Bölüm 9: Okçuluk

avatar
6644 100

Desolate Era - Bölüm 9: Okçuluk



Bölüm 9: Okçuluk


“Her ne kadar Altınyıldız Zırhı bir hazine olarak görülse de tek hareketimle zırhı paramparça edebilirim.” dedi Yichuan oğluna bakarken. “Bunların hepsi gelip geçici şeyler. Gelecekte Habistanrı Vücut Geliştirme tekniklerinde ustalaşman gerekiyor ve temel bağlamda, Habistanrı teknikleri vücuda odaklanan tekniklerdir. Yapman gereken tek şey potansiyelini ortaya çıkarıp gücünü kullanmak.”


“Tamam.” Ning başını öne doğru salladı.


“Habistanrı Vücut Geliştirme tekniğiyle vücudun güçlenecek, hareketlerin hızlanacak, görüş menzilin artacak, kulakların hassaslaşacak ve hatta vücut yenilenme hızın bile olağanüstü seviyelere ulaşacak!” Yichuan oğluna bir bakış attı: “Bütün bu özellikleri gerçek bir güce dönüştürmek için…”


“İlk başta, bir silaha ihtiyacın olacak!” Yichuan devam etti: “Gücün belki de rakibinden on kat daha fazla olabilir ancak rakibin uzun mesafeden yolladığı bir okla seni öldürebilir. İşte silahların önemi de burada yatıyor. Bunun yanında, silah kullanmada iyi bir seviyeye ulaşman kesinkes gereklidir. Örneğin, iç gücü olmamasına rağmen kılıç ustasında ikinci seviyeye -İnsan ve Kılıcın Birleşmesi- ulaşan bir adam güçlü ancak tecrübesiz bir savaşçıyı kolayca öldürebilir. Sonuçta insanın ne kadar iç gücü olursa olsun, kılıcın keskinliğini çıplak vücuduyla karşılaması imkansızdır!” dedi Yichuan.


Doğal olarak Ning bu mantığı kavramıştı.


Güçlü ancak gücünü nasıl kullanacağını bilmeyen bir adamın, tecrübeli bir suikastçıya karşı ufak bir şansı bile yoktu!


Güçlü bir vücut sadece insan özelliklerden biriydi. Yetenek ve teknikler ise size bu gücün ne kadarını kullanabileceğinizi gösteren şeylerdi! Örneğin, geçmiş hayatında gördüğü kick boksçuların ya da jujitsu ustalarının hepsi fiziksel anlamda aynı seviyede sayılıyorlardı. Yani asıl farkı yaratan vücut seviyeleri değil, sahip oldukları teknikler ve dövüş stratejileriydi!


“Söyle bana, hangisini öğrenmek istiyorsun?” Yichuan oğluna bir bakış attı.


“Ning, dikkatli düşün.” Kar da oğluna bakıyordu.


Aslında, ebeveynler olarak oğullarına çoktan bir plan yapmışlardı. Sonuçta oğullarının henüz ufacık bir çocuk olduğunu biliyorlardı. Yine de oğullarına da ne yapmak istediğini sormadan edememişlerdi. Böylece, Ning fikrini öne sürdüğünde ona kendi planlarını açıklayacaklardı.


“Üç şeyi öğrenmek istiyorum.” Ning bir anda söylendi.


“İlk olarak, okçuluğu öğrenmek istiyorum.”


Habistanrı Vücut Geliştirme yolunu seçecekti. Akılalmaz bir görüşe ve olağanüstü bir güce sahip olacağını biliyordu. Doğal olarak seçeceği dallardan birini de okçuluk olarak belirlemişti. Heybetli bir Habistanrı’nın fırlattığı okların ses hızını aşıp geçmiş hayatındaki keskin nişancı tüfeklerinden fırlayan mermileri bile alt edebileceğini biliyordu! Ve okuduğu kitaplara göre okçuluk öyle ustalaşılması pek de zor bir şey değildi.


“İkinci olarak, ikiz kılıçları öğrenmek istiyorum!”


Ji Klanı kılıç konusunda ustalaşan bir klandı!


Babasının lakabı ise “Yağmurdamlası Kılıcı”ydı. Yanında böylesine bir usta olduktan sonra, kılıç öğrenmeyi tabii ki isteyecekti!


“İkiz kılıç mı?” Yichuan’ın suratı ekşidi. “Devam et.”


“Üçüncü olarak da çeviklik-arttıran ve kaçış tekniklerini öğrenmeyi istiyorum.” dedi Ning: “Şimdilik bu kadar.”


Eğer güçlü bir rakiple karşılaşırsa kaçacaktı!


Yalnızca kaçış tekniklerini kullanan insanlar mücadelelerden kaçabiliyordu ve uzun bir yaşama sahip oluyordu. Tabii uzun yaşayan insanların da önlerine farklı farklı fırsatlar çıkacaktı!


Kar gülümsedi: “Ning güzel bir plan çizmişsin lakin ilk başta tek kılıçla başlasan daha iyi olur… Ji Klanımızda ikiz kılıç konusunda ustalaşan herhangi biri yok ve ayrıca mesele kılıca geldiğinde en büyük sıkıntı konsantrasyonunu kaybetmektir. Bütün odağını tek bir kılıca yönlendirmelisin. Bu şekilde daha büyük başarılara imza atabilirsin.”


“Annen doğru söylüyor.” Yichuan oğluna bir bakış attı.


“Baba, anne, doğduğum günden beri zihnimi bölebiliyorum.” Ning başını kaldırıp ebeveynlerine baktı. Onlara [Nuwa’nın Resmi]’nden bahsetme şansı yoktu ve bu sebeple de zihin bölme yeteneğinin doğuştan geldiğini söylemişti.


“Ne?!”


“Zihnini bölebiliyor musun?”


Yichuan ve Kar şoke olmuştu.


“Zihnini bölmenin ne anlama geldiğini biliyor musun?” diye karşı çıktı Yichuan. “Bu öyle aynı anda iki farklı işi yapmaktan ibaret olan bir şey değil! Zihnini bölebilen insan, iki ayrı meselede en ufak bir konsantre kaybı olmadan çalışabilen kişidir!”


“Gerçekten zihnimi bölebiliyorum.” Ning cevapladı.


“O zaman bir deneyelim.” Yichuan’ın gözleri parlamaya başlamıştı. Tek eliyle cebinden iki parça tebeşir çıkardı: “Bunları kullanarak yere yazacaksın. Sol elinle annenin adını, sağ elinle benim adımı yaz bakalım. Aynı anda yazacaksın, ona göre!”


“Tamam, baba.” Ning başıyla onayladı.


Ning tebeşirleri aldığında, aletlerin geçmiş hayatındaki tebeşirlerle aynı olduğunu görmüştü. Zaman kaybetmeden babasının söylediği gibi yazmaya başlamıştı. Aslında, tebeşirle yazmak ona oldukça rahat bir his veriyordu.


Hua! Hua!


Sol ve sağ eli aynı anda kolayca isimleri yazmıştı. Bir tarafta “Ji Yichuan”, diğerinde “Yuchi Kar” yazıyordu ve çizdiği kadim karakterler sert olmanın yanında aynı zamanda gösterişliydi.


“Ning, sen…” Kar şoke olmuştu.


“Ama…” Yichuan da şaşkına dönmüştü.


“Dokuz Gökler’in Parlakızıl Diyagramı’nda bu kadar hızlı gelişmene şaşmamalı.” dedi Yichuan yavaşça: “Demek oğlumuzun ruhu, zihnini bölebilecek kadar güçlüymüş!”


Yichuan oğluna adeta paha biçilemeyen, işlenmemiş bir yeşim gibi bakıyordu. Heyecanına hâkim olmakta zorlandığı gayet açıktı: “Zihnimi bölebilmek için uzunca bir süre çalışmıştım lakin küçüklükten beri tek bir kılıca odaklanmıştım… Yolumu değiştirmem artık mümkün değil! Ancak oğlum doğduğu günden beri zihnini bölebiliyormuş… Resmen ikiz kılıç kullanmak için yaratılmış. İkiz kılıçları en üst potansiyellerine kadar kullanıp rakiplerine zor anlar yaşatacağına şüphem yok. Karşı tarafa saldırdığında, rakip adeta iki farklı tek kılıç kullanıcısıyla karşılaşıyormuş gibi hissedecek. Üstelik, hissettiği bu iki farklı kılıç ustası aslen tek bir zihne ve tek bir bedene ait. Yani normalden on kat daha fazla etkili olacaktır!”


“Bugünden itibaren, kılıç konusunda bizzat benden eğitim alacaksın!” Yichuan oğluna bir bakış attı.



Ertesi günün sabahı…


Dünyanın kalın doğal enerjisi sıcak sabahı dolduruyordu. Ning çoktan babası tarafından pratik avlusuna getirilmişti.


“Ning.” Yichuan oğluna bakıp yanında duran kürklere bezenmiş, sakallı adamı gösterdi: “Yanımda gördüğün bu adam Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın bir numaralı okçu ustasıdır. Adı ‘Körbalık’. Okçuluk konusundaki yeteneklerini söylememe gerek bile yok. Körbalık gel, ufaklık senin yeteneklerini görmek istiyor.”


“Tamam.” diye cevapladı Körbalık saygıyla.


Yichuan önlerinde duran dört mermer tablete doğru yürümeye koyuldu, tabletlerin her biri yüzlerce kilo ağırlığına sahipti. Yichuan birini almış, havaya fırlatmış ve hemen ardından bir başkasını alıp onu da havaya atmıştı. Göz açıp kapayıncaya dek dört tablet havada süzülmeye başlamıştı.


Bu devasa tabletlerin beraberinde getirdikleri güç o kadar kuvvetliydi ki, tabletler havada resmen ıslık çalıyordu. Adeta dört füzeyi andırıyorlardı, gökyüzünde siyah noktalara dönüşmeleri uzun sürmemişti.


“Hmm…” Sakallı adamın ellerinde simsiyah bir İriyay belirmişti. Dört oku yaya yerleştiren Körbalık yayı havaya kaldırdı.


Shua! Shua! Shua! Shua!


Dört ok gökyüzüne savrulmuş ve hepsi de ayrı ayrı dört siyah noktayı kovalamaya koyulmuştu.


Peng peng peng peng!!!!!


Biraz önce gökyüzünde dolaşan siyah noktalar tamamıyla kaybolmuştu.


Bu manzara Ning’i şok etmiş ve ufak çocuk uzunca bir süre oracıkta kalakalmıştı.


“Babam o ağır tabletleri öyle bir attı ki, tabletler en azından bir-iki kilometrelik mesafeyi almış olsalar gerek. Bildiğin füzeler gibi yani??” Ning şoke olmuştu. “Ve Körbalık’ın okları… Hissettiğim kadarıyla oklar göz açıp kapayana dek, bir saniyeden bile az bir sürede kilometreleri aşmayı başardı. Eğer dikkatli bir hesaplama yaparsak… Fırlatılan oklar en azından ses hızında, yani saniyede iki kilometrelik bir hızda ilerledi.”


“Efsanevi tanrı Houyi, zamanında gökyüzüne dokuz ok fırlatmış ve dokuz Altın Karga’yı öldürmüştür” Körbalık gülümsedi: “Genç Efendi, sahip olduğum yetenekleri gözünüzde büyütmeyin.”


“Usta Körbalık, tablet parçaları düşüp birini yaralamasın sakın?” Ning bir anda aklına gelen bu soruyu sormuştu.


Yichuan başını iki yana doğru salladı: “Ning, ustan Körbalık Xiantian Alemi’ne adım atmış bir şahsiyettir ve oklarına da kendi enerjisinden aktarmıştır. Oklar tabletlere ulaştığı an, tabletleri ufak toz parçalarına dönüştürürler! Ufak toz parçaları insanlara zarar veremez, yanlış mıyım?”


Ning içten içe şoke olmuştu.


Gerçekten de etkileyici…


“Bugünden itibaren, her sabah buraya gelip ustan Körbalık’la bir saat çalışacaksın.” dedi Yichuan: “Bunu sabah egzersizinin yerine sayacağız. Körbalık, bizimki sana emanet.”


“Genç efendiye eğitim vermek benim için bir onurdur.” Körbalık bir kahkaha patlattı.


Yichuan başıyla onaylamış ve arkasını dönüp mekânı terk etmişti.


Pratik avlusu bir hayli sakindi. Yalnızca Körbalık ve Ning’in olduğu bölgede hizmetçilerden bile eser yoktu.


“Genç efendi.” Körbalık, Ning’e bir bakış attı: “Bir okçu için en önemli iki şey yay ve oktur. Ok üçe ayrılır: ok başı, ok sapı ve tüyler. Yay ise yay ipi ve gövdeden oluşur. Oklar seri üretilebilen şeyler olduğundan bizim için asıl önemli konu yaydır!”


“İki çeşit yay vardır.”


“İlk çeşit, elastik yay gövdesine ve sert bir yay ipine sahip olan kesimdir. Yayı çekerken gövde bükülür ve asıl güç de bu bükülmeden gelir. Bu en yaygın olan yay şeklidir ve okçuluk konusunda da temel olarak kabul edilir. Kolay üretildiği için genelde normal okçuların kullandığı bir çeşittir.”


‘’İkinci çeşit ise sert, bükülmeyen bir gövdeden ve sert bir yay ipinden yapılan kesimdir. Yayı çekildiğinde gövde sapasağlam durur ve yay ipi de akılalmaz bir seviyeye kadar çekilebilir. Şu an elimde uttuğum yay da ikinci çeşit yaylardan bir örnektir!”


Körbalık elindeki simsiyah yayı Ning’e uzattı.


Ning, basit görünen yayı eline aldığı gibi aletin ağırlığını hissetmişti. Bu yayın en azından yüz kiloluk bir ağırlığa sahip olduğuna şüphesi yoktu ve bu sebepten ufak çocuk yaya bakakalmıştı. Yayın gövdesi etrafa parıltılar saçan siyah renkli bir metalden yapılmışa benziyordu. Bunun yanında, yay ipi bir parmak kadar kalın ve mavi renkliydi. Yay ipinden etrafa yayılan iblisvari aura zor da olsa hissedilebiliyordu.


“Elindeki yayın gövdesi “Şimşekesintisi Metali”nden yapıldığı için bir hayli serttir ancak asıl değerli olan kısım yay ipidir zira gördüğün ip öldürdüğümüz bir Yabaniyaratık’ın, Ejderyılanı’nın tendonlarından yapılmıştır. Bu sebeple olağanüstü bir elastikliğe sahiptir. Eğer sahip olduğum gücün on katında bir güç elde etme şansım olsa bile bu yayı parçalayamam.” Körbalık gülümsedi: “Bu yaya verdiğim isim ‘Şimşekejderi Yayı’dır.”


Ning anlatılanları dinlerken heyecanlanmadan edememişti. Ejderyılanı’nın tendonlarından yapılma bir yay ipi… Bir de bu yaratık Yabaniyaratıklar’dan birisiymiş, öyle mi?


“Gel bakalım, duruş çalışmaya başlayalım.” elini havaya savuran Körbalık, sıradan bir yay çıkarmıştı.


“Ayakta nişan pozisyonu, eğilirken nişan pozisyonu, arkaya nişan pozisyonu, düşerken nişan pozisyonu, koşarken nişan pozisyonu!” Körbalık, Ning’e bir bakış attı: “Genç efendi, eğitiminizi iki kısma ayıracağız. İlki basit kısım, ikincisi de zihni kısım.”


“Basit kısımda, yapmanız gereken tek şey daha önce bahsettiğim beş pozisyonu ‘El, göz ve okun bir olması’ seviyesine kadar çalışmaktır. Her koşulda rakibinizi vurabilmeniz gerekiyor. Yalnızca bunu başardığınız taktirde ikinci kısma geçebiliriz.”

 

“Zihni kısımda, artık pozisyonların bir önemi kalmayacaktır. İhtiyacınız olan tek şey ‘Zihnin ve okun bir olması’dır. Bu seviyeye ulaştığınızda artık gözlerinizi kullanmanız gerekmeyecektir. Sonuçta gözlerinizi kullanarak nişan almak kadar yavaş başka bir şey olamaz! Bu konuda zihninize güvenmeniz gerekiyor! Göz açıp kapayıncaya dek yayınızı çekecek ve bir yıldırım edasıyla ilerleyecek olan okunuzu fırlatacaksınız! Kritik bir durumda, saldırı için yalnızca ufacık bir zamanınız olacaktır. Kimse size yavaş yavaş nişan almanız için fırsat tanımayacaktır. Zihni kısımda ustalaştığınızda çıraklığınızı tamamlamış olacaksınız.”


Ning dinledikten sonra başıyla onayladı.


Ardından, Körbalık’ın talimatlarını takip ederek pozisyonları çalışmaya başladı.


“Sırtı düzelt! Sol kolu biraz daha uzat!!”


“Aferin, işte bu pozisyonda yayı çekebilirsin. Öyle kal!”


“Gözler diyorum, gözler! Kör müsün yoksa!”


Pratik başlar başlamaz Körbalık’ın tavrı değişmiş ve herif kükreyerek talimat yağdırmaya başlamıştı. Sonuçta herifin önünde duran ufak çocuk, boş bir sayfayı andırıyordu. Talimat yağmuruna tutulan Ning’in yavaşça öğrenip şimdilik bu işkenceye dayanmaktan başka bir şansı yoktu.


On bin metrelik bir bina bile temelden başlıyordu. Yani, usta bir okçu olmak için işe en başından başlamanız gerekliydi!








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr