Bölüm-36 Tam Pişmiş Kızartmalar

avatar
462 2

Başlangıç - Bölüm-36 Tam Pişmiş Kızartmalar




Gözlerim kızarıp dolarken ustamın beni bırakmasıyla yere yüz üstü düştüm.


PAT


İnsanlar gülmeye devam ederken yaşların akmasına ramak kalmış gözlerimi Ay'a çevirdim. Ve Ay'da, tertemiz yüzündeki nazik gülümseme ile bana baktı. Burnumu çekip kafamı başka tarafa çevirdim. Ardından ayağa kalkıp ustamın yanında durdum.


Ustam, yaşlı adama bir bakış atınca :"Yeterince güldünüz. Susun şimdi." dedi yaşlı adam normal bir tonda, bakışlarını etraftaki insanların üzerinde gezdirirken.


Ve yaşlı adamın sesi yankılanır yankılanmaz etraf sessizliğe boğuldu.


Bakışlarım istemsizce yaşlı adama kayarken etrafında sanki görünmez bir şey varmışta ona bakmama neden oluyormuş gibi ona bakmaya devam ettim. 


Beline kadar uzanan bembeyaz saçları, göğsüne kadar ulaşmış bembeyaz sakallar, koyu ve parlak mavi gözler, hafifçe buruşmuş beyaz bir ten, 1.90'luk boyu ve üstündeki rengarenk işlemelerle giydiği kar beyazı uzun bir cübbe.


Böyle bir kaç saniye ona baktıktan sonra istemsizce ona hayran kalmaya başladığımı fark ettim.


Bakışlarımı fark eden yaşlı adam bana kibarca gülümseyip :"Fazla bakarsan kendini kaybedebilirsin güzelim." dedi, bana göz kırparken.


Yaşlı adamın kelimelerini işittiğimde yüz ifadem garipleşirken onun bana göz kırptığını gördükten sonra  korktum.


'Töbe töbe'


'Dedem yaşında adamsın'


'Yaptığın hareket sana yakışıyor mu'


Zorla yutkunup ustamın arkasına geçtiğimde etraftaki insanların garip yüz ifadeleriyle beni izlediklerini fark ettim.


'LAAAAAAANNN'


'Çıldırmak üzereyim'


Derin bir nefes alıp veren ustam :"Beni takip et." dedi. Ardından bana dönüp arkama doğru ilerlemeye başladı. Kafamı sallayıp etraftaki insanların delici bakışlarına karşılık vermemeye çalışarak ustamın arkasından yürümeye başladım.


Geçtiğimiz yerdeki insanlar, yanlarındaki kurtlarla yavaş yavaş ayağa kalkıp peşimizden yürümeye başlayınca tırsmaya başladım. Ustam ile kocaman taşların arasından yürüyüp yemyeşil otlarla dolu açık bir alana ilerlerken bizden biraz uzakta bir geçit gördüm.


Bu geçit, buraya geldiğim zamankiyle aynıydı. Üstüne işlenmiş garip sembollerle kaplı, çember şeklinde dizilmiş dokuz tane kocaman taş. Arkamızdaki gelişimciler ve kurtlarıyla beraber geçide yaklaşmaya başlarken yüzündeki kibar gülümsemeyle dibimde aniden beliren yaşlı adam yüzünden kalbim tekledi.


Ağzımdan kaçacak olan tiz çığlığı zorla tutup hemen ustama yetiştim. Bir kaç dakika boyunca yürümeye devam ettikten sonra geçitten çok ama çok uzaklardaki sonu gecenin karanlığıyla aynı renkte olan bulutların arasında kaybolan bir dağ gördüm.


'Evet bir dağ gördüm'


'Ve daha şimdi'


'Yeni fark ettim'


Kafam karışmaya başlarken geçitten bir kaç metre uzakta duran ustam ile beraber durdum. Ardından bana dönen ustam :"Ay, sana Diğer Birlik'ten bahsetmiş olmalı" dedi.


Kafamı sallayıp :"Evet usta." dedim.


Ustam arkama kısa bir bakış atınca arkamdan önüme geçen Ay'ı gördüm.


Bana kibarca bakan Ay'a baktım.


"Bordo bereliler, son görevlerini aldıktan sonra yuvalara gönderilir. Yuvalara kabul edilenlerin, artık Diğer Birliğe katılmak için yapmaları gereken tek bir şey kalır." dedi Ay. Ardından eliyle bana çok uzaklardaki dağı gösterdi.


"O dağ, bizim kutsal olarak gördüğümüz dağlardan biridir. Ve sen, artık bir gelişimci ve Barlas'ın öğrencisi olduğun için Diğer Birliğe katılmak için bordo berelilerin son görevini yerine getireceksin." dedi Ay.


'Yani'


'Sonuçta ustam bana, artık Diğer Birlikten olduğumu söylemişti'


Kafamı sallayıp :"Kendime bir yoldaş mı edinmeliyim?" dedim.


Kafasını sallayan Ay :"Evet. Ama tek görevin o olmayacak." dedi, gözlerimin içine bakarken.


'İnşallah kötü bir şey değildir'


Ardından ustam elini omzuma koyup :"Hadi, geçide gir." dedi.


'Ehh'


'Diğer görev ne'


Kafam karışırken geçide ilerleyip tam ortasında durdum. Ardından arkamı dönüp ustam, Ay, yaşlı adam ve yanlarındaki kurtlar ile beni izleyen diğer insanlara baktım. Ve o zaman fark ettim.


'Kao-che neden burada değil'


Ardından bakışlarımı Ay'a çevirip onun yanında da kurt görmediğimde kafam karışmaya başladı. Tam ağzımı açıp onların kurtları nerede diye soracaktım ki geçidin kocaman taşları etrafa rengarenk ışıklar saçarak ışıldamaya başladılar. 


Kendimi biraz garip hissetmeye başlarken :"Kutsal dağın yakınlarına ışınlanacaksın." diyen Ay'a baktım.


"Orada, daha önce hiç görmediğin türde canlılarla karşılaşacaksın. Ve senin diğer görevin ise hayatta kalmak." diyen Ay'a bir anlığına boş yüz ifademle baktım.


'Hayatta kal mı'


'Bunlar beni nereye gönderiyor lan'


Korkudan titremeye başlarken bakışlarımı ustama çevirdim.


"U-usta?" dediğim gibi birinin bedenimi sıkıştırıp zorla çektiğini hissetmemle görüşüm karardı. Kısa bir kaç saniyenin ardından çekilme hissi kaybolunca görüşümün geri gelmesiyle yere çöküp kusmaya başladım.


Kısa bir süre boyunca midemdeki boş suyu kustuktan sonra ağzımın kenarını, elimin tersiyle silip yerdeki pisliğime baktım.


'Harbiden' 


'Ben en son ne zaman yemek yemiştim'


'Bayağı oldu sanırım'


'Sanırım gelişimci olduğum için acıkmıyorum'


Fikrimden emin bir şekilde ayağa kalkıp etrafıma bakındım. Üstlerindeki garip sembollerden yayılan rengarenk ışıklarla kaplı kocaman taşların ortasındaydım.


'Geçit'


Bir süre boyunca geçidin taşlarından yayılan ışıklara baktıktan sonra bakışlarımı yukarıya çevirdim. Gözümün görebildiği her yer kara bulutlar tarafından örtülmüş bir gökyüzüydü. Nereye gönderdiler diye beni düşünürken bakışlarımı indirip dört bir yanımı sarmış olan üstlerindeki ağır havayla kaplı ormana baktım.


'Ağaçlar'


Daha önce hiç görmediğim türde, devasa boyutları ve gövdelerinin genişlikleriyle birer devi andırıyordu. Biraz daha dikkatli bakınca ağır havanın ağaçlardan yayıldığını hissettim.


'Evet'


'Tüm ağır hava ağaçlardan yayılıyordu'


Tırsamaya başlarken buraya gelmeden önce Ay'ın bana söylediklerini hatırladım.


'Daha önce hiç görmediğim canlılar'


'Ve'


'Hayatta kal'


İyice korkmaya başlarken ormana tekrar baktım. Etrafta en ufak bir ses yoktu. Ki bu da korkuma daha da fazla korku katınca zorla yutkunup fazla ses çıkarmadan tekrar yere oturup bağdaş kurdum.


'Kara bulutlar tarafından örtülmüş bir gökyüzü'


'Çıt çıkmayan uzun mu uzun ağaçlarla dolu bir orman'


'Ve ormanın içindeki geçidin ortasında tek başıma duran ben'


Korkudan titremeye başlarken ne yapacağım hakkında düşünmeye başladım.


'O zalımın kızı'


'Beni tekrar oyuna getirdi'


'Aslında hepsi beni oyuna getirdi'


'İnsan bir uyarır'


'Bak böyle olacak' 


'Bak böyle yapacaksın'


Şimdi ne yapacağım


'Bana yoldaş bulmam gerektiğini söylemişti o zalımın kızı'


'İyide nereden bulacağım ki'


'Ve hayatta kal'


Hayatta kal kelimelerini tekrar hatırladığımda titremem artmaya başlarken arkamdan yankılanan küçük bir çatırtı sesiyle ödüm bir yerlere karıştı. Avazım çıktığınca bağırıp önümdeki kocaman taşın üstüne sıçradım.


'Neydi lan o'


Taşın üstüne bir sincap misali konup sesin çıktığı yere bakarken tüm bedenim korkudan titriyordu. Ama etrafta en ufak bir hareketlilik veya ses yoktu. Kafam karışırken acaba bana mı öyle geldi diye düşünürken bu sefer arkamdan yankılanan çatırtı sesiyle attığım tiz çığlıkla başka bir taşın üstüne sıçradım.


'Neler oluyor laaaaaannnnn'


Kafamı hızlıca çevirip sesin çıktığı yöne baktığımda tekrar hiç bir şey göremedim.


'LAAAAAAAAAAANNNN'


Dolan gözlerimden yaşların akmasına ramak kala, bu sefer her yerden çatırtı sesleri yankılanmaya başladı. Kalbim tekleyip bir an kalp krizi geçireceğimi sandığımda geçidin etrafında belirip bana bakan küçük canlılara boş boş baktım.


'Bu ne be'


'Bir şey'


'Nasıl bu kadar şirin olabilir'


Neredeyse bir avuca sığacak olan boyları, siyah beyaz karışımı tüyleri, uzun kulakları, minik ve pofuduk gözüken patileri, kocaman parlak kırmızı gözleri ve arkalarında sallanan, boylarının iki katı uzunlukta olan pofuduk kuyruklarıyla sincaba benzeyen bu şirin şeylere bir süre boş boş baktım.


'Allah Allah'


Bu sincap benzeri canlıları daha önce hiç görmemiş veya duymamıştım. İçimdeki korku yavaş yavaş azalırken geçide iyice yaklaşıp ellerini kaldırarak bana sallayan sincaplara, yüzümde istemsizce beliren gülümsemeyle baktım.


'Bunlar çok şirin'


İçimdeki korku tamamen solunca yüzümdeki gülümseme ile taşın üstünden aşağıya atladım. Yere fazla sert olmayacak şekilde ayaklarımın üstüne düşerken 'umarım onları korkutmadım' diye düşündüm içimden.


Kafamı kaldırıp onlara baktığımda kocaman gözleriyle hala bana el salladıklarını gördüğümde içimde kelebekler uçuşmaya başladı. Yürüyüp onlara yaklaştım. Ardından tam geçidin içinden çıkmak üzereyken sincapların geçidin içine girmediklerini görmem ile anında yerimde durdum.


Titremeye başlarken bir kaç adım geri çekildim.


'Bu şirin sincaplar neden geçidin içine girmiyorlar'


'Ve neden bana el sallıyorlar'


İçimdeki neşe tekrar korkuya dönüşürken benden yarım metre uzakta ellerini ve kuyruklarını sallayan sincaplara baktım. 


'Bunlar kötü olamaz değil mi'


Bir süre boyunca olduğum yerde durup sincapların bana zarar verebilecek şirinlik dışında herhangi bir şeye sahip olmadıklarını gördüğümde kafamı iki yana salladım.


'Yok canım'


'Bunlar ancak çok şirin oldukları için kötü olabilirler'


İçimdeki korku tekrar solarken yüzümde beliren gülümseme ile elini sallayan bir sincabın başını okşamak için elimi uzattım. Ve elim geçidin sınırından çıkıp sincabın sallanan eline yakınlaşınca elimde acı hissettim.


Kafam karışırken bakışlarımı elime çevirdiğimde işaret ve orta parmaklarımın olmaları gereken yerden fışkıran kanları gördüm. Ödüm bir yerlere karışıp elimi geri çekerken avazım çıktığınca bağırdım.


Kıç üstü yere düşüp sürüklene sürüklene geçidin ortasına ilerlemeden önce diğer iki parmağımın da artık yerinde olmadıklarını gördüğüm. Attığım tiz çığlıklar ve gözlerimden akan yaşlar eşliğinde, ağızlarının kenarından akan kanlarla çıkan çatır çutur sesleriyle parmaklarımı yiyen sincaplara baktım.


'Şirin değil'


'Bunlar şirin mirin değil'


'Bunlar şeytan'


Ağlayıp sızlanmaya devam ederken sadece tek başına kalmış olan baş parmağımla kanlar akan elime baktım. 


'Elim'


'Parmaklarımı yediler'


Ben ağlayıp sızlanmaya devam ederken parmaklarımı yiyen şeytan sincaplar, kocaman kırmızı gözleriyle bana bakıp ellerini sallamaya başladılar.


'Şerefsizler'


'Demek beni yemek için ellerini sallıyorlardı'


Gözlerimdeki yaşları silip geçidin taşlarına baktım. Ardından tekrar dolan gözlerimle ağzımı açıp avazım çıktığınca bağırdım.


"USTAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA"


"AAAAAAAAAAAAAAAAAAAYYYYY"


"YARDIM EDİN BANA"


"BU ŞEYTAN SİNCAPLAR PARMAKLARIMI YEDİLER"


"LÜTFEN"


"YARDIM EDİN BANA"


Ben, bağırıp çağırırken geçitten en ufak bir karşılık gelmediğini gördüğümde ellerini ve kuyruklarını sallamayı kesip bana öylece kan kırmızısı gözleriyle boş boş bakan şeytan sincapları fark ettim.


'Bu sefer ne var laaaaaann'


Şeytan sincaplar, tüylerimi diken diken edecek türde keskin dişlerle dolu ağızlarını açıp bana kükremeye başlarken kalbim tekledi. Ardından tekrar salya sümük ağlamaya başlarken şeytan sincapların bedenleri değişmeye başladı.


Bedenleri uzayıp genişlerken pofuduk tüyleri, sertleşiP uzamaya başladı. Patilerinden jilet keskinliğinde ve uzun pençeler uzarken gözleri tamamen kırmızıya döndü. Ardından Kocaman ağızlarıyla bana kükrerken geçidin içine zıplamaya başladılar.


Etrafı tiz çığlıklarımla inletirken şeytan sincaplar geçidin sınırına yaklaşır yaklaşmaz kocaman taşların üstündeki semboller parıldamaya başladı. Ardından taşların üstünde beliren elektrik kıvılcımları, geçidin içine girmeye çalışan tüm şeytan sincaplarını kızartmaya dönüştürdü.


Burnuma ulaşan yanık kokularıyla her yer duman altında kaldı. Ama kızartmaya dönen şeytan sincaplardan çıkan dumanların geçidin içine giremediğini gördüm. Ve geçidin içine girmeye çalışan şeytan sincaplar, kocaman taşlardan yayılan elektrik kıvılcımlarıyla kızartmaya dönmeye devam ederken bir kaç saniye sonra geçidin etrafı tamamen dumanla kaplandı.


Kısa bir süre sonra taşlardan yayılan elektrik kıvılcımları solup sembollerden yayılan ışıklarda sönünce, yüzümdeki yaşları silip geçidin etrafındaki dağılmaya başlayan dumanlara baktım. Dumanlar dağılıp etrafta tam pişmiş kızartmalara dönen şeytan sincapların biraz uzağında bana bakıp hırlayan diğer sağ kalan şeytan sincapları gördüğümde ayağa kalktım.


Ardından içimde doğan cesaretle ağzımı açıp el kol hareketleriyle bağırıp çağırmaya başladım.


"GEBERİN AŞAĞILIK ŞEYTANLAR"


"BİRDE BENİM PARMAKLARIMI MI YEDİNİZ LAN SİZ"


"AHANDA BÖYLE KIZARTMAYA DÖNERSİNİZ"


"HADİ LAN GELSENİZE KORKAKLAR BURADAYIM BEN"


"AZ ÖNCEKİ CESARETİNİZ NEREYE GİTTİ LAN PİS ŞEYTANLAR"


Ben, bağırıp çağırmaya devam ederken ağızlarını açıp vahşi kükremelerle geçide atılan şeytan sincapları gördüğümde az önceki tüm cesaretim havası sönen balon gibi kaybolup giderken tekrar tiz çığlıklar atmaya başladım.


Taşların üstündeki semboller tekrar parıldayıp yayılan elektrik kıvılcımlarıyla geçidin yanına yaklaşan tüm şeytan sincaplar kızartmaya döndü. Bir süre daha devam eden kızartma seansından sonra çığlık atmayı kesip duman altında kalan geçidin etrafına kısa bir bakış attım.


Ardından taşlardan yayılan elektrik kıvılcımları ve parlaklık tekrar solunca, hafifçe esen rüzgarla birlikte dağılan dumanların arasından, geçide temkinli bakışlar atan uzaktaki şeytan sincapları gördüm.


'Şerefsizlere bak sen'


'Birde akıllı çıktılar'


'Az daha gelselerdi de alayı kızartmaya dönseydi'


Duman tamamen dağılınca bana hırlamaya başlayan şeytan sincaplara bakarken yüzümde pis bir sırıtış belirdi. Geçidin sınırına doğru yavaşça ilerleyip tam sınırın dibinde durdum. Ardından bana hırlamaya devam eden şeytan sincaplarına doğru el kol hareketleri yapmaya başlarken tekrar onlara bağırmaya başladım.


"HADİSENİZE LAN PİS ŞEYTANLAR"


"NEREDE AZ ÖNCEKİ CESARETİNİZ"


"HADİ GELİN BENİ YİYİN"


Dedikten sonra sağlam olan elimi geçitten çıkarıp şeytan sincaplara doğru el kol hareketleri yapmaya başladım. 


"HADİ GELSENİZE SİZE MİS GİBİ ELİMİ SUNUYORUM HADİ"


Şeytan sincaplar elimi gördükleri gibi vahşi kükremelerle geçide doğru atılınca yüzümdeki pis sırıtış ile hemen geçidin merkezine koştum. Ardından taşlardan yayılan ışıklar ve elektrik kıvılcımlarıyla geçide yaklaşan tüm şeytan sincaplar kızartmaya döndü.


'Ohhhhhhhhh'


'Siz'


'Siz kim'


'Benim parmaklarımı yemek kim'


'Azıcık daha kızartmaya dönünde tüm soyunuz kurusun'


Halimden memnun bir şekilde, parmaksız elimi umursamadan kızartmaya dönen şeytan sincaplara bakarken bir deli gibi dans edip edip şarkı söylemeye başladım.





NOT:


Sevgili okuyucular


Bölümü beğendiyseniz eğer


Bir kalp bırakıp bölüm hakkında yorum yapabilir misiniz acaba:)


Sevgiler, saygılar



Yazarınız...








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44544 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr