Bölüm 27: Ölüm ve Yaşam Arasında... Benim Otoritem Ateş'tir.

avatar
535 7

Hükümdarın Yolu - Bölüm 27: Ölüm ve Yaşam Arasında... Benim Otoritem Ateş'tir.



“Acıyor…”

 

Zihinlerine büyük bir ıstırap veren korkutucu yorgunluk… Askerler karşılarındaki orklara karşı hiçbir şey yapamayacak kadar güçsüz duruma düşmüşlerdi.

 

Bir zamanlar altın sarısı olan kumlar kızıla bürünmüştü. Kumların üzerinde kanın kaynağı olarak yüzlerce asker ve canavarın cesedi yatıyordu, kan kırmızı ve sıcaktı. Koyda ferah ve tazeleyici bir atmosfer olması gerekirken, ağır kan ve ceset kokusu hüküm sürüyordu. Ölümün kokusu ve çığlıklar, en cesur askerlerin bile zihinlerinin korkudan titremesine neden oluyordu.

 

O sırada diğerlerine nazaran daha büyük bir Ork’un kafasını alan Thomas, isyan eden vücuduna rağmen ayakta kalmaya çalıştı. Vücuduna ıstırap veren derin bıçak yaraları onu uyanık tutan tek şeydi. Bu acıyı durdurmanın bir yolu olmalı, bundan kurtulmanın bir yolu olmalı.

 

Sakin kalmaya ve olabildiğince güvenilir durmaya çalıştı.

 

“Liderlerinin kafasını aldım!”

 

Vücudundaki son gücü de kükremek için kullanınca bacakları vücudunu taşıyamadı ve dizlerinin üzerine çöktü. Vücuduna pompalanan adrenalin etkisini yitirirken gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kafasını kaldıracak gücü bile yoktu.

 

Yoldaşlarının çığlıklarını duydu.

 

Yardım çığlıklarıydı.

 

Liderleri ölse de Orklar savaşçı ırkların en güçlüleri arasındaydı. Aynı seviyedeki bir askerden çok daha güçlüydü, iki askerle baş edebilecek kadar kuvvetliydiler.

 

Bu savaş…

 

Gülümsemeye çalıştı ancak boğazındaki gerginliği azalttığı anda bir ağız dolusu kan kustu. Ancak o zaman kendisine gülmeye başladı.

 

…en başından beri kazanması olanaksızdı.

 

‘Nerede hata yaptım?’

 

Bir general kadar zeki olmasa da aptal birisi değildi. Tüm olasılıkları düşünerekten hareket etmiş, askerleri olabilecek en iyi şekilde yerleştirmişti. Orkların dinlenmesine izin vermemek için sürekli taciz etmiş ve uygun zamanı yaratmıştı.

 

Ancak buna rağmen mağlubiyetle sonuçlanmıştı.

 

‘Çok mu açgözlü davrandım?’

 

O sırada aklına bir şey geldi.

 

‘Tabii ya! En başından beri buraya saldırmamalıydım. Orklar hakkında bilgisizliğim beni bu duruma düşürdü.’

 

Her şey bir anda mantıklı gelmeye başlamıştı.

 

Göz perdesi kalkmış gibi tüm her şey açıkça gözükmeye başladı.

 

‘Onların ikmal hatlarını kesmeli ve teker teker avlamalıydım. Birliğimi bölmeden ani bir saldırı yapmalıydım! Ben O’nun gibi değilim!’

 

Bir okyanus kadar dingin ve sakin figürü anımsadı. Birçok durumda ustaca ipleri eline almış ve kusursuzca askerleri yönlendirmişti. Çevresinde insanları motive eden, onu takip etme isteği uyandıran bir aura vardı.

 

‘Onun ne kadar büyüyebileceğini görmek istiyordum.’

 

Onun çok fazla yükseleceğini biliyordu. Zeki, çalışkan ve oturaklı birisiydi. Kendisinde olmayan birçok şey onda vardı. Hep olmak istediği kişi olabilecek bir asker emri altındaydı.

 

‘Sahi ya, bana buraya gelmememi söylemişti.’

 

Onu dinlemediği için kendine sövmek istedi ancak her şey için çok geçti.

 

‘Onun gibi birisine hizmet etmek sıkıntı olmazdı, beni daha da çok geliştirebilirdi.’

 

Kamptan dışarı çıkması kurallara aykırı olsa dahi buna izin vermesinin bir sebebi, onda diğerlerinde hissetmediği bir şey hissetmesiydi.

 

‘Krallara yakışır bir aurası var.’

 

Böyle bir şey düşündüğü için kendisine gülmek istedi ancak ses tellerini harekete geçiremeyecek kadar bitmişti.

 

Her şey kararmaya başladığında kalbi korku tarafından esir alındı. Ölümün soğuk elleri onu kucaklamaya başlayınca, zihni çığlık atmaya başladı.

 

‘Çok zayıf hissediyorum… Aman tanrım, öleceğim. Gerçekten öleceğim! Bundan geri dönüş yok. Ancak bir dönüş yolu olmalı! Ben ne yapabilirim? Ne yapabilirim?’

 

Buradan kurtulmak için bir çaresi olmalıydı. Tüm vücudu uyuşmuş, hiçbir acı hissetmiyordu. Bedeni uyuklamaya başlamıştı.

 

Belki de kendisi de uyumalıydı?

 

‘Hayır, uyursam ölürüm! Ölmek istemiyorum! Buna hazır değilim! Daha büyük bir general olacağım!’

 

Ölüm hiç olmadığı kadar rahat geliyordu. Soğuktu ancak rahatlatıcı bir hissi vardı. Uyumak istiyordu, tekrar uyumak ve sıcak yatağında uyanmak. Her şeyi bir kabus olarak düşünmek istiyordu.

 

‘Her şeyin bir rüya olmasını çok isterdim.’

 

-Her şeyin bir rüya olmasını isteyeceğin zamanlar olacak. Ölüm korkusu kalbini yiyip bitirecek. Elinin kolunun bağlı olduğu zamanlar gelecek. Bir şey yapmak istesen de durumun buna el vermeyecek, belki ölümün kenarında olacaksın, belki de çoktan ölmüş olacaksın.

 

‘Neden aklıma bu sözler geldi ki?’

 

-Böyle zamanlar geldiğinde her şeyi bir kenara bırak, yaşamı veyahut ölümü. Sadece bir şeye odaklan. Kimsenin yapamadığı şeyi yap. Acı verici olacak, belki de öleceksin. Ancak kısacık yaşamında böyle alçakça bir şey yapmamış olacaksın; pes etmek gibi!

 

Kendinden on yaş küçük bir veledin verdiği aptalca tavsiyeler. Carl Varesia Koyu’na doğru yola çıkmadan önce bunu ona söylemişti. O an ne demek istediğini anlamamıştı ancak şimdi her şey bir su kadar berraktı.

 

Onu anladığında kalbinde bir ateş yandı.

 

Hayatta kalma isteği harlandı.

 

-Tek yapman gereken; çıldırmak ve umarsızlaşmak.

 

Carl’ın ona söylediği her şey bir gök gürültüsü gibi kulağında yankılandı.

 

Dünya bir anda sessizliğe büründü.

 

Askerlerin ve Orkların acı dolu çığlıkları bile yok oldu.

 

Her yeri huzurla doldu.

 

Kalbinde saklı olanlar yüzeye çıktı. Tarifi olmayan bir acı zihnine vurdu, tüm vücudu alevlerin arasında kavruluyor gibi büküldü. Cehennemin derinliklerinden gelen bir ses beynine emirler verdi.

 

-Umarsız ve çılgınca…

 

Vücudundan kütürtüler yükseldi. Onu ikiye bölmek için fırlatılmış devasa bir Ork Baltası vücudundan bir metre ötede havada durakladı.

 

Gözleri yavaşça açıldı.

 

-Zihnini kullan…

 

Bakışları ürkütücü bir şekilde duygusuzdu.

 

Onu hiçbir şey endişelendiremezmiş gibi umarsızdı. Kemikleri ezilmesine rağmen bunu umursuyora benzemiyordu.

 

Sakince havada duraklamış Ork Baltası’na baktı. Ağır bir metal türünden yapılmış, çift taraflı bir savaş baltasıydı. En azından yüzlerce kilo ağırlığındaydı ve kolu kadar kalın bir sapı vardı.

 

-Ölüm her zaman ensendeyken nasıl sakin olmayı bekleyebilirsin ki…

 

Ezilmiş kemikleri büyük sesler çıkartarak kaynaştı. Thomas sakin bir şekilde sağ elini kaldırdı ve savaş baltasını işaret parmağıyla itekledi.

 

-Her şeyi yutmalısın…

 

Parmağı baltayla temas ettiği anda balta geldiği yöne doğru iki kat daha hızlı döndü.

 

Baltayı fırlatmış olan iki buçuk metrelik devasa cüsseli Ork, baltanın kendisine doğru geldiğini görünce korkudan hareket edemedi. Vücuduna kaçma emri verse ve refleksleri harekete geçmek için çırpınsa dahi vücudu hareket etmeyi reddetti.

 

Bir şey onu olduğu yere sabitlemişti.

 

- İlkel zamanlardan beri her şeyi yutan ateş.

 

-Benim otoritem; Ateş’tir.

 

-Clausewitz adına emirlerimi yerine getir! Hepsini yok et ve efendine sun! Böylelikle gerçek kurtuluşa erişeceksin.

 

Ork ölümden bir an önce görülmemesi gereken bir şey gördüğünü hissetti.

 

Ruhu korkuyla titredi.

 

Vosh!

 

Devasa baltı vücudunu dikine böldü.

 

İki beden parçası farklı yönlere düştü.

 

Buzz!

 

Savaş alanındaki herkes bir anda durakladı. Bitkinlikten ölmek üzere olan askerler, korkuyla dolan Orklara baktılar. Neden böyle davrandıklarını anlamasalar da komutanlarının tekrardan savaşabilecek hale gelmesine sevinmişlerdi.

 

Odaklanabildikleri tek şey vücutlarındaki acı ve savaşın gergin atmosferi olsa da, böyle bir haber onlar motive etmek için yeterliydi.

 

Yüz elli asker, yetmiş Ork…

 

Bu savaşı kazanabilirlerdi!

 

“Tanrı bizim yanımızda!”

 

Kimin tarafından söylendi bilinmiyordu ancak askerler bunu umursamadan kükredi.

 

Bir kükreme, kısmen çaresizlik ve kalplerinde biriken küçücük bir umut ışığı. Askerler korkudan mest olmuş olan Orklara korkusuzca saldırdı.

 

İki seçenekleri vardı; savaşmak ya da savaşmak.

 

Onurlu bir şekilde ölmek varken neden bıraksınlar ki? Komutanları yıkılmak üzereyken ayaklanmış ve vücudu acıdan kıvranmaya, derisi çatlamaya başlasa bile bunu umursamamıştı.

 

Acı vücutlarında yankılanmaya devam etti.

 

Ancak onu yuttular ve durmayı reddettiler.

 

-Her şeyi görmek için zihnine bel bağla. Odaklan ve düşün… Hangi hareket senin için daha uygun? Buna göre hareket et.

 

Thomas ifadesiz suratını korurken bir anda ileriye fırladı ve on metre ötede bir askerle savaşan Ork’un dibinde belirdi.

 

-Afallamış durumda, zihnin vücudunla kordine olsun.

 

Ork onun bir anda dibinde belirmesine zihni zamanında tepki verememişti, ancak elindeki uzun kılıcı refleks olarak savurmuştu.

 

-Dengeden yoksan bir saldırı. Bileğini yakala ve kendine çek, ardından boğazına sert bir darbe gönder.

 

Crack!

 

-Bir ateş gibi şekilsiz ol...

 

Thomas’ın eli Ork’un sert boğazına çarptı ve içine göçmesine neden oldu. Ork ağzından kanlar fışkırırken on metre geriye uçtu ve en sonunda yere düştü.

 

-Aynı zamanda patlayıcı...

 

Ork’un yere düşüp düşmediğini umursamadan yeri tekmeledi ve farklı bir Ork’a atıldı. Bu ork onun geldiğini daha önceden gördüğü için zamanında tepki verebilmeyi başarmıştı. Ancak kolunu tam olarak açamadan kafası bir karpuz gibi patladı.

 

Thomas onun yıkılan vücuduna bastı ve kendisini havalandırdı. Avucunu açtı ve beş metre ötedeki bir Orka şok dalgaları gönderdi.

 

Gruuurum!

 

Ork kendini korumaya çalışsa da şok dalgaları vücuduna indi ve onu yere gömdü. Thomas yere indiği anda tekrardan zıpladı ve farklı bir Orka patladı. Bacaklarındaki gücün haddi hesabı yoktu, fırladığı anda arkasında derin bir göçük bıraktı.

 

Yumruğunu kaldırdı ve bir volkanın patlamasını andırırcasına savurdu.

 

-Benim otoritem; Ateş’tir.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr