Bölüm 181: Karakaplan’ın Hediyeleri

avatar
4751 54

Desolate Era - Bölüm 181: Karakaplan’ın Hediyeleri



Bölüm 181: Karakaplan’ın Hediyeleri

 

Uçan tekne, gökyüzünden Karakuzey Tepesi’ne doğru inişe geçti.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim Ji Ning.” Öncü, Bulutgemisi, Bulutyeşim, üç Zifu Öğrencisi de saygıyla konuştu. Yanlarında duran Beyazsu Tazısı da Ning’e bakıyordu ve Ning ona doğru gülümseyerek konuşmaya başladı. “Beyaz Amca, özel odama çekilip tek başıma eğitim yapmaya başlayacağım. Önemli bir şey olmadığı takdirde, lütfen beni rahatsız etmeyin.”

 

Beyazsu Tazısı onayladı. Ning vakit kaybetmeden özel odasına çekildi.

 

Bulutyeşim dudaklarını ısırarak Ning’e bakıyordu. “Bana yalnızca bir kez baktı. Hem de öyle ciddi bir bakış da değildi. Hmph. Kabiledeyken sayısız insan benim Tao Eşim olmak istiyordu lakin bu kıdemli öğrenci kardeşimiz Ji Ning benimle doğru düzgün konuşmuyor bile…”

 

 Bulutyeşim’in cazibesi gerçekten etkileyiciydi. Kaygısız Mağarası’ndaki tilki ruhları ve hizmetçiler güzellik ve cazibe bakımından onunla aşık atabilecek seviyede değillerdi. Öyle ya, Dokuznilüfer bile onun yanında sönük kalıyordu. Muhtemelen onunla kıyaslanabilecek tek isim, Gökkuşağıateşi Perisi, Yu Wei’ydi. Yani, Bulutyeşim’in kendine bu kadar güvenmesi şaşırtıcı değildi!

 

 Tabii Siyah Beyaz Okulu’ndaki öğrencileri ağına çekmek istiyordu. Ji Ning, onun gözünde Tao Eşi olabileceği en iyi seçenekti lakin ne yazık ki… Şimdiye kadar Ji Ning onunla doğru düzgün tek bir kelime bile etmemişti.

 

“İnanmıyorum!” Bulutyeşim kendi kendine konuştu.

 

“Tao Mücadele Sarayı’ndaki karşılaşmalar nasıl geçti acaba.” Yanında duran Bulutgemisi’nin gözlerinde beklenti dolu ifadeler mevcuttu. “Bilmiyoruz.” Öncü konuştu.

 

……..

 

 Özel taş odada… Ning bağdaş kurmuş oturuyor, etrafındaki kılıç enerjisi arada sırada havaya kesiklik atıyor, direkt darbeler uyguluyordu. Birbiri ardına kılıç duruşlarının sergilendiği açıktı... Görünüşte sıradan dursalar da aslen, beraberlerinde kalpleri sarsacak düzeyde bir keskinlik barındırıyorlardı.

 

Aniden, genç adamın etrafındaki kılıç enerjileri kayboldu. “Whew.” Ning’in suratında hafif bir tebessüm belirmişti. “Bütün gece eğitim yaptım ve gerçekten de Ustamın söylediği gibi, elde ettiğim kazançları sindirince temelimi de sağlamlaştırmayı başardım.”

 

“Büyük Kılıç Taosu? Kılıç Ölümsüzü?” Ning’in gözlerinde beklenti dolu ifadeler vardı. Vhoosh. Genç adam ayağa kalkıp taş kapıyı araladı. Çok geçmeden bahçeye çıkmıştı.

 

 Gökyüzünde hafif bir ışık hüzmesi seçilebiliyordu. Bahçede dikilen Ning derin bir nefes çektiğinde, etrafındaki yoğun element enerjisini hissetmiş ve keyfi iyice yerine gelmişti.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim Ji Ning.” Hemen yanından nazik bir ses yankılandı. Ning başını çevirdi. Sesin sahibi, açık pembe Taoist cübbesine bürünmüş Bulutyeşim’di. Her ne kadar cübbesi biraz bol ve geniş olsa da cezbedici figüründe muazzam bir manzara yaratmayı başarmıştı. Uzun, siyah saçları basitçe bağlanmış ve etrafa verdiği doğal havayla insanlara garip bir çekim gücü uygulamayı alışkanlık haline getirmişti.

 

“Gerçekten güzel… Merak ediyorum da Baiwei neden onu yanıma yolladı?” Ning kendi kendine düşündü. Evet, Bulutyeşim güzel ve çekiciydi lakin Ning bu dünyada kaygısız, özgür bir hayat yaşamak istiyordu. Durum böyle olunca Tao Eşi’ni de öyle kolay kolay seçmesi söz konusu değildi. Eğer seçecek olsaydı, bunun önemli bir meseleye dönüşeceğine şüphe yoktu. En azından şimdilik, Bulutyeşim Ning’i etkilemeyi başaramamıştı.

 

“Size teşekkür etme fırsatı bulamamıştım, kıdemli öğrenci kardeşim, Siyah Beyaz Okulu’na adım atarak sizi takip etmeme izin verdiğiniz için teşekkürler.” Bulutyeşim’in narin, zerafet dolu vücudu saygıyla eğildi.

 

Ning hafifçe onayladı. Aniden, dışarıdan bir figür fırlamıştı. Genç köle içeriye girdiğinde, hemen ön tarafta duran ölümsüz perilerini andıran Bulutyeşim’e bir bakış atmadan edememişti. Ardından başını çevirerek gergin figürüyle konuştu. “Efendim, dışarıda sizin kıdemli öğrenci kardeşiniz olduğunu söyleyen birisi var. Hemen kapıda. Epeydir bekliyor.”

 

“Oh?” Ning başını öne salladıktan sonra gülümseyerek konuştu. “Peki ya hangi öğrenci kardeşim acaba? Kıdemli öğrenci kardeşim, sizi epeyi beklettim. Lütfen, içeri gelin.”

 

“Gidip bir şeyler hazırla.” Ning yanındaki Bulutyeşim’e konuştu. “Tamam.” Bulutyeşim onaylayarak hemen yürümeye başlamıştı.

 

Sıradan, ölümlü genç kölenin sırtından soğuk terler akıyordu. Kendisi de yürümeye başlamıştı. Daha demin gizliden gizlide Bulutyeşim’e baktığında, adeta efsanelerde okuduğu perilerden biriyle karşı karşıya olduğunu düşünmüştü. Aynı esnada kendi kendine iç de çekmişti. “Eğer böylesine güzel bir kadını eşim olarak alabilseydim, bir saatlik ömrüm kalsam dahi hiçbir şeyden pişman olmazdım. Ve buna rağmen, Efendim öyle bir kadını umursamıyor bile…”

 

“Küçük öğrenci kardeşim Ji Ning.” Siyah Taoist cübbesine bürünmüş genç bir adam yürüyordu. Gözlerinde yıldızların parıltısı, suratında da sabah güneşine benzeyen bir tebessüm vardı. “Daha önce seninle giriş seremonisinde ve Tao Mücadele Sarayı’nda karşılaşmıştık lakin tanışma fırsatı bulamamıştık. Adım Hu Yongchun, Taoist ismim de aynı Yongchun, Ebedigüz anlamına geliyor.”

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim Ebedigüz, lütfen içeriye gelin.” Ölümsüzlük yolunda yürüyen biri olarak Ning’in hafızası sağlamdı. Tao Mücadeleleri’nde, bu Ebedigüz’ün şişman, dilenci kıyafetlerine bürünmüş gencin yanında oturduğunu hatırlıyordu. Muhtemelen o şişman gencin yanında dikilebildiğine göre yeteneği de epeyi yüksekti.

 

 Ning ve Ebedigüz karşı karşıya oturuyorlar, Bulutyeşim de onlara şarap ve meyve sunuyordu. “Küçük öğrenci kardeşim, yanında güzeller güzeli bir kadın varmış.” Ebedigüz gülümseyerek birkaç kelime sarf etmiş ve Bulutyeşim’in suratı hafiften kızıla dönmüştü.

 

Ning gülümsedi. “Kendisi buraya eğitim için geldi.” “Oh.” Ebedigüz onayladı. Karşısında duran bu küçük öğrenci kardeşinin, şeytani bir cazibeye sahip olsa dahi kadınlara pek ilgi göstermediğini hemen not etmişti.

 

……….

 

 Buluteşim, Ji Ning ve Ebedigüz’ün kendi aralarında konuşmalarını izliyordu. İlk başlarda beklentiyle doluydu lakin zaman geçtikçe bu beklentisi yerini hayal kırıklığına bırakmıştı. Ebedigüz ona övgü dolu bir cümle sarf etse de çok geçmeden efendisi Ji Ning ve Ebedigüz kendi aralarındaki muhabbete dalmıştı. Genç kadına bir bakış dahi atmıyorlardı.

 

İkisi de göklerin kutsadığı yeteneklerdi. Açıkça seçilebildiği üzere, dış görünüşünü önemsemiyordu ve bu gerçekten de kalbini yaralamıştı.

 

“Küçük öğrenci kardeşim Ji Ning!” Aniden, dışarıdan bir ses yankılandı. “Biri daha.” Ning kendi kendine konuştu. Zaten taş odayı erken terk etmesinin sebebi de buydu. Tao Mücadeleleri’nde gösterdiği performansın ardından, çok sayıda öğrenci kardeşinin kendisiyle arkadaş olmak için geleceğini düşünmüştü. Tabii öğrenciler arasında ne kadar arkadaşı olursa, bu durum Ji Ning için bir o kadar iyi olabilirdi.

 

Sonuçta, Siyah Beyaz Okulu’ndaki öğrencilerle, dış dünyadaki insanların arkadaş olmaları kolay rastlanan bir şey değildi. Öyle ya, dışarıdaki insanlar isteseler dahi bu dehaların gözüne girmeyi başaramıyorlardı. Bazen tekli, bazen üçerli gruplar halinde gelen öğrencilerden sebep bahçe kalabalık bir hal almıştı. Arada sırada birkaçı ayrılıyordu ancak genelde bahçede dört ile beş kişi oturuyordu.

 

 Bulutyeşim misafirlere bizzat hizmet ediyordu. Genç kadını asıl yaralayan olaysa… Arada sırada ona birkaç söz söyleyen resmi öğrencilerin dışında, ona yakından bakış atan yalnızca tek bir öğrenci olmuştu ve bu öğrencinin adıysa “Kutsalkeyif”ti. Söylediklerine göre bu adam çift eğitimine odaklanıyordu.

 

 “Siyah Beyaz Okulu’nda, çift eğitimlerine odaklanmayan bütün öğrencilerin sağlam Tao Kalpleri var.” Nihayetinde, Bulutyeşim hayranlıkla iç çekmeden edememişti. Gerçekten de Siyah Beyaz Okulu’na katılan herkes akılalmaz dehalardı ve duyduklarına göre efendisi Ji Ning, bu olağanüstü dehaların arasında bile canavarvari bir yetenekti! Zaten bu yüzden Ji Ning’le tanışmaya çok sayıda insan geliyordu.

 

“Küçük öğrenci kardeşim Ji Ning, yanımda iki küçük öğrenci kardeşimi de getirmiştim. Onlarla tanışmak ister misin?” Hafif, sakin bir ses yankılandığında, Ji Ning ve karşısında duran ikili başlarını çevirmişti. Çok geçmeden onlara doğru gelen üç ışık hüzmesini görmeye başlamışlardı.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim Dokuznilüfer, benimle tanışmak istediğinize göre nasıl olur da bu isteğinizi geri çeviririm?” Ning başını kaldırarak gökyüzündeki Dokuznilüfer’e baktı. Kadının yanında, kırmızı cübbelere bürünmüş güzel bir kadın ve keskin aurasıyla dikkat çeken gümüş cübbeli bir kadın vardı. Üçlü aynı anda yere inmişti.

 

“Onlar…” Bu üçlüyü gören Bulutyeşim anında şaşkına dönmüştü. Bu kadınların auraları ve duruşları… Gerçekten perileri andırıyordu.

 

“Bu gördüğün küçük öğrenci kardeşim Qingqing, diğeriyse küçük öğrenci kardeşim Beyazsu.” Dokuznilüfer gülümseyerek Ning’e baktı. “Selamlar, kıdemli öğrenci kardeşim Ji Ning.” İki kadın da selamlamıştı.

 

…………

 

Gecenin gelmesiyle Karakuzey Tepesi’nde yalnızca… Kuzeydağ Baiwei kalmıştı.

 

“Baiwei, otur.” Ning ve Baiwei oturdu. Baiwei gülümseyerek konuştu. “Bugün meşgul olacağını bildiğimden, akşam vakitlerinde geleyim demiştim.”

 

“Baiwei, çok düşüncelisin.” Ning konuştu. Baiwei geniş bir kahkaha attı. “Bunun olacağını nasıl bilemezdim ki? Doğru ya bugün, babamın emirleriyle buraya geldim.” Ning şaşırmıştı. “Babanın mı?”

 

Kuzeydağ Karakaplan… O adamın vahşi aurası, Ning’in kalbinde derin bir yer etmişti. Kesinkes Siyah Beyaz Okulu’nun Okul Başkanı’ndan daha zayıf biri değildi ve kendisi akılalmaz derecede dominant bir auraya sahipti!

 

“Buraya neden geldin peki…?” Ning şaşırmıştı.

 

Şak, şak. Baiwei ellerini iki kez çırptı. Aniden arkasında duran iki Zifu Öğrencisi öne çıkmıştı. İkili, sahip oldukları depo tipi büyülü eşyalardan siyah yeşim plakalar çıkardı. Bu yeşimden yapılma siyah tabakaların üstüne karakaplanın ince işlenmiş figürü kazılıydı ve bu tabakalar akılalmaz derecede göze güzel geliyordu. Her tabakanın üstünde, farklı farklı eşyalar duruyordu.

 

Toplamda altı tabaka vardı. Üstlerinde bir çift yeşim şişe, ufak bir tekne, siyah kanatlar ve iki uçan kılıç seti duruyordu.

 

“İki kılıç seti, birinde 72, diğerinde 18 uçan kılıç var. Muazzam Ölümlü seviye uçan kılıçlardır.”

 

“Bu siyah kanatlar… Yüksek kademe Ölümlü seviye kanat tipi büyülü hazinedir.”

 

“Bu tekneyse üst kademe uçan büyülü hazinedir.”

 

“Bu yeşim şişede zehirli gaz içeren bir büyülü hazine vardır, bunu kaçarken kullanabilirsin.”

 

“Diğer şişedeyse beş yüz kilogram sıvılaşmış element özü bulunuyor.” Baiwei konuştu ve rahat tavrıyla ekledi. “Bunları alacaksın.”

 

Ning ne diyeceğini bilemiyordu. Önündeki eşyaların muazzam hediyeler olduklarına şüphesi yoktu. Siyah kanatlar dışında, diğerleri oldukça değerliydi. “Bunlar… Nasıl kabul edebilirim? Çok pahalı…” Ning hemen reddetti.

 

“Babamın emirleri dahilinde buraya gelip eşyaları sana takdim ettim. Meselenin benimle alakası yok.” Baiwei ellerini sallayarak konuştu. “Çekinmene gerek yok. Babamla tanıştın ve bu hediyeler de onun sana olan iyi hissiyatından kaynaklanıyor. Kabul et gitsin.”

 

Ning bir anlığına tereddüt düşmüştü. Baiwei’yle iyi arkadaş olduklarından, Kuzeydağ Karakaplan Malikanesi’yle de yakından alakası vardı. Durum böyle olduğuna göre hediyeleri kabul etmesi de gerekiyordu.

 

“Tamam.” Ning onayladı.

 

“Heh şöyle! Babamın yolladığı şeylerden çekinmene gerek yok hem zaten bunlar onun için pek önemli şeyler değil.” Baiwei konuştu. “Oh, doğru ya! Benden Meng Roch’u bulmamı istemiştin. Adamı çoktan buldum ve dediğin gibi, herhangi bir okula katılamamış. Onu direkt buraya getirecek birilerini yollamamı ister misin?”

 

………..






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr