Bölüm 817: Kılıcın Doğası

avatar
4075 36

Desolate Era - Bölüm 817: Kılıcın Doğası



Bölüm 817: Kılıcın Doğası

 

Bugün, Ji Ning süzülen ahşap odada bağdaş kurmuş oturuyor ve kaligrafi üzerine çalışıyordu. Yazdığı her bir karakter yükselen kılıç iradesiyle doluydu.

 

Hemen yanında Su Youji vardı. İtaatkâr bir şekilde genç adama mürekkep ezme konusunda yardımcı oluyor ve Ning'i izliyordu. Normalde, Ateşperisi isminde de geçtiği üzere ateşvari bir kişiliğe sahipti. Ning'e mürekkep konusunda yardım ederken bu kadar itaatkâr durması sadece Ning'in takipçisi olmasından kaynaklanmıyordu; aynı zamanda Ning'in yanında olabildiğince fazla zaman da geçirmek istiyordu. Böylece Taolordu Saltsema, Ning'in yanına birtakım önerilerde bulunmaya gelince Ateşperisi'ne de birkaç söz söyleyebilirdi.

 

“O Taolordu gerçekten inanılmaz.” Ateşperisi, ne zaman Taolordu Saltsema'yı düşünse hayranlık ve şaşkınlıkla doluyordu. “Geride kalan üç yıllık süreçte bana birkaç öneride bulundu, bu sayede Dünya Seviyesi’ne geçmek için neler yapmam gerektiğine dair kafamda net bir yol oturdu. Bu sınırı aşarsam Dünya Seviyesi’ne adım atabileceğim!”

 

Su Youji, Ning'le olan ilişkisinden büyük faydalar sağlamıştı.

 

Taolordu Saltsema Taobirleşimi'nin eşiğine ulaşmış bir Samsara Taolordu'ydu. Kemdiyar Bölgesi'nde onun gibi bir başkası yoktu; Taolordu Kemdiyar bile ondan biraz zayıftı! Su Youji'nin böyle bir figürden öneri alma şansına sahip olması, gerçekten de onun için büyük bir lütuftu! Tek başınayken çok sayıda yanlış yolda debelenmiş ve sadece bir Ki Arıtıcısı olmasına rağmen yüce Üstün Tanrılar'a denk bir seviyeye ulaşabilmişti. Bugünlerde ise inanılmaz bir hızda ilerliyordu ve Dünya Seviyesi’ne ulaşmasına ramak kalmıştı.

 

Ning de bazı ciddi gelişmeler yaşamıştı. Taolordu Saltsema onunla birkaç kez bizzat mücadele etmiş ve bu mücadelelerinde kılıç kullanmıştı. Sonuç olarak, Ning'in kılıç doğasına dair anlayışı temel bağlamda değişiyordu.

 

Eğer kişi bambaşka bir güç seviyesindeyse, doğal olarak Tao'ya dair de başka bir bakış açısına sahip olurdu. Dünya Tanrısı Karapus etkileyici bir figürdü, ancak anlayabileceklerinin sınırı vardı. Taolordu Saltsema Kılıç Taosu’na odaklanmıyor olsa da her Tao'nun ortak olarak paylaştığı bazı benzerlikler vardı.

 

“Kılıç nedir?”

 

“Hahah, zamanında İmparator Miratkar'ın kılıç üzerine konuştuğunu duymuştum. Sözleri gerçekten mantıklıydı.” Taolordu Saltsema, Ning'e bunları söyledi. “Kılıç, canlı varlıkların diğerlerini öldürmek için yarattığı bir silahtır! Kılıcın bir ucu, iki yanı ve iki de düz tarafı vardır. Öldürmek için tasarlanmıştır. Kılıç Taosu’nu anlamak ve keşfetmek için, öncelikle kılıcın yaratılışı ve tasarlanışından başlaman gerekir.”

 

“Kılıcın ucunu öldürmek için nasıl kullanmalısın?”

 

“Tek bir yanını öldürmek için nasıl kullanmalısın?”

 

“İki yanını da öldürmek için nasıl kullanmalısın?”

 

“Kılıcın düz tarafını öldürmek için nasıl kullanmalısın?”

 

“Bütün bunları bir araya getirerek… Nasıl kullanmalısın?”

 

“Tao'ya dair meditasyonlar yaptığında, bir kavramın has özüne ve ilkel doğasına dair meditasyon yaparsın. Basitliğe odaklanman lazım, karmaşık yanına değil! Eğer Tao'n gitgide karmaşık bir hale gelirse, zamanla kendini onun içinde kaybedersin! Tao'n diğerlerine karmaşık görünebilir, ancak sana göre bir ayna kadar net ve berrak olmalıdır.” Taolordu Saltsema, Ning'e baktı. “Bunu unutma; çok önemli.”

 

“Ayrıca… Bütün teknikler aynı kaynaktan çıkar! Eğer Kılıç Taosu’nda aşamadığın bir sınıra toslarsan kaligrafi gibi başka şeylere yönelebilirsin. Gördüğüm kadarıyla kaligrafide hiç fena değilsin ve üstelik bunu yaparken Kılıç Tao'nu da katabiliyorsun. Yani savaşmaktan bambaşka bir tecrübe edinme fırsatın var. Yine de, bu iki kavramın arasında çok benzerlik vardır ve ikisi de sana Tao'yu anlamak konusunda yardımcı olacaktır. Bildiğim kadarıyla, Kılıç Taosu’na odaklanan Samsara Taolordları'nın çoğu resim yapmayı ve kaligrafi sanatına çalışmaktan da keyif alırlar. Sanıyorum ki bu öyle sıradan bir tesadüf değildir.”

 

“Ayrıca suya, yıldırıma ve uzaya dair de bir yatkınlığın var. Bunları görmezden gelme ve bir yana atma. Onlara da odaklan. Her Tao'nun benzediği ortak noktalar vardır. Örneğin, Kılıç Taosu’na hiç odaklanmamış olsam da, dört beş günümü harcarsam Kılıç Taosu’ndaki ustalığım kılıca odaklanan bazı zayıf Samsara Taolordları'na denk olabilir.”

 

Ning adeta önünde yepyeni bir kapının açıldığını hissediyordu; bu kapı ki genç adama Kılıç Taosu’na bambaşka bir açıdan bakma şansı veriyordu.

 

Ning su, yıldırım, uzay ya da diğer Taolar'ı bir kenara bırakmayı hiç düşünmemişti. Her Tao'nun ortak birtakım özelliklere sahip olduğunu biliyordu.

 

Kaligrafi ise genç adamın eskiden beri keyifli ve huzurlu bulduğu bir aktiviteydi; lakin Taolordu Saltsema'yı dinledikten sonra aslında kaligrafinin kendisine ne denli yardımcı olabileceğini anlamıştı.

 

Önünde hiç görmediği bir dünya vardı.

 

“Evet. Uzun, upuzun yıllar önce, kadim kaostaki ilk yaratıklar ilk ‘kılıcı’ yarattılar. O günden beri ‘kılıcı’ sayısız varlık kullandı. Teknikleri geliştikçe gelişti ve kendi başına bir Tao'ya dönüşen, bu güçlü kavrama büründü. İşte bunların ardından Kılıç Taosu, yani sayısız gelişimcinin korktuğu bu Tao ortaya çıktı.”

 

“Kılıcın ucu… Yanı… İki yanı… Düz tarafı…”

 

O günden beri Ning'in kılıca bakış açısı değişmişti. Geçmişte, genç adam Kılıç Taosu’nun gerçekten akılalmaz bir derinliğe sahip olduğunu düşünüyordu ve bu derinliği durmadan, yavaş yavaş anlayabileceğini ummuştu.

 

Şimdiyse, Ning kılıca farklı bir açıdan bakıyordu. Kılıç Taosu gerçekten de derindi ancak asıl özü, temeli bir hayli basitti; olay kılıcın kendisinde yatıyordu. Eğer kılıcın yapısını anlayabilirseniz, Kılıç Taosu’nun özünü de öğrenmeniz zor olmazdı.

 

Ning artık [Parlakay] kılıç sanatı ve [İsimsiz] kılıç sanatı arasında ciddi farklar olduğunu görebiliyordu. Hemen bu farkları ayarlamaya ve “Kan Damlası” duruşunu daha saf, “Yalnızkalp” duruşunu daha gelip geçici, “Yin ve Yang” duruşunu daha karmaşık, “Gökkıran” duruşunu daha heybetli ve “Gölgesiz” duruşunu iyice öngörülemez bir hale getirdi.

 

Hatta Gökkıran duruşunu iki farklı duruşa ayırdı. İlk duruş kılıcın keskin tarafıyla yapılan saldırı, yani “Gökkıran Kesiği”ydi; diğeriyse kılıcın düz kısmını kullanıyordu ve ismi “Gökkıran: Yokedici”ydi.

 

 [Parlakay] kılıç sanatının gücü aniden iki katına çıkıvermişti; çünkü genç adam artık kılıca bambaşka bir gözle bakıyordu. Uzak gelecekte, Ning bu yeni anlayışının ona ne kadar yardımcı olduğunu görecek ve Taolordu Saltsema'ya o gün verdiği tavsiyeler için iyice minnet dolacaktı.

 

“Mm.” Taolordu Saltsema o esnada mesafede oturuyor, biraz şarap içiyor ve süzülen odada kaligrafi çalışan Ji Ning'i izliyordu. Adam başını sallamadan edemedi.

 

“Ji Ning gerçekten yetenekli.”

 

Tao öyle rastgele aktarılamazdı!

 

Verdiği rehberlik inanılmaz derecede değerli falan değildi. Genişgök Sarayı'ndaki avatarı da Genişgök Sarayı'nın üyelerine sağlam tavsiyeler verebilirdi… Buna rağmen, herkesin kendine has bir inancı vardı. Eğer sunduğunuz rehberlik karşıdaki kişinin inancından ya da öngörülerinden çok farklıysa, o vakit karşı taraf rehberliğinizi geri çevirebilirdi. Ya da daha kötüsü; bir Taolordu'na güvendikleri ve sözlerinin doğru olduğunu düşündükleri için kendi Tao’larını sorgulayarak yollarını bile kaybedebilirlerdi. Bu daha kötüydü!

 

Bu yüzden, herkesin kendine has bir Tao’su vardı.

 

Bir ustanın iyi bir öğrenci bulması çok zordu! Ning [Parlakay] kılıç sanatını yarattığında, genç adam Tao'ya dair kendine has anlayışının temellerini zaten atmıştı. Üç Alem'de olduğu zamanlarda, gururla ve aptalca Kılıç Taosu’nun tamamını bu beş duruşa katabileceğini düşünüyordu. Asıl farkına varmadığı şey ise bu beş duruşun sadece kılıç özüne dair değişkenlerden ibaret olduğuydu.

 

 Genç adam kılıcın özüne ulaşmıştı. Ama bunu yaptığını anlayabilmiş değildi.

 

Taolordu Saltsema'nın sözleri sayesinde geçmiş hatalarını fark eden Ning, gerçeği anlıyordu. Seçtiği yol bu yönde olduğu için, aldığı rehberlik ona inanılmaz bir katkı sağlamıştı ve genç adama bu yolu daha iyi anlama şansını tanımıştı.

 

“Ji Ning.” Taolordu Saltsema ayağa kalktı.

 

“Büyük kardeşim.” Ning fırçasını bıraktı ve çabucak odadan çıktı. Üstün Tanrı Vahşiköpek hazırda bekliyordu.

 

“Dalgadeğişen Alemi'ne gidiyorum.” Taolordu Saltsema lafa girdi. “Ben gittikten sonra tek başına kalacaksın.”

 

“Merak etme, büyük kardeşim. Sen asıl orada güvende olmaya bak, dikkatli ol.” Ning de endişeliydi. Son üç yılda Ning Dalgadeğişen Alemi'nin ne kadar tehlikeli olduğuyla ilgili bazı şeyler öğrenmişti. Rüzgarkaynağı Kalıntıları'ndan çok ama çok daha tehlikeliydi ve oraya giren Taolordları'nın bile ölüm tehlikesi altında olduğu biliniyordu.

 

“Ahahah! Bu yaşlı adam Taobirleşimi'nde başarılı olmayı planlıyor. Dalgadeğişen Alemi'nde ölecek değilim ya?” Taolordu Saltsema geniş bir kahkaha attı, ardından göklere yükseldi. Onu havadaki mavi cübbeli figür bekliyordu. O figür Taolordu Kemdiyar'ın avatarıydı.

 

“Kusuruma bakma, kardeşim Kemdiyar.” Taolordu Saltsema konuştu.

 

“Hahaha, daha önce ben de Dalgadeğişen Alemi'nin merkez bölgesine gitmemiştim. Artık burada olduğuna göre, geçmişte yaptığımdan biraz daha fazla keşif yapabilirim.” Avatar gülümsedi.

 

“Gidelim.”

 

“Gidelim.”

 

İkili ışık hüzmelerine dönüşerek kayboldular.

 

Ning onları uzaktan izliyordu. Taolordu Saltsema'yla üç yıl geçirdikten sonra, o adamın kendisini gerçek bir kardeş olarak gördüğünü anlamıştı.

 

“Hayatta kal, büyük kardeşim.” Ning mırıldandı.

 

Taolordu Saltsema'nın sözlerine göre, eğer Dalgadeğişen Alemi'nde her şey yolunda giderse, yaklaşık dört beş yıl sonra geri dönebilirdi. Ama bir yere kapanır ve oradaki tuzaklara düşerse, yüzlerce ve hatta milyonlarca yıl geri dönememesi muhtemeldi.

 

Ning, Ateşperisi ve Üstün Tanrı Vahşiköpek üçlüsü Kemdiyar Salonu'nda yaşamaya devam ediyordu. Yavaş yavaş burada yaşayan diğer gelişimcilerle de yakınlaştılar ve hatta Ning Kılıç Taosu’na çalışan diğer gelişimcilerle birkaç mücadele bile yaptı. Mücadelelerden biri ortalığı biraz karıştırdı, zira Kemdiyar Salonu'ndaki her kılıç kullanan Üstün Tanrı ve Atasal Ölümsüz Ji Ning tarafından yenildi.

 

Anlaşılmalıdır ki sadece sıradan kılıçlar ve azıcık güç kullanıyorlardı; mücadelenin asıl odaklandığı konu Tao'ydu.

 

Nihayetinde, Dünya Seviye üstatların bile ilgisini çeken bu mücadelede, Ning gerçekten kılıcın özünü anlamaya başladı. Sadece Kılıç Taosu’nda gerçek yeteneğe sahip olan Dünya seviye üstatlar onu bastırabiliyordu… Ve onu sadece bastırabiliyorlardı, yenebiliyor değillerdi. Kemdiyar Salonu'ndaki gelişimciler iç çekmeden edemedi. “Kardeşim Karakuzeuy büyük ihtimalle Kılıç Taosu’yla bir Dünya Tanrısı olacak.”

 

Hayat huzurlu, ama tatmin ediciydi. Zaman geçti, yıllar yılların peşinden koşup durdu.

 

Üç yıl. Beş yıl. On yıl. Elli yıl. Yüz yıl.

 

Ning Kemdiyar Salonu'ndaki hayatına devam ediyordu, ama Taolordu Saltsema hala daha geri dönmüş değildi.

 

………..

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr