Bölüm 132: İlahi Yeteneği Almak

avatar
4290 53

Desolate Era - Bölüm 132: İlahi Yeteneği Almak



Bölüm 132: İlahi Yeteneği Almak

 

Sisle çevrilmişlerdi. Ji Ning ve devasa ayı sisin üzerinde duruyordu. Aniden daha önce uzay zamanın kırılmalar yaşadığı bölge sakinleşmişti. “Burası…!” Ning hemen önündeki mesafeye odaklıydı. Uzakta, gri sisin sınırlarında göz alan ışık hüzmeleriyle kaplı devasa bir kule duruyordu. Kulenin etrafını kaplayan yıldızların yarattığı manzara muazzamdı.

 

“Neden öyle aptal gibi dikiliyorsun?” Devasa ayı Ning’in dirseğini yakaladıktan sonra yürümeye başladı. Tabii, attığı her adımda kilometrelerce mesafe katediyordu. Mesafedeki kuleye gitgide yaklaşıyorlar ve kulenin etrafa saçtığı ışık hüzmeleri daha da göz almaya başlıyordu. Aynı esnada, kuleden yayılan heybetli aura Ning’in kalbini titretmeye başlamıştı.

 

Çok geçmeden Ning kulenin alt girişine ulaştı. Başını kaldırdığında, yukarıya doğru giden basamakları görmüştü. Muhtemelen kulenin tepesine ulaşana kadar binlerce basamak çıkması gerekecekti.

 

“Git.” Devasa ayı başını kaldırarak kulenin zirvesine doğru baktı. “Zirveye kadar çıkacak ve Efendim’in bıraktığı ilahi yeteneği alacaksın.”

 

“Tamam.” Ning onayladı. Lütuf! Bu akılalmaz bir lütuftu! Burada, zamanında Üç Alem’in en üst basamaklarında dikilen bir figürün geride bıraktığı ilahi yetenek yatıyordu! Bu ilahi yeteneği öğrendiği takdirde Üstat Xu Li’yi öldürerek babasını ve diğerlerini kurtarabilecekti.

 

“Baba. Oğlunu bekle…” Ning hemen önündeki basamağa adım attı. Lakin basamağa adım atar atmaz…

 

BANG! Adeta dünya paramparça olmuştu. Ning ruhunun sarsıldığını hissedebiliyordu. Sağ ayağı ilk basamağa adım attığında, adeta kuleyle bir olmuş ve kadim, eski zamanlardan kalma bilgiler genç adamın ruhuna akın etmeye başlamıştı.

 

 Aktarma aşaması başlamıştı! Daha ilk adımdan ilahi yeteneğin bilgilerini öğreneceği genç adamın aklına gelmemişti… Her ne kadar hazırlıksız yakalanmış olsa da Ning çabucak kendini bu kadim bilgilere adamaya başlamıştı.

 

Çok geçmeden genç adam ikinci basamağa adımladı ve ruhuna akın eden bilgi miktarı da bu adımıyla artmıştı. Bir adım, bir adım daha ve bir adım daha… Kadim, derin bilgiler Ning’in ruhuna akın ediyordu. Genç adamın ruhu bu meseleyi kaldırabilsin ve anlayabilsin diye aslen ilahi yeteneğin bilgisi parçalara bölünmüştü. Zira böylesine kadim bir ilahi yeteneğin içerdiği sırlar direkt olarak Ning’in ruhuna tek bir seferde akın etmeye kalksaydı, muhtemelen genç adam oracıkta ruhunu yitirecekti.

 

“Başladı.” Kulenin altında duran devasa ayı, adım adım basamakları çıkan Ning’i izliyordu. Gözlerinde karmaşık birer ifade vardı. Heyecan, beklenti ve hüzün. ”Efendim’in bıraktığı ilahi yetenek nihayet bir varis buldu.”

 

“Efendim… Hala hayatta mısınız?” Devasa, altın kürklü ayının gözleri yaşarmıştı. Kalbinde yalnızca tek ve gerçek bir efendisi vardı. Malikanenin ilk efendisine gerçekten bağlıydı. Onun ardından gelen Ji Ning de dahil diğer dört kişi aslen ilk efendinin varisi olacak kişilerdi lakin ne yazık ki ikinci, üçüncü ve dördüncü efendiler ilahi yeteneklerden birini bile elde edememişlerdi. Doğal olarak, gerçek varisler olarak görülmeleri söz konusu değildi. Lakin şimdiyse, Ji Ning nihayet ilahi yeteneklerden birini öğrenmeye başlamıştı.

 

“Efendimin varisi...” Devasa, altın kürklü ayının gözlerindeki ifade karışıktı, düşünceler zihninde dolaşıyor ve adeta oracıkta geçmişe dönüyordu. Efendisi bu malikaneyi bıraktığında, devasa ayı onun akılalmaz bir felaketle uğraşmaya gittiğini biliyordu. Zaten ilk efendi bu felaketten kurtulabileceğine tam anlamıyla inanmadığı için bu malikaneyi yaratmıştı zira en gurur duyduğu ilahi yeteneğinin onunla birlikte kaybolmasını istemiyordu.

------

Geçen sayısız yılın ardından… Üç Alem düzene ve nizama oturmuştu. Üç bin büyük ve trilyonlarca küçük dünya oluşmuştu. Lakin efendisi bir daha malikaneye uğramamıştı. Bu gerçek, Devasa ayının kalbini endişeyle dolduruyordu. Acaba efendisi hala hayatta mıydı? Her ne kadar kalbinde bu konuyla ilgili endişeler bulundursa da efendisinin emirlerine bir an için bile olsun ihanet etmemiş ve bunca yıldır ona varis olabilecek kişiyi bulmak adına durmaksızın beklemişti.

 

………

 

Bir adım. Bir adım daha. Ning heybetli kulenin zirvesine doğru ilerliyordu. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmese de zirveye ulaşmıştı.

 

 Genç adam rüya gibi olan tecrübeden uyandı. Kadim, antik ilahi yeteneğin bütün içeriği ruhuna kazınmıştı. Ning bu bilgileri unutmaya çalışsa bile bunu başarması imkansızdı. Ve başka biri ruhunu aramaya çalıştığında, aynı şekilde o kişi de bu yeteneğe dair hiçbir şey bulamayacaktı.

 

“İlahi yetenek… [Yıldızkavrayan El].” Ning kendi kendine konuştu. Zihninde beliren görüntüleri seçebiliyordu. Geniş, sınırsız bir boşluğun orta yerinde, kaç kilometre uzunluğunda olduğunu tahmin bile edemediği devasa bir el duruyordu. Devasa el sınırsız boşluğa doğru ilerlemeye başlamış ve aslen boşluktaki yıldızlardan birini kavradığı gibi yıldız paramparça olmuştu.

 

 Heybetli Habistanrılar bu devasa elin hamlelerine can veriyorlardı.

 

Devasa el aniden dünyalardan birini kavramıştı ve bu dünyanın içinde vahşi bir Habistanrı duruyordu. Elin ufak bir hareketiyle alevlerle kaplı Habistanrı toz parçalarına dönüşmüştü…

 

……

 

“Üç Alem’in ötesinde, sonsuz bir boşluk vardır. Boşluğun içinde sayısız yıldızın dışında iki ilahi vücut, yani Güneş Yıldızı ve Ay Yıldızı da bulunur. Bu yıldızların kadim güçleri Kutsal Ölümsüzler’in bile mücadele edebileceği şeyler değildir. Yıldızlardan kopan bazı parçalar boşluklarda sürüklenerek, şans eseri dünyalardan birkaçına düşebilir. Bu parçalar heybetli büyülü hazinelerin yapımında kullanılan değerli parçalardır. Buna karşılık, efendimin ilahi yeteneğinin adı “Yıldızkavrayan”dır. Sadece bu isimden bile yeteneğin ne denli güçlü olduğu anlaşılabilir.” Devasa ayı Ning’in yanında belirmişti.

 

Ning onayladı. İlahi yeteneği elde ettikten sonra yeteneğin ne denli güçlü olduğunu anlamıştı. Yetenek gerçekten de hayal gücünün sınırlarını bile paramparça etmişti. Genç adam, daha önce ayıyla yaptığı konuşmada karşı tarafın neden ona “beş yıl daha bekle” dediğini şimdi anlıyordu… Sırf bu ilahi yeteneği elde etmesi için ona babasını bırakmasını söylemişlerdi.

 

Lakin, olan olmuştu. Her ne kadar Ning inatçı tavırlarıyla İlahi Yetenek Salonu’na meydan okumaya karar vermiş olsa da nihayetinde, ilk ilahi yeteneği elde etmeyi başarmıştı.

 

“Sonuç olarak yeteneği öğrendin…” Devasa ayı Ning’e bakıyordu. “Eğer ruhun “ilahi irade” seviyesine ulaşmamış olsaydı, beş yıl sonra bile bu yeteneği ele geçirmen kesin olmayacaktı… Ruhunun böyle bir güç artışı yaşayacağını düşünmemiştim.”

 

“Oh?” Ning şaşkına dönmüştü. “İlk ilahi yeteneği ele geçirmek o kadar zor mu gerçekten? Ruhum güçlendikten sonra kolayca meseleyi halletmiştim ama…”

 

Devasa ayı Ning’e bir bakış attı. “Eğer ilahi iradeye sahip olmasaydın, beş yıl geçtikten sonra bile vücudundaki ilahi gücün o kadar dayanabilecek miydi?”

 

Ning kendine gelmişti. İlahi iradesiyle yüze yakın kılıcı kullanarak rakiplerini katletmişti. Tabii bu durum sayesinde vücudundaki ilahi gücün küçük bir kısmını kullanmıştı. Lakin ilahi iradesi olmasaydı ve yalnızca yakın dövüşte mücadele edebilseydi… Akılalmaz derecede ilahi güç kullanması gerekecekti! Örneğin, İlahi Yetenek Salonu’ndaki sınavın son anlarına yaklaştığında, sahip olduğu ilahi güçten geriye yalnızca %20’lik bir kısım kalmıştı. Öte yandan, rakipleri durmaksızın güçleniyordu.

 

“Her neyse, sonuçta ilahi yeteneği almayı başardın.” Devasa ayı mesafedeki Devasa ibadet minderine işaret etti. “Mindere git. Diz çökecek ve ustana saygılarını sunacaksın.”

 

(Çn: Burada Efendi ve Usta kavramlarını açıklayalım biraz. Malikanenin ruhu olduğu için aslen Devasa ayıyı ilk Efendi yaratmış oluyor. Bu yüzden ona Efendi diyor. Lakin Ning ilk efendi’nin öğrencisi olduğu için ona “usta” diyecek.)

 

“Tamam.” Ning onayladı. Bir ustanın öğrencisine verdiği eğitim, gökler kadar heybetli bir kavramdı. Ning öne atılmış ve mindere geldikten sonra diz çökmüştü.

 

Diz çöker çökmez Ning’in önündeki Devasa kulede en azından üç bin metre uzunluğunda heybetli bir figür belirmişti. Figürün kadim, bronz bir derisi vardı. Suratı adeta parlıyordu ve vücudu yaratık kürkleriyle kaplıydı. İnsanlara benziyordu lakin kollarından biri eksikti! Sadece sağ kolu vardı.

 

Heybetli figür keyif dolu suratıyla Ning’e baktı. “İlahi yeteneğimi elde etmeyi başardın. Kutsal Felaket’in üstesinden gelip Kutsal Ölümsüz olabilirsen bendeniz Taoist Üçhayat’ın öğrencisi sayılabileceksin. Tembellik yapayım deme, büyüklerine saygılı ol, kararını bil ve ona göre davran. Benim itibarımı zedeleyecek bir şey yapma!” Ardından, tek kollu devasa figür sağ elini nazikçe Ji Ning’e doğru uzattı.

 

Whooosh. Kaşla göz arasında beş ışık hüzmesi Ning’e doğru atılmıştı… Ardından, devasa figür aniden ortadan kayboldu. Ning’in suratında şaşkın bir ifade belirmiş ve genç adam vakit kaybetmeden bağdaş kurmuştu. Beş ışık hüzmesi çabucak Ning’in vücuduna akın ederek Ning’in formunda dalgalanmalar yaratmaya başlamıştı.

 

“Efendim.” Devasa ayı heybetli, tek kollu figürün bir anlığına ortaya çıktığını görmüştü. Kendi kendine konuşmadan edememişti. Bunun aslen… Efendisinin bıraktığı bir illüzyondan başka hiçbir şey olmadığını biliyordu. Efendisi’nin ilahi yeteneğini ele geçirdikten sonra bu mindere gelen herkes aynı illüzyonla karşılaşacaktı.

 

Ning bağdaş kurmuş, iki elinde de beş renkli ışık hüzmeleri belirmişti. Oracıkta, genç adamın iki eli de adeta değerli hazinelere benzer bir şekilde parlamaya başlamıştı. Beş renkli ışık hüzmeleri dans ediyordu. Ardından birleşerek karmaşık bir renk oluşturmaya koyulmuşlardı.

 

“Whew.” Mekân sessizleştiğinde, Ning’in elleri de eski hallerine döndü. Genç adam gözlerini açarak avuçlarına baktı. Tek bir düşüncesiyle ellerinde karmaşık, yuvarlak ilahi dövmeler belirmişti. “İlahi Yıldızkavrayan Dövmesi! Yıldızkavrayan’ın altı halkası var, şu an için ilk halkayı başarıyla öğrenmiş durumdayım.” Ardından, ilahi dövmeler kaybolmuştu.

 

 İlahi yeteneklerin öğrenilmesi için durmaksızın pratik yapılması gerekiyordu. Öyle hemen, kaşla göz arasında bir ilahi yetenekte ustalaşmak mümkün değildi. [Gökyüzü Dönüşümü] ve [Rüzgarkanat Atlatması] bile farklı farklı seviyelere ayrılmıştı.

 

Buna karşılık [Yıldızkavrayan El] adlı ilahi yetenek [Yıldızkavrayan’ın Altı Halkası] adlı bir sistematiğe sahipti. Kişi yalnızca Habistanrı eğitiminde Zifu’ya ulaşabildiği takdirde ilk halkayı çalışabiliyordu! Wanxiang Üstadı seviyesinde, ikinci halkayı, Kadim Taoist seviyesinde de üçüncü halkayı çalışabiliyordu…

 

Habistanrı eğitiminde bir sonraki aleme adım atıldığında, yeni bir halkaya da çalışılabiliyordu. Bu ilahi yeteneğin vücuda uyguladığı baskı gerçekten çok fazlaydı ve kişinin vücudu, bu baskıyı kaldıramayacak bir seviyedeyse, o zaman tekniği çalışmanın da bir imkânı olmuyordu.

 

“[Yıldızkavrayan El] ilahi yeteneğiyle ilgili ruhuna aktarılan bilgiler, gerçek öğretilerdir.” Devasa ayı konuştu. “Efendimin seviyesine kadar yükselebilsen bile bu ilahi yetenek işine yaramaya devam edecektir. Öte yandan, [Rüzgarkanat Atlatması] basitleştirilmiş bir tekniktir.”

 

 “Basitleştirilmiş?” Ning şaşırmıştı.

 

“Nasıl olur da kadim zamanlarda, Habistanrılar’ın Üç Alem’i domine etmek için kullandığı ilahi yetenekler, öylece diğerlerine öğretilebilir?” Devasa ayı başını iki yana salladı. “Pangu gökleri yarattıktan sonra, kadim Habistanrılar’dan biri olan devasa Anka Kuşu, bir çeşit atlatma tekniği yaratmıştı. Tek bir kanat çırpışıyla yüz bin kilometrelik mesafeyi katedebiliyordu. Bu ilahi yeteneğin adı… [Garuda’nın Kanatları]’ydı! Sanıyorum ki bazı kadim güçlerden biri bu kuşun uçuşuna şahitlik ettikten sonra, uzun süreli bir meditasyon seansının ardından böyle basitleştirilmiş bir tekniği, [Rüzgarkanat Atlatması]’nı bulmuştur.”

 

Ning hafifçe başını öne salladı. Demek sahip olduğu [Rüzgarkanat Atlatması] adlı “ilahi yetenek”, aslen [Garuda’nın Kanatları]’nın basitleştirilmiş haliydi.

 

“Eğer bu tekniğin gerçek öğretilerini bir kitap şeklinde elde etmiş olsaydın, inan bana o kitabı okumak için binlerce yıl harcaman gerekirdi.” Devasa ayı konuştu. “Efendim’in [Yıldızkavrayan El]’i direkt ruhuna kazınıyor olsa da yeteneği öğrenmen aylarını aldı. Nasıl olurda ‘ilahi yetenekler’in gerçek kopyaları kolayca ezberlenebilir?”

 

“O basamakları çıkmak için aylar mı harcadım?” Ning şaşkına dönmüştü.

 

“Dış dünyada yalnızca bir nefeslik süre geçti, merak etme.” Devasa ayı konuştu.

 

Ning onayladıktan sonra ciddi ses tonuyla konuşmaya başladı. “Üstat, acaba ustam, ‘Taoist Üçhayat’ tam olarak kim?” Daha demin devasa, heybetli illüzyon kendisine “Taoist Üçhayat” demişti. Ning onunla ilgili hiçbir şey bilmiyordu.

 

………

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr