Bölüm-73 İşe Yarama Vakti...

avatar
383 0

Başlangıç - Bölüm-73 İşe Yarama Vakti...




“Uyan, genç adam!”


Bedenime ulaşan ani acıyla inledim, gözlerimi açmaya zorlayıp devasa kolonlar tarafından desteklenen kubbe benzeri yapıya baktım.


‘Taht salonu mu’


Hemen yan tarafımdaki basamakların en üstünde duran heybetli tahta baktım, kafasındaki parıltılar yayan tacı ve üstündeki tek parça olan mavi mor karışımı renginde cübbeyle Kral’ı gördüm.


“B-Ben…”Elini kaldıran Kral, konuşmamı kesti.


“Otur!”Dedi Kral.


Acıdan sızlayan göğsümü tutup oturur pozisyona geçtim, Kral’ın keskin gözlerine baktım ve istemsizce başımı eğdim. Derin bir nefes verdim.


“Buraya geldiğimde,”dedim, her ne kadar Kral’dan yayılan devasa baskı yüzünden konuşmak istemesem de devam ettim.”ondan önce,”Vücudumdaki acıları umursamamaya çalışarak ayağa kalktım. Ellerimi birleştirip Kral’ın önünde iyice eğildim.”ben, nankör değilim! Şimdiye kadar bana ettiğin yardımlar için gerçekten minnettarım. Ama,”Bedenimi dikleştirip onun daha da kısılan gözlerine sertçe baktım.”Mühürlü Alanda olanlar…”


Elini sallayan Kral,”Bilmediğin şeyler hakkında kesin kanılara varma, genç adam!”söylediği sözlerle lafımı kesti. Onun sert gözlerine birkaç saniye baktıktan sonra üstüme binen baskıya daha fazla dayanamayıp başımı eğdim. Derin bir nefes alıp onun devam etmesini bekledim.”Bu gördüğün kum fırtınası; düşmanları ve kötü niyetle yaklaşan canlıları buradan uzaklaştırmak için zihinsel oyunlar yaratan bir formasyona sahip; lakin bunların ne olacağını bilmiyorum. Seni cennet benzeri bir yere de gönderebilir; veyahut cehennemin gerçekliğini hissettirecek kadar kötülükte dolu bir yere de! Onun için tekrar söylüyorum; bilmediğin şeyler hakkında kesin kanılara varma!”


Üstümdeki baskı kalkınca daha fazla ayakta duramadım. Yere düşmeden önce zemini tutup bağdaş kurdum. Kanlanmaya başlayan bakışlarımla Kral’ın gözlerinin içine baktım.


“Cüce kabilelerini katletmem,”dedim, sertçe.”senin o formasyonun yüzündendi! Eğer Mühürlü Alana girmemiş olsaydım.”Hala daha peşimi bırakmayan vicdan azabı yüzünden gözlerim dolmaya başladı; çünkü ben, masum olan canlıları katletmiştim. Hem de bana en ufak bir zararları dokunmadığı halde. Sinirden titreyen elimi kaldırıp parmağımla Kral’ı işaret ettim.”HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN! BEN, BEN MASUMLARI KATLETTİM! TÜM SORUMLUSU SENSİN! BANA NE KADAR YARDIM ETMİŞ OLSAN DA, BUNLARIN HİÇBİR ŞEKİLDE KARŞILIĞINI VEREMEYECEK! ONLARI…”Kral’ın, elini kaldırıp tahtın kolluğuna geçirmesiyle ağzımdan fışkıran kanlarla geriye savruldum.


GÜM!


“KÜSTAH!”


GÜÜMM!


Büyük bir toz bulutu eşliğinde zeminin içine gömüldüm. Sıkılı dişlerimin arasından sızan kanları umursamadan ellerimi yere geçirip içinde bulunduğumdan çukurdan zıpladım. Ve,


GÜÜMM!


Aniden üstüme çöken baskıyla tekrar zeminle buluştum.


“Hala daha küstahlık yapacaksan eğer,”Baskıya direnip kafamı kaldırdım, sert yüz ifadesi ve çatık kaşlarla bana bakan Kral’a baktım.”senin gibilerini yola getirmek için çok güzel yöntemlerim var.”


Ağzımı açtım,”S-SENİ…”açmaz olaydım. Kral’ın kaşları seğirirken omurgamdan tüm bedenime bir ürperti yayıldı. Bu öyle bir ürpertiydi ki; şimdiye kadar hissettiklerim, bunun yanında bahsedilmeye bile değmezdi. Tahtından kalkan Kral, bakışlarını benden ayırmadan bana doğru ağır adımlarla yürümeye başladı.


‘Ben’

‘Hangi ara bu kadar cesaretli ve umursamaz oldum lan’


Bakışlarımı Kral’dan kaçırdım. Ve bunu yaptığım gibi gözlerim, kendi isteğim dışında çevrilmeye başladı; tam da Kral’ın gözlerinin içine bakacak şekilde. Zorla yutkunup,”A-Abi ben…”Kral’ın kaşları daha da çatılırken ağzımı hızlıca kapattım. Bana iyice yaklaşan Kral’a bakmamak için kafamı çevirmek istedim; olmadı. Gözlerimi kapatmak istedim; o da olmadı. Tüm bedenim korkuyla titrerken gözlerim dolmaya başladı.


‘Niye bulaştım ki buna’

‘Bu da manyak’

‘Hepsi manyak’

‘Alayı manyak’


Gözlerimden yaşların akmasına ramak kala Kral, benden birkaç metre uzakta durdu. Gözlerini, gözlerimden ayırmadan. Bana sonsuzluk gibi gelen bir sürenin ardından tekrar konuşmak için ağzımı açtığımda elini sallayan Kral,”Yeter!”dedi. 


Ardından üstümdeki baskının yok olmasıyla rahat bir nefes verdiğim gibi elimin tersiyle gözlerimden akmak üzere olan yaşları sildim. Derin bir iç çekip arkasını dönen Kralın sırtına tereddütle baktım, ayağa kalkmak için yerden destek aldığım zaman normalde olmaması gereken kolumun, şu anda yerinde ve bedenimin sapasağlam olduğunu fark ettim.


‘Eh’

‘Hangi ara’

‘En son’


Düşünmeye başladığım gibi sanki unutmuş olduğum anılar, zihnime akın etti. Karanlık alandan itibaren şimdiye kadar olan her şey. Ama bir sıkıntı vardı; ben, neden bunları yeni hatırladım. Zaten tüm olanlar biraz önce gerçekleşmemiş miydi!


Kafam karışmaya başlarken ayağa kalkıp Kral’ın sırtına baktım.


Bir an, Kral’a yaptığım saygısızlıklardan sonra konuşmalı mıyım yoksa konuşmamalı mıyım diye düşündükten sonra derin bir nefes aldım, boğazımı temizledim.


“A-Affedersiniz, Kum Kral’ı,”Çekinerek konuştum. Kafasını hafifçe çevirip gözlerinin kenarıyla bana baktı Kral.


“Seni iyileştiren hem bendim hem de sen!”dedi Kral. Derin bir iç çekip kafasını tekrar önüne çevirdi.”Nasıl bir lütuf elde ettiğinin farkında mısın? Veya biraz önce kiminle dövüştüğünü biliyor musun?”


‘Lütuf?!

‘Dövüşmek?’

‘Kendisine ‘Göklerin Cezası’ diyen kaçığı mı kastediyor?’


“Acaba,”dedim, ‘Göklerin Cezası’ denilen kaçığı söyleyip söylememe hakkında düşünürken. ‘Neyse bilse ne olacak bilmese ne olacak?’”kendisine ‘Göklerin Cezası’ diyen kişiyi mi kastediyorsunuz acaba, Kum Kral’ı?”


“Evet,”Kafasını sallayarak onayladı Kral.”onun adını daha önce hiç duymuş muydun?”


“Hayır,”


“Gelişimciler hakkında da neredeyse hiç bilgin yok, öyle değil mi?”


“Evet,”dedim, istemsizce utanırken. Şimdiye kadar noveller ve mangalar dışında gelişimcilere dair hiçbir şey öğrenmemiştim. Ki gerçek olabileceklerini bile düşünmemiştim. Bilseydim eğer, kendime küfretmeden önce düşünmeyi kestim.”fazla bir şey bilmiyorum. Sadece ustamın ve,”Kısa birkaç saniye durakladım,”ustamın yakın bir tanıdığından birkaç bilgi edindim.”


Kral’ın tekrar derin bir iç çekmesiyle ‘Amma da iç çekti ha’ diye düşünmeden edemedim. Kafasını sallayan Kral, bana dönüp yürümeye başladı.’Eh, ne yapacak?’İstemsizce gerilemeye başladım. Kral, bana yaklaşmaya başlarken adımlarımı hızlandırdım. Ve bunu yaptığım gibi Kral’ın kaşları çatıldı. Ardından üstüme çöken baskıyla havaya kaldırdığım ayağımla birlikte yerimde dondum.


‘Lannn’


Alnım terlerle kaplanırken benden sadece bir adım öteye gelen Kral, gözlerimin içine bakıp homurdandı. Aklıma gelen korkutucu düşüncelerle tüm bedenim titremelerle kaplanırken gözlerimi kapatıp her ne olacaksa olmasını bekledim.


Tak

Tak

Tak

Tak


Kulaklarımı dolduran adım sesleriyle kafam karıştı. Gözlerimi açıp arkama döndüm ve ellerini arkasında birleştirmiş Kral’ın, ilerideki taht salonunun iki yana açık olan devasa kapısına doğru yürüdüğünü gördüm.


“Beni takip et!”


Üstümdeki baskının kaybolmasıyla birkaç saniye daha yerimde durdum. Kafamı kısaca sallayıp Kral’ın arkasından yürümeye başladım.


Şimdiye kadar başıma gelen türlü türlü şeyler yüzünden taht salonunu doğru düzgün gözlemleyememiştim. Nerden baksam en azından yirmi metreye ulaşan, üstündeki garip işlemelerle ve devasa yapılarıyla belli bir düzene göre dizilmiş kolonlar. İki yana açık olan; yine üstlerindeki garip sembollerle devasa ve iri kapı.


Onun haricinde başka hiçbir şey yok; en ufak bir şey. Ve her yerin rengi aynıydı; mavi mor karışımı.


‘Huh’

‘Bunların mavi mor karışımı renge sevdaları falan mı var’


Devasa kapıya ulaşıp ilerlemeye devam eden Kral’ın arkasından bende kapıdan geçtim. Ve yine aynı devasa kolonlar ve onların ötesinde duran tahta doğru yürüdüğümü fark ettiğimde Kral, artık önümde yoktu. ‘Kral’ı geçip gitmiş olabilir miyim’ Diye arkamı döndüm ve…


‘Ne…’


Görüşümün bulanıklaştı, sanki birileri beynime binlerce iğne batırıyormuş gibi hissettim ve en ufak bir tepki veremeden görüşüm tamamen karardı.




Her yeri zifiri karanlık tarafından esir altına alınmış, antik sembollerle kaplı devasa kapı dışında, dört bir yanı taşlarla çevrili devasa bir alan. Merkezdeki hafif kızıl parıltılar yayan; yarısına kadar zeminin içine gömülü, üstündeki antik ve etrafa tehditkâr aura yayan sembollerle kaplı, neredeyse her yeri çentik ve çatlaklarla dolu olan zifiri siyah, bir ağır kılıç.


GÜM! GÜM!


Yankılanan kalp atışı benzeri sesle ağır kılıcın üstündeki semboller; sanki hayal ve gerçeklik arasında gidip geliyormuşçasına ağır kılıçtan bir ayrılıp bir geri birleşiyorlardı.


GÜM! GÜM!


“Haaahhh…”


Yıpranmış, bezmiş, keder ve hüzünle dolu derin bir iç çekme, ağır kılıçtan yankılandı. Gümlemeler, uzun bir aranın ardından yavaş yavaş duyulamayacak kadar kısıklaşıp ağır kılıcın üstündeki sembollerle beraber kaybolunca ağır kılıç, çatlamaya başladı.


Çat! Çat! Çat!


Ağır kılıcın üstündeki çatlaklar, genişlemeye ve artmaya başladı.


“Bu sefer, kimi getirdin?”


Tüm karanlık alanı dolduran yaşlı ve bir o kadarda kısık bir ses yankılandı, ağır kılıçtan.


Karanlık alan, devasa kapının iki yana açılıp içeriye parıltılar göndermesiyle aydınlığa kavuştu. Yüzündeki sert ifadeyle kapının önünde duran Kral, ayağını ileriye uzatıp içeriye adım attı.


TAK!


Ağır kılıcın etrafındaki hafif kızıl aura, Kral’ın içeri adımını atmasıyla ağır kılıcın içine çekildi.


“Türk!”


Kral’ın hemen yanında baygın bir şekilde uzanan Serdar belirdi.


Sanki zerre umrunda değilmiş gibi sadece,”Oh…” diye bir ses geldi, ağır kılıçtan.


Kral, çatılan kaşlarıyla,”Daha keyifli olmanı beklerdim!”dedi, ağır bir tonda. Kral, ağır kılıcın konuşmasını bekledi; ama sessizlik!


Çat! Çat! Çat! Çat!


Birkaç dakika süren boğucu sessizliğin ardından ağır kılıcın üstündeki çatlaklar daha da artarken kafasını hafifçe yere çevirip derin bir iç çekti Kral. Ardından elini sallamasıyla Serdar, ağır kılıcın yanında belirdi.


“Seninle, uyumlu olabilir,”dedi Kral. Bakışlarını çevirip ağır kılıcın, çatlaklarının kenarından dökülüp yayılan parıltılar eşliğinde hiçliğe karışan metal parçacıklarına baktı.


Ağır kılıçtan,”Oh…”tekrar umursamaz bir ses duyuldu. Ama Kral’ın kaşları bu sefer çatılmadı, bunun yerine; gözlerinde hüzün belirdi.


“Geri dönemeyeceğini, biliyorsun değil mi!?”dedi Kral.


Ağır kılıç,”Ne önemi var ki?”dedikten sonra keder ve hüzün dolu bir şekilde hafifçe güldü.


“VAR! USTAMIZIN SÖYLEDİKLERİNİ UNUTTUN MU YOKSA!?”kükreyen Kral, elini uzatıp ağır kılıcın dibinde hala daha baygın bir şekilde yatan Serdar’ı gösterdi.”ONLAR İÇİN!”Elini yumruk yapıp sertçe sıktığında doğan küçük çapta şok dalgalarıyla beraber tüm alan; gümbürtüler tarafından esir altına alındı.


“Onlar için mi?”Ağır kılıç, dalga geçercesine konuştu.”Bizim, yaşamamızı gerektirecek hiçbir şey kalmadı ki…”


Ağır kılıcın söyledikleriyle gözleri kanlanan Kral, titreyen yumruğunu gevşetip gözlerini kapattı. Derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini tekrar açıp arkasını döndü.”Ben, gidiyorum! Ve geri dönebilir miyim bilmiyorum.”Kafasını çevirip gözlerinin ucuyla hala daha üstünden dökülen metal parçacıklarına ve ağır kılıca baktı, sonra da Serdar’a.”Ustamızın, bize emanet ettiği ilkelerini yaşatmamız gerek! Masum canların, katledilmelerinin önüne geçmemiz gerek…”


“Nasıl yapacağız!”Sert ve tehditkâr bir ses yankılandı ağır kılıçtan.”Bana getirdiğin bu velet bile, binlerce masum can aldı! HMPH…”Kral’ın gözlerinde kafa karışıklığı belirirken kafasını önüne çevirdi. “VE SEN! DAHA USTAMIZIN İLKELERİNİ KENDİN YERİNE GETİREMİYORKEN GELMİŞ BANA, ‘MASUMLARIN KATLEDİLMELERİNİN ÖNÜNE GEÇMEMİZ GEREKTİĞİNİ’ Mİ SÖYLÜYORSUN!!!?”


“Haaaahhh…”derin bir nefesin ardından ağır kılıç, daha fazla konuşmadı.


Kral’ın bedeninden bulanık bir aura yükselmeye başlarken kafasını, kederli bir iç çekişle beraber iki yana salladı.”Heh… Haklısın, işe yaramazın tekiyim! Ama,”Arkasını döndü, ağır kılıca baktı. Ve gülümsedi,”Uzun bir zamanın ardından artık ben de bir işe yarayacağım.”


Ellerini birleştirip ağır kılıca doğru hafifçe eğildi,”Ölme lütfen, ağabey…”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44540 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr