Bölüm 5: Ji Klanı

avatar
6976 104

Desolate Era - Bölüm 5: Ji Klanı



Bölüm 5: Ji Klanı


Sabah güneşinin ışıkları yeryüzünü ısıtıyordu.


Kırmızı dudaklı, soluk suratlı ufak bir bebek kollarını uzatmış, kürklere kuşanmış genç bir kadın da dikkatle onu giydirmeye koyulmuştu. Hemen onun yanında duran bir başka genç kadınsa bir kâse suyla birlikte yanında bekliyordu.


“Geçmiş hayatımda sürekli hastalıklarla boğuşup kendi başıma giyiniyordum. Yeni hayatımda tamamen sağlıklı olmanın yanında benimle ilgilenecek hizmetçilerim bile var” Ji Ning doğduğu günden beri hizmetçiler tarafından ilgi görüyordu. Alışkanlıktan sebep kendi başına giyinmeye kalktığında iki hizmetçi “Bahar Çimeni” ve “Güz Yaprağı” anında diz çökmüş ve titremeye başlamıştı.


“Bana verin.”


Giyinmeyi bitiren Ning bir kâse dolusu kaya tuzunu aldıktan sonra odayı terk etmeye koyuldu. Yakınlardaki pınara gitmiş ve kaya tuzlarını kullanarak dişlerini fırçalamaya başlamıştı.


“Bu nasıl bir çağ böyle? Diş fırçası bile yok. Dişlerimi fırçalamak için ellerimi kullanıyorum! Ayrıca diş macunu yerine de kaya tuzu kullanmak zorundayım!” Ning çabucak dişlerini temizlemeyi bitirmişti. Aslında neden olduğunu bilmese de doğduğu günden beri dişleri tertemizdi ve ağız kokusundan da eser yoktu. Dişlerini temizlemesine gerek olmasa da annesinin zoruyla bu işlemi yapıyordu.


“Gururulu…”


Ji Ning başını kaldırmış, bir ağız dolusu suyu tükürmüş ve ardından leğeni Bahar Çimeni’ne uzatmıştı.


Hizmetçi Güz Yaprağı ona suratını yıkaması için mavi bir havlu uzatmıştı. Ning vakit kaybetmeden suratını yıkamış ve havluyla da suratını silmişti.


“Güz Yaprağı.” Ning ona soran gözlerle baktı “Kabilenizde dişlerinizi temizlemek için tuz mu kullanıyorsunuz?”


Her ne kadar dört yaşına gelene kadar bir sürü kitap okumuş olsa da kabilelerin durumunu tam olarak bilmiyordu.


“Öyle bir şey mümkün olabilir mi?” Güz Yaprağı söylendi “Kabilelerde kullandığımız masa tuzları bile bu kaya tuzları kadar temiz değil. Onları kullanarak nasıl dişlerimizi temizleyebiliriz? Kabiledeki insanlar yalnızca ağızlarını yıkamakla yetiniyorlar. Çoğu insan hayatı boyunca dişlerini doğru düzgün temizleme fırsatına bile erişemiyor. Ayrıca kullandığınız leğen de normalde çorba pişirmek için kullanılan değerli bir eşya, nasıl olur da böyle bir şeyi dişlerimiz için kullanabiliriz?”


Çorba pişirmek mi?


Ning gözlerini ovuşturdu. Bu leğen mi çorba pişirmek için kullanılıyordu?


“Yemeğe gidelim.” Ning başını çevirip yürümeye koyulmuş, hizmetçiler de onu takip etmeye başlamıştı.



“Baba, Anne.” Ning ana salona varır varmaz oracıkta dikilip ebeveynlerini selamlamıştı.


“Mm…”


Babası Ji Yichuan önde oturuyor, annesi de arkada oturuyordu. Ji Ning’in pozisyonuysa sağ taraftaydı. Önünde siyah, mermerden yapılma bir masa ve masanın üstünde de üç büyük kâse duruyordu. Kaselerden birinde güveç, birinde sıcak su ve diğerinde de hamur işi bulunuyordu. Kahvaltıda bunları yiyecekti.


Eğer bu tarz bir kahvaltı dünyadaki yemek masalarına koyulsaydı muhtemelen üç yetişkin insan bile bu yemekleri kolay kolay bitiremezdi. Ancak bu dünyada… Bu dünyada her çocuk akılalmaz derecede yemek yiyordu. Ning de onlardan farklı değildi.


“Mmm, çok lezzetli.” Ning bir parça et almış ve hemen eti ağzına atmıştı. Dünyadaki lezzetleri tatmış olmasına rağmen buradaki yemekleri oldukça seviyordu. Ayrıca Ning bir şeyin farkındaydı. Vücudu fiziksel anlamda zayıf olduğu için doğduğu günden itibaren ona özel yemekler yediriliyordu. Yediği et öyle normal hayvan eti değildi. Bu et gizemli, büyülü yaratıklara aitti. Kabilelerde, yaratık etleri akılalmaz fiyatlara sahipti lakin Ning her gün bu lezzeti tadabiliyordu.


Tabii etin bir özelliği de Ning’i güçlendiriyor olmasıydı!


“Doydum!” Ning çabucak yemiş ve adeta yemeği yok etmişti. Ardından sıcak suyu da içtikten sonra sabah meselesini halletmişti.


“Gidelim!” dedi Ning, yürümeye başladığında iki hizmetçisi de onun peşine takılmıştı.


Kar oğlunun ayrılmasını keyifle izlemiş ve gülümsemişti “Her ne kadar Ning’in vücudu doğuştan zayıf olsa da bunun tek sebebi karnımdayken yaralanmış olması. Potansiyeli hala yüksek. Baksana, her gün bu kadar yaratık eti yiyebildiğine göre güçleneceğine şüphe yok.”


Yichuan başıyla onayladı. Yaratık etleri öyle normal hayvan etlerine benzemiyordu. Yaratıklar dünyadaki doğal enerjiyi özümseyebilen canlılar oldukları için etlerinde de bu doğal enerjilerden izler kalıyordu. Normalde, kahvaltıda yaratık eti yiyen çocukların birkaç gün boyunca acıkmaması gerekiyordu ancak Ning günde üç öğün yiyordu. Yani enerjileri sindirebildiği gayet açık ve netti.


………………..


Ning’in arkasındaki iki hizmetçi de kalın kitaplar taşıyordu. Onların arkasındaysa kızıl zırhlara kuşanmış on sekiz koruma seçilebiliyordu. Kızıl zırhlı korumaların zırhlarına gizemli semboller kazınmış ve bu sembollerden etrafa güçlü bir aura saçılmaya koyulmuştu.


Kızıl Korumalar Ji Klanı’nın en güçlü askerleriydi. Batı Vilayeti’nde bulunan yüz Kızıl Koruma’nın hepsi Ji Yichuan’ın emrindeydi.


Yichuan korumalardan on sekizini Ning’i korumaları için ayarlamıştı. Ning nereye giderse onlar da oraya gidecekti.


“Pratik avlusuna.” Ning’in yolculuğu sorunsuz geçiyordu.


Kimse önüne çıkmaya cesaret edemiyordu!


Batı Vilayeti’nin yer aldığı şehir devasa ve heybetli bir şehirdi. Şehirde yüz binlerce insan yaşıyordu ve şehrin içinde üç büyük alan bulunuyordu. Bu alanlar sırasıyla şehir merkezi, askeri kamp ve pratik avlularıydı.


Şehir merkezi Ji Klan üyelerinin yaşadığı yerdi!


Askeri kamp ise Ji Klanı’nın emrindeki askerlerin kaldığı bölgeydi.


Pratik avlularıysa Ji Klanı ve klanın emri altındaki kabilelerden gelen gençlerin pratik yaptığı alanlardı.


Şehir merkezi ve pratik avluları düz bir hatla bağlanmıştı. Ning hizmetçileriyle direkt olarak merkez pratik avlusuna yönelmişti. Devasa avluda çalışan on binlerce çocuk görülebiliyordu.


“Bakın, Ji Ning!”


“Yağmur Damlası Kılıcı’nın tek oğlu olan Ji Ning mi?”


“Hizmetçilerin ellerinde kitaplar mı var? Geçen sefer tüccarlar bize geldiğinde, kitap başına bin kuzu derisi istemişlerdi.”


Pratik avlusundaki çocukların çoğu muhabbete tutuşmuştu. İçlerinde olgunluğa erişen bir sürü genç olduğundan, gençler mekâna gelen bu çocuğun Ji Klanı’nın bir numaralı dövüş ustası, Yağmur Damlası Kılıcı Ji Yichuan’ın oğlu olduğunu biliyorlardı. Aslında gençlerin çoğu bu çocuğu bir hayli seviyordu, zira Ji Ning güçlü ve asil bir klandan geliyor olmasına rağmen bir kez bile onlara zorbalık yapmamıştı.


“Oof!” Ji Ning heyecanla sandalyeye kurulmuştu.


Geçmiş hayatında sürekli kendi başına zaman geçirmek zorunda olduğundan kalabalık mekanlara bir özlem beslemişti. Şimdiyse bu kalabalık bölgelerde takılmak keyfine keyif katıyordu.


“Kitapları verin.” Ning, Bahar Çimeni’nin elinden kalın, ağır bir kitap aldı. Bu kitap yirmi santim kalınlığındaydı ve bir çeşit yaratık derisiyle bağlanmıştı. Köleliğin sıradan olduğu bu çağda kitaplar oldukça değerliydi. Yine de Ning kendi özel kütüphanelerinden aldığı kitapları istediği gibi karıştırabiliyordu.


Doğduktan sonra Ning önceliğini iki şeye vermişti: Bunlardan ilki Hayal Tekniği’ni kullanarak pratik yapmaktı. Ruhu güçlü ve sağlam bir noktaya gelmiş ve hatta görsel bir hafızaya sahip olmuştu. On beş gün önceyse zihnini ikiye bölmeyi başarmıştı.


Zihni ikiye bölmek ne anlama mı geliyordu? Örneğin sol eliyle yazı yazarken sağ eliyle resim yapabiliyordu. Bilinci adeta birbirine karışmayan iki farklı bölüme ayrılmıştı.


Aslında bu pek de etkileyici sayılmazdı zira kitaplarda yazanlara göre ölümsüzlük yolunda yürüyen insanlar aynı anda birçok şeyi yapabilen kimselerdi. Aynı anda birden fazla büyülü hazineyi kullanarak rakiplerine saldırabiliyorlardı. Nuwa Resmi’nin asıl etkisiyse Ji Ning zihnini ikiye bölebilmesi için yalnızca iki yıl harcamış olmasıydı.


İkinci yaptığı şey ise okumaktı!


Doğduktan altı ay sonra Ning bazı kelimeleri tanımaya başlamıştı. Büyük bir kitabı eline alıp kelimelere işaret ederek “Bu, bu, bu…” diye söylenmişti. Tabii kişisel hizmetçileri olduğu için Bahar Çimeni ve Güz Yaprağı okuma yazma bilen kişilerdi. Doğal olarak cevap vermemeye cesaret edememişlerdi. Onların da yardımıyla kelimeleri öğrenmeyi başardı.


İşte o andan itibaren okumaya başladı!


Eskilerin dediği gibi “Bıçağı keskinleştirmek kesme işlemini hızlandırır.” her ne kadar ölümsüzlük yoluna adım atma konusunda istekli olsa da Ning bazı zamanlarda aceleci davranmanın kendisine sıkıntı çıkarabileceğini biliyordu. Onun için okumak bir nevi ölümsüzlük yoluna adım atmadan önce “bıçağı keskinleştirmek” olarak görülebilirdi. Ayrıca ölümsüz olma konusunda da bir sürü bilgi öğrenmesi gerekiyordu.


Yalnızca bunları öğrendiği taktirde kendi yolunu seçebilirdi!

 

Okuduğu kitaplardan sonra Ning, Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın aslen Büyük Xia Hanedanlığı’na ait bu devasa dünyadaki ufacık bir güç olduğunu öğrenmişti!


Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın hüküm sürdüğü bölge güneyden kuzeye üç bin kilometre uzanıyor ve batıdan doğuya da beş bin kilometrelik bir alan kaplıyordu. Bu bölge içinde yaşayan sayısız kabile Ji Klanı tarafından kontrol ediliyordu!


Üstelik bu yalnızca Batı vilayetindeki Ji Klanı’nın sahip olduğu güçtü.


Ji Klanı antik klanlardan biriydi ve Merkez Vilayeti, Doğu Vilayeti, Batı Vilayeti, Güney Vilayeti, Kuzey Vilayeti olarak beş farklı bölgeye ayrılmıştı. Bu beş bölgenin hepsi de Ji Klanı’na aitti!


Lakin… Büyük Xia Hanedanlığı gerçekten akılalmaz bir güce sahipti. Hüküm sürdükleri bölgelerin sınırı yoktu ve bu hanedanlık “Habistanrı Çağı”nda doğmuş kadim bir kuruluştu. Habistanrı Çağı’nın üstünden yaklaşık bir trilyon yıl geçmişti ve böylesine bir süre boyunca ayakta kalmayı başaran bir hanedanlık da Ning’i derinden etkilemişti.


Ji Klanı Büyük Xia Hanedanlığı’nın hüküm sürdüğü bu topraklardaki ufacık güçlerden biriydi. Yine de sahip oldukları bölgede yaşayan kabileler için mutlak hükümdarlar sayılabilirlerdi!


“Burası gerçekten Ölümsüzler’in ve Şeytanlar’ın yaşadığı bir dünya.” Ji Ning iç geçirmeden edememişti “Normal ölümlü diyarlarında bir imparatorluğun bin yıl dayanması bile mucize olarak görülüyor ancak bu kadim dünyadaki hanedanlıklar hayal gücümü dahi zorluyor.”


“Doğru ya. Daha doğalı iki yıl oldu ve bu sebepten ölümsüzlük konusunda hiçbir fikrim yok. Öğrenmenin zamanı geldi.”


Ana karnında bir yıl geçirmiş ve kışın doğduktan sonra da yeni gelen yılla birlikte bu dünyada artık iki yıldan daha fazla bir süre geçirmişti.


….


O gece…


Salonun iki tarafı da lambalarla donatılmış ve bütün salon aydınlanmıştı. Babası her zamanki yerinde oturuyor, annesi sol tarafta ve Ning de sağ tarafta oturuyordu. Masada bulunan etlere sebzeler eşlik ediyordu.


“Nom nom nom.” Ning masadaki etlere gömüldükten sonra başını kaldırıp seslendi: “Baba, anne!”


“Hmm, ne oldu?” diye sordu Yichuan. Annesi Kar da ona bakmıştı.


Her ne kadar oğullarının zekâsı onları etkilemiş olsa da bu pek de abartılacak derecelere ulaşmamıştı. Çünkü bu devasa dünyada ileri zekalı insanların sayısı bir hayli fazlaydı.


“Çalışmak istiyorum!” dedi Ning, ciddi bir ses tonuyla “Ölümsüzlük yoluna adım atmak istiyorum!”


Oğlunun suratındaki ciddi ifadeyi gören Kar gülmeye başlamıştı: “Ölümsüzlük yolu mu? Yichuan, oğlumuz ölümsüz olmak istiyormuş!”


“Ölümsüz mü?” Yichuan oğluna düz bir bakış attı “Ölümsüzlük yoluna adım atmanın ne anlama geldiğini biliyor musun?”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44351 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr