Bölüm 138: Yeni Bir Yolculuk

avatar
4843 59

Desolate Era - Bölüm 138: Yeni Bir Yolculuk



Bölüm 138: Yeni Bir Yolculuk

 

Ji Yochuan öksürmeye başlamıştı. Oğlunun yüzündeki endişe dolu ifadeyi görür görmez gülümsemişti. “Çok sayıda gizli sanat kullandığım için Zifu’m parçalanmanın eşiğinde. Bu yüzden vücudum aniden zayıf düştü.”

 

“Çok sayıda gizli sanat mı?” Ning şaşkına dönmüştü. “Baba, o zaman, sen…”

 

“Hahahaha.” Gülümseyen Yichuan, Ning’in başını okşadı. “Son savaşımı yaptım. Artık, işe yaramazın tekiyim. Doğal olarak bunu bildiğimden, mücadele esnasında kullanabildiğim kadar gizli sanat kullanmıştım.”

 

Ning’in suratı değişmişti. Gizli sanatlar kişinin hayat enerjisine bel bağlayarak insana akılalmaz güç kazandıran tekniklerdi. Konuştuğu gibi, elde edilen bu gücün bedeli kişinin kendi ömrüydü.

 

“Yichuan, vücudun…?” Ji Dokuzateş’in de suratı değişmişti. “Bir ay daha yaşayabilirim.” diye cevapladı Yichuan.

 

“Bir ay!” Ning’in suratındaki bütün kan çekilmişti.

 

Neden… Neden böyle olmuştu? Zamanında yetişebildiğini düşünüyordu. Peki o zaman niye bunlar yaşanıyordu?

 

“Ji Ning.” Yichuan oğluna baktı. “O kadar ölüm gördün. Hala daha anlayamadın mı? Bana göre güçsüz yaşayacağım bir hayatın işkenceden farkı yok. Son savaşımda bütün şerefimle savaşıp gururla ölmeyi yeğlerim… Kaderim böyle.” Ning’in vücudu duyduğu kelimelerden sebep titriyordu.

 

“Üstelik, annen uzun zamandır beni bekliyor. Yanına gitmem lazım.” Yichuan oğluna baktı. Onu yakından inceliyordu. “Annen öldükten sonra, yaşama tutunmamın tek sebebi sendin. Lakin, artık seni korumama ihtiyacın kalmadı. Kanatlarını açarak dünyayı dolaşabilecek seviyeye geldin.”

 

“Hayır… Baba…” Ning babasına yaş dolu gözleriyle bakıyordu.

 

Akılalmaz bir felaketin üstesinden gelmişlerdi. Sevinmeleri gerekiyordu lakin Ning’in kalbinde mutluluğa dair tek bir düşünce bile yoktu.

 

Zaman akıp geçti… Ning her günü babasıyla geçiriyordu. Her seferinde, baba ve oğul kılıç oyunu pratiği yapıyorlardı. Her ne kadar basitçe teknik gösterişleri ve hamle değiş tokuşları yapıyor olsalar da mücadeleye kendilerini kaptırıyorlardı. Hemen yanlarında çoğu zaman kar beyazı bir tazı duruyordu. Bazen Mavitaş onları izlemeye geliyordu. Bazense, Güz Yaprağı kenardan ikiliyi süzüyordu.

 

Nihayetinde… O gün gelmişti.

 

Yichuan sandalyesinde oturuyordu. Beyazsu Tazısı asıl formunda nazikçe başını Yichuan’a yaslamıştı.

 

“Ufak Beyaz.” Yichuan nazikçe Beyazsu Tazısı’nın başını okşadı. “Bu hayatta senin gibi bir kardeşe sahip olduğum için… Pişmanlığım olmadan öleceğim.” Beyazsu Tazısı başını eğdi göz yaşları akıyordu.

 

“Ji Ning.” Yichuan yanında duran Ning’e baktı. “Aslında, Ufak Beyaz’a özgürlüğünü vermek istiyordum. Lakin, Zifu seviye Tanrıyaratığı olduğu için korkarım ki onu serbest bırakırsam başka insanlara yem olacak. Ayrıca, Ufak Beyaz küçüklüğünden beri seni koruyup kollamıştır. Seni takip etmesini istiyorum. Bu hem benim hem de Ufak Beyaz’ın isteğidir.”

 

Ning hafifçe başını öne salladı. “Tamam.” Yichuan, kendisine hayat boyu kardeşlik yapmış yaratığa bakıyordu. “Ufak Beyaz. Ji Ning sana emanet. Öldüğümde, Ning’in tek büyüğü sen olacaksın. Doğru yoldan çıkmadığına emin ol.” Beyazsu Tazısı hafifçe onayladı.

 

 Yichuan kıyafetlerinin içinden çıkardığı deri parşömeni Ning’e uzattı. “Dayını öldüren ve annenle bana zarar veren kişinin kim olduğunu merak ettiğini biliyorum. O kişinin ismi bu parşömende yazıyor, hakkında birkaç bilgi de var. Aslında daha önceleri bunu büyükbabana vermeyi düşünüyordum lakin hayatta kalmayı başardığım için sana bizzat vermek istedim.”

 

Ning parşömeni vahşi bir surat ifadesiyle almıştı. Dişlerini sıkarak konuştu. “Ben Ji Ning, ailemin intikamını alacağıma yemin ediyorum!”

 

Yichuan onayladı. “İntikam alma demeyeceğim, ancak şunu sakın unutayım deme: Senin hayatın her şeyden çok daha değerli.”

 

 Ning başını öne salladım. “Anladım.”

 

“Mm.” Yichuan vücudundaki yaşam gücünün gitgide azaldığını hissediyordu. Nefesleri ağırlaşmıştı. Gülümseyerek konuştu. “Unutma. Öldükten sonra, vücudumu yakacak ve küllerimi Yılankanadı Gölü’ne serpeceksin. Daha önce annene söz vermiştim.”

 

Ning göz yaşlarına hâkim olmaya çalışıyordu. Sessizce babasının sözlerini dinliyordu.

 

Yichuan konuştu. “Hayatım boyunca, bir çocuk kadar korkusuz ve kaygısızdım. Kılıcımı kullanarak namımı Kırlangıç Dağı’nın dört bir yanına salmayı başardım.” Uzak göklere bakıyordu, gözlerindeki bakış bu dünyaya ait değildi. “Daha önce, kılıcımı kullanarak koskoca Büyük Xia Hanedanlığı’nın zirvesine yerleşeceğime dair yemin etmiştim! Ne yazık ki… u yeminimi yerine getiremeyeceğim. Lakin…artık bunu yapabilecek bir oğlum var.”

 

Yichuan, Ning’e baktı. Gözlerinde sonsuz bir beklenti vardı. “Ji Ning. Hayalimi sen gerçekleştireceksin!”

 

Genç adamın kalbinde acı dolu bir hissiyat vardı. Hala daha, geçmişte babasından öğrendiği kılıç hamlelerini hatırlıyordu.

 

“Bugünden itibaren, sana kılıcı öğreteceğim.” O zamanlar küçücük bir çocuktu. Babası ona heybetli, upuzun bir figür gibi geliyordu. On üç basit kılıç temelinden yola çıkarak her şeyi babasından öğrenmişti…

 

 Bugün… Bu anı yaşayan genç adam, zamanında babasının çoktan Zifu Gölü’nü yitirdiğini ve bütün umutlarını ona odakladığını anlamıştı.

 

 “Başaracağım.” Ning babasına söz verdi. “Baba, başaracağım. Kesinkes başaracağım. Koca Büyük Xia Hanedanlığı’nda adımı duymayan tek bir kişi bile kalmayacak.”

 

Yichuan elini uzatarak nazikçe oğlunun suratını okşadı. Elleri titriyordu…

 

“Unutma. Güzel bir hayat yaşa. Heyecanlı bir hayat yaşa!” Yichuan’ın sesi kaybolmaya başlıyordu buna karşılık suratındaki gülümseme, hiç olmadığı kadar parlaktı… ”Mutlu bir hayat yaşa. Mutlu, özgür bir hayat…”

 

Babasının eli aniden hareket etmeyi kesmişti, gözlerinin yavaşça kapandığı görülebiliyordu.

 

Tak.

 

Genç adam diz çöktü, başını yere dayayarak dişlerini sıkıyordu. “AAAAH!!” Ning aniden başını kaldırarak göklere kükredi. Kalbindeki hissiyatı anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini biliyordu…

 

Beyazsu Tazısı nazikçe başını Yichuan’ın vücuduna yaslamıştı. Gözlerindeki yaşlar durmaksızın akıyordu….

 

……….

 

 Yaşananları kimse öğrenmemişti. Ji Yichuan sessizce bu dünyadan göçüp gitmişti. Sadece Ji Ning ve Beyazsu Tazısı bu meseleyi biliyordu. Parlakkalp Adası’ndaki diğerlerinin olaydan haberi yoktu.

 

“Slaşş.” “Slaşşş…” Yılankanadı Gölü’nün orta yerinde bir tekne süzülüyordu. Teknenin ucunda duran Ning, elindeki kül vazosuyla suya babasının küllerini döküyordu. Rüzgâra karışan küller zamanla gölün yüzeyine nüfuz ediyor ve hava sessizleşiyordu.

 

Parlayan güneş ışıkları etrafı kuşatmıştı.

 

Ufak bir tekne. Yalnız bir genç. Büyük, bembeyaz tazı. Birlikte yavaşça gölde ilerliyorlardı…

 

……

 

 Ning Kırlangıç Dağı’nı terk etmemişti. Parlakkalp Adası’nda yaşamaya devam ediyordu. Aynı zamanda, sualtı malikanesine girerek Savaştanrısı Salonu’nun ikinci sınavına meydan okumuştu! Meydan okuduğu sınav Ning’i zorlamaya bile yetmemişti. Ardından, genç adam bir Ölümlü seviye büyülü hazine daha seçmişti…

 

Zaman geçiyordu. Kaşla göz arasında geçen bahar, yerini kışa bırakmıştı. Büyük turna yapraklarına benzeyen kar tanelerini gökleri kaplıyordu. Ning odasında oturmuş, parmaklarıyla kılıç oyununu sergilerken bir yandan da parşömene bir şeyler yazıyordu.

 

“Güz Yaprağı.” Ning seslendi. “Genç efendi.” Güz Yaprağı kapıyı açarak içeriye girmişti.

 

“On Bin Kılıç Şehri’ndeki ve Batı Vilayet Şehri’ndeki insanlara haber ver.” Ning söyledi. “Onlara yola çıkacağımı söyleyeceksin.” Güz Yaprağı donakalmıştı, ardından Ning’e bakarak konuştu. “Yola çıkmak mı? Genç efendi, Kırlangıç Dağı’nı terk mi edeceksiniz?”

 

Güz Yaprağı böyle bir günün geleceğini biliyordu. Genç efendisi mutlak bir dehaydı, onun gibilerine dünyada nadir rastlanıyordu. Er ya da geç, Kırlangıç Dağı’nı terk edecekti. Lakin, her şeye rağmen bu gerçek Güz Yaprağı’nın kolay kolay kabullenebileceği bir gerçek değildi. Genç efendisinden ayrılmak istemiyordu.

 

Aptal kadın.” Ning öne adımlayarak Güz Yaprağı’nın yaşlarını sildi. “Maceraya çıkmam lazım. Dünya bu kadar büyükken, kim bilir kaç tane yeteneği barındırıyorken burada saklanacak halim yok ya!”

 

“Anladım. Güz Yaprağı dediklerinizi anlıyor.” Güz Yaprağı konuştu.

 

“Güz Yaprağı.” Ning Kaletaşını çıkardıktan sonra ona verdi. “Bu taşın içinde bazı hazineler var. Bunları sana ve Mavitaş’a hazırladım. Bahar Çimen’i öldükten sonra Mavitaş’a iyi bakacağıma dair ona söz vermiştim. Taşın içinde hazinelerin nasıl kullanıldığını anlatan bir de kitap var.”

 

“Aralarında, Wanxiang Üstadı’ndan elde ettiğim öz temizleyici hap da bulunuyor. Muhtemelen bu hapı yutarsan Xiantian’a adım atma olasılığın da artacaktır.” Ning konuştu.

 

“Bu… Bunu kabul edemem…” Güz Yaprağı şoke olmuştu. Genç adam Güz Yaprağı’na bakarak konuştu. “Ölümsüzlük yolu upuzun bir yol… Erkenden öldüğünü görmek istemiyorum, Güz Yaprağı. Eğer Xiantian’a adım atabilirsen daha uzun yaşayabilirsin. Kabul etmemezlik yapma… Belki Kırlangıç Dağı’na benzer bölgelerde bu tür hapların nadir olduğunu söyleyebiliriz ancak dış dünyada, Wanxiang Üstatları için bu hapların değeri yok denilebilecek kadar azdır.”

 

“Uzun yaşamak.” Güz Yaprağı başını öne sallayarak taşı kabul etti. Ning’e bakıyordu. “Genç efendi, geri dönecek misiniz?”

 

“Tabii ki.” Ning iç çektikten sonra konuştu. “Kesinkes döneceğim. Burada, Yılankanadı Gölü’nde benim için değerli çok şey bulunuyor. Hedeflerime ulaştığımda, buraya dönüp sonsuza dek bu adada yaşayacağım.”

 

“Sizi bekleyeceğim, genç efendi.” Güz Yaprağı Ning’e baktı. Ning gülümsemişti. “Öyle boş boş bekleyeyim deme sakın. Hoşuna giden biri olursa evlenebilirsin.”

 

Güz Yaprağı başını iki yana salladı. “Ben sizin kölenizim, genç efendi. Hayatımın sonuna dek öyle kalacağım.”

 

Ning cevap vermemişti…

 

…..

 

 Bir sonraki gün. Dış dünya kar tanelerinin ufak bir istilasına uğramıştı. Bembeyaz kar, rengi kadar saf görünüyordu. Ji Young, Ji Kızılçiçek, Ji Dokuzateş, Ji Dikduran ve diğer Ji Klanı üyeleri mekâna ulaşmışlardı.

 

“Şans eseri birkaç tane gizli teknik ele geçirmiştim.” Ning teknikleri Patrik Dokuzateş’e teslim etti. “Çoğu [On Bin Kılıç Melodisi] ve [Yağmurdamlası Sutrası]’na denk güce sahip.”

 

Bu parşömenlerse… Kayıp Ölümsüz’ün bıraktığı [Dokuz Formasyon Parşomeni] adlı bir formasyon öngörü setidir.” Ning parşömenleri de Patrik Dokuzateş’e uzatmıştı. “Bu kağıtlardaki gizemler akılalmaz birer derinliğe sahip. Lakin, formasyonu çalışmak için zamana ve yeteneğe ihtiyaç var. Umarım, gelecekte uygun bir klan üyesine teslim edersiniz.”

 

Dokuzateş, Dikduran ve diğerleri şoke olmuştu. Kayıp Ölümsüz’ün bıraktığı mı?

 

“Buysa… [Yıldırımalevi Kılıç Eklentisi] diye bir isme sahip.” Ning kitabı gösterdi. “Bu kitabı, [Yıldırımalevi Kılıcı]’yla ilgili kavrayışımdan yola çıkarak yarattım. Fazladan dört kılıç tekniğine sahiptir. Yani [Yıldırımalevi Kılıç Eklentisi]’nin toplamda yedi kılıç tekniği var.”

 

“Buysa… Geçtiğimiz altı ayda bütün odağımı ve bütün enerjimi bunu yaratmak için kullandım.” Ning bir kitap daha çıkarmıştı. Kitaptaki kelimeler dikkat çekiyordu: “Yağmursuyu Sutrası”. “Gelecekte, eğer Ji Klanımız’dan herhangi biri [Yağmurdamlası Sutrası]’nda ustalalaşırsa o zaman [Yağmursuyu Sutrası]’nı çalışmaya başlayabilir.”

 

Ning duygu dolu gözleriyle kitaba bakıyordu. Geçirdiği altı ayda durmaksızın bu meseleye odaklanmıştı. “Yağmursuyu Taosu”na dair bilgilerini harmanladığı teknikler [Yağmursuyu Sutrası]’nı oluşturuyordu. Tabii bu esnada, genç adam Yağmursuyu Taosu’na dair bilgi birikimini de artırmıştı.

 

Yağmursuyu Kılıç Bölgesi’ni kavramayı başaran Ning’in elinden çıkan bu teknik, Tao’nun Gerçek Manası’na dair yüzlerce farklı anlayış içeriyordu.

 

“Bu…” Dokuzateş ve diğerleri kitabın üstündeki [Yağmursuyu Sutrası] kelimelerinden yayılan kılıç arzusunu hissedebiliyordu. Suratları değişmişti. [Yağmursuyu Sutrası]’nın ne denli karışık ve olağanüstü olduğunu görebiliyorlardı. Gerçekten Ji Ning’in söylediklerine şaşırmamak lazımdı zira böylesine olağanüstü bir şeyi öğrenmek için, Ji Ning kişinin önce [Yağmurdamlası Sutrası]’nda ustalaşması gerektiğini söylemişti.

 

“Bugünden itibaren, [Yağmursuyu Sutrası] bütün klanımızı koruyan yegâne hazinemiz olacaktır.” Dokuzateş heyecanla konuştu. Diğer klan üyeleri de heyecanlıydı. Klanın bir dehaya sahip olması şans eseri gerçekleşmişti lakin böylesine bir kitap sayesinde gelecekte daha çok dahi yetiştirebileceklerdi.

 

…..

 

Ning tek başına kalmak istiyordu. Diğer klan üyeleri mekânı terk etmişlerdi.

 

Gece yarısında, hava sessiz ve sakindi. Ning, Beyazsu Tazısı’yla birlikte gölün kenarına giderek kara doğru eğildi. Yılankanadı Gölü’nü karşısına aldıktan sonra üç kez başını yere koyarak eğilmişti. “Baba, Anne, ben Ji Ning, Karejderi Dağı’ndaki düşmanlarımızı öldürerek intikamınızı alacağım. Büyük Xia Hanedanlığı’nda ismini duymayan tek bir kişi bile kalmayacak.”

 

“Lütfen geçici olarak çıkacağım bu yolculuk için beni affedin.” Ning ayağa kalkarak yanındaki Beyazsu Tazısı’na baktı. “Beyaz Amca, gidelim.”

 

“O ufak kız…” Beyazsu Tazısı zihinsel yoldan Ning’le konuşmuştu. Ning başını çevirdi. Uzakta, karanlığın orta yerinde Güz Yaprağı tek başına duruyordu. Güz Yaprağı Ning’in gideceğini bildiği için uyumamıştı. Sessizce bekliyordu. Ning’in ona doğru baktığını görür görmez ağlamadan edememişti. Karanlığın orta yerinde ufak bir kıza benziyordu, Ning gülümsedi…

 

“Gidelim.” Hemen önünde beliren tekneye atlayan genç adamı, Beyazsu Tazısı izliyordu. Whoosh! Tekne gece göğüne doğru atılmıştı.

 

“Genç Efendi.” Güz Yaprağı birkaç adım koşarak başını kaldırıp mesafeye baktı. “Sizi bekleyeceğim, genç efendi…”

 

……..

 

Gece vakti. Uçan tekne bulutların arasındaydı. Ning sonsuz, ebedi görünen dünyayı süzüyordu. Altındaki devasa gölü de görmüştü. Yılankanadı Gölü’nün orta yerindeki Parlakalp Adası’na derin, anlamlı bir bakış attı. Ayrılmak istemediği çok şey vardı.

 

“Gidelim!” Ning başını çevirerek sınırsız göklere bir bakış attı. Kırlangıç Dağı’nın hemen dışında, heybetli ve sonsuz bir dünya yatıyordu.

 

Swoosh!

 

Genç adamın ve beyaz bir tazının bulunduğu tekne, yeni bir dünyanın göklerine doğru ilerliyordu.

 

..........

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr