Cilt 9 Bölüm 14: Dahiler Arasında Bir Kapışma

avatar
7512 12

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 14: Dahiler Arasında Bir Kapışma


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 14  – Dahiler Arasında Bir Kapışma

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Wharton aldığı bu ani haber karşısında şok olmuştu.

 

Nina’yla kaçmaktansa, açık bir şekilde herkesin önünde evlenebilmeyi tercih ederdi.

 

“Caylan, bu verdiğin bilgi doğru mu?” Linley gözlerini Caylan’a dikmişti.

 

Caylan ciddiyetle başını salladı. “Üstat Linley, majesteleri bunu henüz kimseye açıklamamış olsa da, bu bilgi babamın majesteleriyle yaptığı konuşmadan geliyor. Üstat Linley bilginin doğru olup olmadığını kendiniz değerlendirebilirsiniz.”

 

Linley sakince başıyla onayladı.

 

İmparatorluk sol başvekilinin kendi oğluna yalan söyleyecek hali yoktu. Ayrıca Linley’in 9. Seviyeden bir baş büyücü olarak sahip olduğu ruhsal enerji sayesinde, Caylan yalan söylüyor olsaydı sezmesi gerekirdi.

 

“Ne olursa olsun, kardeşim ve ben bu konudaki yardımın için sana minnettarız, Caylan.” Dedi Linley.

 

Wharton ancak şimdi kendine gelebilmişti. O da Caylan’a minnetle, “Caylan bizi uyardığın için teşekkürler.”

 

“Bana teşekkür etmene gerek yok. Sadece gelecekte Nina’nın mutlu bir hayat yaşamasını istiyorum. Neyse, ben gitmeliyim.” Caylan, Linley ve Wharton’a doğru hafifçe eğilip salonu terk etti.

 

Wharton, Caylan’ın gidişini izleyip, ardından Linley’e döndü. “Abi. Ne yapacağız?” Wharton’un kafası karmakarışıktı.

 

“Ne mi yapacağız?” Linley kesin bir kararlılıkla konuşuyordu.”Şimdilik ev ahalisini hızlıca imparatorluk başkentinin dışına taşıyacağız.”

 

Linley soğuk bir biçimde sarayın olduğu yöne bakıyordu. “Seçeneğimiz kalmadı. Yale’e hızlıca buraya gelmesi için haber göndereceğim. Dawson Şirketler Grubunun gizli yöntemlerini kullanarak Rebecca, Leena, Jenne ve Hillman Amca’nın ailesini başkentten çıkaracağız. İmparatorun onların ayrıldığını öğrenmemesi lazım.”

 

Aslında imparator durumdan haberdar olsa da çok büyük bir sorun olmazdı.

 

İmparator Linley’den şüphelense ne olacaktı ki? Onu karşısına almaya cesaret edebilir miydi? Ne de olsa imparator Savaş Tanrısı’nın kendisi değildi. Linley’e karşı çıkmaya cesaret ederse bile.. emri altında Linley’le baş edebilecek kim vardı ki?

 

---

 

Aynı gün Linley Yale’i yanına çağırdı. Konuyu bir süre görüştükten sonra Yale hemen göğsüne vurup söz verdi, “Üçüncü kardeş, merak etme. Alt tarafı birkaç kişi. Kesinlikle sorun çıkmayacak.”

 

Yale arından güldü, “Aslında, üçüncü kardeş, imparator öğrense bile haberi yokmuş gibi davranacaktır.”

 

Linley de gülümsedi.

 

Aziz seviyeye ulaşmıştı. İmparatorun statüsü yüksek olsa da, Linley adamdan korkmuyordu. Gerçekte Linley’in tek korktuğu adam Savaş Tanrısı Dağında bulunuyordu.

 

“Yine de yakalanmamaya çalışın.”

 

---

 

Jenne, Rebecca ve Leena ayrılmaya gönülsüz olsa da, Linley’in grubuyla daha sonra buluşacaklarını biliyorlardı. Dawson Şirketler Grubunun direktiflerine uyarak başkenti sessizce terk ettiler.

 

Aslında Linley ve Wharton hala biraz umut taşıyordu.

 

Mart’ın 15’inde İmparator Johann’ın sarayda Wharton’un ismini açıklamasını umuyorlardı. İhtimal çok düşük olsa da.. İmparatorun fikrini değiştirme ihtimali hala vardı.

 

Nina’nın Wharton’la kaçması ailesinden ayrılması demekti. Ayrıca Wharton, Kahya Hiri ve Hillman çoktan başkentte yaşamaya alışmıştı ve oldukça rahattılar. Kesinlikle başka çıkar yol kalmadıkça o son adımı atmak istemiyorlardı.

 

---

 

Günler geçerken, mart’ın 15’i de yaklaşıyordu. Sokaklar, oteller ve restoranlar yeniden Wharton, Blumer ve ağabeyleriyle ilgili konuşmalarla dolmuştu.

 

Herkes yedinci prensesle kimin evleneceğini tahmin etmeye çalışıyordu.

 

Sonunda mart’ın 15’i gelip çattı. O sabah, ender görülen bir kar fırtınası başkentin üstüne çökmüştü. Güneş 7-8 arasında doğmuş olsa da, fırtına sebebiyle on metreden ötesini görmek imkansızdı.

 

“Uff.” Malikanenin dışında beklemekte olan Wharton uzun bir nefes verdi.

 

Son birkaç gündür ağır baskı altındaydı.

 

“Yeter. Bugün cevabımızı alacağız. Rahatla.” Linley gülümseyip, Wharton’un sırtını sıvazladı. Wharton dönüp abisine baktı. Onu görünce Linley’in onun en büyük destekçisi olduğunu düşündü. Bu kendine olan güvenini arttırdı.

 

“Haklısın.” Wharton güçlü bir şekilde başını salladı.

 

Linley ve Wharton hemen arabalarına binip, saraya doğru yola koyuldu. Fırtınadan dolayı at arabaları oldukça yavaş ilerliyordu. Ayrıca saraya doğru ilerleyen pek çok araba vardı.

 

Kraliyet sarayının kapısında.

 

Arabalar birbiri ardında kapıya varırken, asiller arabalarından inip birbirleriyle selamlaşıyordu.

 

“Efendi Oliver geldi.” Oliver ve Blumer’ın arabadan birlikte indiğini gören pek çok asil ve vekil onları sıcak bir şekilde karşıladı.

 

Kalabalığın arabadan iner inmez onlara doğru geldiğini gören Oliver kaşlarını çatmaktan kendini alamadı.

 

“Kardeşim, içeri girelim.” Oliver vücudundan bir güç dalgası yayarak asilleri ve vekilleri kenara itip kendine yol açarken, onlara dönüp bakmadı bile. Tabi ki bu güç onlara en ufak bir zarar bile vermemişti.

 

Asiller birbirlerine baktılar. Doğal olarak şaşırmışlardı.

 

“Efendim, vardık.” Arabanın sürücüsü seslendiğinde, Linley ve Wharton indiler. Bu sefer akıllanmış olan asiller ve vekiller çok fazla yaklaşmamıştı. Sadece belirli bir mesafeden hoş geldin dileklerini sundular.

 

Linley ve Wharton da bu kalabalığa pek aldırış etmeden doğruca saraya ilerlediler.

 

“Linley.” Oliver durup dönerek Linley’i karşıladı.

 

“Oliver” Linley, Oliver gibi bir rakibe karşı saygı duyuyordu. Kimse öyle bir güce yıllarca süren zahmetli eğitimlere katlanmadan ulaşamazdı.

 

Linley, Wharton, Oliver ve Blumer bir sıra halinde Askeri Saray’a birlikte yürüdüler.

 

“Linley , o gün, arenada.. dürüst olmam gerekirse dövüşü devam ettirmeyi gerçekten isterdim.” Oliver’ın yüzünde dostane bir gülümseme vardı.

 

“Ya? O halde neden vazgeçtin? Haydson’dan korktuğuna inanmıyorum.” Linley sakin bir gülüşle karşılık verdi.

 

Oliver ve Linley birbirlerinin gücünü sezmişti. O gün, Haydson onları geri püskürtmüş olsa da, geri savrulmalarının nedeni Haydson’un gücünden ziyade, saldırılarının tam güçlerine ulaşmamış olmasıydı.

 

“Mesele Haydson’dan korkmuş olmak değildi. Daha çok.. Haydson’a meydan okumak kendime altı yıl önce koyduğum bir hedefti. Obsidyan Kılıç Tekniğimi tamamladıktan sonra ona kesinlikle meydan okumalıydım.” Oliver ona baktı. “ Arenada seninle dövüşe devam etmeyi çok isterdim. Ancak o dövüş Haydson’la olan dövüşümden sonra olmalı.”

 

“Haydson’un Obsidyan Kılıç Tekniğimi görmesini istemedim. Eğer o tekniği sana karşı kullansaydım elimi ona karşı açık etmiş olmaz mıydım?” Oliver’ın yüzünde bir gülümseme vardı. “Savunmasıyla ünlü Yekpare Kılıç Azizi Haydson’un, saldırıma dayanıp dayanamayacağını görmek istiyorum.”

 

Linley başıyla onayladı.

 

“Önümüzdeki ay Haydson’la yapacağım düelloda kimin kazanacağını düşünüyorsun?” Oliver birden sormuştu.

 

Linley bir an duraksadı.

 

O gün, Linley obsidyan kılıcın yüzeyini saran siyah enerjiyi görmüştü. Garip bir his yayıyordu. Linley kendi adamantin ağır kılıcına çok güvense de, rakibinin gücüne karşı koyabilme konusunda çok emin değildi.

 

“İkinizin de kazanma şansı var. Ancak bana göre Yekpare Kılıç Azizi Haydson’un şansı biraz daha fazla. Ne de olsa bunca yıldır hiçbir aziz seviye uzman onu yenmeyi başaramadı. Böyle bir şeyi başarabilmesi, belli bir gücü olduğunu kanıtlar.” Linley tarafsız bir şekilde konuşmuştu.

 

Oliver onayladı, “Haklısın. Altı yıl önce onunla dövüştüğümde gücünün yalnızca bir kısmını gösterdiğini söyleyebilirim. Gücü gerçekten de kestirilemeyecek kadar fazla. Ancak ben de obsidyan kılıç tekniğime sonuna kadar güveniyorum. Savunması ne kadar güçlü olursa olsun ona karşı koyamayacak.”

 

Linley güldü.

 

Oliver nasıl ona bu kadar benzeyebilirdi? O da kendi adamantin kılıcına karşı benzer şekilde güveniyordu.

 

“Obsidyan kılıcın ne tür bir saldırı taşıyor? Nasıl gücünden bu kadar eminsin?” Linley merakla sordu.

 

Oliver gülerek karşılık verdi. “Obsidyan kılıcım mı?” Linley’e dönüp bir an durakladı. Ardından, “Sana şunu söyleyebilirim. Tekniğim Karanlığın Yasalarından edindiğim iç görülere dayanarak geliştirildi.”

 

Linley onayladı.

 

“Buna göre, içerdiği muazzam delici gücün yanında, obsidyan kılıcım aynı anda bir ruhsal saldırıyı da içeriyor.” Oliver kendine güvenerek konuşmuştu.

 

“Ruhsal saldırı?” Linley şaşırmıştı.

 

Karanlık Stil büyüler gerçekten de ruhsal temelli lanetler içeriyordu. Karanlığın temel yasaları pek çok ruha dayalı özellik taşıyordu. Ancak Oliver’ın bu yasalardaki iç görülerine dayanarak geliştirdiği obsidyan kılıcın ruhsal saldırı özelliği taşıması gerçekten inanılmazdı.

 

“Belki obsidyan kılıcın fiziksel gücüne karşı savunma kolay olabilir. Ancak ruha yapılan bir saldırı... sıradan savunmalar buna karşı tamamen faydasız. Haydson’un kendini nasıl savunacağını görmek isterim!”

 

Oliver konuşurken Blumer’ın yüzünde bir heyecan ifadesi vardı.

 

Linley kabul etmeliydi ki..

 

Obsidyan kılıç tekniği gerçekten korkutucuydu.

 

“Korkutucu. Doğrudan ruha saldırmak..” Linley de bu tekniğin gücü karşısında etkilenmişti.

 

“Birinin ruhu ne kadar güçlüyse, bu saldırıya karşı koyabilme şansı o kadar yüksek. Ancak savaşçılar genellikle çok güçlü ruhsal enerjilere sahip değiller. Aziz seviye savaşçılar bile 9. Seviyeden bir başbüyü kadar ruhsal enerjiye sahip değiller.” Oliver kendinden emindi.

 

Savaşçılar aynı seviyedeki bir büyücüden çok daha az ruhsal enerjiye sahipti.

 

Bu teknik özel olarak savaşçıların zayıf yönünü hedef alıyordu.

 

“Linley. Peki ya senin tekniğin?” Oliver da sormaktan kendini alamamıştı.

 

Blumer da Linley’e bakıyordu. Şu an gözlerinde bir kibir ifadesi vardı. Linley’in abisiyle baş edemeyeceğinden emindi.

 

Linley bir şey saklamaya çalışmadı. Doğruca. “Benim adamantin ağır kılıç tekniğimde dış savunmayı geçersiz kılıyor. Doğrudan rakibin iç organlarına saldırıyor.”

 

“Savunmayı geçersiz mi kılıyor?” Oliver’ın yüzü değişmişti.

 

Genel olarak konuşursak, uzmanlar ruhsal enerjilerini zaman içinde toplarlardı. Yasalar üzerine iç görüler ararken, ruhsal enerjinin artış seviyesi de artardı. Örneğin Haydson’un ruhsal enerjisi 9. Seviyeden bir baş büyücüyle eşit olmalıydı.

 

Ancak iç organlar farklıydı.

 

Birinin kaslarını güçlendirmesi kolay olsa da, iç organları ve kalbi güçlendirmek inanılmaz zordu. Kendilerini güçlendirecek elemental öz’lerden yalnızca azıcık emebilirlerdi.

 

Eğer birinin organları parçalanırsa, sonuç kesinlikle ölümdü.

 

“Dış savunmayı geçersiz kılıp doğrudan vücudun içine saldırmak..” Oliver’da kalbinde Linley’e karşı hayranlık duymaya başlamıştı. O şekilde bir saldırı inanılmaz garip olsa da, Linley yine de geliştirmeyi başarmıştı.

 

Linley de aynı şekilde ona karşı hayranlık duymuştu. Obsidyan kılıç doğrudan rakininin ruhuna saldırıyordu!

 

---

 

Askeri Sarayda pek çok insan toplanmıştı. Linley ve Wharton saraya girer girmez bir görevli onlara doğru yürüdü. “Efendi Linley, majesteleri sizin için özel bir koltuk hazırlattı. Lütfen şöyle buyurun.”

 

Sıradan vekiller ayakta beklemek zorundaydı. Linley’e ise bir yer ayarlanmıştı.

 

Linley sakince oturdu. Oliver da başka bir görevli tarafından koltuğuna götürüldü. Saraydaki sayısız vekil ve asilin gözleri Oliver ve Linley’in üzerindeydi. Gözlerinde saygıyla karışık korku vardı.

 

“Linley, sence majesteleri kimi seçecek?” Oliver izleyen sayısız asil ve vekil yokmuş gibi rahatça konuşuyordu.

 

“Tabi ki kardeşim Wharton.” Linley doğrudan cevapladı.

 

Oliver, Linley’e şöyle bir baktı. “Katılmıyorum.  Hm, majesteleri geldi.” Linley ve Oliver ikisi birden saray kapısına doğru döndüler. O sırada pek çok saray görevlisi, kraliçe, saray refakatçileri ve yedi prenses , majesteleri imparator Johann’la birlikte içeri girdi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr