Bölüm-35 'Diğer'

avatar
603 2

Başlangıç - Bölüm-35 'Diğer'




Kapının açılmasıyla gözlerimi açıp karşımda duran Ay'a baktım.


"Gel, seni götürmem gereken bir yer var."dedi Ay.


Bir an, Ay'a 'az önce nereye gittin' diye sorasım geldi. Ama boş verip:"Tamam."dedim.


Kapıdan çıkan Ay'ın arkasından ilerledim. Karanlık gökyüzünde asılı olan hilal ay, etrafa düzenli bir şekilde dizilmiş bambu evleri ve etrafı yemyeşil kısa otlarla kaplı küçük gölleri aydınlatırken manzaranın güzelliği karşısında daldım.


Bir kaç saniye daldıktan sonra kafamı iki yana sallayıp yürümeye devam eden Ay'a yetiştim.


Etrafa bakıp hiç kimsenin olmadığını gördükten sonra:"Burası neresi ve neden kimse etrafta yok?"dedim.


"Burası, biz Türk'lerin yuvası. Ve insanlarımız, gece vakitlerinde meditasyon ve uyumak dışında başka yapacak bir şeyleri yok."dedi Ay, bana bakarken.


'Yuva mı'


'Bide yapacak hiç bir şey yok'


'Bak bu şaşırtıcı'


"İnsanların yapacak herhangi bir işleri falan yok mu?"dedim, merakla.


Kafasını iki yana sallayan Ay:"İnsanlarımız, şehirlerde gördüğün insanlar gibi değiller."dedi Ay. Devam ederek:"Bizim insanlarımızın tek bir görevi var. Türk halkını güvende tutmak. Yani onlara koruyucu diyebilirsin. Ama şuanda korunması gerekenler, Diğer'leri tarafından korunma altına alınmıştır. Yani onların şuanda yapması gereken tek şey gelişim."


'Oh' 


'Bak bunlarda gelişimci çıktı'


'Ve Diğer'


'Bunu ilk defa duymuyorum'


Kafamı sallayıp:"Bu Diğer'leri dediğin şey nedir?"dedim, Ay ile beraber bambu evleri geçip rengarenk ağaçlarla kaplı orman alanına ilerlerken.


Ay, kısa bir süre boyunca sessiz kaldıktan sonra:"Diğer, onlara bir birlik diyebilirsin. Askeri birlik gibi. Ama bu, Diğer Birlik, Sayın Başkan ve bir kaç insan dışında kimse tarafından bilinmez."dedi Ay.


"O kadar gizli demek ha. Peki sen, sende Diğer'lerinden misin ustam gibi?"dedim.


Kafasını iki yana sallayan Ay:"Artık değil."dedi.


'Artık değil mi'


"Diğer Birlikten ayrıldın mı ?"dedim.


Ay, bana cevap vermeden ormanlık alanın içinde yürümeye devam etti. Yanlış bir şey mi söyledim diye düşünürken:"Diğer Birlik. Bu birliğe katılman için bazı niteliklere sahip olmalısın."dedi Ay.


Onu dinlemeye devam ederken:"Ailesi ve kimsesi olmayan çocukları askeri okullara alırlar. Onları orada eğitip Türkiye'ye duydukları sadakati, hem fiziksel hemde duygusal eğitimler ile test ederler. Bu testleri geçenler, birer komando olur."dedi Ay.


"Peki geçemeyenler?"dedim, Ay'ın söyledikleri beni iyice meraklandırırken. 


'Çünkü ustam, benimde artık Diğer Birlikten olduğumu söylemişti'


"Geçemeyenler normal asker olarak görevlerine devam ederler. Hayatlarının sonuna kadar."dedi Ay, bana kısa bir bakış atarken.


'Uhh'


"Testleri geçip komando olanlar, tekrar test edilirler. Ama bu seferki testler öncekinden çok daha zor olur. Çünkü komando olduktan sonra onları dağlara gönderip devletlerine ve insanlarına zarar verme düşüncesine sahip olan her bir kişiyi öldürme görevini verirler."dedi Ay.


Ay, konuşmaya devam ederken seyrekleşmeye başlayan rengarenk ağaçların ilerisinde, yemyeşil otların arasında, bayağı büyük bir göl belirdi.


"Bu testin belli koşulları var. Tek başlarına yanlarında hiç kimse ve üstündeki askeri kıyafet dışında hiç bir şey olmadan, dağa avlanmaya gönderirler. Ve onlara belli bir öldürme sayısı verilir. Bu öldürme sayısını tamamlayıp gelenlere, özel olarak psikolojik testler uygulanır."dedi Ay.


"Testi geçemeyenler?"dedim, aklıma gelen küçük bir kaç tahminle.


Gölden bir kaç metre uzaklıkta duran Ay:"Bu testi geçemeyenler, bir daha yükselme şansı elde edemezler."dedi Ay, bana kısa bir bakış atıp gölün kenarından yürümeye başlarken.


Ay'ı takip etmeye devam ederken:"Psikolojik testleri başarıyla geçenler artık bir bordo bereli olurlar. Ve geçemeyenler, tekrar dağlara gönderilir."dedi Ay.


"Tekrar dağlara mı gönderilir?"dedim.


Kafasını sallayan Ay:"Evet, çünkü psikolojik testleri geçemeyenler artık insanlıktan uzak birer öldürme makinesine dönüşürler. Ve onlar, kendi istekleriyle tekrar dağa çıkarlar. Yani onları kimse zorlamaz."dedi Ay.


"Bordo bereli olduklarında tekrar özel görevler alırlar. Bu seferki görevler çok daha gizli olur. Ve bu görevler, Türk devletine zarar verme düşüncesi taşıyan, başka ülkelerden gelen ajanları bulup gözlemlemektir. Ardından eğer ajanlar, devletleri için herhangi bir tehlike teşkil etmiyorsa onların turist gibi devletlerinde yaşamlarına izin verirler. Ama ajanlar, yaptıkları en ufak bir yanlış harekette oldukları yerde infaz edilir."dedi Ay.


'Küçüklükten görülen eğitimler'


'Sonra dağdaki eğitimler'


'Ve şehirdeki eğitimler'


'Bunlar çok sıkıntılı şeyler'


Onların yaptıklarını yapıp yapamayacağımı düşünürken bakışlarımı Ay'a çevirdim.


"Bunlar kaç yaşından itibaren eğitime başlıyorlar?"dedim.


"5."dedi Ay.


Benimle dalga geçip geçmediğini görmek için ona dikkatlice baktım. Ama normal yüz ifadesinde en ufak dalga geçme belirtisi göremedim.


"Peki komando olduklarında kaç yaşında olurlar?"dedim.


"10"dedi Ay.


'Şaka mı lan bu'


"Benimle dalga geçmiyorsun değil mi?"dedim.


Kafasını iki yana sallayan Ay:"Hayır, ve bordo bereli olduklarında sadece 15 yaşında olurlar."dedi Ay.


Neden bu kadar erken yaşta onları birer ölüm makinesine çevirdikleri hakkında kafam karışırken:"Çünkü ancak çocukluktan itibaren görülen eğitimler ile birer gelişimci olup Diğer Birliğe katılabilirler."dedi Ay.


'Gelişimciler'


"Bir gelişimci olabilmek için maksimum yaş sınırı kaç?"dedim.


"20."dedi Ay. Devam ederek:"Tabi bu eğitimler dahilinde. Eğer eğitimler olmaz ise bir kişi asla gelişimci olamaz."


'Bak bu yine bana geldi'


'Ben nasıl gelişimci oldum ki'


Ağzımı açıp konuşmak üzereyken:"Sen ilk değilsin."dedi Ay, bana kısa bir bakış atarak.


"Yani benden başka, benim gibi durduk yere gelişimci olanlarda mı var ?"dedim, merakla.


Kafasını sallayan Ay:"Evet. Sen ilk değilsin ve sonda olmayacaksın. Bunun için kafanı saçma düşüncelerle doldurma."dedi Ay.


Kafamı sallayıp:"Tamam. Peki şuanda benim gibi gelişimci olanlardan var mı burada ?"dedim.


Büyük gölün etrafından yürüdükten sonra ilerideki sık çam ağaçlarıyla kaplı ormanlık alana doğru yürümeye devam ettik.


"Evet, var."dedi Ay.


Benim gibi olan kişiyi merak ederken:"Nerede o?"dedim.


Hafifçe gülümseyen Ay:"Onun yanına gidiyoruz şuan."dedi.


'Benim gibi olan bir başkası ha'


Benim gibi olan diğer kişinin yanına gittiğimizi duyduğum için durduk yere heyecanlanırken Ay:"Bordo bereli olanlar, onlara verilen testleri başarıyla geçtikten sonra geriye tek bir testleri kalır."dedi Ay.


"Testi geçemeyenler, yani devletlerine zarar verme düşüncesine sahip olan ajanları öldürmekte başarısız olan bordo bereliler görevlerinden alınıp normal bir askeri üste, yeni ve sakin görevlerine başlar. Ama bazı bordo bereliler var ki onlar, Türk'lerin yüz karasıdırlar."dedi Ay, sert bir sesle.


'İhanet falan olmasın'


"Onlar, devletlerine zarar verme düşüncesine sahip olan ajanlara yardım edip kendi vatanlarına zarar verme düşüncesine sahip olan bordo berelilerdir. Ve onları bekleyen tek bir son var. ÖLÜM."dedi Ay.


'Adi herifler' 


'Bir insan nasıl kendi vatanına zarar verme düşüncesine sahip olabilir ki'


"Testi geçenler?"dedim.


Derin nefes alıp veren Ay:"Testi geçenlere gelişim yöntemleri verilir. Ama sadece ruhsal ve fiziksel gelişimin ilk aşaması."dedi Ay, bana bakmaya başlarken.


'Bu kadar uğraşanlara sadece bir aşama veriliyor'


'Ama Ay, hiç çekinmeden bana bildiği her şeyi anlatmıştı'


'Ustamın öğrencisi olmamdan mıdır başka bir şey midir bilmem ama'


'Onlara minnet borcum var'


'Ve diğer bordo berelilerin yaptığı gibi yapmayacağıma dair kendi kendime yemin ettim'


Yerimde durup sırtımı dikleştirdim.


"Benim, sana ve ustama minnet borcum var. Hayatımı kurtarıp beni canavarlar arasında tek başıma bırakmadınız. Ve bana gelişimi öğrettiniz. Bunun için size çok teşekkür ederim."dedim. Ardından devam ederek:"Ayrıca ben, bir Türk'üm. Yani asla ama asla kendi halkıma ve devletime zarar verme gibi bir düşünceye sahip olmayacağım. Bu konuda için rahat olsun."


Bana nazikçe gülümseyen Ay, kafasını sallayıp yürümeye devam etti. 


Karşımızdaki ormanlık alana yaklaşınca ağaçlardan böcek ve küçük gece hayvanlarının sesleri yankılanmaya başladı.


Konuşmasına kaldığı yerden devam eden Ay:"Fiziksel ve ruhsal gelişimin ilk aşamasını alanlara son görevleri verilir. Bu görev, onları hem birer gelişimciye dönüştürecek. Hemde onlara yeni bir yoldaş edinme şansı verecek."dedi Ay.


"Yoldaş, yani başka bir gelişimci ile mi?"dedim.


Kafasını iki yana sallayan Ay:"Hayır."dedi. Yürümeye devam ederken üzgün bir gülümseme ile"Onlara ebediyen bağlı kalacakları bir yoldaş edinme şansı verirler. Bu yoldaşlar ise Türk'lerin doğduğu günden beridir iç içe oldukları Kurt'lardır."


"Onları şehirlerden uzak, hiç kimsenin olmadığı bölgelere gönderirler. O bölgelerden biriside şuanda bulunduğumuz yer."dedi Ay.


Buraya nasıl geldiğimizi düşünmeye başlarken sadece arazi üstüne arazi dolaştığımızı hatırladım. Ardından sanırım rengarenk ağaçlarla dolu bir yere gelmiştik. Ve önümüzdeki sonu görünmeyen dağa tırmanmıştık.


Buraya kadar düşündükten sonra kafam karışmaya başladı. Çünkü dağa tırmanıp üstüne çıktıktan sonra artık bir dağ falan yoktu. Onun yerine daire şeklinde dizilmiş, üstlerindeki değişik sembollerle dokuz tane kocaman taşın ortasındaydım.


Kafam iyice karışmaya başlarken:"İçinde Türk sevgisi olmayan hiç kimse bu yeri bulamaz. Ki bulsalar bile oldukları yerde katledilirler. Ve yuvamızı bulup içeri girenler ise onlar gerçek Türk'lerdir."dedi Ay, bana bakıp gülümserken.


'Yani bu benim gerçek bir Türk olduğumu gösterir değil mi'


'Huh'


'Bu bayağı insan içini coşturacak türden bir şey'


Ama:"Buraya kadar anladım."dedim Ay'a bakıp."Peki ben, dağa tırmanıp tepesine ayağımı basıp kendimi bu yerde bulduktan sonra neden dağ ortadan kaybolmuştu?"dedim.


"Buraya geldiğinde ortasında olduğun şeye geçit denir."dedi Ay.


"Işınlanmayı gibi bir şey mi yani?"dedim, şaşırarak.


Kafasını sallayan Ay:"Evet, başka bir yerden başka bir yere ışınlanmamızı sağlayan bir yapı."dedi Ay.


Kafamı sallayıp bu tür şeylerin ne kadar muhteşem olduğu hakkında düşünmeye başladım. Ardından çam ağaçlarıyla dolu ormanda yürümeye devam ederken kurt ulumaları yankılanmaya başladı.


Bakışlarımı önüme çevirip sık çam ağaçlarının arasından, ilerideki etrafa dağılmış kocaman taşlarla dolu alanı zar zor görebildim. 


"Biz, nereye gidiyoruz?"dedim, Ay'a bakarak.


Yürümeye devam eden Ay:"Diğer'lerinin yanına."dedi.


'Oh'


Heyecanlanmaya başlarken başka bir şey sormadan kafamı salladım. Ardından çam ağaçları seyrekleşip kocaman taşların üstünde, yanlarındaki uzanan kurtlar ile bağdaş kurarak oturan gözleri kapalı erkek ve kadın topluluğunu gördüm.


Bir kaç saniye onlara boş boş baktıktan sonra bir insan nasıl bu kadar güzel veya yakışıklı olabilir diye düşünmeden edemedim. Her biri ama her biri, dünya güzeli veya dünya yakışıklılarının, onların yanında havası sönmüş bir balon görünmesine neden olacak kadar muhteşem gözüküyorlardı.


Ve yanlarında uzanan kurtlar, akla gelebilecek her türlü renge sahip, buradan pek fark edemediğim ama tahminimce boyları bir insan boyundaki kurtların, diğer kurtların arasından özellikle fark edilecek kadar büyük ve tüyleri siyah kırmızı olan kurtların etrafında daire şeklinde dizilmiş olduklarını gördüm.


Ustamın kurdu da bu şekildeydi. Ay ile ormandan çıkıp daha bir kaç adım atmıştık ki herkes gözlerini açıp bana bakmaya başladı. Üstüme aniden çöken baskıyla omurgamdan tüm bedenime bir titreme yayılırken bir an öleceğimi sandım.


'Bunlar neden bana bakıyorlar' 


Ardından Ay'ın elini uzatıp omzumu tutmasıyla üstümdeki baskı hafiflemeye başladı. Titreyen bacaklarımla Ay'a iyice yaklaşıp korkudan bakışlarımı yere çevirdim. Üstümdeki baskı kısa bir süre daha devam ettikten sonra aniden kayboldu. Ardından göz ucum ile ileriye bakıp az önce gözlerini açıp bana herkesin kapalı gözlerle oturmaya devam ettiklerini gördüm.


Bakışlarımı Ay'a çevirip ağzının kenarından sızan kanı gördüğümde istemsizce yumruklarımı sıktım.


"Sen, iyi misin?"dedim, dişlerimi sıkmaya başlarken.


Kafasını sallayan Ay:"Evet, otur."dedi, ağır bir sesle.


Ardından Ay, yere bağdaş kurarak otururken ayakta durmaya devam ettim. 


Bana bu kadar yardımcı olmuş bir insana, ruhsal baskılarıyla zarar veren, gözleri kapalı bir şekilde meditasyon yapan insanlara doğru kanlanmaya başlayan gözlerimle baktım. Ardından bakışlarımı Ay'a çevirip ağzının kenarından akmaya devam eden kanları gördüğümde tüm görüşüm kırmızıya dönmeye başladı. Kafamı çevirip vahşi bir yaratık gibi kükreyip meditasyonda olan insanlara atılmadan önce bir kaç saniye Ay'a boş boş baktım.


AAAAAAAAAAARRRRRRRRRRRRRGGGGGGGGGGHHHHHHHH


Tüm görüşüm cehennem gibi kırmızıya dönerken ateş kapısını açtığım gibi en yakınımdaki birinin üstüne atıldıktan sonra geriye çektiğim yumruğumu savurdum.


GÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜMMMMMMMM


Doğan şok dalgasıyla etraf toz duman altında kalırken kolumun kırılıp büküldüğünü hissettim. Ama gelen acıyı umursamadan, etrafında kan kırmızısı ateşten bir burgaç beliren diğer yumruğumu savurdum.


GÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜMMMMMMMMMMMMM


ÇAAAAATTT


Etrafı darma duman eden şok dalgasının ardından yankılanan çatırtı sesleriyle kolumdaki tüm kemiklerin kırıldığını hissettim. Tekrar hiç bir şekilde en ufak bir acı duyma belirtisi göstermeden vahşi bir yaratık gibi kükreyip önümdeki kişiyi parçalara ayırmak için açtığım ağzımla boynuna atıldım.


AAAAAAAAAAAARRRRRRRRRGGGGGGGGGGHHHHHHHHH


GÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜMMMMMMMMMMMMMMM


Yediğim darbeyle vücudumdaki tüm kemiklerin kırıldığını hissederken doğan şok dalgasıyla geriye doğru çok yüksek bir hızda uçmaya başladım.


Ormanlık alanın içine girip çarptığım tüm ağaçları parçalayıp uçmaya devam ettikten bir kaç saniye sonra bedenimdeki tüm yaralar, anında iyileşmeye başladı. Havada kendimi sabitleyip tüm gücümü bacaklarıma gönderirken çarpmak üzere olduğum bir ağaca ayaklarımı yapıştırdım. Ardından ağaç parçalara ayrılıp etrafa dağılmadan önce tüm gücümle kendimi öne doğru ittim.


GÜÜÜÜÜÜMMMM


Son derece yüksek bir hızda, az önce bana vuran kişiye doğru uçarken kan kırmızısı bir renge bürünen, geriye çektiğim yumruğumla beraber tüm kolumun boyutu iki katına çıktı. Ardından ormanın içinden çıkıp hala oturduğu yerden bana soğukça bakan adama doğru kükreyip yumruğumu savurdum.


AAAAAAAAAAAAARRRRRRRRRRRRRGGGGGGGGGGGHHHHHHHHH


Yumruğum, adamın soğuk yüzünden sadece bir kaç santim uzaktayken omzuma konan el ile olduğum yere sabitlendim. Ardından bedenimdeki tüm güç aniden geri çekilince yere yapıştım.


"Biraz sakin olmalısın."


İçimdeki öfke yanmaya devam ederken kanlı gözlerimle kafamı zorla çevirip bana kibarca bakan yaşlı adama hırladım. 


"Sakin ol dedim." dedi yaşlı adam.


Ardından yaşlı adam, parmağında beliren küçük kaos topunu alnıma doğru gönderdi. Kaos topu, gözlerimin dibine geldiğinde esen hafif bir rüzgarla etrafa dağılan kaos enerjisine dönüşürken hemen yanımda birinin gölgesi belirdi.


Yanımda beliren gölgeye bakışlarımı çevirdiğimde ustamın, soğuk yüz ifadesiyle yaşlı adama baktığını gördüm.


"Sakin kalmasını istiyorsan sakin olacaksınız."dedi ustam, soğuk ve sert bir tonda.


Yaşlı adam bana kısa bir bakış atıp kafasını arkasına çevirdi. 


Ardından dönüp tekrar ustama bakarken yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.


"Üzgünüm."diyen yaşlı adam, elini uzatıp kibarca karnıma dokundu. İçimdeki öfke anında solarken görüşüm tekrar düzeldi. Ardından az önce ne yaptığımı fark ederek bana kibarca bakan yaşlı adama öyle aptal aptal baktım.


'Ben yine ne yaptım lan'


'Şimdi ne yapacağım'


'Bu insanların heri biri kesin birer gelişimcidir'


'Beni yerler lan bunlar'


'Ne yapmalıyım'


Ne yapmalıyım diye düşünürken en iyisinin aptal rolüne yatmak olduğunda karar kıldım.


'Belki bu şekilde benimle uğraşmazlar'


Ben, yaşlı adama aptal aptal bakmaya devam ederken onun yüz ifadesinin garipleşmeye başladığını fark ettim.


'Fark etti mi ki'


'Umarım fark etmemiştir'


Ben, rolüme devam ederken ustam eğilip ensemden tuttu. Ardından beni ayağa kaldırırken buz gibi soğuk gözleriyle gözlerimin içine baktı. 


Ustam:"Beni utandırıyorsun."dediğinde, pffffft sesleriyle kulak zarlarımın titremesine neden olacak kadar yüksek seste kahkahalar yankılanmaya başladı.


HAHAHAHHAHAHAHAHAHAHA


PUHAHAHAHHAHAHAHAHAHHA


MUHAHAHAHHAHAHAHHAHAHHA


Bir kaç saniye öyle aptal aptal ustamın yüzüne baktıktan sonra etrafta bacaklarına vura vura gülen insanlara baktım.


'Neydi şimdi bu' 


Bakışlarımı yaşlı adama çevirdiğimde buruk bir gülümsemeyle bana baktığını gördüm. Bakışlarımı bu sefer yaşlı adamın biraz arkasında duran Ay'a çevirdim. Koyu mavi ve parlak gözleriyle bana nazikçe gülümsediğini gördüğümde yüzüm ısınmaya başladı.


'Beni' 


'Oyuna mı getirdi'


'Zalımın kızı seni'










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44543 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr