Cilt 9 Bölüm 30: Delia’nın Koruyucusu

avatar
7521 11

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 30: Delia’nın Koruyucusu


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 30  –  Delia’nın Koruyucusu

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Üstat Longhaus çırağının Linley’e aklını yitirecek kadar değer verdiğini görebiliyordu.

 

“Delia, sorun yok. Endişelenme!” Linley güldü. Delia’nın bu kadar endişelenmesi onu etkilemişti.

 

“Tamam.” Delia başını salladı.

 

Yine de Delia hala endişeliydi. Ne de olsa Linley’in düello yapacağı rakibi yaşayan en güçlü aziz seviye olmakla ünlüydü; Yekpare Kılıç Azizi, Haydson.

 

Longhaus önce Linley’e ardından Delia’ya baktı. Gülerek, “Siz iki sınıf arkadaşı görüşmeyeli uzun zaman oldu. Sizi rahatsız etmeyeyim. Ben biraz yürüyeyim. Siz ikiniz güzelce sohbet edin. On yılın ardından birbirinize söylecek tonla şeyiniz olduğuna eminim.”

 

Delia ustasına minnettar bir bakış attı.

 

Açıkça, Üstat Longhaus ona Linley’le baş başa zaman geçirmesi için fırsat veriyordu.

 

Konuştuktan sonra Üstat Longhaus Evren Ayısıyla birlikte avludan ayrılıp geride Linley, Delia, Bebe ve Haeru’yu bıraktı.

 

Delia başını eğip Bebe’nin tüylerini okşamaya devam etti. Linley’in konuşmasını bekliyordu.

 

Sevimli bir hayvanı okşayan güzel bir kadın. Bu insanın ruhunu titreten bir manzaraydı.. ancak Linley garip hissediyordu. Eğer bir azizle dövüşüyor olsaydı Linley en ufak korku hissetmezdi, ancak Delia karşısında oldukça karmaşık şeyler hissediyordu.

 

Kendi yaş grubu içinde en samimi olduğu kadın kesinlikle Delia’ydı.

 

Ne de olsa birlikte büyümüşlerdi.

 

Linley saf değildi. Delia’nın nasıl hissettiğini biliyordu.. bu kadar garip hissetmesinin nedeni de buydu. Özellikle şimdi, onunla baş başa kalmışken.

 

“Son yıllarda iyi miydin?” Uzun bir sessizlikten sonra, Linley sonunda bu duygusuz, kaba sayılabilecek cümleyi söyleyebilmişti.

 

Delia kafasını kaldırıp Linley’e baktı. Aslında hafifçe kırkırdadı bile. “Linley, çoktan aziz seviye bir uzmansın. Ne zamandan beri bu kadar utangaç oldun? Son yıllarda oldukça iyiydim. Arkamda klanımın gücü ve ustamın desteğiyle kim bana sorun çıkarmaya cesaret edebilir?”

 

Delia’nın sözlerini duyduktan sonra Linley kendini çok daha rahatlamış hissetti.

 

“Bunca yıldır sen neler yaptın?” Delia kibarca sordu.

 

“Çok fazla şey yapmadım.” Linley son on yıldır neler olduğunu düşünür gibi bir havaya girdi. On yıl önce, babasının öldüğünü öğrendikten sonra her şeyi boş verip, babasının intikamını almaya karar vermişti.

 

İntikam yolunda durmadan ilerleyip, sonunda Clayde’ı öldürmüştü. Ancak daha sonra Işık Kilisesinin Altı Özel Celletı tarafında çevrelenmişti ve Büyükbaba Doehring onun için ruhunu feda etmek zorunda kalmıştı.

 

Sihirli Canavarlar Sıra Dağlarında üç yıl süren zorlu bir eğitim ve ardından O’Brien İmparatorluğunda meditasyonla geçen altı sessiz yıl.

 

Stehle ile yaptığı dövüş, altı Melekle savaşması, McKenzie’yle yaptığı antrenman dövüşü.. Ardı ardına pek çok sahne gözünde canlandı. Canlandıkça da Linley hiçbir şey saklamadan Delia’ya neler yaşadığını anlatmaya başladı.

 

Delia Bebe’yi okşamayı bırakıp, Linley’in ağzından çıkan her bir kelimeyi dikkatle dinledi.

 

Şu anda yaşadıklarını Linley sakin, basit bir şekilde anlatıyordu. Sanki çok rahattı. Aksine Delia Linley’in son on yılının nasıl geçtiğini hayal edebiliyordu. Konuşmayı bitirdikten sonra Linley birkaç kere iç çekmekten kendini alamadı.

 

“Linley.” Delia aniden Linley’in elini tutup, sıkıca kavradı!

 

Linley başını kaldırıp şaşkınlıkla Delia’ya baktı. Delia da ona bakıyordu. “Linley, yaşamının bu kadar yorucu olmasına izin verme. Çoktan oldukça şey başardın.”

 

Delia’nın elleri biraz soğuktu.

 

Ancak Linley, sıkıca kavradığı ellerinden onun kalbini hissedebiliyordu. Sessizce atıyordu.. Linley kendi kalbinden yükselen bir sıcaklık hissetti, kalbini kaplayan buzları yavaşça eriten bir sıcaklık.

 

“Teşekkür ederim.” Dedi Linley nazikçe.

 

“Bana teşekkür ediyorum deme.” Delia başını salladı, yakıcı bakışı Linley’in yüzündeydi.

 

Aralarındaki hava giderek yumuşuyordu. Bir sebepten Linley zihninin hafifçe bulandığını hissetti. Alice ile olan anılarını hatırladı, ancak ardından Delia’nın onu öptüğü o akşam gözünde canlandı. Kalp atışları hızlanıyordu. Linley biraz telaşlanmaya bile başlamıştı.

 

“Bebe.” Linley önce Bebe’ye ardından Delia’ya baktı. “Delia, Bebe’nin ne kadar güçlendiği hakkında bir fikrin var mı?” Paniklemeye başlayan Linley’in tek yapabildiği konuyu değiştirmek oldu.

 

Olayları akışına bıraksaydı ne yapacağını bilemeyecekti.

 

Bu nedenle basitçe konuyu değiştirdi.

 

Delia gizlice iç çekti. Müzakere konusunda yetenekliydi, bu nedenle de aynı zamanda psikolojiye de hakimdi. Ernst Akademisinde, çoktan psikoloji eğitimi almaya başlamıştı.Bu eğitime başlamasının nedeni iste Linley’i daha iyi anlayabilmekti.

 

Delia Linley'i çok iyi anlıyordu.

 

Alice ile yaşadıklarından sonra, Linley onu unutmuş görünse de, gerçekte ilişkinin Linley üzerindeki etkileri kolayca unutulup gidilecek şeyler değildi.

 

Özellikle de Linley kadar inatçı biri için. Birini gerçekten sevdiğinde, ona normal bir insanın ilk aşkına vereceğinden daha çok değer verirdi.İlk aşk tecrübesinden yaşadığı hayal kırıklığı, onun aşka karşı bilinçsiz bir fobi duymasına neden olmuştu.

 

Başka kadınlar ona yaklaşmaya çalışsa da, Linley doğal olarak onları reddetmişti.

 

Delia Linley’in kalbini saran buz tabakasının farkındaydı. O buzu eritmek isteyen biri, aceleci davranamazdı. Adım adım ilerlemeliydi.

 

Delia Linley’e derinden aşıktı, ve kalbinde onun adına üzülüyordu.

 

Linley çok fazla şey yaşamıştı. Sevdikleri birer birer onu terk etmişti. Çok başarılı olduğu doğruydu, en üst düzey aziz seviyeye yalnızca yirmi yedi yaşında ulaşmıştı. Ancak ilerlediği yolda çektiği acı ve cefa ne olacaktı?

 

Delia, gerçekten de Linley’in kendini tüketmesini istemiyordu. Linley için ne kadar zaman gerekiyorsa, o kadarını harcamaya kararlıydı. Linley’in biraz daha rahat, biraz daha huzurlu hissetmesine yardımcı olabildiği sürece, mutlu olurdu.

 

“Delia, ne düşünüyorsun?” Linley Delia’nın daldığını fark etmişti.

 

Delia hemen kendine gelip gülümsedi. “Ne mi düşünüyorum? Seni düşünüyorum.” Linley şok olmuştu. Linley’in yüzündeki bakışı gören Delia kahkaha attı. “Şaka yapıyorum.”

 

Linley de güldü.

 

“Bebe ile ilgili ne diyordun?” Delia güldü.

 

“Bebe, Delia’ya söylemek istediğin bir şey var mı?” Linley Bebe’ye bakarak güldü.

 

“Söylemek mi?” Delia şaşırarak Bebe’ye baktı. Ernst Akademisinde gördüğü o sıradan Gölge Faresi konuşabiliyor muydu? Aziz seviyeye ulaşan bütün sihirli canavarlar konuşabilirdi.

 

Bebe ayağa zıplayıp taş masaya tırmandı. Dimdik durarak, küçük başını kaldırıp gurur dolu bir sesle. “Bayan Delia, size bir sır vereyim. Ben ve Patron Sihirli Canavarlar Sıra Dağlarındayken, Patron sıklıkla bana sizden bahsetti. Hatta onu bir keresinde zorla öptüğünüzü bile anlattı!”

 

“Şlak!” Linley hemencik Bebe’ye doğru bir tokat savurdu, ancak tokat Bebe’ye geldiğinde tek vurabildiği Bebe’nin görüntüsü oldu!

 

Bebe havada süzülüp, Linley’e doğru neşeyle gülümsüyordu.

 

“Bebe, seni küçük hergele.” Linley ağlasa mı gülse mi bilemiyordu.

 

Daha önce öyle bir şeyi hiç söylememişti. Bebe bunları uydurmuştu.

 

“Bebe, iyi biri olup, buraya gel.” Delia elini uzattığında, Bebe çabucak Delia’nın kucağına atladı. Delia’nın sıcak kucağında oldukça rahat görünüyordu, hatta dönüp Linley’e bir iki kere göz kırptı.

 

Bebe’nin durmak bilmeyen sataşmaları yüzünden Delia ve Linley sürekli kahkahalarla gülüyordu. Zaman hızla aktı, ve göz açıp kararıncaya kadar hava kararmaya başladı.

 

Havanın karardığını gören Delia bu gece İmparator Johann’ın onun için büyük bir karşılama yemeği hazırlattığını hatırladı.

 

“Linley, geç oluyor. Şimdilik gitmeliyim. Bu gece İmparator Johann benim adıma bir yemek düzenledi. Gitmek zorundayım.” Delia özür dilercesine konuştu.

 

Linley hafifçe başını salladı. “O halde seni daha fazla tutmayayım.”

 

“Sen de gelecek misin?” Delia aniden sordu.

 

“Ben mi?” Linley güldü. “İmparator Johann beni davet etmedi ve ben davet yemeklerini sevmem. Unut gitsin.”

 

Delia başıyla onayladı.

 

İmparator Johann nasıl Linley’i davet etmemiş olabilirdi ki? Wharton çoktan abisinin adına daveti reddetmişti. Linley’in davetlerden hoşlanmadığını ve diğer soylularla muhatap olmayı sevmediğini biliyordu.

 

“Hoşça kal.” Delia nazikçe fısıldadı.

 

“Hoşça kal.” Linley Delia’ya baktı.

 

Delia gitmeden önce bir süre öylede durdu. Avludan çıktıktan sonra dönüp Linley’e baktı. Hava çoktan kararmıştı ve çok fazla ışık yoktu. Delia dönerken gece rüzgarları saçlarını havalandırdı.

 

Büyüleyici bir gülümseme ve ardından gitti.

 

Bu güzelliğin karanlığa karışıp gittiğini gören Linley orada kıpırdamadan durdu. Aklından kim bilir ne geçiyordu.

 

“Abi, neye bakıyorsun?” Wharton yanına geldiğinde gülüyordu. “Yemek zamanı.”

 

“Abin baharın coşkusunu hissediyor!” Bebe’nin küçük kafası Linley’in arkasından çıktı.

DN: Ulan Bebe :D

 

Gece çökmüştü ancak başkent ışıl ışıldı. Şu anda, sarayda büyük bir kutlama başlamıştı. Saray müzisyenleri güzel parçalar çalıyordu. Kadın ve erkekler salonun ordasında şık bir şekilde dans ediyordu.

 

Delia, ana salonun duvarlarından birine yakın bir masada oturuyordu. Yanında Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini vardı. Bugünün şeref konuğu oydu.

 

Ancak İmparator Johann ile biraz kibar sohbet ettikten ve bir şarkıya biraz eşlik ettikten sonra, kendini çok iyi hissetmediğini söyleyip bir kenara çekilmişti.

 

Yakışıklı, genç bir soylu Delia’ya doğru yürüdü. Yüzünde dostane olduğunu düşündüğü bir gülümseme vardı. Hafifçe eğilip, “Güzel Bayan Delia, bu dansı bana lütfeder misiniz?”

 

“Üzgünüm, kendimi iyi hissetmiyorum.” Delia başını salladı.

 

Genç soylu kırgın bir şekilde ayrıldı. İyi hissetmiyorum mu? Kimi kandırdığını sanıyor? Dans teklifini kabul etmeyen pek çok kızın kullandığı bahane buydu. Dahası Delia 7.Seviye bir büyücüydü. Nasıl olur da kolayca hastalanırdı?

 

Uzaktan pek çok genç soylu Delia’yı izliyordu.

 

“Bu kaçıncı oldu?” Scott yanındaki genç soyluya doğru güldü.

 

“Sekizinci.” Genç soylu gülerek cevap verdi.

 

“Sekizinci ne?” Dansını yeni bitiren Marki Jeff gülerek onlara doğru yürüdü. Şu anda muhteşem hissediyordu.

 

Marki Jeff Prens Julin’in oğluydu. Onun varisi olarak günün birinde tüm Güneydoğu İdari Bölgesinin hakimi olacaktı! Konumu oldukça yüksekti, hatta tahtın direk varisi olmayan prenslerden bile daha yüksek statüdeydi. Doğal olarak pek çok genç leydi onun karısı olabilmek için çıldırıyordu.

 

Pek çok genç leydi Marki Jeff’in yatağına girmiş olsa da, hiçbiri istediklerini elde edememişti.

 

“Prensimize Bayan Delia’dan bahsediyordum. Az önceki kişi dans teklifi reddedilen sekizinci kişi. Görünüşe göre diğerleri kendilerine güvenmiyor. Kimse gidip ona teklif etmeye cesaret edemiyor.” Genç soylu güldü.

 

Scott gülerek Marki Jeff’e baktı, “Kuzen Jeff, denemek ister misin?”

 

Marki Jeff güvenle başını salladı. “Alt tarafı bir dans değil mi? İzle beni.” Marki Jeff gülümseyerek Delia’ya doğru ilerledi.

 

“Bayan Delia.” Marki Jeff Delia’nın önüne kadar geldi. “Bu dansı bana lütfetme onurunu bahşeder misiniz?”

 

“Üzgünüm. İyi hissetmiyorum.” Delia aynı yanıtı verdi.

 

Marki Jeff doğal bir biçimde, ince ayarlanmış bir mesafede Delia’nın yanına oturdu. Aralarındaki mesafe çok uzak olmasa da, rahatsız edecek kadar yakın da değildi.

 

“İyi hissetmiyorsanız dinlenmelisiniz.” Marki Jeff bu konularda oldukça tecrübeli biri olarak nasıl yaklaşması gerektiğini biliyordu. Eğer bir kızla fiziksel temas sağlayabilirseniz, birbirinize karşı daha yakın hissetmeniz daha kolaylaşırdı.

 

Fiziksel teması nasıl sağlayacağına gelince..

 

“Oh Bayan Delia, omzunuzda bir..” Konuşurken Marki Jeff elini Delia’nın omzuna doğru uzattı.

 

Ancak ağzından ‘şey’ kelimesi çıkamadan önce..

 

“Ah!!” Marki Jeff acı dolu bir çığlık attı. Çığlık tüm ana salonu dondurmuştu. Herkes dönüp ona baktı. İmparatorluk başvekiliyle sohbet etmekte olan İmparator Johann bile dikkatini sesin geldiği yöne çevirdi.

 

“Ne oldu?” İmparator Johann aceleyle o tarafa yürüdü.

 

“Elim! Elim!” Marki Jeff neredeyse ağlayacaktı. Elinde kocaman bir yara vardı ve büyük bir parça et olması gerektiği yerde değildi. Kan durmadan akıp yerlere bulaşıyordu.

 

Delia hemen ayağa kalktı. “İmparator Johan, özür dilerim. Ustam Vahşi Yıldırım Fırtına Şahini’ni beni koruması için yanımda gönderdi. Yıldırım Fırtına Şahini bana dokunmaya kalkan ve tehdit olarak algıladığı her şeye saldırır. Ben tepki verme fırsatı bulamadan Yıldırım Fırtına Şahini onu gagaladı.”

 

Herkesin bakışı Yıldırım Fırtına Şahini’ne kaydı.

 

Şahinin gagasında kanla kaplı bir et parçası sallanıyordu. Şahin eti tek parçada mideye indirip, altın rengi gözleriyle Marki Jeff’e bakmaya başladı.

DN : Savaş sebebi  ulaa

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr