Bölüm-65 YAŞA

avatar
413 0

Başlangıç - Bölüm-65 YAŞA



 

Kum fırtınasının derinliklerinde sayıları on binlere ulaşan farkı boyutlardaki cüce yaratıklardan oluşma bir kabile; hepside üstlerindeki eski paçavralar ve çıkardıkları iğrenç seslerle yürüyorlardı. Tüm kabilenin etrafına çember şeklinde dizilmiş daha büyük ve daha iri dev cüce. En öndeki birkaç dev cüce yaratığın omuzlarında taşıdığı taht benzeri koltukta oturan, şaşaalı kıyafetler içerisindeki Kral Cüce Yaratık.

 

Kral Cüce Yaratık, çatılı kaşlarla ilerledikleri yöndeki kum fırtınasının derinliklerine bakıyordu. Keskin dişler ve uzun bir dile sahip ağzını açıp elindeki mor ve mavi karışımı bir rengi olan et parçasını vahşice ısırıp mideye indirdi.

 

Gönderdiğim gözcü neden daha gelmedi,”Kendi kendine konuşan Kral Cüce Yaratık, yanındaki devlerden birine bakıp elini salladı. Kafasını sallayan dev, ileriye koşmaya başladı. Birkaç adımda devin görüşünden çıktığını gören Kral Cüce Yaratık, et parçasından koca bir ısırık daha aldı.

 

Kısa bir süre sonra

 

Kral Cüce Yaratık, tahtında yayılmış çatık kaşlarla etleri mideye indirmeye devam ederken ağzındaki koca lokmayla aniden tahtında ayaklanıp ileriye baktı. Her ne kadar kum fırtınası yüzünden tüm görüş açıları kapalı olsa da ilerledikleri yönden kendilerine doğru son sürat yaklaşan bir şeyin rüzgârda yankılanan sesini işitti.

 

Elini havaya kaldırıp yumruk yapan Kral Cüce Yaratık, derin bir nefes çekip haykırdı.

 

HEMEN DURUN!”

 

Yankılanan kükreme sesiyle beraber tüm kabile, çıt çıkarmadan oldukları yerde durup bakışlarını krallarına çevirdiler. Kral Cüce Yaratık, derin bir nefes alıp tekrar bağırmak için ağzını açtığında kum fırtınasının arasından, etrafındaki zifiri siyah hava akımıyla beraber uçan siluet, Kral Cüce Yaratığın boynunu tuttuğu gibi sıktı.

 

ÇAATT

 

Kral Cüce Yaratığın kafası, kanlarla beraber boynundan ayrılırken daha dev cücelerin kafalarını çevirmelerine fırsat olmadan siluet, ayağını kaldırıp tahtın ortasına gömdü.

 

GÜÜÜMMM!

 

Etraf toz duman altında kalmadan hemen önce tahtı taşıyan tüm dev cüceler et peltesine dönüştü. Yankılanan dehşete düşmüş çığlıklarla tüm kabile arkalarına bakmadan kaçmaya başlarken toz bulutunun arasından zifiri siyah parıltılar belirdi. Parıltılar, toplanıp büyümeye başladıktan sadece birkaç saniye sonra devasa bir topa dönüştü. Ardından o bölgede bulunan tüm kum fırtınası hiçliğe karışırken zifiri siyah top, ortadan kayboldu. Tekrar belirdiğinde kaçmaya devam eden kabilenin tam merkezindeydi.

 

BOOOOOOOOOOMMMMMM

 

Etrafı karanlığa boğan zifiri siyah ışık patlamasıyla beraber bölgede bulunan tüm kum fırtınası, kabileyle beraber hiçliğe karıştı. Kum fırtınasıyla beraber esen rüzgâr, etraftaki toz bulutunu sürükleyip uzaklaştırırken devasa boyuttaki kraterin içinde kısık ve hızlı nefesler alan bir siluet belirdi. Kafasını geriye atıp kumlarla kaplı göğe kükreyen siluet, ayaklarını yere geçirdi.

 

GÜÜÜÜÜÜÜMMMM

 

Devasa kraterin merkezini hiçliğe karışırken siluet, ortadan kayboldu. Tekrar belirdiğinde kum fırtınasının içinde yankılanan sonik patlama sesleriyle belli bir yöne doğru uçuyordu. Kısa birkaç saniyenin ardından havada kendini durdurdu ve bedenini yüz üstü aşağı gelecek şekilde çevirdikten sonra ayak tabanlarına gönderdiği hava akımını patlattığı gibi dalışa geçti.

 

 

 

Az önceki yaşayan cüce kabilesinin bir benzeri daha, arkalarına bakmadan kaçmakla meşgullerdi. Ama yankılanan gümbürtü sesleriyle beraber hepsi de dehşet düşmüş yüzlerini yukarıya çevirdiler. Kum fırtınasının katman katman delindiğini gördüklerinde daha tekrar çığlık atmak için vakitleri bile yoktu...

 

 

 

Kum Fırtınasının Merkezi

 

Kumların arasında süzülen, kumlardan yapılmış görkemli ve devasa bir kale.

 

Kalenin içindeki devasa kolonlar tarafından desteklenen taht salonunda.

 

Devasa bedeni tamamen mavi ve mor karışımı kumlardan oluşan, üstündeki mor cübbe ve başındaki menekşe rengindeki ahım şahım tacıyla etrafına heybetli bir aura yayan insan benzeri bir canlı, devasa tahtın üstünde oturuyordu.

 

Birilerinin cüce halkını durmadan katlettiğini gören Kum Fırtınası Kral’ı,”Durdurun şunu!”dedi, sert sesiyle.

 

Tahtın hemen önünde tek dizlerinin üstüne çökülü bir şekilde bir anda ortaya çıkan, her yerlerine sarılmış siyah kıyafetlerin arasından sadece menekşe, pembe ve kırmızı rengi gözleri gözüken, uzun ve ince insansı bedenlere sahip Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucuları, kafalarını sallayıp ortadan kayboldular.

 

Kaşları çatılan Kum Fırtınası Kral’ı,”Aklından ne geçiyordu ki!”kendi kendine mırıldandıktan sonra gözlerini kapattı.

 

 

 

Sayıları üç olan Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucuları, kalenin dışında belirdikleri gibi Serdar’ın cüceleri katletmeye devam ettiği alana doğru bulanıklıklar halinde ilerlemeye başladılar. Fazla bir süre geçmeden Serdar’ın, etrafındaki dokunduğu her yeri hiçliğe karıştıran zifir siyah hava akımı ve simsiyah olmuş gözleriyle bir başka cüce kabilesinin ortasında yaptığı kıyım bölgesine ulaştılar.

 

Serdar, ağzındaki mor ve mavi karışımı kanlarla dolu et parçasını tükürüp elindeki boğazının bir kısmı artık yerinde olmayan Cüce Kral’ın boynunu sıktı.

 

ÇAT!

 

Zaten boynu sağlam olmayan Cüce Kral’ın kafası, bedeninden ayrılıp kanlar eşliğinde havaya fırladı. Elindeki cansız bedeni bir kenara atıp arkalarına bakmadan kaçan kabilenin ortasına atılmaya hazırlanan Serdar, aniden yerinde durup bir anda etrafında beliren üç siluete baktı. Onlara birkaç saniye boyunca boş boş bakan Serdar, savurduğu vahşi kükremeyle beraber en yakınındaki Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucuları’ndan birine, geriye çektiği pençesiyle atıldı.

 

Serdar’ın savurduğu pençeyle kendisine atıldığını gören Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucusu, hafifçe homurdandı. Serdar, tam Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucusunun önüne geldiğinde aniden üstüne muazzam bir baskı çöktü.

 

GÜÜÜÜÜÜÜMMMM

 

Serdar, bedeninden yankılanan çatırtı sesleri ve büyük bir toz bulutu eşliğinde kumların arasına gömülürken Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucusu, toz bulutunun arasına ilerleyip neredeyse tüm kemikleri kırılmış ve bedeninin her yerinden kanlar akan baygın Serdar’ın boynundan tutup havaya kaldırdı.

 

Serdar’ın etrafındaki zifiri siyah hava akımı bedenine yavaş yavaş geri çekilirken Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucusu, menekşe rengi gözlerini çevirip yanındaki diğer Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucularına baktı. Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucuları kafalarını sallar ve Serdar’ın etrafındaki zifiri siyah akımı bedeninin içine tamamen geri çekilirken tüm bedeni anında iyileşen Serdar, gözlerini açtığı gibi kafasını geriye atıp Kum Fırtınası Kral’ının Koruyucusunun hiçbir şey yapmasına fırsat vermeden onun, siyah kıyafetlerle sarılı yüzünün ortasına gömdü.

 

GÜÜÜÜÜMM

 

 

 

YOK ET!

 

İçimi yakıp kavuran, bilincimi silen ve görüşümü siyaha boyayan öfkeyle gözlerimi açtığımda aklımdaki tek düşünceydi.

 

HER ŞEYİ YOK ET!

 

TÜM CANLILARIN SONUNU GETİR!

 

SADECE!

 

 YOK ET!

 

TA Kİ

 

DİNMEYECEĞİNİ BİLDİĞİN

 

ÖFKENİ DİNDİRENE KADAR!

 

Ne olduğunu bile bilmediğim canlıların arasına dalarken hiçbir acıma belirtisi göstermedim. Yok edecektim; ilk önce onlardan başlayarak. Durmadan önüme çıkan tüm canlıları katletmeye devam ettikten bir süre sonra hemen yanımda beliren değişik canlılara baktım. Ve kükrediğim gibi en yakınımdaki birine atıldım. Ama onun önüne geldiğim gibi üstüme çöken baskıyla iç organlarım ve tüm kemiklerim parçalanırken bilincimi kaybettim.

 

Kulaklarıma ulaşan rüzgârın sesiyle gözlerimi açtığımda bulanık bilincim ile karanlıkların içinde sırtı üstü düştüğümü fark ettim. İçimdeki öfke, sanki hiçbir zaman olmamış gibi kaybolurken yavaş yavaş kendime gelmeye başladım.

 

‘Ben’

‘Burayı’

‘Hatırlıyorum’

 

Bilincim tamamen düzeldiğinde gökyüzü parçalandıktan sonra buna benzer bir rüya gördüğümü hatırladım; aslında benzemiyor, tamamen aynı. Kaşlarım çatılırken bilincimi kaybetmeden önce olan her şeyi teker teker hatırladım; kubbe yapının içindeki yaratıkla olan üç ayrı tanışmamız ve konuşmamız da dahil, o cüce kabilelerini acımadan katlettiğim her şeyi.

 

Kalbim, bu sefer yaptığım acımasızca katliamlar ve o yaratık yüzünden vicdan azabıyla sıkışmaya başlarken ateş kapısının güçlerinin, kalbimdeki öfkeyi dindirdiğini hatırladım. Ateş kapısını açtığım gibi bedenimden yükselen hava akımı, karanlığın içini aydınlatırken içimdeki güç, anında kalbimde toplandı. Kalbim yavaş yavaş düzelirken derin bir nefes verdikten sonra düştüğüm karanlığın içinde bakışlarımı dolaştırdığımda etrafımdaki kızıllıktan başka hiçbir şey göremedim; bedenimde dahil.

 

Kısa bir süre daha düşmeye devam ettikten sonra durmak istedim. Ama herhangi bir şey olmadı. Kımıldamak istedim; o da olmadı. Kaşlarım çatılırken hava akımını sırtıma gönderip sıkıştırmaya başladım. Ve en ufak bir baş ağrısı olmadan bunu yapabildiğimi fark ettiğimde gözlerim kocaman açıldı.

 

‘Hangi ara’

‘Bu kadar yüksek bir kontrole ulaştım’

 

Kafamı iki yana sallayıp sıkıştırdığım hava akımını patlamaya hazırlandım. Ama buna yeltendiğim gibi aniden yerimde durdum; artık düşmüyordum ve bedenimin arkası, soğuk bir sıvının içindeydi. Ateş kapısı, kendiliğinden kapandığında karanlığın seyrekleşip sise dönüştüğünü fark ettim. Kafamı çevirip beni ıslatan şeyin su olduğunu gördüm. Yerden destek alarak ayağa kalktıktan sonra etrafıma bakındım; her yer gri sisler tarafından kaplanmıştı. Ayak bileklerime kadar ulaşan suya kısa bir bakış attığımda bembeyaz kıyafetler içinde olduğumu fark ettim.

 

Neler olduğuna dair düşünmeye başlarken derin bir iç çekme sesi yankılandı; bu, çok ince bir sesti. Kafamı kaldırıp önümdeki yolda duran sislerin, yavaş yavaş açılıp kenara çekildiklerini gördüm. Sisler, sanki sonu gelmiyormuş gibi açılmaya devam ederken bakışlarımı çevirip önümdeki yol dışında diğer her yerin sisler tarafından kapalı olduğunu gördüğümde derin bir nefes alıp açılan yola doğru bir adım attım.

 

Suda dalgalanmalar oluşurken bir adım daha attım. Ve durmadan açılmaya devam sislerin ortasında yürümeye başladım.

 

‘O kahrolası kubbe neyin nesiydi’

‘Ve o yaratık’

 

Haahh

 

Derin bir nefes verdim.

 

‘Yaratık, bana bulunduğumuz yerin bir Mühürlü Alan olduğunu söylemişti’

‘Ama onu öldürdükten sonra tekrar dirilmişti’

‘Ve onu tekrar öldürdükten sonra kalbim’

 

Elimi uzatıp göğüs kafesimin üstüne koydum.

 

‘Başta birilerinin, çok değer verdiğim bir şeyi elimden aldığını hissetmiştim’

‘Ama tekrar uyandığımda ve bu sefer zayıflamış yaratıktan uzaklaştığım zaman onun bedeni silikleşip yok olurken tüm dünyamın allak bullak olduğunu hissetmiştim’

‘Ve sonuncusu’

 

Gözlerim tekrar kızarırken yerimde durdum ve birkaç derin nefes alıp verdim.

 

‘Neden onu tanıyormuş gibi hissediyorum’

‘Bir yaratık’

‘Daha önce hiç görmediğim bir şey’

‘Neler oluyor lan böyle’

 

Kafamı ellerimin arasına alıp öylece durdum. Düşüncelerim bir birine geçip görüşüm bulanıklaşmaya başladı.

 

UYAN!

 

Yankılanan ses ile görüşüm düzelirken kafamı kaldırıp sesin sahibini bulmak için etrafıma bakındım; ama sislerden başka bir şey yoktu.

 

‘Bu ses’

 

UYAN!

 

Ses tekrar ve bu sefer zihnimin içinde yankılanırken bu sesi daha önce duyduğumu hatırladım.

 

‘Sen’

 

Kaşlarım çatılırken,”Kimsin sen!”dediğimde sesim, sisler tarafından açılan yolda tekrarlanarak yankılanmaya başladı.

 

UYAN!

 

Bu sefer sanki darbe yemişim gibi zihnim, ses yüzünden alt üst olurken suyun içine devrildim. Bilincimi yavaş yavaş kaybederken,”YAŞA!”diye bir ses yankılandı zihnimin içinde.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44541 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr