Bölüm-72 Göklerin Cezası!

avatar
412 0

Başlangıç - Bölüm-72 Göklerin Cezası!




GÜÜM! GÜÜM! GÜÜM!


Sonu gelmeyecekmiş gibi gökten inen şimşeklere yumruklar savurmaya devam ettim. Ve yediğim her bir şimşek darbesiyle beraber hız kapısı, hem güçleniyordu hem de onun üstündeki hâkimiyetimin arttığını hissediyordum. Ve bunun sayesinde patlayacakmışçasına hızlı ve sert atan kalbim, yavaş yavaş sakinleşmeye başlamıştı. 


ĞĞRRRRR


Şimşekler, hız kesmeden inmeye devam ederken gökten yankılanan hırlama benzeri sesle beraber aniden her şey durdu; buna, ben de dahildim. Şimşekler, ağır çekimdeymişçesine yavaş yavaş geri çekilip gökte, kan kırmızısı bulutların içinde toplanmaya başladı. Bulutlardan oluşmaya başlayan burgacın içine şimşeklerde eklenirken üstüme çöken baskıyla tek dizimin üstüne çöktüm.


GÜÜÜMM!


Zaten mahvolmuş olan zemin, daha da beter bir duruma girerken kanlı bakışlarımı kaldırıp yankılanan gök gürültüleri eşliğinde küçülüp sıkışmaya başlayan burgaca baktım. Ve sadece birkaç kısa saniye içerisinde neredeyse birkaç metre çaplık alanı kaplayacak bir boyuta küçüldüğünde geriye sadece gözümün görebileceği her yeri kaplayan kan kırmızısı gökyüzü ve bulut ve şimşeklerden oluşma küçük burgaç kalmıştı.


ĞĞĞĞĞĞĞRRRRRR


“HEEEEHHHH”


Hırlama sesinin ardından burgacın içinden derin bir nefes verme sesi yankılandığında burgaç, bir şekle bürünmeye başladı. Önce zırh benzeri metalik bir dokuya sahip kan kırmızısı iki uzun bacak, sonra kaslı ve iri gövde, uzun kollar ve son olarak da kırmızının en koyu rengine sahip bir çift göze sahip sert bakışlarla kaplı bir yüz. Hala daha etrafında süzülen kan kırmızısı bulut dumanları ve şimşeklerle sanki cennetten inmiş bir cezalandırıcıya benziyordu. Gözlerini çevirip gözlerimin içine baktı.


ZANG!


Hem zihnimde hem de bedenimde yankılanan gümbürtü sesleriyle beraber dünyam allak bullak olurken iki dizimin de üstüne çöktüm.


PFFFFTT


Ağzımdan ok gibi fırlayan bir avuç dolusu kandan sonra elimi kaldırıp ağzımın kenarından akan kanları sildim. Üstümdeki baskıya ve içimdeki korkuya direnip kafamı kaldırdım. 


“Uzun… Zaman… Oldu…”


Kaba ve kesik kesik sesiyle konuştuğunda ağzının içinden küçük elektrik kıvılcımları çaktı.


“Sen… Kimin… Soyundansın…”


Ayağımı kaldırıp yankılanan gümbürtü sesleriyle beraber zemine indirdiğimde zeminin parçalanıp savrulmadan önce toz parçacıklarına dönüşmesini umursamadan diğer ayağımı da kaldırıp zemine gömdüm. Bedenimi dikleştirip onun kan kırmızısı gözlerine baktım.


“BEN!”


Elimi kaldırıp sıktım. Ve göğsüme vurdum.


GÜM!


Ağzımdan fışkıran kanla beraber hem üstümde baskı azaldı hem de bulanık zihnim düzelmeye başladı.


“TÜRK... SOYUNDANIM!”


“Oh… Demek… Öyle…”dedi. Ardından ortadan kayboldu. Tüm tüylerim diken diken olur ve gardımı alırken hiç düşünmeden ayağımı yere geçirdiğim gibi geriye atıldım.


BOOOOOMM


Doğan ışık patlamasıyla beraber etraf toz duman altında kalırken bir anda önümde beliren şimşek ve bulutlardan oluşmuş cisimleşim,”Fena… Değil…”dediği gibi hiçbir şey yapmama izin veremeyecek kadar yüksek bir hızda elinin tersini savurdu.


GÜM! GÜM! GÜM! GÜM!


Ve ben daha ilk darbeyi yediğim gibi bozulan gardımın arasından art arda birkaç yumruk daha yedim.


PAT!


Sert bir şekilde yere çakıldım, elektrik kıvılcımlarıyla beraber koca bir avuç dolusu kan kustum, ayağa kalkıp karşımda duran cisimleşime baktım.


“Kimsin, sen!?”


Gardımı tekrar alıp gelişim merkezimde dolup taşan kaos enerjisini, tüm bedenime yayıp kalkana dönüştürdüm.


“Ben... Göklerin… Cezasıyım…”


Tekrar ortadan kaybolduğunda bedenimin arkasındaki tüm kaos enerjisini patlatıp yankılanan sonik patlama sesleriyle ileriye atıldım. Dünyanın bir anlığına yavaşlamasıyla benden sadece birkaç metre uzaklıkta beliren bulanıklığa doğru yumruğumu savurdum.


GÜÜM!

GÜÜM!


Ve yumruğum, onun sanki çeliktenmiş gibi sert göğsüne çarptığında mideme yediğim tekmeyle gerisin geriye savruldum.


PAT!


Yerden kalkıp tekrar cisimleşime atıldım.


GÜÜÜÜMM!

GÜÜÜÜMM!


PAT!


“KAHROLASICA!”


Boğazıma yapışmış kanı tükürdüm.


“NEDEN BANA SALDIRIYORSUN!?”


Bana doğru attığı adımı havada duran cisimleşim, ayağını geri çekti.


“Ben… Göklerin… Cezasıyım…”


“HER NEYİN CEZASIYSAN ARTIK!”Dedim, sertçe.”Bana neden saldırıyorsun!? Seni tanımıyorum bile!”


“Beni… Herkes… Tanır…”


“Ben, tanımıyorum!”


“Oh… Ama… Sen… Bir… Gelişimcisin…”


“Olabilir,”dedim.”ve bu, senin yoktan yere çıkıp bana saldıracağın anlamına mı geliyor!?”


Cisimleşimin kaşları çatılırken yüz ifadesi ilk defa değişmeye başladı. Kafam karışmaya başlarken onun yüzündeki ifade yüzünden öfkelenmeye başladım.


“Neden, aptala bakarmışçasına bana bakıyorsun!?”


“Çünkü… Sen… Tam… Bir… Aptalsın…”


Ona saldırmamak için kendimi tutup derin bir nefes verdim.


“Neye dayanarak söylüyorsun!?”


“Çünkü… Sen… Bir… Gelişimcisin…”


“E NE OLMUŞ YANİ!!!”


“Gelişimcilerin… Kim… Olduklarını… Bilmiyor… Musun…”


“Güçlü insanlar değil mi?”dedim, kendimi sakinleştirmeye çalışıp. Benimle konuştuğuna göre belki de onunla anlaşıp daha fazla dövüşmemize gerek kalmaz; çünkü hız kapısının enerjisi azalmaya başlamıştı. Ve hız kapısı kapanırsa eğer sadece kaos enerjisiyle ona dokunabileceğimi bile sanmıyordum.


Hafifçe kafasını salladı cisimleşim.


“Evet… Ama… Bunun… Ne… Anlama… Geldiğini… Biliyor… Musun…”


Ağzımı açtım. Ve öylece durdum, sonra geri kapatıp kafamı iki yana salladım.


“Gelişimciler… Göklere… Karşı… Gelenler… Demektir…”


Kaşlarım daha da çatılırken,”Ve sen de,”dedim.”göklerin cezası olduğunu söylemiştin.”


Kafasını salladı.


“Yani sana karşı geldiğimi mi söylüyorsun?”


“Bana… Karşı… Değil…”


“Ben… Göklerin… Cezasıyım…”


“Her… Kim… Göklere… Karşı… Çıkma… Cüretinde… Bulunursa…”


“Onları… Durdurmak… İçin… Gökler… Tarafından… Gönderilirim…”


Ağzını kapatıp daha fazla bir şey söylemedi.


“Yani,”dedim. Ateş kapısının enerjiyle dolup taştığını hissettiğimde yüzümde istemsizce beliren gülümsemeyle gardımı aldım.”bu, beni öldüreceğin anlamına mı geliyor?”


Kafasını salladı.


“O zaman,”dedim ve ateş kapısını açtım; zaten açık olan hız kapısının gücü ve etrafımdaki mor ve mavi hava akımına, ateş kapısının siyahın tonlarını içeren kan kırmızısı hava akımı ve güçleri de katılınca bir avuç dolusu kan kustum.


GÜM! GÜM! GÜM! GÜM!


Tüm bedenim, delicesine titremeye başlarken gelişim merkezimdeki alandan gümbürtüler yankılanmaya başladı. 


‘KAHRETSİN’


Kafamı geriye atıp vahşice kükredim.


ĞĞRRRAAAAAĞĞRR


‘PATLAYACAĞIM’


Tamamen kan kırmızısına dönen bakışlarımı, Göklerin Cezası’na çevirdiğim gibi ayağımı yere geçirdim.


GÜÜÜM! GÜÜÜM! GÜÜÜM!


Art arda doğan şok dalgalarıyla zemin, daha parçalara ayrılmadan önce her şey, bir anda yavaşladı; buna, yumruğunu geri çekmek üzere olan cisimleşim de dahildi. Gümbürtü ve patlama sesleriyle ortadan kaybolup tekrar belirdiğimde daha yumruğumu geri çekmeye fırsat bulamadan sertçe Göklerin Cezası’na çarptım.


BOOOOOOMMM


Işık patlamasıyla beraber kan kırmızısı zemin, doğan şok dalgasıyla en ufak parçasına kadar yok oldu. Tüm kemiklerim ve iç organlarım parçalandığı gibi tekrar iyileşirken havada savrulmaya başlamadan önce Göklerin Cezası’nın kolundan tuttum.


“SEN…”


Yüzünde şok ifadesi beliren cisimleşim, daha söyleyeceklerini tamamlayamadan kafamı geriye çektim. Ve onun yüzüne gömdüm.


BOOOOOOMMM


Göklerin Cezası’yla beraber zemine gömüldüğümüz gibi onun kolunu sertçe sıkıp kendime çektim. Ve ezilmiş yüzüne tekrar kafamı gömdüm.


GÜÜÜÜÜÜMM


Göklerin Cezası, daha da beter bir şekle giren yüzüyle tekrar zemine gömülürken onun sert kafası yüzünden tüm görüşüm bulanmaya başladı. Kafamı iki yana sallayıp Göklerin Cezası’nın kolunu iki elime sıkıp kendime çektim.


AAAAAAAARRRRGGHH


ÇAAAATTT


GÜÜMM!


Yüzümün ortasına yediğim yumrukla havada savrulmaya başladım.


GÜM!


Ağzımdan fışkıran kanlarla beraber ayağa kalkıp elimdeki kola baktım; Göklerin Cezası’nın omzundan tamamen kopmuş olan, etrafındaki kan kırmızısı bulut dumanları ve elektrik kıvılcımlarıyla kan kırmızısı bir kol. Onu bir kenara atıp kraterin merkezinde ayağa kalkan Göklerin Cezası’na doğru yürümek üzereyken kol, aniden ışık parçacıklarına dönüşüp daha ne olduğunu anlamadan tüm bedenim tarafından, kendi kontrolüm dışında özümsendi.


‘Neler oluyor be’


Kaşlarım çatıldığı gibi kalbim şokla dolarken bedenimden yayılmaya başlayan muazzam gücü hissettim; bu, önceki beden gücüm veya kapılardan gelen değildi. Bu, Göklerin Cezası’nın kolundan gelen güçtü, ve tamamen benim bedenim tarafından özümsenmişti.


‘Yani’

‘Onun’

‘Bedeniyle’

‘Güçlenebiliyormuşum’


Hala daha hız kapısı ve ateş kapısı yüzünden patlayacakmışçasına titremelerle beraber şişmeye başlayan bedenimi umursamadan sertleşen yüz ifademle ileriye adım attım.


“Madem beni öldürmek istiyorsun!”


Yeni ayağa kalkmış olan Göklerin Cezası’nın önünde belirdim.


“O ZAMAN SENİ ÖLDÜRECEĞİM İÇİN BENİ SUÇLAMA!”


Ateş kapısının tüm gücünü, kaos enerjisiyle birlikte yumruğuma gönderdim. Kolumun etrafında rengârenk parıltılar yayan bir burgaçla beraber yumruğumu, Göklerin Cezası’nın göğsünün ortasına savurdum.


AAAAAAAAAAAAAAAAAARRGGGHH


BOOOOOOOOOOOOMMMMM


Doğan şimşeklerle dolu şok dalgalarıyla beraber savrulup bilincimi kaybetmeden önce Göklerin Cezası, en ufak parçasına kadar enerji partiküllerine dönüştü.




Taht salonunda 


Kaşları çatık bir şekilde tahtında oturan Kral, Serdar’ın, Göklerin Cezasını tek yumruk darbesiyle parçalara ayırdığını gördü.


“Sen, nasıl bir lütuf elde ettin ki!?”


Omzundan itibaren kolu tamamen parçalanmış Serdar’ın, titreyen bedeniyle baygın bir şekilde havada savrulmaya başladığını gören Kral, derin bir iç çekti. Ortadan kaybolup karanlık alanda, Serdar’ın, Göklerin Cezası’nı çektiği kan kırmızısı dünyada belirdi, elini sallamasıyla savrulmayı kesen Serdar, Kral’ın hemen önünde belirdi. 


Kral, parlaklıklar yayan elini kaldırıp Serdar’ın karın bölgesine sertçe vurdu.


GÜÜM!


Serdar’ın titremeleri yavaş yavaş azalırken ateş ve hız kapıları da kapanıp hava akımlarıyla beraber güçlerini geri çektiler. Kral, elini tekrar kaldırıp Serdar’ın karın bölgesine vurdu.


GÜM!


Serdar’ın parçalanmış kolu ve yara bere içindeki tüm bedeni aniden iyileşmeye başladı. Ardından kan kırmızısı dünya, Göklerin Cezası’nın yok olmasıyla beraber hiçliğe karışıp ardında karanlık alanı bıraktı.


Derin bir iç daha çeken Kral, Serdar ile beraber ortadan kaybolup taht salonunda belirdiler. Serdar’ı tahtın önündeki basamakların yanına bırakan Kral, arkasını dönüp tahtına çıkmadan önce parmağını, hafifçe Serdar’ın alnına değdirdi. Tahtına yerleşip çatık kaşlarıyla Serdar’ı izlemeye başladı.


“Gezegene kıyamet geldi!”


“Ve tek yaşayan o!”


“Yani şu gelişimciler dışında!”


“Rüyalar mı!?”


“Yoksa eski anılar mı!?”


“Önceki hayatlarında kime ne iyiliğin dokunmuştu!?”


“Ya da bu tamamen sana bağlı olan bir şey miydi!?”


“Her ne isen!”


“Sorumluluğu üstlenmen gerek!”


Derin bir nefes verdi Kral, gözlerini kapatıp kum fırtınasının ilerlediği rotada beliren siyah pelerinli insanlara baktı. Sayılamayacak kadar fazlaydı; on binler belki de yüz binlerce siyah pelerinli insan. Ama aralarında en çok dikkat çekenler; ön önde duran, iki buçuk metrelik boyu, elindeki zifirisi siyah ağır kılıcı ve pelerininin başlığını çıkarmış olan yara bere içindeki yüzüyle Kral’ın küçük kardeşiydi. Ve onun arkasında robot gibi kıpırtısız bir şekilde duran diğer dokuz pelerinli. 


İç çeken Kral, elini salladı. Ve kum fırtınası, ilerlemeyi kesip yerinde durdu. Ardından kum fırtınasının içinden yaratıklar çıkmaya başladı. Bunlar, Serdar’ın daha önce görmüş olduğu köpek sürüleri ve cüce kabileleri dışında; onlarca metre yüksekliğe ulaşan boylarıyla devler, neredeyse görülemeyecek kadar küçük bir boyutta olan böcek sürüleri, ince ve kısa uzuvlarındaki jilet keskinliğinde pençelerle kedi benzeri yaratıklar, çok seyrek neredeyse iki elle sayılabilecek kadar az sayıda olan siyah kıyafetler içindeki iki ila üç metrelik uzun boylarıyla insan benzeri canlılar. Ve daha sayılamayacak kadar fazla olan diğer başka yaratıklar. Her ne kadar hepsi birbirinden farklı olsa da hepside aynı olan bir şeyi paylaşıyorlardı; mavi mor karışımı deri ve gözler.


Kum Kral’ının Devasa Ordusu!







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44541 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr