Bölüm 64 Çok, Mutlu Oldum...

avatar
394 0

Başlangıç - Bölüm 64 Çok, Mutlu Oldum...



 

İçimdeki pişmanlık ve vicdan azabı yüzünden yanıyormuşçasına sıkışan kalbim ile oturmaya devam ettim. Uzun bir süre; çok uzun bir süre boyunca olduğum yerde kıpırdaman durdum. En ufak bir hareket bile etmedim; bir süre sonra nefes alış verişlerim öyle yavaşladı ki bilincimin yavaş yavaş bulanıklaşmaya başladığını hissettim.

 

ÇAT

 

GÜM! GÜM! Yankılanan çatlama sesiyle beraber gözlerim aniden açılırken kalbim, göğüs kafesimi parçalarcasına atmaya başladı. Durduk yere; hiçbir neden olmaksızın. Ellerimle göğüs kafesimi tutarken nefes almak için ağzımı açtım. Ama ağzım açık bir şekilde öylece durdum. Kendimi zorlayıp çok küçük bir hava çekerken yana devrilip titremeye başladım. Bilincim yavaş yavaş bulanıklaşırken GÜM! GÜM! diye atan kalbim, aniden sakinleşti. Ağzıma koca bir avuç dolusu hava çektikten sonra titremelerim azalırken bilincim tekrar toparlanmaya başladı. Birkaç saniye sonra tamamen düzeldiğimde oturur pozisyona geçmeye çalıştım.

 

‘Ne oldu lan’

‘Ha’

 

Az önce olanlar hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Tüm bedenim, olanları tekrar hatırlamam ile istemsizce titrerken birkaç derin nefes daha aldım.

 

‘Neler oluyor be’

‘Ehh’

 

Ellerimi kaldırıp yanaklarımı ıslatan gözyaşlarına dokundum.

 

‘Ne bu be’

‘Neden kan var’

 

 

Bedenim tekrar titremeye başlarken kalbim sıkışmaya başladı.

 

‘Ben’

‘Neden’

 

Yaşlar, su misali hızlanırken nöbet geçiriyormuşum gibi titremeye başladım. Kanla kaplı titreyen ellerim hala daha yüzümün önündeyken tekrar yere devrildim. Ardından hıçkırmaya başladım; gözlerimden akmaya devam eden kanlı yaşlarla…

 

‘Ne’

‘Neden’

‘Kim’

 

Düşüncelerim allak bullak olurken derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmek istedim; ama yapamadım.

 

‘Ben’

‘Neyi’

‘Kaybettim’

 

Kalbim, kavurucu sıcaklık eşliğinde sıkışmaya devam ederken tüm bedenimden buharlar yükselmeye başladı. Sanki çok önemli bir şeyi kaybetmişim gibi; sanki hayatımdan daha çok değer verdiğim bir şeyi elimden almışlar gibi…

 

‘Kim o’

‘Kim’

 

KİMSİN SEN!”

 

Görüşüm kana bulanırken olduğum yerde kafamı geriye attım.

 

AAAAAAAAAAAAAAARRRĞĞĞĞHHH

 

Kendimi çevirdiğim gibi yumruğumu geri çekip obsidyen zemine gömdüm.

 

GÜÜÜÜÜÜMM!

 

Zeminin katman katman parçalanıp havaya savrulmasını umursamadan diğer yumruğumu gömdüm.

 

GÜÜÜÜÜÜMM!

 

Yayılan kan kırmızısı şok dalgası ile zeminde küçük bir krater belirirken vahşi kükremelerim eşliğinde zemini parçalamaya devam ettim.

 

GÜÜÜÜÜÜMM! GÜÜÜÜÜÜMM! GÜÜÜÜÜÜMM! GÜÜÜÜÜÜMM!

GÜÜÜÜÜÜMM! GÜÜÜÜÜÜMM! GÜÜÜÜÜÜMM! GÜÜÜÜÜÜMM!

 

Ateş kapısı kendiliğinden açılıp paramparça olmuş kollarımı anında iyileştirirken yumruklarımı savurmaya devam ettim. Aklımda tek bir düşünce vardı.

 

YOK ET!

 

Önüme ne çıkarsa çıksın, ne gelirse gelsin, kim olduğu fark etmeksizin yok edecektim; içimi yakıp kavuran öfkeden kurtulmayacağımı, sanki başından beridir biliyormuşum gibi…

 

NEDEN!”

 

KİMSİN SEN!”

 

KİMDİN SEN!”

 

NEDEN SENİ BENDEN ALDILAR!”

 

NEDEN!”

 

Savurduğum son bir kükreme eşliğinde yere devrildim. Bacaklarımı kendime çekip cenin pozisyonuna girerken yırtılan boğaz tellerim yüzünden ağzımdan akan kanlar eşliğinde kısık seste ağlamaya devam ettim.

 

Ne-den

Se-ni, ben-den aldı-lar

On-lara, ne yap-mış-tım ki…”

 

İçimdeki hüznü, acıyı ve özlemi belki bir nebzede olsa dindirebilirim düşüncesiyle kendi kendime konuşmaya devam ettim; ama en ufak bir etkisi olmadı. Ve kısa bir sürenin ardından kalbim, sanki hiçbir şey olmamış gibi eski haline geri dönerken bulanıklaşan bilincimi korumak için en ufak bir çaba sarf edemedim…

 

 

 

Gözlerimi açıp kubbenin tavanına baktım. Oturur pozisyona geçip bağdaş kurdum. Kafam karışmaya başlarken en son olanları hatırlamaya başladım. Kum fırtınasının içinde kendime vurduktan sonra havaya savrulmuştum. Yere düştükten sonra gözlerimi açmıştım.

 

‘Neresi burası be’

 

Ayağa kalkıp etrafıma iyice bakındım. Obsidyen benzeri yarım daire bir kubbenin merkezindeydim. Etrafta hiç ışık olmamasına rağmen yine de istediğim yeri net bir şekilde görebiliyordum. Etrafımı detaylıca kontrol etmek için ruhsal algımı yaymak istediğimde kafam iyice karışmaya başladı.

 

‘Neden’

‘Gelişim merkezimde en ufak bir kaos enerjisi zerresi bile yok’

‘Bayılmadan önce hala daha az bir şey vardı’

‘Bir de burası’

 

Kaşlarım çatılmaya başlarken işlerin hiçte yolunda gitmediğine dair içimde bir his belirdi. Ayağımı kaldırıp ileriye bir adım attım.

 

Pat

 

Çıkan tok ses, tüm kubbenin içinde birkaç defa tekrarlanırken kaşlarım daha da çatıldı.

 

HHHHRRRRR

 

Yankılanan homurtu benzeri hırlama sesiyle omurgamdan tüm bedenime bir titreme yayılırken aniden arkamı döndüm.

 

Üç ila üç buçuk metre arasında uzun boyu ve kemiklerinin görünmesine neden olacak kadar zayıf bedeni, ayak ve ellerindeki keskin ve kısa pençeler, dizlerinden, omuzlarından ve dirseklerinden kemik çıkıntılar uzamış, belinden aşağı sarkan dağınık saçları ve zifiri siyah teniyle duvarın hemen dibinde duran Şeytanlaşmış Diğer’lerine benzeyen yaratığın bana bakan koyu yeşil gözlerine baktım.

 

Elini bana doğru uzatıp,”Sen,”dedi, boğuk ve kaba sesiyle.”kimsin?

 

Kısa bir süre yaratığa bakıp ne söyleyeceğimi düşünürken yaratık, ayağını kaldırıp bir adım attı.

 

Pat

 

Bir adım daha attı.

 

Pat

 

Onun sendeleyerek bana yaklaşan bedenine bakarken yavaş yavaş geri çekildim. Elini bana doğru uzatmaya ve yürümeye devam eden yaratık,”Sen, kimsin?”dedi tekrar.”Neden buraya geldin?”

 

Birkaç adım daha geri geri gittikten sonra kalbimin aniden sıkışmasıyla tek dizimin üstüne çöktüm.

 

‘Neler oluyor be’

 

Kafamdaki tüm deliklerden kanlar akmaya başlarken kalbim, sanki birileri tarafından ateşe atılmışçasına ısınmaya başladı. Kanlanan bakışlarımı kaldırıp benden birkaç on metre uzaktaki yaratığa baktım; hala daha üstüme doğru yürüyordu.

 

Söyle bana,”dedi yaratık.”Kimsin, sen?”

 

Ben,”dedim ve bir avuç dolusu kan kusup yere devrildim. Dünyam allak bullak olurken bilincimi kaybetmeme ramak kala ateş kapısını açtım; bedenimden yayılan hava akımıyla beraber içimden muazzam bir güç yükselirken tüm gücün, aniden kalbimde toplandığını hissettim. Kafamı kaldırıp önce iki büyük ayak sonra da yaratığın bana doğru eğilmiş bedenini gördüm.

 

Yüzünü yüzüme yaklaştıran yaratık, elini uzatıp kafamdaki kıyafet parçasını çıkardı. Boğazımdan tutup beni havaya kaldırırken,”Sen, neden seni tanıyormuş gibi hissediyorum?”dedi.

 

Kalbimin etrafını saran tüm gücün aniden kalbime baskı uygulamasıyla görüşüm bulanıklaştı. Ellerimi kaldırıp yaratığın elinden tuttum. Ardından ağzımın kenarından akan kanlarla nefes almaya çalışırken,”Söyle!”dedi yaratık.”Hadi, söyle!”

 

Kalbim, yavaş yavaş sakinleşirken ve kalbimin etrafında toplanan güç, bedenimin her yerine geri dağılırken görüşüm düzeldi.

 

Sıkmaya başladığım dişlerimin arasından,”B-ben,”dedim. Ardından yaratığın elini sertçe sıkıp çatırtı sesleri eşliğinde et püresine dönüşmesine neden oldum. Yaratığın attığı vahşi kükremeyle beraber onun tutuşundan kurtulduğum ve ayaklarım yere değdiği gibi omzumu, onun karnına geçirdim.

 

GÜÜÜÜMMM!

 

Yaratık, ağzından fışkıran siyah kanlarla kubbenin duvarına yapışırken sanki çeliğe vurmuşum gibi ağrıyan omzuma baktım.

 

‘Nesin, sen’

 

Bakışlarımı, ayağa kalkmaya çalışan yaratığa çevirdim.

 

Asıl sen, kimsin!”dedim, sertçe.

 

Kafasını iki yana sallayan yaratık, tekrar bana doğru yürümeye başlarken kanlı gözlerini bana çevirdi.

 

Benim, kim olduğumu bilmiyor musun?”dediğinde kalbim tekrar sıkıştı.

 

Düşüncelerim allak bullak olurken ateş kapısının tüm gücü, tekrar kalbimin etrafında toplandı. Elimle göğsümü tutup,”Ne saçmalıyorsun sen!”dedim.

 

Hafifçe gülüp,”Nasıl, beni tanımazsın?”dedi yaratık, hüzünle dolu bir gülümseme takınırken.

 

Onun yüzündeki ifade ve sözleri yüzünden nedenini anlamadığım bir şekilde, ateş kapısı sayesinde hafiften düzelen kalbim, tekrar sıkıştı.

 

Yaratık, bana iyice yaklaşırken geri geri adım attım.

 

Uzak dur benden!”dedim, gözlerim kızarmaya başlarken.

 

Kafasını iki yana sallayan yaratık,”Hayır,”dedi.”yanına gelmeliyim.”

 

Yaklaşma bana!”

 

Seni…”gözlerimden yaşlar akmaya başlarken aniden yerinde duran yaratığa baktım. Bana doğru uzattığı eli titremeye başlarken açık kalan ağzıyla öylece kımıldamadan durdu. Gerilemeyi kestim, ağzımı açtım ama en ufak bir ses çıkaramadım. Ona doğru bir adım attım.

 

Pat

 

Bacaklarımdaki tüm güç aniden yok olunca yere devrildim. Kanlanan görüşümle bakışlarımı çevirip benden biraz uzakta, yüzündeki hüzünlü gülümsemeyle kımıldamadan bana bakan yaratığı gördüm.

 

GÜM! GÜM!

GÜM! GÜM!

 

Kalbimin sert atış sesleri tüm kubbe yapının içinde yankılanırken öylece yaratığın silikleşip yok olan bedenine izledim…

 

 

 

Gözlerimi açıp kubbe benzeri tavana baktım. Oturur pozisyona geçip bağdaş kurdum. Kafam karışmaya başlarken en son olanları hatırladım; kendime vurduktan sonra kum fırtınasının içinde savrulmuş ve yere düşmüştüm. Şimdi de buradayım.

 

‘Burası da neresi be’

 

Ayağa kalkıp etrafıma bakındığımda tüm duvarları obsidyenden yapılmış gibi gözüken kubbe benzeri bir yerin tam merkezinde olduğumu fark ettim. Ayağımı kaldırıp ileriye bir adım attım.

 

Pat

 

Hrr

 

Ayağımın altından yankılanan sesin ardından arkamdan hırıltılı bir nefes sesi duydum. Arkamı dönüp duvarın hemen dibindeki yerde kıvranan zifiri siyah tenli, zemine dağılmış bembeyaz, uzun ve dağınık saçları, uzun ve ip ince bedeniyle yerde titrerken soluk ve kısık yeşil gözleriyle bana bakan Şeytanlaşmış Diğer’lerine benzeyen yaratığı gördüğümde kalbimin aniden sıkışmasıyla bir avuç dolusu kan kustum.

 

S-sen,”kısık, çok kısık bir sesle bana elini uzatan yaratığa baktım.”gel-din-mi?”

 

Ona birkaç saniye boş boş baktıktan ve gözlerim dolmaya başladıktan sonra ona doğru sendeleyerek yürümeye başladım. Kalbim, sanki eziliyormuş gibi sıkışırken yaratığın kafasının önüne gelip dizlerimin üstüne çöktüm, ellerimi uzatıp onun kafasını dizlerimin üstüne koydum, yüzüne düşen uzun beyaz saçlarını kenara kaydırıp onun gözlerine baktım.

 

Gözlerimden akan kanlı yaşlar, onun yüzüne düşerken kafamı nazikçe salladım.

 

G-Geldim,

 

Onun kafasını okşamaya başlarken yüzünde, rahatlama dolu bir gülümseme belirdi. Elini kaldırıp omzuma doğru uzattı. Ama yarı yolda kolu düşerken uzanıp tuttum. Onun elini, ellerimin arasına alıp nazikçe sıktım.

 

Yüzündeki gülümseme ile gözleri yavaş yavaş kapanırken,”Çok, mut-lu ol-dum…”

 

 

 

Kum fırtınasının içinde

 

Kumlar tarafından tamamen kaplanmasına ramak kalmış olan Serdar’ın birkaç metre gerisinde duran bir siluet.

 

Koyu kırmızı gözleri, mavi ve mor karışımı ten rengi, kısa ve sanki birisi zorla yukarıdan basmış gibi geniş bir bedene sahip bir yaratık, uzun diliyle keskin dişlerini yalarken Serdar’ın bedenini izliyordu.

 

O-onlara bir insan g-gördüğümü söyleseydim k-kimse bana inanmazdı.”iğrenç ve sanki borudan çıkıyormuş gibi bir sesle konuştu cüce yaratık.”He-hehehe ama o-onu götürürsem e-eğer o zaman bana y-yeni bir u-unvan verirler.”

 

Uzun ve iğrenç tırnaklarla kaplı ellerini ovuşturmaya başlayan cüce yaratık, çirkin çirkin gülmeye başladı. Ama o, daha gülüşlerinin keyfini çıkaramamıştı ki yüzündeki çirkin gülümseme ile yerinde dondu. Sanki darbe yemiş gibi tüm dünyası allak bullak olurken gözleri, aniden yuvalarından çıkıp patladı.

 

Pat! Pat!

 

Tüm bedenine muazzam bir baskı çökerken bedeninden yankılanan çatırtı sesleriyle kumlu zemine yapıştı.

 

PAT!

 

Ama cüce yaratık, daha kumlu zemine yapışamadan çoktan kıymaya dönüşmüştü bile. Kum fırtınası, sonu gelmezmişçesine devam ederken cüce yaratığın kıymaya dönen bedeninin bulunduğu alandaki tüm kumlar, yankılanan vahşi kükremeyle beraber katman katman açılıp hiçliğe karıştı.

 

ĞĞRRRAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAARRR

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44549 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr