Cilt 9 Bölüm 13: Caylan’ın Gelişi

avatar
7473 11

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 13: Caylan’ın Gelişi


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 13  – Caylan’ın Gelişi

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Gece çöktü. Kıtadaki en büyük askeri güç olan O’Brien İmparatorluğu’nun başkenti Channe’de hayat normal seyrindeydi. Gece hayatının aktif olduğu birkaç cadde dışında şehir sakin ve huzurluydu.

 

Doğu Channe. Boulder Sokağı. Son birkaç gündür ardı ardına gelen at arabalarından sonra, Kont Wharton’un malikanesi de eski sakinliğine kavuşmuştu.

 

Kont Wharton’un Malikanesinin içinde..

 

Linley, Kahya Hiri, Hillman, Barker ve kardeşleri, Zassler ve takımın diğer önemli üyeleri toplantı halindeydi. Yedinci prenses konusunu nasıl çözmeleri gerektiğini tartışıyorlardı.

 

“Eğer majesteleri Blumer’ı seçerse, senin planlarına göre davranacağım abi.” Wharton’un yüzünde en ufak bir tereddüt belirtisi bile yoktu.

 

Hillman de ciddiyetle ekledi, “İmparatorluk askerleri cesaretleri ve sadakatleriyle ünlü. Prenses ise sarayın en iyi korunan bölgelerinden birinde. Gizlice girerken yakalanırsanız... çıkmak için önünüze geleni öldürseniz… bu çok fazla ölüm demek olur.”

 

O’Brien imparatorluğuna geldikten sonra, Hillman imparatorluğun aurasından ve ruhundan çok etkilenmişti.

 

Askeri!

 

Tüm imparatorluk Savaş Tanrısına saygı duyuyordu. Ayrıca imparatorlukta tapılan tek ilah Savaş Tanrısıydı. Bu ulus güçlü uzmanlara derin bir saygı besliyordu. Arenadaki çıldırmış kalabalığı gören birisi bunu kolaylıkla anlayabilirdi.

 

Savaştan kaçan korkaklar tüm imparatorlukta küçük görülürdü.

 

O’Brien İmparatorluğu Yulan Kıtası’nın kuzey bölgesinde yer alıyordu. Genelde tüm yıl boyu soğuk olan iklim, aynı zamanda imparatorlukta yaşayanların direncini arttırıyordu.

 

“Hillman amca, eğer yedinci prensesi zorla çıkarmak zorunda kalırsak içeriye tek kişi olarak girmeyeceğiz. İmparatorluk askerleri güçlü olsa da, benim gördüğüm bize tehdit oluşturamazlar. Tek potansiyel tehlike sarayda yaşayan aziz seviye uzmanlar .”

 

İmparator, aziz seviye uzmanlardan kişisel koruması olmalarını isteyecek konumda olmasa bile, Savaş Tanrısı, doğal olarak, sarayı korumak için bazı aziz seviye uzmanları oraya konumlandırmıştı. İmparatorluk hazinesindeki eşyaların değeri ve bazı gizli hazine odaları imparatorun kendinden daha önemliydi. Doğal olarak korunmasız bırakılmazdı.

 

Eğer biri prensesi kaçırmak için saraya girerse, oradaki aziz seviye uzmanlar müdahale edip onları durdurabilirdi. Linley aziz seviye uzmanlarla baş edebilme konusunda kendine güveniyordu, ancak Nina gibi sıradan insanları yanında götürmenin daha uğraştırıcı olacağı kesindi.

 

Linley bacağında uzanmakta olan Bebe’ye baktı, “Bebe, zamanı geldiğinde ne yapacağını biliyorsun.”

 

Bebe anında ayağa kalkıp, masanın üzerine zıpladı.

 

“Hmm, biliyor muyum?” Bebe küçük boncuk gözlerini yuvarlayıp Wharton’a baktı. “Küçük Wharton, endişelenme.Ben Bebe, kadınını zarar görmeden sana getirecek.”

DN: Ben Hiluluk, size bölümleri yetiştireceğim :d

 

“Bebe de mi gelecek?” Wharton şaşırmıştı.

 

“Küçük Wharton, Bebe’ye güvenmiyor musun?” Bebe küçük başını gururla kaldırıp, küçük gözlerini pörtleterek öfkeyle Wharton’a baktı.

 

Wharton çabucak başını salladı, “Sana güvenmiyor değilim. Sadece.. sarayda kesinlikle aziz seviye uzmanlar olacak. Eğer bir dövüş başlarsa Bebe, Nina gibi zayıf birisini zarar görmeden oradan çıkarabilecek mi?”

 

“Wharton, Bebe’nin gücünü düşünürsek, Yedinci Prensesi saraydan çıkarmak sorun olmamalı.” Linley, Bebe’nin yeteneklerinden oldukça emindi. “Bebe’den daha hızlısını görmedim.”

 

“En hızlı mı? Abi, onun senden ve Oliver’dan bile daha hızlı olduğunu mu söylüyorsun?” Wharton şaşırmıştı.

 

“Bebe gördüğüm en hızlı sihirli yaratık.” Karabulut Panteri Haeru, yattığı yerde ansızın konuşmuştu. Karabulut Panterleri hızlarıyla ünlüydü. Sihirli Yaratıklar Sıra Dağlarında karşılaştıklarında, Bebe daha 9. Seviyenin erken düzeyindeydi. Buna rağmen Karabulut Panteriyle neredeyse aynı hızdaydı.

 

Geçen 5-6 yılın ardından, Bebe’nin hızı Karabulut Panterini çoktan geride bırakıp, korkutucu bir seviyeye ulaşmıştı.

 

Ya şimdi? Aziz seviyeye ulaştıktan sonra Bebe’nin hızı artık bambaşka bir boyuttaydı!

 

“Tabi ki de Oliver’dan daha hızlı.” Linley gülerken Bebe’nin küçük başını okşadı. “Wharton, sana şöyle anlatayım, Bebe’nin hızı ve savunması şu ana kadar karşılaştığım en üst seviyedeler. Eskiden, Ernst Akademisi’ndeyken Bebe henüz büyüme aşamasındaydı ve gücü 7. Ya da 8. Seviye düzeyindeydi. Ancak o zaman bile, ölmek üzere olan en üst düzey 9. Seviye bir Jilet Sırtlı Zırhlı Wyrm’in son saldırısı onu sadece yaralayabildi. “

 

Bu Wharton’un konuyu ilk duyuşuydu. Zassler ve diğerleri de bu hikayeyi ilk kez duyuyordu.

 

“Bu nasıl mümkün olabilir?”

 

Hepsi şok olmuştu. Jilet Sırtlı Zırhlı Wyrm en korkutucu ejder tipi sihirli yaratıklardan biriydi.

 

“Sihirli Canavarlar Sıra Dağlarında Haeruyla karşılaştığımızda, Haeru ne kadar saldırırsa saldırsın Bebe’yi yaralayamadı bile. O sıralar Bebe sadece erken düzey 9. Seviyedeydi. O sıralar dönüştükten sonra son düzey 9. Seviyenin savunma gücüne sahip olsam da Haeru’nun saldırılarının beni yaralayabildiğini bilmelisin.”

 

Bebe Linley’in övgülerini duyduktan sonra başını daha da kaldırmıştı. Galip gelmiş bir general edasıyla etrafındakileri süzüyordu.

 

“Şunun garantisini verebilirim. Bebe’nin hızı kesinlikle Oliver’dan daha fazla. Ayrıca Oliver ‘Seher Kılıcı’ ile Bebe’ye vurmayı başarsa bile, onun savunmasını delmeyi başaramaz.”

 

Linley güldü.

 

Bebe’nin kürkünün savunma gücü inanılmazdı.

 

“Seher Kılıcı savunmasını delmeyi başaramaz mı?” Wharton, Hillman ve diğerleri suskunlaşmıştı. Linley’in küçükken sahip olduğu o dikkate değmeyecek küçük Gölge Faresi aşırı güçlenmişti.

 

Bebe başını salladı,”Hır hır hır.. Bebe’nin savunması doğal olarak çok güçlü. Söylemeye gerek bile yok. Ancak Patron’un Toprağın Engin Gerçekleri saldırısına karşı durabilme konusunda kendime pek güvenmiyorum.”

 

Linley’in ‘Toprağın Engin Gerçekleri’ savunmayı tamamıyla göz ardı ediyordu. Savunmanın yapabileceği tek şey, içinden geçen titreşimlerin gücünü birazcık azaltmak olurdu.

 

“Bebe’nin hızıyla, yedinci prensesi kaçırıp saraydan son hız kaçmak sorun çıkarmamalı. Büyük olasılıkla saraydaki aziz seviyeler ona yetişmeye fırsat bulamazlar.”

 

“He he. Patron bu işi bana bırak.” Bebe acayip heyecanlanmıştı. Sanki yedinci prensesi şu an gidip kaçırmak ister gibi görünüyordu.

 

“Sabırsız olma. İmparator Johann henüz kimi seçeceğini açıklamadı.” Şu an Linley her ihtimale karşı hazırlığını yapıyordu. Hazırlıksız yakalanmak istemiyordu.

 

---

 

Wharton da Blumer da sonraki birkaç günü endişeyle geçirdi. Başkentteki pek çok soylu yedinci prensesin sonunda kiminle evleneceğine dair gizlice tahmin yürütüyordu.

 

Kraliyet sarayında.

 

İmparator şu an mavi saçlı orta yaşlı bir adamla toplantı halindeydi. Önlerindeki masada bir askeri strateji oyunu vardı. Bu tarz oyunlar orduda oldukça revaçtaydı ve İmparator Johann da bu oyunları oynamaktan hoşlanıyordu. 

 

“Majesteleri, iyi bir kız yetiştirdiniz. Benim oğlum da dahil olmak üzere pek çok damat adayının ilgisini çekti.” Mavi saçlı orta yaşlı adam güldü.

 

Bu mavi saçlı adam, İmparatorluğun haşmetli Başvekillerinden Judd Darryl idi. Judd ve Johann oldukça sıkı fıkıydı ve özel hayatlarında birbirlerine bir kardeş kadar yakındılar.

 

“Judd, benimle dalga geçmeyi bırak.” Judd’ın karşısında Johann kendisinden, normalde kullandığı ‘biz’ yerine ‘ben’ diye bahsederdi. Sadece bundan bile, aralarındaki ilişkinin boyutunu anlamak mümkündü. Ancak tabi ki bunu yalnızca yanlarında başka kimse yokken yapıyordu.

 

“Bütün bu Blumer ve Wharton olayının benim için ne kadar büyük bir baş ağrısı kaynağı olduğunu bilemezsin. İkisi de iyi bir seçim olurdu. Ancak ağabeyleri..” Johann iç çekti. “Oliver ve Linley kesinlikle korkutucu.”

 

Judd başıyla onayladı. “Haklısın. Arenadaki olağanüstü dövüşü ben de izledim. Oliver da Linley de en baştan itibaren en üst düzey aziz seviyenin gücünü sergiledi. Ayrıca bunun yalnızca buz dağının görünen yüzü olduğunu ben bile beklemiyordum. İkisi de en güçlü saldırılarını saklıyormuş. Ayrıca Oliver Yekpare Kılıç Azizi Haydson’a meydan okumaya bile cesaret etti.”

 

Johann başıyla onayladı. “ Oliver ve Yekpare Kılıç Azizi daha önce dövüştüler. Son severinde Oliver kaybetti. Ancak çoktan dövüşmüş olmalarına ve Yekpare Kılıç Azizinin gücünü bilmesine rağmen onunla yine dövüşmeye cesaret etmek? Bunun tek anlamı kendisine güvenmesine neden olan bir şeyler sakladığı.”

 

“Oliver da Linley de ileride Yekpare Kılıç Azizinin seviyesine ulaşacaklar gibi hissediyorum.”Johann iç çekti. “En sinir olduğum şey ise bu ikisinin kardeşlerine karşı aşırı korumacı oluşu. Judd, söyle bana nasıl başım ağrımasın?”

 

Judd gülmeye başladı.

 

“O halde majesteleri seçiminizi yaptınız mı?” Judd, Johann’a baktı.

 

Johann başıyla onayladı, “Kararımı verdim.”

 

“Kim?” Judd oldukça meraklanmıştı.

 

Johann pişman bir şekilde konuştu, “Linley’in hayatım boyunca gördüğüm en parlak insan olduğunu kabul etmeliyim. Her konuda inanılmaz. Ancak ona kıyasla Oliver çok da aşağıda değil. Eğer diğer konular olmasaydı büyük olasılıkla Wharton’u seçerdim.”

 

“O halde majesteleri, söylemeye çalıştığınız.. Blumer’ı mı seçtiniz?” Judd, Johann’ın sözlerinin ne anlama geldiğini biliyordu.

 

“Doğru.” Johann başıyla onayladı.

 

“Kararsızlığa gerek yok. Ne de olsa Blumer Savaş Tanrısı’nın kişisel öğrencisi. Savaş Tanrısının imparatorluktaki etkisini biliyorsun. Ayrıca.. dört öğrenci yoldaşı gelip benimle bizzat görüştü. Hepsi bunu Blumer için yaptı.” İmparator Johann çaresizce konuşmuştu.

 

“Dördü mü?”

 

Judd da şok olmuştu. “Savaş Tanrısının kişisel öğrencilerinin şahsi meselelere nadiren karıştığını duydum. Kişisel öğrenci seçilir seçilmez diğer dördünün gelip onun adına konuşmasını beklemezdim.”

 

“Judd, prensipte imparatorlukta en büyük yetki bende gibi gözükse de, gerçekte.. Savaş Tanrısı’nın hala en büyük güç olduğunu biliyorsun.”

 

Sonuçta İmparator Johann Savaş Tanrısının Okulunun tarafını tutmayı seçmişti..

 

---

 

İmparatorluk sol başvekilinin malikanesi.

 

İnanılmaz derecede yakışıklı, uzun mavi saçlı genç bir adam, aile mülklerinin taş patikalarında yürüyüşteydi. Ne zaman biriyle karşılaşsa, hizmetçi bile olsa gülüp başıyla selamlıyordu.

 

Caylan Darryl, dahi bir büyücü.

 

“Sonunda majesteleri Blumer’ı mı seçti?” Caylan başını sallayıp iç çekti. Babası, Judd, onu çok önemserdi. Caylan’a bu konudan bile bahsetmişti.

 

“Neden? Neden majesteleri kendi kızının hislerini düşünmez ki?” Caylan içten içe asillerin ve kraliyet ailesinin bazı meselelere olan tutucu yaklaşımından nefret ediyordu.

 

Ona göre, insanlar diğerlerine iyi davranmalıydı. Eğer iki insan birlikte olacaksa bu birbirlerine olan aşkları için olmalıydı. İmparator Johann meseleyi Nina’nın gözünden değerlendirebilmeliydi.

 

“O kız, Nina.”

 

Nina’yla küçükken nasıl beraber oyunlar oynadıklarını düşününce, Caylan bir karar verdi. Başvekillik malikanesinden apar topar ayrıldı. Kahyayı gördüğünde tek söylediği “Biraz yürüyüşe çıkacağım.” Oldu. Ardından doğruca Boulder Sokağına, Kont Wharton’un malikanesine doğru yola koyuldu.

 

Caylan bir karar vermişti.

 

Bu konuda Wharton’a haber vermeliydi.

DN: Caylan,  kral adammışsın yanılmışım senin hakkında.

 

---

 

Akşamüstü, Wharton hala talim alanında eğitimdeydi. Linley yanında sessizce meditasyon yapıyordu. Tam o sırada, bir hizmetçi koşup geldi. “Lordum, Sol Başvekillik hanesinden Efendi Caylan geldiler.”

 

“Caylan?”

 

Wharton durakladı. Kalbinde, bu aşk konusundaki önceki rakibine karşı oldukça minnettardı. Ne de olsa Caylan, isteyerek rekabetten çekilmişti. Eğer çekilmeseydi bu konu çok daha karışık bir durumda olacaktı.

 

“Caylan mı geldi? Wharton sana eşlik edeceğim.” Linley de prensesle evlilik isteğinden kendi rızasıyla vazgeçen bu genç adam hakkında oldukça meraklıydı.

 

Linley ve Wharton doğruca konuk salonuna geçti. Caylan’ı gördüklerinde, Linley’in ilk izlenimi bu adamın yumuşak huylu ve kolay anlaşılacak biri olduğuydu.

 

“Wharton.” Wharton’u gören Caylan gülümsedi, arından Linley’e döndü. “Bu da abin Üstat Linley olmalı. Üstat Linley ününüzü çok uzun zaman önce duydum.”

 

Linley de ona gülümsedi.

 

“Caylan, lütfen otur.” Wharton ona karşı oldukça dostane yaklaşıyordu.

 

Caylan başını salladı. “Gerek yok. Buraya sana bir şey söylemek için geldim. Söyledikten sonra gideceğim.” Caylan’ın yüzü ciddileşmişti.

 

“Ne söyleyeceksin?” Wharton şaşkındı.

 

Caylan üzgün bir şekilde, “Wharton edindiğm bilgiye göre, martın 15’inde majesteleri çok büyük ihtimalle seni değil Blumer’ı seçecek. Ancak tabi ki henüz 15 mart olmadığı için hiçbir şey kesin değil. Ancak bu bilgi %90 olasılıkla doğru.”

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44375 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr