Bölüm-7 Kahretsin

avatar
685 17

Başlangıç - Bölüm-7 Kahretsin


Hiçbir şey duyamıyorum


Göremiyorum


Hissedemiyorum


Öldüm mü


Bilmiyorum


Sanırım en son, hiçte inandırıcı olmayacak şekilde göğün parçalanışını gördüm. 


Kıyamet olsa gerek 


Heh


Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum. 


Yavaş yavaş üstüme ağır bir uyku çökmeye başladı. 


Ve bu olduğunda hislerimi geri kazanmaya başladım. 


İlk hissettiğim şey, düşüyor oluşumdu.


İrkilip kendime geldim. 


Karanlık. Her yer karanlık. 


Kulaklarımda yankılanan rüzgarın sesiyle karanlıkta düşüyordum. 


Nereden veya nasıl düştüğüme dair en ufak bir fikrim yok. 


Sonu gelmeyen bir boşluk taymışım gibi düşmeye devam ettim. 


Sonsuzluk gibi gelen bir sürenin ardından tekrar uykum gelmeye başladı. 



Uyan



Tekrar irkilip kendime geldim. 


Biri bana seslendi. 


Sanki tam kulaklarımın dibinde. 


Artık düşmüyordum. 


Sağıma soluma bakındım. 


Hala karanlık. 



Uyan



Tekrar seslendi. 


Çok uzaklardan küçük bir ışık gözüme çarptı. 


Elimi kaldırıp ona seslenmek istedim. "....." ama, ne elimi görebiliyorum nede konuşabiliyorum. 


Bedenimi göremiyorum. 


Sadece karanlık ve uzaktaki küçük ışık parçası. 


Işığa doğru ilerlemek istedim. Ama nasıl gidebileceğime dair hiç bir fikrim yok. 


Ve ilerlemek istediğimde, ışığa doğru süzüldüğümü fark ettim. 



Uyan



Onu tekrar duydum. 


Ama bu sefer ses, sanki arkamdan geliyormuş gibiydi. 


Durup arkama dönmek istediğimde, ışığa doğru daha da hızlanarak süzülmeye başladım. 


Git gide büyüyen ışığa doğru yaklaşırken, biri koparırcasına omzumdan tutup beni geri çekti. 



UYAN



İrkilerek gözlerimi açtım. Cafe kapısının önünde, kanlar içinde yerde yatıyordum. Az önceki gördüklerim, rüyaydı sanırım. Yada değil miydi, bilmiyorum. 


Bir süre boş boş aynı pozisyonda yattıktan sonra yerden destek alarak oturur pozisyona geçmeye çalıştığımda, bacağımın acıdan zonklamasına sebep olan demir çubuğu fark ettim. 


Cebime uzanıp telefonumu çıkarmak istediğimde, Muhammed abinin cansız bedeni gözümün ucuna takıldı. 


Kızarmaya başlayan gözlerimle kafamı öbür tarafa çevirip, ekranı param parça olmuş telefonumu çıkardım. 


Açma düğmesine bastığımda herhangi bir tepki vermedi. Onu kenara atarak, kırılmış cam kapının demir köşesine tutunup, bacağım yüzünden acıdan ekşiyen yüzümle zorda olsa ayağa kalkabildim. 


Cafenin içine girmek için adımımı atmak üzereyken her yerin karanlık ve toz içinde kaldığını gördüm. 


Işıklar yok. En ufak bir ışık parçası bile yok. Sanki tüm şehrin elektriği kesilmiş. 


Gökyüzü


Gökyüzünü hatırladığım gibi kafamı oraya çevirdim. Zar zor görebildiğim şey, kırmızı ve siyah karışımı her yere dağılmış bir toz bulutuydu. 


Biraz dikkatli bakınca, çok yavaş bir şekilde dağılarak bir perde gibi şehrin üstüne çöktüğünü fark ettim. 


Bunun ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Zaten düşünsemde boşuna. Onca olanlardan sonra, kıyamet dedikleri şeyin kesin geldiğini anladım. 


Başımı çevirip cafenin içine girmek istediğimde, midemden yükselen demir tadıyla dolu kusmuğu zorla tuttum. 


Masalar, sandalyeler, posterler içeride ki her şey dağılmış. Az daha kusacak olmama neden olan şeyse, yerde kan ve pislik içinde iki büklüm yatan şef ve bir kaç müşterinin ceset gibi kıpırtısız ve mosmor kesilmiş bedenleriydi. 


Onlara bakmamak için elimden geleni yaparak, sol bacağımı sürükleye sürükleye kasa kısmında ki ankesörlü telefona doğru yürüdüm. 


Telefonu alıp kulağıma koydum, şebeke yok. Kahretsin. Onuda kenara atıp, kafamı zorla çevirip şefin cesedine baktım. Son kez şansımı denemek için şefin cesedine ilerleyip, kan ve dışkı kokan arka cebinden telefonu almak için eğildim. 


Bacağımın acısı ve iğrenç koku yüzünden tekrar kusmak üzereyken bu fikirden vazgeçip, kasaya doğru ilerleyip duvara asılı ilk yardım çantasına uzanmak üzereyken, kasanın çekmeceleri takıldı gözüme. 


Sigara. Sigaraya ihtiyacım var. Muhammed abi her zaman fazladan  bir paket sigara alırdı benim için. 


Oh abi. Fazla düşünmemeye çalışıp en alt çekmeceyi açtım. En köşede daha jelatini açılmamış sigara paketiyle yanında ki çakmağı aldım. 


Cafenin kapısına ilerleyip Muhammed abinin cesedinin önünde durup ona baktım. Paketi açıp bir dal sigara çıkardım. 


Bacağımın verdiği acıyı görmezden gelip, sigarayı yakıp Muhammed abinin ağzının biraz ilerisine titremeye başlayan elimle bıraktım. Yanda ki devrilmiş sandalyeyi yerden kaldırıp, yarım yamalak oturdum. 


Sigarayı yakıp derin bir nefes çekerek, harabeye dönmüş boş ve sessiz caddeye bıraktım. Ses seda yok. Tıpkı korku filmlerinde ki gibi ölü şehre dönmüş. 


Yukarıya baktım. Toz perdesi git gide yaklaşmaya başlamış şehre. Heh, şehre indiğinde her ne olacaksa artık, pek de hayra alamet olacakmış gibiyede benzemiyor. 


İzmariti atıp sandalyeden destek alarak ayağa kalktım. Kasanın arkasında ki duvara ilerleyip acil yardım çantasını aldım. 


Sağlam kalan ayna kalmış mı diye etrafıma baktığımda, kırık parçalarından başka bir şey göremedim. Lavaboda ki aynaların kırılmadığını umarak oraya yöneldim. 


Zifiri karanlık olan lavabonun açık kapısından içeri  girerken burnuma leş kokusu geldi. Bu kokunun tek bir açıklaması olabilir, burada da ölen birileri var sanırım. 


Lavabonun dip köşesinde olması gereken ışıldağa  ilerlerken, sol ayağımın bir şeye takılmasıyla yüzüstü yere düştüm. Bacağıma saplı demir çubuğun daha derinlere batıp, baldırımın arkasını yırtıp çıktığını hissettim. 


ACI


Acıdan öyle bir bağırdım ki, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Sesim tizleşinceye kadar bağırdım. Ağlayarak bağırmaya devam ettim, ta ki sesim çıkmayana kadar. 


Acıyı iyice tattıktan ve sesim kesildikten sonra, öylece dümdüz önüme bakarak yerde yatmaya devam ettim. 


Tüm bunlar şaka olmalı


Şaka değil mi


Şaka 


Kahretsin


Kahretsin


KAHRETSİN






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44543 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr