Bölüm-51 Bir Daha Yapma

avatar
436 3

Başlangıç - Bölüm-51 Bir Daha Yapma


 

 

 

Cehennem Çukurunun en derin ve en diplerindeki bir kaç yüz metrelik uzun ve dar taş yol haricinde etrafı tamamen lavlarla kaplı, kocaman taşlarının üstünde rengârenk ışıklar yayan bir geçit.

 

Taş yolun başında duran yaşlı adam ve iki metrelik uzun boyu ve üstündeki beyaz siyah pofuduk kürklerle yavru sincap.

 

Yaşlı adam, bakışlarını yavru sincaba çevirerek,"Bundan emin misin?"dedi.

 

Kızarık gözlerini yaşlı adama çevirirken başını salladı yavru sincap.

 

Yaşlı adam, gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdikten sonra elini uzatıp yavru sincabın kafasına koydu. Ardından gözlerini açıp yavru sincabın kafasını okşamaya başlayan yaşlı adam,"Tamam. Madem bu kadar istiyorsun, seni göndereceğim."dedi.

 

Yavru sincap çıkardığı mırıltılar eşliğinde yaşlı adama son bir kez bedenini sürttü. Ardından kararlılıkla dolu bakışlarını çevirip taş yolda dört ayağının üstünde yürümeye başlarken arkasından kendisine kibarca bakan yaşlı adamı tek başına bıraktı.

 

Lavların önündeki taş yola sıçramasını umursamadan geçide doğru yürümeye devam etti yavru sincap. Ardından geçide yaklaşıp içine giren yavru sincap, arkasını dönüp taş yolun başındaki yaşlı adama baktı.

 

Yavru sincap, iki ayağının üstüne kalktıktan sonra sertçe kafasını salladı.

 

Taş yolun başında duran yaşlı adam da kafasını salladıktan sonra elini kaldırıp hafifçe salladı. Ardından geçitteki parlaklık artmaya başladı. Kısa bir kaç saniye içerisinde artık yavru sincabın bedeninin görünmemesine neden olacak kadar artan parlaklık, etrafa yayılıp hiçliğe karışırken yavru sincapta onun ile beraber yok oldu.

 

Yaşlı adam, geçidin kocaman taşlarından yayılan parlaklığın yavaş yavaş sönüp tamamen yok olmasını izledikten sonra gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ardından verdiği nefesle beraber gözlerini açtığında yüzündeki kırışlıklar sanki biraz daha artmış gibi göründü.

 

Geçit ve etrafındaki lavlara arkasını dönüp Cehennem Çukurunun karanlığında ağır adımlarla yürümeye başladı.

 

 

 

Uyuşuk kafam ve bedenim ile ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum

 

Sadece omzumdaki elin titremeye başlamasıyla beni sıkıca tutarken diğer omzuma da titreyen bir başka el daha kondu. Ve beni sıkıca tutup çekerken kucaklandığımı fark ettiğimde saçlarımın ıslandığını hissettim.

 

Kafamı zor bela kaldırıp onun kısılmış gözlerinden akan yaşların, yüzüme düşmesini boş boş izledim. Bir süre boyunca onu izledikten sonra kafamı çevirip kızarmaya başlayan gözlerim ile gölü izlemeye başladım.

 

Dolmaya başlayan gözlerimle, "S-sen, neden?"dedim.

 

Bana karşılık gelen cevap ise daha sıkı bir kucaklamaydı. Onun, yüzüme düşen saçlarının arasından gözlerimden bir damla gözyaşı akıp karlı zemine düştü.

 

Gözyaşım, karlı zemine düşerken 'pıt' diye bir ses yankılandı. Ardından yankılanan seslerin sayısı artmaya başladı.

 

"Ne-den..."

 

 

 

Cehennem Çukuru Dağının en yüksek noktasındaki O ve Serdar'ın bulunduğu yerin arkasındaki karla kaplı mağaranın üstünde duran yaşlı adam, bembeyaz kıyafetleri, saçları ve sakalları esen rüzgârla beraber dalgalanırken O'nun, Serdar'ı kucaklayıp beraber ağlamalarını kızarık gözleriyle izledi.

 

Bir süre boyunca onları izledikten sonra gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ardından nefesini, bir avuç dolusu doğa enerjisiyle beraber geri verdi. Gözlerini yavaşça açtığında kızarık yemyeşil gözlerinden akan yaşlarla kendisine bakan O'nu gördü.

 

Gözleri dolmaya başlayan yaşlı adam, arkasını dönüp boşluğa doğru bir adım attığında,"S-sen, kimsin?"diyen O'nun sesini duydu.

 

Yankılanan kelimelerle beraber yaşlı adamın ayağı havada dururken tüm bedenini bir titreme kapladı. Kafasını hafifçe çevirip kanlanan gözleriyle O'na kısa bir bakış attığı gibi havada duran ayağını boşluğa basıp ortadan kayboldu.

 

 

 

O, az önce mağaranın üstünde duran yaşlı adamın kaybolduğu yere kısa bir süre daha baktıktan sonra kafasını çevirip sessiz bir şekilde ağlarken uyuklamaya başlayan Serdar'a baktı. Ardından gözlerinden yaşlar akmaya devam ederken Serdar'a, daha da sıkı sarıldı.

 

 

 

 

Esen, hafif ılık rüzgâr ile kapalı olan gözlerime güneş ışıkları düştü. Hafifçe esneyip elimi yüzüme siper ettim. Ardından gözlerimi açtığımda parmaklarımın arasından gözlerime ulaşan güneş ışıklarıyla istemsizce gözlerimi kıstım.

 

Bakışlarımı çevirip hemen yanıma baktığımda rengârenk kısa çimenlerin üstünde uzandığımı fark ettim. Kafamı, öbür tarafa çevirdiğimde koluma yapışık bir şekilde uyuyan, pofuduk tüylerle kaplı minik bir beden gördüm.

 

Elimi yüzüme siper etmeye devam ederken diğer elimi uzatıp yanımda uyuyan minik şeyi nazikçe tutup kaldırdım. Ardından mırıltılar eşliğinde kocaman gözlerini açıp bana bakan minik şeyi, yüzüme yaklaştırıp baktım.

 

Bir çift uzun kanat, bedeninin iki katı uzunlukta olan pofuduk bir kuyruk, şişkin yanaklı ve bir çift kocaman göze sahip hafif öne çıkıntılı bir yüz ve kar beyazı kabarık tüylerle kaplı, bir avuç içine ancak sığabilecek olan ejderha benzeri canlıya, yüzümde istemsizce açan gülümsemeyle baktım.

 

Minik ejderha, ağzından çıkan mırltılar eşliğinde gözlerini kısarken minik ve pofuduk tüylerle kaplı ellerini bana doğru uzatıp uzun ve pofuduk kuyruğuyla beraber sallamaya başladı.

 

Minik ejderhanın şirin davranışlarına hafifçe güldükten sonra onu, yüzümün üstüne yatırdım. Ardından ellerimi ensemde birleştirirken ve minik ejderha, gözleri kapalı bir şekilde mırıltılar eşliğinde yüzümü yalarken yüzümdeki gülümseme ile gözlerimi kapattım.

 

 

 

Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda uzun ve zifiri siyah saç tellerinin arasından hemen önümdeki gölün yansımasına baktım. Beni kucaklayan zifiri siyah bedeni ve onun kollarına sarılı olan sağlam kollarıma boş boş baktım.

 

Kısa bir süre boyunca gölden yansıyan bedenlerimize baktıktan sonra onun saçları tarafından örtülmüş çıplak bacaklarımı gördüm. Yüzüm ısınmaya başlarken hafifçe boğazımı temizledim.

 

Boğazımı temizlerken çıkan ses ile beraber bedenime doladığı kollarını daha da sert sıkarken yüzümdeki sıcaklık tüm bedenime yayılmaya başladı. Boğazımı, tekrar ama bu sefer daha yüksek bir ses ile temizledim.

 

Ama daha boğazımı temizlemeyi tamamlayamadan onun, beni ölümüne sıkması ile kollarım ve kaburgalarımdan çatırtı sesleri yankılandığında pörtleyen gözlerimle boğazımın geri kalanını bir avuç dolusu kan ile temizledim.

 

Ardından kulaklarımın dibinde yankılanan çığlık benzeri ses ile kucaklanmaktan kurtulduğum ve ellerim karla kaplı zemine değdiği gibi kanımla kirlenmiş gölün içine bir avuç dolusu kan daha tükürdüm.

 

Kırık kolumu kaldırıp ağzımın kenarındaki kanı silmek istediğimde acıyla inledim.

 

'Kahretsin'

 

Kendimi iyileştirmek için ateş kapısını açmaya yeltendiğimde sırtıma konan el ile içime bir ferahlık ulaştı. Ardından kollarım ve kaburgalarım anında iyileşirken kanımla kirlenen güzelim gölün yansımasından kızarık yemyeşil gözleriyle sırtıma bakan O'nu gördüm.

 

Ateş kapısını açmaktan vazgeçip tamamen iyileşmiş olduğum halde hala daha elini sırtımda tuttuğunu gördüğümde gözlerimi kapattım. Ardından derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerimi açtım.

 

"Elini, çeksen artık."

 

Söylediklerim ile onun, sanki bir şey düşünüyormuş gibi hafifçe çatılan kaşlarını gölün yansımasından gördüğümde, "Elin diyorum. Hani, sırtımdaki elin var ya."dedim.

 

Şaşırmış gibi bir ses çıkardıktan sonra elini geri çekti. Ama elini hafifçe geri çektiği gibi diğer eliyle beraber omuzlarıma uzandığını gördüğümde artık daha fazla sabrım kalmamıştı.

 

"DUR."

 

Onun, hafifçe irkilip omuzlarımın hemen üstünde duran kollarıyla kımıldamadan durduğunu gördüğümde rahat bir nefes verdim.

 

"Bekle şimdi."

 

Belimin aşağısına kadar uzanan saçlarımla önümü ve arkamı sakladıktan sonra yere çökülü bir pozisyona girdiğimde kendime savurduğum bir kaç küfür ile yüzüm tekrar ısınmaya başladı.

 

Ardından yere çökülü halimi koruyarak ondan uzaklaşmak için gölün kenarına doğru adım attığımda omuzlarıma konan eller ile sesli bir şekilde küfretmeme ramak kalmıştı.

 

"Sen, nereye gidiyorsun?"dedi.

 

Önümdeki karla kaplı zemine bakmaya başlarken tüm bedenim ısınmaya başladı.

 

"Sen, iyi görünmüyorsun."dedi.

 

Onun söyledikleriyle kalbim güm güm atarken gözlerim kızarmaya başladı.

 

"B-ben, çıplağım."dedim.

 

Kısa bir sürelik sessizliğin ardından,"Çıplak?"dedi.

 

İyice kızaran gözlerimle kafamı, ona doğru çevirip yüzündeki boş ifadeye baktım.

 

"Ç-çıplak, hani kıyafet olmaz ya."dedim.

 

Kaşları hafifçe çatılırken yemyeşil gözleriyle gözlerim içine baktı.

 

"Kıyafet?"dedi.

 

Bu sefer dolmaya başlayan gözlerimle kafamı önüme çevirip,"Ü-üstümde hiç bir şey yok."dedim.

 

"Üstünde ne yok?"dediğinde omzumdan çektiği eliyle sırtımı elleyip saçlarımı sağa sola savurmaya başlarken daha fazla kendimi tutamadım.

 

AAAAARRRRGGGGHHH

 

Savurduğum kükremeyle gözlerimden yaşlar akmaya başlarken onun, çıkardığı şaşkın sesle beraber ellerini benden çektiğini hisseder hissetmez ateş kapısını açtım. Ardından bedenimden daha tam yayılmamış siyahın tonlarını içeren kan kırmızısı hava akımını bacaklarıma yönlendirdiğim gibi ayaklarımı yere bastım.

 

GÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜMMMMMMMM

 

Üstünde durduğum alandaki karla kaplı zemin, olduğu yerden sökülüp havaya savrulurken ortadan kayboldum. Tekrar belirdiğimde kara bulutlarla dolu bir yerde son sürat ileriye doğru uçtuğumu fark ettiğimde gözlerimden hala daha akan yaşlarla ağzımdan kaçan tiz çığlığı engelleyemedim.

 

Attığım tiz çığlığın ardından kendimi havada döndürüp kaos enerjisini ve ateş kapından gelen güç ve hava akımını bedenimin arkasında gönderdiğim gibi sıkıştırıp patlattım.

 

Yankılanan sonik patlama sesleriyle geldiğim yere doğru uçmaya başlarken iç organlarımın ezilmesiyle ağzımdan avuçlar dolusu kan fışkırdı.

 

Ardından sadece bir saniyede kara bulutların içinden çıkıp etrafı uçurumla kaplı dağın tepesini ve merkezdeki gölün hemen yanındaki parçalanmış karlı zeminin yanında duran O'nu gördüğümde kalbim tekledi.

 

Daha gözlerimdeki yaşlar kurumadan tekrar ağlamaya başlarken bu sefer bedenimdeki tüm gücü, bedenimin kenarına gönderip sıkıştırdım. Ardından tüm güçleri tam patlatacakken üstüme çöken muazzam ağırlıkla karla kaplı dağın tepesine çakıldım.

 

GÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜMMMMMM

 

Bedenimden yankılanan çatırtı sesleriyle kemiklerim parçalandığı gibi ateş kapısından gelen güç ile ezilmiş iç organlarım ve kemiklerim anında iyileşmeye başladı. Muazzam ağırlık hala daha üstümdeyken ayağa kalkmaya çalıştığımda sırtıma konan el ile ateş kapısı kendiliğinden kapandı. Ardından bedenime yaymaya hazırlandığım kaos enerjisi, gelişim merkezime geri çekilirken yaşlarla kaplı yüzümü çevirip bana, kafası karışmış bir şekilde bakan O'nu gördüm.

 

Sırtımdaki elini çekip omzumdan tuttuktan sonra beni, gömüldüğüm yerden çıkarıp karla kaplı sağlam zemine oturttu.

 

"Sen, neden kaçtın?"dedi.

 

Bacaklarımı kendime çektiğimde ve saçlarımla önümü örttüğümde onun, bana boş boş bakan gözlerine baktım. Kısa bir süre birbirimize baktıktan sonra O, bakışlarını bedenine çevirip kendini kontrol etmeye başladı.

 

Bir kaç saniye boyunca bedenini elleyip kontrol ettikten sonra kafasını yere eğip öylece durdu. Ardından çatılı kaşlar ile kafasını kaldırıp bana baktı.

 

"Çıplak,"elini uzatıp önce benim bedenimi sonra kendi bedenini gösterdi."kıyafet yok."dedi.

 

Kızarık gözlerle kafamı sallayıp, "E-evet."dedim.

 

Dudakları bir 'O' şeklini alırken hafif bir 'oh' sesi çıkardı. Ardından kafasını sallayıp, "Sen, burada bekle."dedi.

 

Ardından ortadan kayboldu. Bir anlığına aklıma gelen kaçma düşüncesiyle hareket edecekken kendime bir kaç küfür savurdum.

 

'Nereye gideceğim ki'

 

Bakışlarımla etrafımı tarayıp esen hafif rüzgârla beraber savrulan karlardan başka bir şey göremedim.

 

'Burası'

 

'Dağın tepesi'

 

'Ama'

 

Önümde tekrar beliren O'nu gördüğümde düşüncelerimden sıyrılıp ellerindeki kıyafetlere baktım. Ardından gözlerim kızarırken benim, kime ne kötülüğüm oldu diye düşünmeye başladım.

 

Ellerindeki kıyafetleri, yüzündeki hevesli ifadeyle bana uzatan O,"Al, kıyafet."dedi.

 

Bir kaç saniye onun ellerindeki kıyafetlere boş boş baktıktan sonra ellerimi uzatıp kıyafetleri aldım.

 

"Arkanı döner misin?"dedim.

 

Kafasını sallayıp arkasını döndüğünde bende arkamı dönüp ellerimdeki kıyafetleri yere bıraktım. Ardından dolmaya başlayan gözlerim ile çeşit çeşit renkte olan etek, t-shirt ve iç çamaşırı olan kadın kıyafetlerine bir kaç saniye öylece baktım.

 

Titremeye başlayan elimi uzatıp siyah olan bir eteği alıp giydim. Ardından bir kaç damla yaş akan gözlerim ile saçlarımı, kafamın arkasında tutup topladım. Daha sonra yerden aldığım ince bir t-shirt ile saçlarımı bağlayıp ellerimi indirdim.

 

Kendime kısa bir bakış atıp tam şeylere benzediğimi düşünmem ile gözlerimden daha fazla yaş aktı.

 

"Döneyim mi?"diyen O'nun sesini duyduğumda istemsizce irkildim.

 

Kafamı arkama çevirip O'nun, arkamda oturmuş beni izlediğini gördüğümde bir kaç saniye O'nun yüzüne boş boş baktım. Ardından kafamı sallayıp, "D-dön."dedim.

 

Kafasını sallayan O, ayağa kalkıp etranda bir tur dönerek tekrar bana baktı.

 

"Döndüm."dedi.

 

Kafamı sallayıp bakışlarımı önüme çevirdim. Ve giydiğim siyah eteğin arasından gözüken ayak bileklerime bakmaya başladım.

 

Kısa bir kaç saniyenin ardından, "Ne oldu?"diyen O'nun sesini duyduğumda kafamı hafifçe iki yana salladım.

 

"Yok bir şey."dedim.

 

Yerdeki kıyafetleri alıp ayağa kalktıktan sonra O'na doğru dönüp ellerimdeki kıyafetleri O'na uzattım.

 

"Bunlara ihtiyacım yok. Teşekkürler."dedim.

 

Ellerimdeki kıyafetleri alan O, "Neden?"dedi.

 

"Üstümdeki yeterli,"dedim, giymiş olduğum eteği göstererek.

 

Kafasını hafifçe sallayan O, ortadan kayboldu. Ardından O'nun az önce durduğu yere bakarken tekrar aynı yerde belirdi.

 

Kafamı kaldırıp O'nun yemyeşil gözlerine baktım.

 

"Sen, bu kıyafetleri nereden buldun?"dedim.

 

Kaşları hafifçe çatılan O, bir süre sessiz kaldı. Ardından elini bana uzatıp omzumdan tuttuğu gibi görüşüm bulanıklaştı. Görüşüm tekrar düzeldiğinde etrafı taş duvarlar ile kaplı bir mağarada oldumuzu gördüm.

 

O'nun bana bakan yemyeşil gözlerine bakarken kafam karıştı.

 

Omzumdaki elini geri çekip kenara çekilirken, "Burada,"dedi, mağaranın köşesine düzenli bir şekilde dizilmiş olan kadın kıyafetlerini gösterirken.

 

Kıyafetlere doğru yürüyüp kısaca baktıktan sonra etek, t-shirt ve iç çamaşırları dışında başka bir şey göremedim. Bakışlarımı çevirip O'nun neredeyse beş metre uzunluğunda olan, her yerini kapatan zifiri siyah deriye sahip bedenine iyice bakıp kontrol ettim.

 

Kafamı iki yana sallayıp bakışlarımı, O'nun gözlerine çevirdim.

 

"Bunları nereden buldun?"elim ile kıyafetleri gösterirken."Veya birisi mi sana verdi?"dedim.

 

Bir kaç saniye bana sessizce baktıktan sonra kafasını iki yana sallayan O, "Bilmiyorum. Ben, buraya geldiğimde buradaydı."dedi, kıyafetleri gösterip.

 

Aklıma gelen düşünce ile uzun sakallarımı istemsizce sıvazlarken kafamı salladım.

 

"Ben hariç daha önce herhangi bir insan ile karşılaştın mı burada?"dedim.

 

Kafasını sallayıp, "Evet."dedi.

 

Sakallarımı sıvazlamaya devam ederken kaşlarım seğirdi.

 

"Bu gördüğün kişi, beyaz kıyafetler içindeki uzun, beyaz saçlı ve sakallı yaşlı bir adam mıydı?"dedim.

 

Kaşları hafifçe çatılan O, "Evet. Onun, kim olduğunu biliyor musun?"dedi.

 

Sakallarımı sıvazlamayı kesip kafamı salladım.

 

"Sanırım biliyorum,"dedim."bizi dışarı çıkarabilir misin?"

 

Kafasını sallayıp omzumdan tuttuğu gibi görüşüm tekrar bulanıklaştı. Ardından görüşüm düzeldiğinde açık ve parlak bir mavi renk yayan küçük gölün hemen yanındaydık.

 

O, omzumdan elini geri çekerken tertemiz gölün suyuna baktım. Hafifçe eğilip elimi suyun içine daldırdım. Ardından elimden koluma, oradan da tüm bedenime yayılmaya başlayan muazzam ve dengesiz enerjiyi hissettiğimde tüm bedenim titredi.

 

Elimi hızla geri çekerken her yerimin ter içinde kaldığını fark ettim. Bakışlarımı, O'nun yemyeşil gözlerine çevirerek gölü gösterdim.

 

"Bunun ne olduğunu biliyor musun peki?"dedim.

 

Kafasını iki yana sallayıp, "Ben, buraya geldiğimde buradaydı."dedi. Elini uzatıp gölün içine daldırınca yankılanan cızırtı sesleri ile elindeki derilerin soyulduğunu gördüğümde nedenini anlamadığım şekilde kalbim tekledi.

 

Ellerimi hemen uzatıp O'nun büyük bileğinden tuttuğum gibi gölün içinden çıkardım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra O'nun bileğini geri bırakırken yanmış gibi bir hal alan elinin anında iyileştiğini gördüm.

 

Bakışlarımı çevirip O'nun, bana boş boş bakan yüzüne baktım.

 

"Bir daha yapma,"dedim, arkamı O'na dönerken.

 

Kısa bir kaç saniye öylece durduktan sonra omuzlarıma konan eller ile tekrar kucaklandığımı fark ettiğimde bir an, O'nun kucaklanmasından kurtulmak için kıpırdanmayı düşündüm. Ama boş verip O'nun, beni bağrına basmasını sessizce ve kıpırdamadan izledim.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44541 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr