Bölüm 179: Ji Ning ve Yu Wei

avatar
4678 53

Desolate Era - Bölüm 179: Ji Ning ve Yu Wei



Bölüm 179: Ji Ning ve Yu Wei

 

........

 

 Daha önce oturmakta olan üst seviye öğrencilerin çoğu, örneğin Kutsalateş, Miskin Taoist ve siyah cübbeli kadın, aniden ayağa fırlamıştı. Suratlarındaki şaşkınlık ifadesini görebilmek mümkündü ve işte oracıkta, taş sütunda oturan kürklü genci izliyorlardı.

 

 Karşı taraftaki taş sütunda oturan Kuzeydağ Karadalga ise suratındaki rengi kaybedeli epeyi olmuştu.

 

“Ben… Yenildim mi?”

 

“Ben, nasıl yenildim? Nasıl yenilebildim?!” Karadalga yaşananlara inanamıyordu. Kendisi gururlu bir figürdü. Kuzeydağ Klanı’nın üst seviye üyelerini bile umursamıyordu zira kendine oldukça güveniyordu lakin okula henüz girmiş olan yeni bir öğrenci, üstelik Baiwei’yle yakından alakadar olan bu öğrenci… Tao Mücadelesi’nde, yani kendine en çok güvendiği alanlardan birinde, onu yenmişti.

 

“O kılıçtı… O kılıç…” Karadalga’nın zihninde, binlerce kılıcın tek bir noktaya odaklanarak havayı kestiği o görüntü yankılanıyordu. Adeta o kılıç darbesi, Tao Kalbi’ne sağlam bir kesik atmıştı.

 

“Ne dehşet verici bir kılıçtı o! Bu kılıcın dehşetini, yalnızca onunla karşılaşan biri hissedebilir. Hiçbir şeyi umursamadan, saldırıya odaklanan o kılıç hiçbir şeyin karşılayamayacağı bir kılıç…” Karadalga’nın kalbi, kaybettiği için panik ve çaresizlikle kaplıydı lakin o kılıç darbesini hatırladığında gerçekten de ne diyeceğini bilemiyordu.

 

“Ji Ning kazandı!” Beyaz saçlı adamın kükremesiyle büyük mühür formasyonu kayboldu.

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim Karadalga, işleri ağırdan aldığınız için teşekkür ederim.” Ning’in sesi dört bir yanda yankılanıyordu. Bu sesi duyan Karadalga kendine gelmeyi başarmıştı. Aklındaki vahşi düşünceleri zar zor bastırarak ellerini birleştirdi. “Küçük öğrenci kardeşim, gerçekten etkileyicisin. Benden daha güçlüsün.” Lafını bitiren adam golemle arasındaki bağı koparmış ve ardından ışık hüzmesine dönüşerek bölgeyi terk etmişti. İki yeşim şişeyi yaşlı adama uzattıktan sonra diğer öğrencilerin arasına karıştı.

 

…….

 

“Ne güçlü bir kılıçtı öyle…” Şişman, dilenci kıyafetlerine bürünmüş genç adam kendi kendine konuştu.

 

……..

 

“Yirmi ile otuz yıl sonra, Siyah Beyaz Okulumuz’un etkileyici bir figürü daha olacak.” Kutsalateş’in suratında geniş bir gülümseme vardı.

 

………..

 

Koskoca Tao Mücadele Sarayı’nda, Ning’in kılıcını anlayabilen yalnızca o iki Ölümsüz vardı. “Parlayan Kılıç Kalbi! Ne muazzam bir ‘Parlayan Kılıç Kalbi’ydi o öyle!” Kısa boylu, yaşlı adamın gözleri parlıyordu. “Böylesine güçlü bir kılıç kalbi, böylesine kararlı bir kılıç kalbi… Siyah Beyaz Okulumuz bu sefer gerçek bir hazineyi elde eti.”

 

“Gerçekten de öyle…” Ölümsüz Diancai, mesafedeki Ning’e bakıyordu ve gözleri parlıyordu. “Merak ediyorum da öğrencim bu kadar kısa süre içerisinde nasıl öyle bir kılıç kalbini yaratabildi. Yaşadığı tecrübeler içerisinde ölüm kalım mücadeleleri de vardı ancak böylesine bir kılıç kalbi yaratabilmeleri… Akıl alacak gibi değil.”

 

“Hahaha, bak gör. Birazdan diğerleri mekâna gelecek.” Kısa boylu, yaşlı adam gülümsedi. Ölümsüz Diancai de bir kahkaha atmıştı. Kısa boylu, yaşlı adam konuştu. “Pişman olduklarına kalıbımı basarım. Buraya, bizzat izlemeye gelmedikleri için pişman olacaklar…”

 

………

 

Siyah Beyaz Okulu’nun Başkanı Taoist Yeşimdeniz, o esnada yatağında oturuyordu. Hemen üstünde, Tao Mücadele Sarayı’ndaki mücadeleleri gösteren bir su ekran aynası vardı.

 

“O kılıç!!” Taoist Yeşimdeniz şoke olmuştu. “Yoksa bir Kılıç Ölümsüzü’nün yoluna mı adım attı?”

 

“Ugh!” Taoist Yeşimdeniz pişmanlık dolu bir iç çekti. Su ekran aynasından yaşananları görebiliyordu ancak auralar, iradeler, dünyanın dalgaları… Bu detayları hissedemiyordu.

 

“Gidiyorum.” Taoist Yeşimdeniz tereddüt etmeden gökyüzüne atıldı.

 

………

 

Su ekran tekniğinden mücadeleyi izleyen epeyi Kadim Taoist mevcuttu. Kılıcın ortaya çıktığını gördüklerinde, hepsi şaşkına dönmüştü lakin hiçbiri bizzat Tao Mücadele Sarayı’nda olmadıkları için tam olarak bu kılıcın neye işaret ettiğini bilmiyorlardı. Durum böyle olunca hepsi Tao Mücadele Sarayı’na akın etmeye koyuldu… Ve iki Ölümsüz bile saraya gidiyordu.

 

……….

 

Tabii Tao Mücadele Sarayı’ndaki üçüncü jenarasyon öğrencileri dışarıda yaşananlardan haberdar değillerdi. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Karadalga bile kayıp mı etmişti? Peki ya o zaman kim öne çıkacaktı? Karadalga, çok sayıda Tao Bölgesi’ne sahip figürler arasında bile önde görülen biriydi.

 

“Küçük öğrenci kardeşim Ji Ning, çekinme sakın, birkaç tane uçan kılıçtan ne olacak.” Kangölge o esnada Ning’le sohbet ediyor ve ona [Gökyüzü Ruhları, Yeryüzü İblisleri] adlı kılıç formasyonunu veriyordu. Ning gülümsedi. “Öyle olsun. O zaman küçük öğrenci kardeşiniz kabul edecek.”

 

Ning’in Kangölge’yle yaptığı bu ufak sohbet, genç adamın düşüncelerini olumlu bir noktaya çekmişti. Uçan kılıçları almış olması, Kangölge’yi de arkadaşı olarak gördüğünü gösterir nitelikteydi.

 

“Heh şöyle.” Kangölge onayladı. “Küçük öğrenci kardeşim Ji Ning, yeteneğin gerçekten olağanüstü ancak Ölümsüzlük yolunda sürekli, durmaksızın pratik yapmak söz konusu olamaz. Dış dünyayı gezerek tecrübe de kazanmak zorundasın. Muhtemelen birkaç yıla dış dünyayı gezmeye başlayacak ve Yağmurejderi Korumaları’na katılacaksın. Eğer o zaman bir şeye ihtiyacın olursa beni bulabilirsin. Yağmurejderi Korumaları’nı iyi bilirim.”

 

“Zamanı geldiğinde kesinkes sizi bulacağım, kıdemli öğrenci kardeşim.” Ning gülümsedi.

 

“Eh?” Kangölge aniden başını çevirmiş ve Ning de ona katılmıştı. Üçüncü jenerasyon öğrencileri arasından bir figür öne çıkmıştı.

 

“O kadın?” Ning’in göz bebekleri küçüldü. Öne çıkan figür, siyah cübbeli kadına aitti. Daha önceleri bu kadın, etrafındaki öğrencilerle oturuyordu ve hatta Dokuznilüfer bile onun yanındaydı. Açıkça seçilebildiği üzere sıradan biri değildi.

 

“Küçük öğrenci kardeşim Ji Ning.” Siyah cübbeli kadın sakin sesiyle konuştu. “Çok sayıda Tao Bölgesi’ne sahip öğrenciler arasında en güçlü olanı benim. Eğer beni yenebilirsen, o zaman sıra kıdemli öğrenci kardeşim Kutsalateş ve diğerlerine gelecektir.” Lafını bitiren kadın, başını çevirerek yan odaya girdi.

 

“İşin bitti.” Kangölge derin bir nefes çekti. “O kadın da kim?” Her ne kadar Ning tahmin edebiliyor olsa da soruyu sormuştu.

 

“Gökkuşağıateşi Perisi, Yu Wei!” Kangölge konuştu. “Kendisi reenkarne Ölümsüzler’den biridir ve yeteneğine diyecek yoktur! Okula ilk girdiğinde, eski öğrencilerden biri bile onunla Tao Mücadelesi yapmaya yeltenmemişti! Eğitim hızı korkunç, kendisi yirmili yaşlarında olmasına rağmen gücü akılalmaz bir seviyede.”

 

Ning içten içe şoke olmuştu. Reenkarne Ölümsüz mü? Ustasından duyduğu kadarıyla, üçüncü jenarasyon öğrencileri arasında yalnızca üç Reenkarne Ölümsüz vardı. İkisi seksen yılı aşkın bir süredir, diğeriyse yaklaşık yirmi yıldır eğitim yapıyordu. Muhtemelen o yirmi yıldır eğitim yapan isim, demin gelen siyah cübbeli kadın Yu Wei’ydi.

 

“Çok sayıda Tao Bölgesi’ne sahip figürler arasından en güçlüsü olmasına şaşmamalı.” Ning kendi kendine konuştu.

 

“Küçük öğrenci kardeşim, sana yardım etmek istiyorum ancak elimden bir şey gelmiyor.” Kangölge mekânı terk etti.

 

“Reenkarne Ölümsüz’se ne olmuş yani? Alt tarafı benden on yıl daha fazla çalışmış durumda, o kadar.” Ning korkmuyordu.

 

…..

 

Çok geçmeden Ning taş sütuna çıkmış ve önündeki olağanüstü manzaraya bakakalmıştı.

 

 Bin uçan kılıcı çağırarak [Yüz Santimlik Kılıç]’ın ilk duruşunu sergilese dahi, Gökkuşağıateşi Perisi Yu Wei de Binkılıç Golemi’ni seçmiş ve o da bin kılıç çağırarak tek bir kılıç ışığını kontrol etmeye koyulmuştu.

 

Bu kılıç ışığı, kavrulan bir denizi andırıyordu. Keskin, kılıç ışığından oluşma vahşi bir denizi!

 

Direkt karşılaşma!

 

Ning’in kılıç ışığı keskin olsa da rakibinin çağırdığı vahşi deniz akıl alacak gibi değildi. Ning’in kılıç ışığını paramparça ettiği gibi, genç adamın Binkılıç Golemi’ni de delmişti.

 

“Yu Wei kazandı!” Beyaz saçlı üstat konuştu.

 

“Kaybettim.” Ning ayağa kalkıp, gülümsedi. “Kıdemli öğrenci kardeşim, çok güçlüsünüz. Yenilgim hakkında söyleyecek bir şeyim yok.”

 

“On altı yaşındayken, senin kadar güçlü değildim.” Yu Wei, Ning’e bir bakış attı. “Doğru ya, şu yüz siyah beyaz sikkeyi ve beş kilogramlık sıvılaşmış element özünü vermeyi unutma.”

 

Ning şaşkına dönmüştü. Ağzını açsa da söyleyecek bir kelime bulamıyordu. Neden karşısındaki bu heybeti Reenkarne Ölümsüz, ufacık bir bahsi önemsiyordu? Ne yani, Ning’in bu miktarı alıp kaçacağını falan mı düşünmüştü?

 

……

 

Tabii Kadim Taoistler’in çoğu mekâna çoktan gelmişti. Son anda geldikleri için, Ning’in Yu Wei’yle mücadelesini ucu ucuna yakalayabilmişti. Hepsi de onaylayarak konuştu. “Gerçekten de bir Kılıç Ölümsüzü olacak. Ne güçlü bir kılıç kalbidir o! Birkaç yüz yılın ardından, Üstat Amcamız Diancai’ye eşdeğer bir Kılıç Ölümsüzü’ne sahip olacağız!”

 

Tao Mücadele Sarayı’ın köşesinde. Whoosh! Whoosh! Ölümsüz Beşçılgın ve Ölümsüz Diancai’nin yanında iki Ölümsüz daha belirmişti. Yeni gelen figürlerden biri sakalı, alnındaki tacıyla dikkat çekiyordu ve diğeriyse soğuk bir auraya sahip, ufacık bir çocuktu. Geldiklerini kimse hissetmemişti.

 

“Kılıç Ölümsüzü!” Sakallı üstat başını öne salladı. “Gerçekten de Kılıç Ölümsüzü’nün yoluna adım atmış. Nihayet, Siyah Beyaz Okulumuz’dan Büyük Kılıç Taosu’nu kavramaya başlayan bir öğrenci daha çıktı!”

 

Taolar da farklı farklı seviyelere ayrılıyordu. Yağmursuyu, buz ve bu tarz sayısız Tao, doğal dünyayı kaplıyordu lakin Kılıç Taosu, bunlardan daha üsteydi ve “Büyük Tao” olarak geçiyordu.

 

Böylesine bir Tao’yu kavramaya başlamak bile çok zordu. Genelde Zifu Öğrencileri, Yağmursuyu’nun Gerçek Manası’nı kavramayı gayet kolay buluyorlardı ve aslına bakarsanız, Yağmursuyu Tao Bölgesi’ne sahip olmak o kadar da abartılacak bir durum değildi.

 

Lakin Büyük Taolar’dan biri olan Kılıç Taosu’nu kavramaya başlamak… Çok ama çok zordu.

 

“Ne güçlü bir kılıç kalbi. Böylesine bir kılıç kalbi, yetenek ve kavrayışla…” Ufak çocuğun sesi inceydi lakin bu ses beraberinde antik bir hissiyat yaşıyordu. “Gerçekten de Kılıç Ölümsüzü olabilecek, işlenmemiş bir yeşim parçası gibi.”

 

“Evet, evet, evet.” Kısa boylu, yaşlı adam başını öne sallayıp duruyordu. “Siyah Beyaz Okulumuz’da şu an için yalnızca tek bir Kılıç Ölümsüzü, küçük öğrenci kardeşimiz Diancai var. Şimdiyse bir tane daha çıkacak. Kılıç Ölümsüzü! Felaketleri alt edemeyip Kayıp Ölümsüz olsa dahi güç bakımından etkileyici olacaktır, haha.”

 

Bunu duyan sakallı üstat hemen kükredi. “Kıdemli öğrenci kardeşim Beşçılgın, küçük öğrenci kardeşimiz Diancai henüz bir Toprak Ölümsüzü. Kutsal Ölümsüz olma şansı epeyi yüksek. Böylesine olumsuz şeyler söyleme sakın!”

 

Kısa boylu, yaşlı adam hemen Ölümsüz Diancai’ye doğru baktı. “Küçük öğrenci kardeşim Diancai…”

 

Lakin Ölümsüz Diancai’nin suratında sakin bir gülümseme yer etmişti. “Sorun değil. Kalbime sadık bir hayat sürdüğüm sürece, ne olursa olsun önemi yok. Üstat Kuzeyürüyen’in dediği gibi yüz yıl boş yaşayacağına, bir günü keyifle yaşa daha iyi! Tek yapmam gereken şey ilerlemek. Kutsal Ölümsüz olacak mıyım, olamayacak mıyım… Bu ikinci plandadır.”

 

“İyi dedin!” Kısa boylu, yaşlı adam başını öne salladı. Ufak çocuksa Ölümsüz Diancai’ye bakıyordu. “Küçük öğrenci kardeşim Diancai, Ji Ning Siyah Beyaz Okulumuz’un ikinci Kılıç Ölümsüzü olacak, onu iyi eğitmen lazım!”

 

Ölümsüz Diancai başını çevirerek mesafedeki Ji Ning’e baktı. Gözlerinde beklenti ve heyecan dolu ifadeler yer etmişti. “E herhalde yani. Sonuçta, benim öğrencim!”

 

…….

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim. Yüz siyah beyaz sikke ve beş kilogramlık sıvılaşmış element özü bu iki şişededir. Buyurun.” Ning şişeleri Yu Wei’ye uzattı.

 

Yu Wei keyif dolu ifadesiyle Ning’e baktı. Kollarını uzatıp şişeleri aldıktan sonra mekânı terk etti.

 

……..

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr