Bölüm-32 Ben Öyle Düşündüm Usta

avatar
495 5

Başlangıç - Bölüm-32 Ben Öyle Düşündüm Usta




Kao-che, gözlerinden akan yaşlar eşliğinde ağzındaki Barlas ve Serdar ile beraber uzaklara doğru rüzgar gibi koşmaya devam etti. Bir süre sonra tüm şehir, aniden rengarenk ışıklar tarafından kaplanırken yankılanan gökleri sarsan patlamaya doğru kafasını çevirdi Kao-che.


BOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOMMMMMMMMMMMMMMMMM


Patlama gerçekleştikten sonra üstüne doğru gelen şok dalgasından kaçınıp yüksek bir yerlere çıktı Kao-che. Şok dalgası geçtiği her yeri yıkıp yok ederken patlamanın merkezinden savrularak uçan Ay'ın bedenini gördüğünde, kan ve yaşla kaplı gözlerinde karmaşa belirdi Kao-che'nin.


Bir süre boyunca geri dönüp dönmeme konusunda düşünüp kafası karışmaya başlarken:"Unutma. Eğitmenlerin söylediği her şeyi sorgusuz sualsiz yerine getireceksin. Bu, sen ölene kadar kafana kazılı olacak. Anlaşıldı mı?"daha erişkinliğe ulaşmadan kendisine söylenen sözleri hatırlayan Kao-che, gözlerinden akan yaşlar ile kafasını çevirip daha da hızlanarak şehirden uzaklaşmaya başladı.


Bir süre boyunca koştuktan sonra:"Ge-ri dön, Kao-che."diyen Barlas'ın sesini duydu. Kao-che'nin hızı, Barlas'ın sesiyle azalırken tekrar geri dönüp dönmemeyi düşünürken ifadesi karmaşaya büründü


"Sa-na geri dön, de-dim Kao-che."


Kafasını iki yana sallayan Kao-che, hızını arttırarak koşmaya devam etti. Barlas, Kao-che'nin kendisini umursamadığını ve hızını arttırdığını gördüğünde yüzüne hüzün yansıdı. Ardından bir avuç dolusu kan tükürürken ağzını açtı.


"YU"


Barlas'ın ağzından dökülen kelime Kao-che'nin kulaklarına ulaştığında gözlerinde ki tüm duygular aniden yok oldu. Ardından yerinde durup bir robot gibi kıpırtısız bir şekilde beklemeye koyuldu.


Barlas'ın yüz ifadesi tamamen hüzünle kaplanırken:"Geri dön. Ay'ın yanına götür bizi."dedi. Kurt, arkasını dönüp rüzgar gibi Ay'ın düştüğü yere doğru koşmaya başladı. Kısa bir süre sonra Ay'ın hüzün ve keder dolu çığlığı Barlas'ın kulaklarına ulaştığında bakışlarını, Kao-che'nin duygudan yoksun gözlerine çevirdi Barlas.


Ay'ın, ileride dizlerinin üstüne çökmüş ağladığını gören Barlas, eliyle kurdun kafasına dokunup:"Dur."dedi. Duran kurdun, ağzından aşağı kayıp Serdar'la beraber yere düştü Barlas. Ardından ayağa kalkıp Ay'a doğru sendeleyerek yürümeye başladı.


Hala daha ağlayan Ay'ın arkasından ilerleyip kolunu uzattı. Ardından kolunu ona dolayıp kendine çekti. Ay, kafasını çevirip Barlas'ın keder ve hüzün dolu yüzünü gördüğünde hıçkıra hıçkıra daha da yüksek sesle ağlamaya başlarken iki kolunu da Barlas'a doladı.


"En-işte"dedi Ay, ağlamaya devam ederken:"O, öl-dü. Lili, öl-dü."


Gözlerinde kıpkırmızı damarlar beliren Barlas, kafasını göğe doğru kaldırıp derin bir nefes aldı.


"Bunun, bedelini ödeyecekler."


Ay'ın ağlamaları kesilip kucağında uykuya dalana kadar ona sımsıkı sarılmaya devam etti Barlas. Ardından kendini sakinleştirip Ay'ı kucakladı. Ayağa kalkıp yerde baygın bir şekilde duran Serdar'ın yanında robot gibi duran kurda baktığında gözleri tekrar kızarmaya başladı. 


Kafasını başka bir yöne çevirip yürümeye başlarken:"Onu alıp bizi takip et."dedi Barlas.


Serdar'ı ağzına alan kurt, robot gibi Barlas'ın arkasından yürümeye başladı. 




Bir şeyin içindeyim


Yapışkan ve kan kokusuyla dolu bir şeyin


Korkudan kalbim teklerken gözlerimi açıp beni ağzında taşırken boş bakışlarıyla yürüyen kurdu gördüğümde kafam karışmaya başladı.


Bu kurdun gözü neden böyle boş bakıyor


Beni bırakması için ona hafifçe dokunduğumda bana göz ucuyla boş bir bakış atıp yürümeye devam etti. 


Neler oluyor be


Kafamı çevirip etrafıma bakındığımda seyrek toz bulutlarıyla kaplı boş bir arazide olduğumu fark ettim. Burası neresi diye düşünürken bizden biraz ileride kucağındaki Ay ile yürüyen ustamı gördüğümde bayılmadan önce gerçekleşenleri hatırladım.


Ardından omurgamdan tüm bedenime titreme yayılırken soğuk terler dökmeye başladım.


Benim yüzümden


Ustam


Ay'ı öldürmüş olamaz değil mi


Sonum gerçekten geldi


Ne yapmalıyım ne etmeliyim diye düşünürken ustam uyandığımı fark etmesin diye gözlerimi kapatıp uyuyormuş numarası yapmaya başladım. 


"Yürüyebilir misin?"ustamın sesiyle ödüm koparken gözlerimi açıp hala yürüyen ustama baktım. 


Geçen seferde fark etmişti


Sanırım aramızda bağ olduğu için fark ediyor


"E-evet usta."dedim kekeleyerek.


"Bırak onu."dedi ustam.


Kurt ağzını açınca kayıp yere düştüm. Yerden destek almak için ellerimi uzattığımda beynime ulaşan acı dalgasıyla inledim. Ardından bedenime bakıp kırık kemiklerimin hala iyileşmediğini gördüm. Kafamı ustama çevirip ona seslenmek üzereyken:"Ayağa kalk ve takip et."dedi ustam, soğuk sesiyle.


Kesin benim yüzümden bir şeyler olmuş olmalı


Zorla da olsa kırık kemiklerimin acısına dayanıp ayağa kalktım. Ardından önümde yürüyen kurdun arkasından sendeleyerek yürümeye başladım. Çekinerek ustama ne olduğunu sormak için ağzımı açtığımda:"Soru sorma. Sadece takip et."dedi ustam.


Bir süre boyunca ne tür bir hata yapmış olabileceğim hakkında düşündükten sonra kafamı sallayıp yürümeye devam ettim.


Yürüdük


Ve yürüdük


Ne kadar süredir yürüdüğümüzü bilmiyorum. Boş araziden çıkıp hafif otlarla kaplı bir başka araziye geçtiğimizde bedenim bir deri bir kemik kalmıştı. 


Sanırım bana böyle ceza veriyor 


Heh


Boş şeyler düşünmeyi kesip ustamı takip etmeye devam ettim. 


Arazileri geçtik


Yeşil araziler


Boş kuru araziler


Karlı araziler


Göllerle kaplı araziler


Nereye gidersek gidelim, nereden geçersek geçelim tek bir canavara bile rastlamadık. Neden canavarların olmadığı hakkında boş boş düşünüp durdum. Bir süre sonra artık düşünmeyi de kestim. Hiçbir şey düşünmeden toz bulutlarının neredeyse yok denilebilecek kadar az olduğu rengarenk ağaç ve çiçeklerle dolu yemyeşil bir araziye doğru yürümeye devam ettik.


Ardından çok uzaklarda beliren sıradağlar kurumuş gözlerimin ucuna takılırken artık daha fazla yürüyecek gücüm kalmamıştı. Boş bakışlarımı bedenime çevirip hala daha iyileşmemiş olan yaralarıma baktım. 


İyileşmiyordum


Düşünmeyi kesip boş yüz ifademle hala daha yürüyen ustama baktım. Ardından bakışlarımı ustamın kucağındaki Ay'a çevirdim. 


Benim yüzümden böyle oldu sanırım


Evet


Benim yüzümden


Yürümeyi kesip kurumuş ağzımı açtım.


"Özür dilerim usta."dedim, kısılmış sesimle


Ustam, yerinde durup derin bir nefes aldı. Ardından kafasını bana çevirdi.


"Ne için."dedi.


Ona boş bakışlar atmaya devam ederken:"Benim yüzümden, Ay'ı öldürdün."dedim.


Ustam, bir süre boyunca boş boş bana baktı.


"Ay'ı öldürmedim."dedim ustam. Bakışlarını Ay'ın uyuyan yüzüne çevirip:"O, uyuyor."


Boş bakışlarım hafifçe düzelip karmaşaya bürünürken:"Uyuyor mu?"dedim.


Kafasını sallayan ustam:"Şimdilik soru sorma. Ulaşmamız gereken yere az kaldı."dedi. Ardından kafasını dağ sıralarına çevirip yürüme başladı.


Bir süre boyunca yerimde durduktan sonra ustamı takip etmeye başladım. Rengarenk ağaç ve çiçeklerin arasından geçerken kulaklarıma kurt ulumaları ilişti.


Kurtlar mı


Kafam karışmaya başlarken etrafıma bakınıp görünürde hiç bir canlının olmadığını gördüm. Ardından bakışlarımı, tahminince bizden bir kaç on kilometre uzakta olan dağ sıralarına çevirdim. 


Dağlar


Kurt ulumaları


Aklıma gelen düşüncelerle kafamı ustama çevirdim. Ardından biraz önümde boş bakışlarıyla robot gibi yürüyen kurda baktım. 


Yuvası olabilir mi acaba 


Ama neden uyandığımdan beri boş bakıyor


Aklımdaki düşüncelerle yürümeye devam ederken çektiğim nefeslerle içimin ferahlaştığını hissettim. Kafam karışırken dikkatlice bir kaç derin nefes alıp verdim.


Bu şeye benziyor


Sanki 


Kaos enerjisi çektiğimde içime yayılan ferahlık gibi


Bir kaç derin nefes daha alıp verdikten sonra üstümdeki yorgunluğun yavaş yavaş kalktığını ve enerjiyle dolmaya başladığımı hissettim. Ardından bedenimdeki yaraların, çok yavaş bir şekilde iyileşmeye başladığını fark ettim.


Buranın nasıl bir yer olduğu hakkında düşünürken ustamı takip etmeye devam ettim. Ağaçlar seyrekleşip dağa iyice yaklaşırken bedenimdeki kırık kemiklerin birleşip yerlerine girmesiyle beynime acı dalgaları ulaştı.


Ama yüz ifademde en ufak bir değişiklik olmadan yürümeye devam ettim. Ta ki rengarenk çiçeklerle kaplı dağın dibine ulaşıp her yönden yankılanan kurt ulumaları kulağıma ulaşıncaya dek. Ustama bakıp herhangi bir tepki vermeden düz bir yolda yürüyormuşcasına dağın tepesine doğru yürümeye başladığını gördüm.


Bir süre ustamın arkasından boş boş baktıktan sonra dağa tırmanmaya başladım. 


Baya uzun bir süre geçti


Bana göre


Gerçi zaman kavramını toz bulutu yüzünden kaybetmiştim


Sonu görünmeyen dağa tırmanırken kafamı çevirip aşağıya baktığımda bulut denizinden başka bir şey göremedim.


Bulut


Bulut mu


Yüz ifadem büyük ölçüde değişirken bakışlarımı gökte ki güneşe çevirdim.


Gökte güneş var


Haha


Kafayı yemiş olmalıyım


Ardından bakışlarımı ustama çevirip sanki hiç bir şey görmemiş gibi dağın tepesine doğru yürümeye devam ettiğini gördüm. 


Bana mı öyle geldi


Kurdu görmek için etrafıma bakındığımda ona dair en ufak bir iz göremedim.


Buda kayboldu


İyi mi


Ben delirmeye başladım sanırım


Boş düşünmeyi kesip dağın tepesinden aşağıya doğru esen kaos enerjisiyle dolu rüzgarla dağa tırmanmaya devam ettim.


Güneş yavaş yavaş ufuğa doğru ilerleyip etrafı kızıl ışıklarıyla aydınlatmaya başlarken sonunda dağın tepesini görebildim. Kısa bir süre daha tırmandıktan sonra dağı tepesine adımını atan ustam bakışlarını batan güneşin kızıl ışıklarına çevirdi.


"Hadi, Serdar. Eve geldik."dedi ustam, bakışlarını bana çevirirken.


Kafamı sallarken ustam arkasını dönüp gözümden kayboldu. Tırmanmaya devam edip dağın tepesine elimi koydum. Ardından dağdan esen ferah ve güzel kokularla dolu rüzgardan derin bir nefes çekip güneşin kızıl ışıklarına bakışlarımı çevirdim.


Bir süre boyunca öyle durduktan sonra bir şeylerin elimi yaladığını hissettim. Kafamı çevirip meraklı ve kocaman gözleriyle bana bakan bir sürü kurt yavrusu gördüm. Akla gelebilecek her türlü renge sahip yavru kurtlar.


Yavruların tatlı ve sallanan kuyruklarına bakınca yüzümde istemsizce bir gülümseme belirdi. Ardından kendimi yukarı geçip dağın tepesine ayağımı koyup ayağa kalktım. 


Ve gördüğüm manzarayla şok oldum.


Cennet


Cennet dedikleri şeyin tam içindeyim


Küçük göller, rengarenk çiçek ve ağaçlarla kaplı kocaman bir ova. Ovanın içine belli bir düzene göre dizilmiş bambu evler. Sağda solda uyuyan, beslenen ve koşup oynayan çeşit çeşit renklere sahip yavru kurtlar.


Hafifçe kafamı iki yana sallayıp etrafıma bakındım. Üstlerindeki anlam veremediğim değişik yazı şekilleriyle daire şeklinde dizilmiş dokuz tane kocaman taşın ortasındaydım. 


"Hoş geldin, küçük kardeşim."


Bana seslenen kişiye dönüp baktım. Sözde dünya yakışıklısı dedikleri kişi, bu gördüğüm 20-25 yaşlarında ki adamın yanında bakılmaya bile değmezdi. Şimdiye kadar gördüğüm tüm kadınlardan 'Ay hariç' daha beyaz ten rengi ile beline ulaşan siyah saçı, yemyeşil gözleri, ipekten yapılmış olduğu belli olan beyaz bir gömlek, pantolon ve çıplak ayağıyla bana kibarca gülümseyen genç adama baktım.


Birazdan da kadın melekler çıksa hiç şaşırmam


Ve bunu içimden düşündüğüm gibi içinde olduğum yapının etrafına küçüklü büyüklü erkek ve kızlar toplanmaya başladı. Hepside melek denilebilecek kadar güzel yüzleri, her türlü renge sahip saçları, üstlerindeki rengarenk kıyafetler ve yanlarındaki yavru kurtlarla bana merakla bakan 10-15 yaşları arasında olan küçük çocuklara boş boş baktım.


Tamamdır


Ben ölmüşüm


Büyük ihtimal şuan cennetteyim


Sanırım dağa yetişmeden önce ölmüştüm


Çünkü o zaman öleceğimi sanmıştım ve burnumdan çektiğim nefesle içime ferahlık ulaşmıştı


Elimi kaldırıp çeneme koydum. Ardından kendimi öldüğüm hakkında daha da ikna ederken kendi kendime kafamı sallarken etrafta ki çocukların ve yanımda ki adamın bana olan garip bakışlarını fark etmedim.


Adamın yüksek seste boğazını temizlemesiyle düşüncelerimden sıyrılıp bana garip yüz ifadeleriyle bakan çocukları ve adamı fark ettim.


Niye bana böyle bakıyorlar ki


Koyu siyah uzun saçlı küçük bir erkek çocuk, elinde çiçek ve yanındaki yavru kurt ile öne çıkıp bana yaklaştı. Ardından yüz ifadesi üzgünleşirken çiçeği bana uzattı.


Allah Allah


Neler oluyor lan


Bakışlarımla bedenimi kısaca kontrol edip yırtık pırtık kıyafetler ve üstündeki kurumuş kan haricinde herhangi bir yaram olmadığını gördüm. 


Acaba bunun yüzünden mi


Ardından pantolonumdan tutup çekiştiren çocuğa baktım.


"Bu, sana olan iyi dileklerim için abi."dedi küçük çocuk.


Bu şey çok şirin


Uzanıp çocuğun bana uzattığı çiçeği gülümseyerek aldım.


"Teşekkürler ufaklık."dedim. Ardından çocuk geri çekilirken diğer çocuklarda ellerindeki çiçeklerle bana yaklaştılar.


"Bu senin için abi."


"İyi dileklerim her zaman yanında olsun abi."


"Kendine iyi bak abi."


"Dikkatli ol abi."


Çocukların bana uzattıkları çiçekleri alırken ve bana söyledikleri cümleleri dinlerken yüzümdeki gülümseme garipleşmeye başladı.


Bu çocuklar


Ölmeden önce beni uğurlamaya gelen melekler falan mı


Son kız çocukta elindeki çiçeği bana uzatıp elimden tuttu. Ardından elimi kendisine doğru çekerken ona doğru eğildim. Üzgün yüz ifadesiyle gözlerini kapatırken yanağıma bir öpücük kondurdu küçük kız.


"Dualarımla seni her zaman kutsayacağım abi."dedi küçük kız. Ardından oda geri çekilip diğer çocuklarla ve yanlarındaki yavru kurtlarla beraber uzaklaşmaya başladılar.


Tamam işte


Ölmüşüm ben


Bu çocuklar melekler


Beni sırat köprüsüne doğru uğurlamaya gelmişler


Bu karşımda duran genç adamda sırat köprüsünden görevli biri falan olmalı


Neyse 


Yapacak bir şey yok


Bana garipçe bakan genç adam dönüp:"Tamam, ben hazırım."dedim, ölümü kabullenmiş bir yüz ifadesiyle.


Genç adamın yüz ifadesi daha da garipleşirken beline asılı küçük çantadan küçük ve parlak bir taş parçası çıkardı. Ardından gözlerini kapattığında küçük taşın etrafında kaos enerjisi dönmeye bşladı.


Bir kaç saniye boyunca parladıktan sonra genç adam, küçük taş parçasını geri çantasına koydu. Ardından biraz geri çekilip bakışlarını başka tarafa çevirerek beklemeye başladı.


Daha yüksek rütbeli birine beni alması için haber gönderdi sanırım


Bende yere bağdaş kurarak oturdum. Bir kaç saniye geçtikten sonra canım son bir sigara çekti. Garip yüz ifadesiyle bana bakmamaya çalışan genç adama bakıp boğazımı temizledim.


"Merhaba. Acaba son bir şey isteyebilir miyim?"dedim.


Genç adamın yüz ifadesi artık daha fazla garipleşemeyecek kadar garipleşirken:"Buyurun lütfen."dedi.


"Sigaran var mı acaba?"dedim.


Kafasını sallayan genç adam küçük çantasından özel bir poşetin içine koyulmuş tütünden yapılmış bir paket sigara ve bir çakmak çıkardı. Ardından sigara poşeti ve çakmak genç adamın elinden süzülüp önüme doğru indi.


Tabi canım 


Sırat köprüsünden görevli biri sonuçta


"Teşekkür ederim."dedim, sigara poşetini açıp bir sigara çıkarırken. Genç adam kafasını sallayıp bakışlarını başka bir tarafa çevirirken çıkardığım sigarayı yakıp derin bir nefes çektim. Ardından gözlerimi kapatıp içime bayram ettiren dumanı bıraktım.


Yüzüme yayılan huzurlu gülümsemeyle gözlerim kapalı bir şekilde sigaramı içmeye devam ettim.


En azından son isteklere saygıları var


Düşünmeyi kesip kendi kendime konuşmaya başladım.


"Muhammed abi ne yapıyordur şimdi acaba?"


"Peki ustam ve Ay?"


"Onlar benden önce buraya vardılar."


"Yani, sırat köprüsünden geçmişlerdir şimdi."


"Neyse, birazdan onlara yetişirim."


Kendi kendime gözlerim kapalı bir şekilde konuşurken enseme yediğim tokatla yerde yuvarlanıp bir yerlere yapıştım.


ŞLAAAAP


PAAATT


Ne oldu lan


Gözlerimi açıp yapıştığım kocaman taştan elimle geri çekilirken kafamı çevirdim. Hemen yanımda bana deliye bakarmışcasına bakan genç adamın benden hızlıca uzaklaştığını gördüm. Ardından biraz ileride yüzlerindeki garip ifadelerle bana bakan, yepyeni kar beyazı kıyafetler giyen ustam ve Ay'ı gördüm.


Oh


Beni uğurlamaya mı geldiler


İyide onlar benden önce gitmemişler miydi


Kafam karışmaya başlarken acıdan uyuşan ensemi okşayıp:"Usta, Ay hanım. Sizler benden önce gitmemiş miydiniz?"dedim.


Kaşları çatılan Ay:"Nereye gitmemiş miydik?"dedi.


"Sırat köprüsüne."dedim.


Ay, kafasını, yüzündeki garip ifadeyle beni izleyen ustama çevirdi. Ardından bana doğru yürümeye başladı. Dibime geldiğinde beni boğazımdan tutup havaya kaldırdı.


Ve beni tokatlamaya başladı.


ŞLAAP


ŞLAAP


ŞLAAP


ŞLAAP


Yediğim her bir tokatla ağzımdan fışkıran kan ve dişlerle dünyalar arasında geçiş yapmaya başladım. Bir süre boyunca beni tokatlayıp yüzümü domatese çevirdikten sonra beni yere yapıştırdı. Ardından ayaklarıyla beni ezmeye başladı.


Beni ayaklarıyla ezmeye devam ederken bir yandan da bana hakaretler savurmaya başladı.


"Seni geri zekalı."


"Senin kafan hiç mi yok lan ?"


"Bunca yıl neye yaşamışsın sen?"


"Seni aptal yaratık."


"Birde gelmiş 'Sırat köprüsüne gitmemiş miydiniz' diyor."


"Senin kafanın içinde ne var lan."



Yediğim darbelerle iç organlarım ezilirken neyi yanlış yapmış olabileceğimi düşünmeye başladım.


Ulan biz ölmemiş miydik


Evet işte ölmüştük


O çocuklar


O adam


Bu yer


Hepside ölmüş olduğumuzun kesin kanıtları


Birde ustam ve Ay'ın giydikleri ter temiz bembeyaz kıyafetler


Budur işte 


Onlar benden önce cennete girmişler


Ellerimle kafamı koruyup kan revan içinde kalan yüzümü ustama çevirdim."U-usta."dedim. Ustam ise en ufak bir tepki vermeden Ay'ın beni dövüşünü izlemeye devam etti.


"Usta, biz ölmemiş miydik?"dedim, zorla.


Söylediklerimle Ay, beni dövmeyi kesti. Ardından ellerimle kafamı korumaya devam ederek bakışlarımı Ay'a çevirdim. Ve yüzündeki ne diyeceğini bilemeyen ifadeyle bana baktığını gördüm.


Ay'ın ayaklarından sürünerek uzaklaşıp tekrar ustama baktım. O da aynı Ay ile benzer bakışlarla bana bakıyordu.


Kafam iyice karışmaya başlarken:"Sana öldüğümüzü kim söyledi?"dedi ustam.


Kafamı kaşırken:"Ben öyle düşündüm usta."dedim.


Bana yaklaşan Ay'a baktığımda:"İyi, öyle düşünmeye devam et."dedi. Ardından beni tekrar ayaklarıyla ezmeye başladı.




Not:


Sevgili okuyucu ve yazarlar


Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi benim ile yorumlar kısmından paylaşabilir misiniz acaba?


Sevgiler, saygılar


Yazarınız...










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44547 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr