş doğanın kendisinden fırlamış gibi görünüyordu.

Tavşan hızla marul ve özenle doğranmış havuçların bulunduğu sebzeleri hızlı bir şekilde yemeye başlamışken kuş da çilekleri gagalayıp parçalar koparıp kendi ziyafetine başlamıştı.

İkisi de tamamıyla önündeki yiyeceklere dalmış ve çocuğun varlığını tamamen göz ardı etmeye başlamıştı.

"Ne kadar güzeller!" dedi heyecanlı bir ses tonuyla küçük Alastair.

Küçük Alastair kısa bir süre daha onları izlemiş ve yavaşça sağ elini tavşanın kafasına doğru uzatıp onu sevmeye başladı. İlk başta hayvanın ondan korkacağını düşünmüştü ama hâlâ yemeğine devam ediyordu. Kendisine izin veriyor oluşuyla birlikte kıkırdayarak sevmeye devam etti.

Kuş mavi gözlerini tavşana dikmiş ardından küçük 'iik' sesiyle birlikte kesesini çekiştirip tavşanın yakınına getirmişti. Alastair'e kısa bir bakış atmış ve ardından yemeğine geri dönmüştü.

Küçük Alastair bunu görünce sevimli bir kıkırdama kaçırdı ağzından ve kuşu da nazikçe sevmeye başladı.

Bulunduğu durumdan memnun olduğunu işaret eden gülümsemesi, parlak gözleri ve vücut diliyle küçük Alastair masumiyetin ta kendisi gibiydi.

Güneş en tepeye ulaşmış olduğu zaman küçük Alastair ayağa kalktı ve kıyafetinin kirlenmesine sebep olan üstündeki toprağı silkeleyerek temizlemeye çalıştı.

"Yarın yine görüşelim!" dedi doğanın güzelliklerini üstlerinde taşıyan iki hayvana ve ardından el sallayarak oradan ayrıldı.

"Buralarda bir şövalye olmalı," dedi bir anda yargıcın yanında bulunan Alastair. "Bunları bab---, Jorah'a iletiyordu günlük olarak."

"Ne diye ilerisi hakkında bilgi verip, ortamı batırırsın ki?" diye yakındı rahatsız olmuş bir şekilde adam. "Seyir zevkimi bozmazsan, teşekkür ederim!"

Alastair ağzını açmış ama ne demesi gerektiği konusunda bir fikre sahip olmadığı için geri kapatmış ve ilerisini gözlemlemeye devam etmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44471 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr